hesabın var mı? giriş yap

  • oğlum siz nasıl bu kadar kötü olabiliyorsunuz gerçekten anlayamıyorum. şu içinde bulunduğunuz çukurun, dilsel ve zihinsel mevcudiyetinizin bende hiçbir karşılığı yok. yazdığı şeye bak zırtonun. midemi bulandırıyorsunuz. siz ne bir insanı gerçekten sevebilirsiniz ne de çocuklarınıza bir şey kazandırabilirsiniz. aynen devam edin.

    t: eski dizi oyuncusu.

    edit: nick altında hakaret etmiş. özelden de küfretmiş. hımm.

  • japon ordusunun 1931 mancurya i$galinden sonra burada kurdugu askeri ara$tirma birimi. secenek verilse alman toplama kamplarinda bulunmayi tercih edebileceginiz kadar kotu bir une sahip.

    birim, cali$malarina 1936 da harbin kenti yakinlarindaki pingfan da, "kwantung ordusu salgin hastalik onleme ve su temini birimi" adi altinda ba$ladi. bir askeri tip ve ara$tirma birimi olan 731 in gorevi, kimyasal ve biyolojik silahlar geli$tirmek, sava$ ko$ullarinin, ekstrem ko$ullarin ve silah etkilerinin insan vucudu uzerindeki etkileri gibi konularda ara$tirmalar yapmakti.

    yanina yakla$ilmasi 731 askerleri di$inda herkese yasaklanan pingfan tesisleri, iceride neler olup bittigi konusunda hic bir fikirleri olmasa da cevre halkinin cok korktugu bir yerdi, cunku kamyonlarla uzak yerlerden getirilenlerin bir daha di$ari ciktigi gorulmemi$ti.

    iceride olup bitenler ise tarihte e$ine az rastlanan cinstendi, cinli ve az sayida da olsa rus esirler bilimsel ara$tirmalar icin kobay olarak kullaniliyordu. gerek ordu doktorlari, gerek insan kobaylarla deney yapmak gibi bir firsati kacirmak istemeyen tokyo ve kyoto universitelerinden gelen secme doktorlar, "maruta" olarak adlandirdiklari (japonca odun kutugu) esirleri, tesisin ortasinda bulunan ro binasinda diri diri ha$liyor, basinc odalarinda olduruyor, ic organlarla ilgili bilgi edinmek icin canliyken kesip biciyorlardi. (bkz: vivisection)

    ba$ka bolumlerde askerlerin soguk iklim $artlarina yonelik korunma yontemleri icin ara$tirmalar, esirler dondurulup oldurulerek, silah yaralanma etkileri ara$tirmalari ise kur$unlanan, ce$itli mesafelerde yakinlarinda bomba patlatilan, sungulenen canli esirlerle surduruluyordu.

    ortacagi aratmayan derin zindanlarda ise ce$itli hastaliklar bula$tirilmi$ esirler gozetim altinda olmeyi bekliyorlardi. tesis, kimyasal silahlar ve salgin hastalik bula$tirilmi$ bitler uretip, bunlari balonlarla ya da ucaklarla hedef $ehirlere yollamak gibi egzantrik fikirler de uretiyordu. bit uretme kapasitesi gunde milyonlarla olculuyor, tesiste daha ba$ka salgin hastalik ta$iyabilen hayvan ve ha$ere uretimi de yapiliyordu.

    mezbaha, cali$malarini hiro$ima ya atilan ilk atom bombasina kadar surdurdu. ayni gun, sovyet ordusunun da mancurya ya girdigi, kisacasi i$lerin pek iyiye gitmedigini goren japon komutanligi birim 731 in, tesislerini imha edip kore ye kacmasi emrini verdi. 10 agustos 1945 de son marutalar zehirlenerek, tesis cevresinde cali$an 600 cinli i$ci de makinali tufeklerle olduruldu, cesetler ve tesisler yakilarak emir yerine getirildi.

    sava$ sonrasi, 11 ulkenin kurdugu uluslararasi mahkemede birim 731 in suclulari ile ilgili kaydadeger bir sonuc cikmamasi, her ne kadar korkunc da olsa yapilan olaganustu deneylerin sonuclarinin, mahkemenin ba$ini ceken abd, ingiltere ve rusya gibi ulkeler icin ciddi deger ta$imasi ve bu ulkelerin bu verileri ilk elden elde etmek icin sorumlularla bir tur anla$maya gitmi$ olmalariyla aciklaniyor.

    merak edenler icin, birimin akil fikir babasi, komutani, bakteriyoloji doktoru general shiro ishii, 1959 da yaptiklari konusunda pi$manlik gostermeden olmu$.

    not: japon ordusu geleneklerine gore bir ordu birimi, komutaninin adini ta$iyabildigi icin ve ba$ka bazi sebeplerden, en cok bilinen adiyla birim 731 in ce$itli tarihlerde ve ce$itli kayitlardaki adlari $oyle:
    kwantung ordusu salgin hastalik onleme ve su temini birimi, ishii birimi, togo birimi, kamo birimi, 731, mancurya 25202 birimi.

