hesabın var mı? giriş yap

  • çalışanlara işveren tarafından ofis yardımı yapılması durumunda katıldığım önermedir. evde çalışmaya başladıktan beri mutfak masrafım, elektrik, su vs. giderlerim ikiye katlandı.

  • ne çok gülmüşümdür
    keskin pençeleri olmadığı için
    kendini iyi zanneden zayıflara.
    nietzsche

    insan doğasını ortaya koyan en güzel sözlerden birisidir.

  • sanilanin aksine ayakkabi, bot, oyuncak, mont gibi urunler uretmeyen, genel olarak insaat ve madencilik sektorunun kullandigi is makineleri, dizel motor, tren lokomotifi gibi urunler ureten endustriyel sirket. caterpillar dunyada kendi alaninda olmayan bir alanda en cok para kazanan sirketlerden biri. sirket her ne kadar is makinalari uretse de ismini ve logosunu lisanslayarak bot, mont, oyuncak basta olmak uzere yuzlerce farkli urunden epeyce para kaldiriyor. yani piyasada "cat" logosuyla satilan tuketici urunlerinin hicbirini caterpillar uretmemekle beraber sadece logosunun bu urunlerde kullanilmasi icin epeyce komisyon almaktadir.

    sirketin hikayesi de oldukca ilginc. 1800'lu yillarin sonlarinda ve 1900'lu yillarin baslarinda "holtz" ve "cl best" adinda onde gelen iki traktor sirketi vardi. bu sirketlerin amaci o gunlerde hizla buyuyen tarim sektorune yardimci olacak araclar uretmek ve islerini kolaylastirmaktir. holtz'un urettigi traktorlerden biri arkasinda epeyce vagon tasidigi ve uzaktan dev bir kirkayagi andirdigi icin sirketin traktorlerine ingilizce kirkayak anlamina gelen "caterpillar" lakabi takilmaya baslandi. bir sure sonra bu iki sirket arasindaki rekabet kizismaya basladi ve her iki sirket de digerini batirmak icin inanilmaz rekabet politikalari izlemeye basladi. bir sure sonra iki sirketin de borclari daglar kadar buyudu ve bankalar iki sirketin de iflas etmesine kesin gozuyle bakiyordu.

    bu sirada kredi fonlarindan biri "siz birbirinizi iflas ettirmeye calisip birbirinizi yiyeceginize birlesseniz cok daha iyi olmaz mi?" diye ortaya bir fikir atti. bundan sonra iki sirket masaya oturdu ve birlesip tek bir sirket haline gelme karari aldi. ilginctir ki bu sirketin urettigi urunler her ne kadar tarim alaninda kullanmak icin dizayn edildiyse de en fazla kullanimi 1. dunya savasi sirasinda avrupa'da buldu. avrupa kitasinda birbiriyle savasan ordular bu sirketin urettigi is makinelerini cephede (savasmada degil ama yol acma, esyalari nehirden karsiya gecirme gibi arka gorevlerde) oldukca faydali buldular. ayrica bu sirketin traktorleri o zamanlarda yeni yeni kullanilan tank paleti teknolojisini de epeyce ilerletmisti ve bu teknoloji ilerde askeri alanlarda da kullanilacakti.

    1. dunya savasi bitip bir sure sonra buyuk depresyon baslayinca bu sirket yine zor gunler yasamaya basladi ama bu kez sirketin imdadina amerikan devleti yetisti. iki dunya savasi arasindaki donemde amerika'da karayolu agi kurulmasi planlandi ve bu yolda cok buyuk bir butce ayrildi. ulkenin her yerine devasa boyutta yollar kurulacakti ve bunu firsat bilen caterpillar, tarim isiyle beraber insaat isine de girdi ve devletten epeyce buyuk ihaleler alarak ihya oldu. daha sonra sirket madencilik sektorune de girdi. 2000'li yillarin basinda tarim portfolyosunu agco sirketine satan caterpillar, tarim isinden hemen hemen tamamen cikarak insaat, maden, enerji ve tren sektorlerine yoneldi.

