hesabın var mı? giriş yap

  • bim'den 1 lira 15 kuruş'a aldığım buono çikolata'nın dış kabını çıkartıp, üzerindeki metal kaplama ile üniversitedeki arkadaşlara ikram ediyorum. ederken de; "abimin isviçre'den gönderdiği meşhur bir isviçre çikolatası bu" diyorum. millet ise; "hayatımız boyunca böyle bir çikolata yemedik... bu nasıl bir lezzet, tabii gavur yapmış abi" diyor, bu sebeple de beni çok seviyor.

    bilemiyorum, ben mi daha büyük günah işliyorum yoksa onlar mı... gerçi; belki gerçekten de bu buono dünyanın en lezzetli çikolatasıdır, ama bu onun gaziantep'te üretildiği gerçeğini değiştirmiyor. yani gavur yapmamış beyler.

  • ulan 55 yaşında adam 15 yaşında çocukla sidik yarıştırıyor. bu ali koç’tan hiç bir şey olmaz.1000 sene fenerin başında kalsın 1000 sene başarısız olacaktır.

  • ilkokuldaki 'ben dahiyim' gerçeğiyle başlayan, lisede 'aaa benim gibi insanlar da var' gercegiyle devam eden ve üniversitede 'ben cidden malmışım' mutlak doğruluğuyla son bulan gerceklikler silsilesidir.

  • bir seyin de icine sicmayin amina koduklarim, bos vaktiniz varsa oturun doktora siddet icin cozum uretin.

  • muhtemelen türkiye'ye yapılacak geri göndermedir.

    yalnız isveç devletinden ricam, düzgün mültecileri değil de,
    seçebilirlerse, hırsız, tecavüzcü, barbar tipleri bize göndersinler.

    biz de kırmızı halılı devlet töreni ile karşılarız.
    çünküm bu tarz insanları halkımız baştacı etmeyi çok sever ve onlar da bizden birisi gibi olacağı için rahatça kaynaşırız.

  • suserler tarafından unutulmaması gereken değerlerimizden olan serie a için artık kurulması elzem olan dernek.

    sheva, crespo, batistuta, maldini, nesta, cannavaro, del piero, salas, ronaldo, recoba... böyle gider bu.

    (bkz: unutma unutturma)

    edit: ulen madem bu kadar fazlaydık, bu lig niye izlenmiyor türkiye'de :( nasreddin hoca'nın kedi hikayesine dönmesin olay.*

  • hayatta yanlış hiçbir şey yoktur. ne olduysa, olması gerektiği için olmuştur.

    aşkınız karşılıksız kaldıysa, kesin gözüyle baktığınız iş olmadıysa, beklediğiniz para gelmediyse... derin bir nefes alın ve bilin ki buradan öğreneceğiniz bir şey var.

    diyelim paranız yok ve dostlarınız bir bir gidiyor hayatınızdan; o an buna üzüldünüz haliyle. ama ya paranız olsaydı ve o insanlar dost postuyla hayatınızda kalmaya devam etseydi?

    o iş olmadı belki ama ya olsaydı ve sonraki -daha iyi- olanını kaçırmış olsaydınız?

    ya da belki daha kötü bir işe girip, hayatınızın aşkını tanımasaydınız?

    hep küçük resme bakıyoruz, içinde boğuluyoruz.

    çok basit bir şey söyleyeceğim, lütfen kalbinizin bir köşesinde dursun:

    hayata izin verin!

    bırakın napıcaksa yapsın. sonra karar verirsiniz iyi mi kötü mü diye...

    çok sevdiğim bi hikaye var bununla ilgili:

    köyün birinde bir yaşlı adam varmış. çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş. bir sabah kalkmışlar ki, at yok. köylü ihtiyarın başına toplanmış: “seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.

    ihtiyar: “karar vermek için acele etmeyin” demiş. “sadece at kayıp” deyin, “çünkü gerçek bu. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”

    köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “babalık” demişler, “sen haklı çıktın. atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”

    “karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”

    köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. köylüler gene gelmişler ihtiyara. “bir kez daha haklı çıktın” demişler. “bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. ihtiyar “siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.

    “o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı. gerçek bu. ötesi sizin verdiğiniz karar. ama acaba ne kadar doğru. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”

    birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. köyü matem sarmış. çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.

    köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”

    “siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor.”

    lao tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
    “acele karar vermeyin. hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar; aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken, başkası açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”

  • kimseyi kırmadan dökmeden yapılan en geçerli yol, şifreyi vermektir. ama, modemin arayüzünden sadece izin verilen cihazlara evdeki cihazların mac adresleri yazılırsa, izin verilen cihazlar dışında kimse zaten bağlanamaz.

    hatta bu yöntemle modemin şifresi dahi kaldırılabilir. kimse sizden şifre istemez ama bağlanamadıklarını görünce de en fazla internette bir arıza vardır diye düşünüp kişinin peşini bırakır.

    denendi, %100 çalışıyor.

    gelen sorular üzerine debe editi: gerçekten işini bilen biri, wpa2 ile korunan ve hatta gizli ssid'yi dahi kırabilir. gerekli donanıma sahip kişiler için girilemeyecek modem, kırılamayacak wifi yoktur. bu konuda ele aldığımız ise basit internet bilgisine sahip wifi şifresi soran düz komşu.