  • yer akmerkez:

    altmışlı yaşlarda kodaman bir dayı avmye gelir girişte çantasını xray cihazına bırakır. çanta geçerken güvenlik tedirgin olur. tehlikeli birşey görmüştür çünkü. efendi bir ses tonuyla dayıya sorar:

    -beyefendi silahınızın ruhsatı var mı?
    -var

    der dayı ve çantasını alıp yoluna devam eder. arkadan güvenlik koşturur beyefendi ruhsatınızı görebilir miyim acaba diye. ancak dayı hiç tınlamaz yürümeye devam eder. güvenlikte fazla bulaşmak istemediğinden olsa gerek geri döner. o sırada dayı arkasını döner ve gitmekte olan güvenliğe seslenir:

    -hey niye geri dönüyon
    -ruhsatı göstermediniz efendim
    -göstermediysem senin görevin beni buraya sokmamak değil mi?
    -ama efendim:((

    dayı hemen çantasını açar ve silahı alıp güvenliğe doğrultur. güvenlik korkudan altına yapacakken dayı tetiğe basar çaattttt.

    silahın ucundan bir alev çıkmıştır. dayı:

    silah değil bu yeğenim çakmak çakmak.

  • aradaki demir tel ve kangurunun efendiliği olmasa kanguru bunu kulağından tutup sikip atacak ama ortamlarda kanguru tokatladım dersin kim bilecek.

    edit: hayvanat bahçesinin kurallarını hiçe sayan, kendi eğlencesi için hayvanı bunaltan tepki gösteren vurmaya çalışan videodaki şahıs hakkımda hakaret davası açacakmış. mahkemede görüşürüz o zaman delikanlı :)

    edit 2: suç duyurusu "sedat purut" adlı çaylaktan geldi. trollüğü ile meşhur. büyük ihtimal tırt ama yarın bahsettiği hukuk bürosu ile iletişime geçip işin doğrusunu öğreneceğim. eğer ortada bir şey yoksa bu sefer ben yaktım seni sedat purut uğraşır durursun büroyla :)

  • kabataşta yarattıkları senaryo için "ya sizin çocuğunuzunu başına gelseydi" diye ajitasyon yapmaya çalışanlara özellikle hatırlatılması gerekir...

    ya sizin çocuğunuzun başına gelseydi...

    mehmet ayvalıtaş, 20 yaşında, istanbul, 2 haziran 2013, gezi parkı’na destek için otoyol kapatıldığı sırada üzerine süren aracın çarpması sonucu öldü. katilleri serbest...

    abdullah cömert, 22 yaşında, antakya, 3 haziran 2013, eylem sırasında başına aldığı darbe sonucu öldü. katilleri serbest...

    mustafa sarı, 27 yaşında, adana, 5 haziran 2o13, polis komiseriydi, eyleme müdahale ederken tedbir alınmamış bir alt geçit inşaatından geçerken düşerek hayatını kaybetti. devletin yoğun baskısı, iş kazası... katilleri hala başımızda, bizi yönetiyor...

    ethem sarısülük, 26 yaşında, ankara, 12 haziran 2013. 1 haziran’da eylem sırasında polis tarafından başından vurularak ağır yaralandı. 12 haziran’da beyin ölümü gerçekleşti. katilleri serbest...

    medeni yıldırım, 18 yaşında, lice, 28 haziran 2013. kayacık köyü’ndeki karakolun yenilenip kalekol yapılmasını protesto eden insanların üstüne askerler tarafından açılan ateşle öldürüldü. katilleri serbest...

    ali ismail korkmaz, 19 yaşında, eskişehir, 10 temmuz 2013. gösterilerin ilk günlerinde sivil giyimli saldırganlar tarafından feci şekilde dövüldü, başına aldığı darbenin etkisiyle beyin kanaması geçirirken yunus emre devlet hastanesi’nde görevli doktorlar tarafından önce polise ifade vermeye gönderildi. 20 saat geciken müdahalenin ardından 1 ay yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını kaybetti. katilleri serbest...

    ahmet atakan, 22 yaşında, antakya. ankara’da odtü ve tuzluçayır’daki protestolara destek vermek için antakya, armutlu’da yapılan eylemde polis tarafından kafasından gaz fişeğiyle vurulup, çatıdan düşerek öldü. katilleri serbest...

    berkin elvan: evinden ekmek almaya çıktığında polis tarafından nişan alınarak atılan gaz kapsülü ile başından yaralandı. hala hastanede, hala uyuyor (263 gündür)... uyanması için hala umutla bekleniyor

    ya sizin çocuğunuzun başına gelseydi...

    maalesef edit: 269. gününde berkin elvanda direnişini bıraktı... bu gün onu uğurlayacağız... içimiz buruk, öfkeli...