    caterpillar'in ilk gunlerinde uretilen is makineleri genelde yesil ve gri renkteydi. sonradan karayolu insaatinda calisan makineler daha kolay farkedilsin ve kazalar onlensin diye "karayolu sarisi" denen ve bugun sirketin patent altina aldigi renkte karar kirildi. bundan sonra caterpillar'in makineleri "sari makine" diye anilmaya baslandi ve bu da sirketin marka degerini ve karizmasini arttirdi. bir sure sonra amerika'daki isci sinifi ve hizla buyuyen insaat/maden sektorleriyle ozdeslesen sirkete bir cok sirketten cesitli tuketim urunleri icin lisans teklifi geldi. oyuncaklar, ayakkabilar, botlar, t-shirtler, kahve bardaklari derken ortaya milyar dolarlik bir market cikti. 2012 yilinda caterpillar peoria sehrindeki ana binasinin yanina bir muze koydu ve yanina da sirketin logosunu bulunduran yuzlerce farkli urunun satildigi bir magaza yerlestirdi. bu konsept cok tutunca dunya'da bir cok ulkede caterpillar urunleri satan dukkan ve magazalar acilmasina karar verildi. bugun dunya'nin 145 ulkesinde caterpillar'in lisansli urunleri satilmaktadir ve sirket bedavaya reklamini yapmak bir yana, satilan urun basina epeyce para kazanmaktadir. ustelik satilan urunlere logosunu koymak disinda bir yatirim yapmadigi icin buradan gelen paranin kar marji %100'e yakin.

    caterpillar maden sirketleriyle icli disli oldugu icin is guvenliginin onemini en iyi anlayan sirketlerden biri. sirketin ana ofisinde hemen hemen her toplantidan once 5 dakikalik guvenlik brifingi veriliyor, acil bir sey olmasi halinde polisi arayacak biri seciliyor, her toplantida mutlaka can kurtarma tekniklerini bilen biri bulunuyor. sadece ofis ortaminda bile is guvenligi konusu bu kadar onemliyken sirketin fabrikalarinda bundan kat kat daha buyuk bir titizlik soz konusu. sirketin en buyuk fabrikalarinin birinin muduruyle konustugumda is guvenligi konusunun en onemli konu oldugunu, bu konuda en ufak bir gevseklik gosteren kisinin yonetici bile olsa sirketten uzaklastirildigini soylemisti. baska bir fabrikada bir kazada bir iscinin parmaginin kenarinin kesilmesi sonucu o kisinin uzerindeki ustanin "bir isciye zarar veren sorumsuzluk" sebebiyle isten atildigini da duymustum.

    milkwaukee'de sirketin maden urunlerini satan global ekiple bir gorusmemde daha ben hic gundeme getirmememe ve bahsetmememe ragmen mudurlerden biri "is guvenligi bugun madencilikte en onemli konulardan biri. ornegin, duydun mu bilmiyorum ama gecen sene turkiye'de bir maden kazasinda 500'den fazla isci hayatini kaybetti" diyerek soma olayina referans yapti. devletin acikladigi resmi rakam 300'lerdeydi ama kazada olenlerin sayisinin cok daha fazla oldugu biliniyordu, demek ki adamin kulagina da bir seyler gitmis. neyse, konudan konuya atlamayayim. en son caterpillar'in tuketici urunlerinden bahsediyorduk.

    tuketici urunleri derken sirketin kendi urettigi veya logosunu koymaktan fazlasini yaptigi birkac tuketici urunu de mevcut. ornegin sirketin fabrika, maden ve insaat iscileri icin urettigi ve nokia'dan bile saglam cep telefonlari var, ki bunlara yukarda baska bir entry'de deginmistim.

    caterpillar sirketi urunlerini lisanslama isine biraz para biraz da gurur olarak bakiyor. agir is makinelerinde her vidanin uzerinde bile "cat" logosu gormek mumkun. bir cok agir is makinesi 10 binden fazla irili ufakli parcadan olusuyor ve bu parcalarin her birinin uzerinde tek tek sirketin logosu bulunuyor.