  • bruce -the boss- springsteen'in benim için de en harika şarkısıdır. en harika diyorum çünkü bu ulu adamın her şarkısı ayrı bir harika. şimdi atlantic city isimli bu muazzam parçaya gelelim. bu şarkı sözleri ve müziğiyle zaten çok komplike bir yapıya sahip değildir. sözleri sıradan insanın yaşamına dair şiirlerini hatırlatıyor bana nazım hikmet ustanın. şimdi diyeceksiniz ki "nazım'la bruce'un ne alakası var?". evet bir alakaları yok belki ama bu şarkının sözleri o kadar hayata dair ki aklıma ister istemez nazım hikmet'in şiirlerini getiriyor.

    atlantic city new jersey'nin atlantik kıyısındaki kumar, içki ve, haliyle, mafya merkezidir. şarkının ilk dizesindeki "the chicken man" philip testa adlı bir mafya babasının lakabıdır. testa 15 mart 1981 tarihinde, güney philadelphia'da 56 yaşındayken evinin verandası bombayla havaya uçurularak öldürülmüştür. şarkıya da patron bu olaya göndermede bulunarak giriyor ve diyor ki "well they blew up the chicken man in philly last night now they blew up his house too". bu ilk dize ve ardından gelen birkaç dizeyle de içinde bulunulan kentin ya da ortamın ne kadar kirlenmiş ve tehlikeli olduğunu anlatıyor. şarkının merkezinde bir çift var ve şarkının sözleri adamın kendi sevgilisine anlattığı şeylerdir. ilk dört dizeden sonra nakarat girer ve patron burada "her şey ölür sevgilim bu bir gerçek, ama belki ölen her şey bir gün geri gelir. makyajını yap, saçlarını düzelt ve bu gece atlantic city'de buluş benimle" diyor. ne kadar sade ama hayata dair ve güçlü sözler olduğuna değinmeme gerek yok sanırım. ardından asıl olay başlar. işi olan ama dürüst bir adamın ödeyemeyeceği kadar da borcu olan adamımız çaresizdir. kenti terk etmekten başka yol yoktur onun için. sevgilisine ve kendisine iki bilet alır ve kumların altına dönüştüğü (taşın toprağın altın olduğu istanbul rüyası gibi, kaybetmenin evrensel bir şekli var tabii) yere, atlantic city'e, giderler. fakat atlantic city'de hayatını gelirken ümit ettiği gibi sürdürebileceği bir iş bulamaz. çünkü burada sadece kazananlar ve kaybedenler vardır ve kaybeden ucunda olmamak gerekir bu çizginin. adamımız ise bu çizgiye sürekli kaybedenler ucundan tutunmaktan yorulmuştur artık. o da artık o kirli şehrin kirli ve sonu olmayan işlerinin içine girmek zorunda kalmıştır. mafyanın ayak işlerini yapan ve bir gün erkenden yitip giden biri olmaya namzettir artık. hayat çaresizlik içinde olan bu adamı "the chicken man"lerin dünyasına ve kaderine ortak etmiştir. her şeyden çok sevilen, sevmeye doyulamayan sevgililer ise artık geride kalmıştır, kalmak zorundadır.

    patron'un yorumu ve bu şarkıya yaptığı müzik ise ayrı bir güzeldir. adam sözleri yazmış, yetmemiş müziğini yapmış, yetmemiş bir de böyle bize hiç acımadan güzel güzel yorumlamış. şarkının müziğindeki ve patronun yorumundaki tarifsiz hüzün ise bu hikayeye ve o muhteşem sözlere o kadar iyi gitmiş ki şarkıyı dinlerken insan farklı dünyalara dalıp gidiyor.

    şarkının nebraska albümündeki versiyonu harikulade ama the e street band ile new york city'de verdiği konserdeki yorumu da adamın tüylerini diken diken yapacak cinsten. benim için patron'un ve dünyanın en güzel şarkılarından biridir. saygı, minnet ve hayranlıkla eğiliyorum önünde bruce springsteen. büyük insansın!

  • jandarma tarafından gerçekleştirilmiştir ve jandarma %100 haklıdır. jandarma kontrol yapıyor, bu araç geliyor ve bir anda kaçmaya başlıyor. jandarma da haliyle terörist vs. sanacak ve aracı durdurmak adına ateş açacak. yapılacak en doğal şeyi yapmış. keşke kimse ölmese, hele ki çocuklar hiç ölmese ama burada da maalesef bu istenmeyen olay yaşanmış. mermi sekmiş.
    edit: jandarma lastiklere ateş etmiş. eğer aracı tarasaydı şoför ve yanındaki insan kaçakçısı da ölürdü. hatta 16-17 kişiden sadece bir kişi ölmezdi. çocuğun ölmesine çok üzüldüm. jandarmanın kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum. başka bir ülkeye kaçak yollardan giren insanların da birçok riski göze almış olması gerekir zira işlenen çok büyük bir suç.