    2012'de 65 milyar dolara sirketin cirosu son birkac yilda dunyadaki insaat ve maden sektorlerinin kemer sikma politikasi yuzunden 52-53 milyar dolara kadar geriledi. bu yine de yillik 5-6 milyar dolarlik kar anlamina geliyor. sirketin onumuzdeki 1-2 yilda buyumesi sinirli olacaktir ama batmasi da cok zor.

    bu sirket zaman icinde bir coca cola, mcdonald's, disney, ford, gm gibi amerika'nin sembolu olan sirketlerden biri haline gelmistir.

  • yandaş olmamak..

    özellikle sanat camiasındaki tiyatrocu, şarkıcı, sinemacı isimlerin para amacı güden işleri söz konusu olduğu için 13 yıldır nasıl direndiklerine hayret ediyorum. helal olsun, hakikaten zor iş. gencebay gibi, inanır gibi işin kolayına kaçmak paraya para katmak varken direnen levent üzümcü gibi sanatçılara hayret ediyorum. omurga böyle bir şey..

  • bazen çok sakinim. uzun süre çok sakin kalıyorum. şu anda çok sakinim mesela. ama sonra bir an gülüşü geliyor aklıma, ciğerim yanıyor o zaman, ağlıyorum. sonra yeniden sakinleşiyorum. sakin kaldığım zamanlarda da onun için yeterince üzülmediğimi düşünüyorum, acımın üzerine vicdan azabı ekleniyor bir de.

    namazı kılınırken veya defnedilirken saatimi kaybetmişim. sahip olduğum ilk ve tek pahalı saatti. bugün farkettim ki saatim yok. başka zaman olsa çok üzülürdüm. aman dedim, giden saatim olsun. keşke kaybettiğim tek şey saatim olsaydı.

    insan ilk aşkını, tek aşkını, son sekiz senesinde bir anını dahi onu düşünmeden geçirmediği adamı kaybettiğinde geride kalan her şey anlamsızlaşıyor. içimde o kadar büyük bir boşluk var ki, beni öyle bir halde bıraktı ki, bundan sonra ne yapsam, ne yaşasam yeri dolmaz.

    dedim ki aklımı mı kaybediyorum acaba? kaybetsem nasıl anlarım? deliler de kabul etmez sonuçta delirdiğini. çarpım tablosunu geçirdim aklımdan. sonra "286'nın karesi ne?" diye sordum kendime. buna hiçbir zaman cevap veremeyeceğimi anlayınca dedim ki iyi, aklım hala yerinde. belki de çoktan kaybettim aklımı.

    bir gün bana çok sıkı sarılmıştı. "nefes alabiliyor musun?" demişti. "alabiliyorum" demiştim. alamıyordum aslında ama kollarını gevşetmesin istemiştim. sesi kulağımdan çıkmıyor. "nefes alabiliyor musun?", "nefes alabiliyor musun?"

    anladım ki, o bana sarıldığında değil, beni bıraktığında nefes alamıyormuşum. nefes alamıyorum.

  • biat ettiği kültürün efsane olmaya aday bir sözü vardır kendisine layık gördüğüm;

    ölmüştür geçmiştir.

  • bir kız olarak konuşuyorum, bırakın bu işleri.
    şimdi siz en güzel taktiği alıp hatasız uygulasanız bile, o gün kızın pms'sine mi denk geldiniz mesela, yalan olur o taktik.

    - gözlerin bir içim su...
    - dudaklarım çirkin mi yani, bunu mu demek istiyorsun, ühürümühürü...

    tam kızı yalnız yakaladın, vereceksin romantizmi. ister misin kız o gün o şıllık selin'le kavga etmiş ve içindeki yelloz kezban hortlamış olsun?

    - gözlerin bir içim su...
    - o şırfıntının gözünü gözünü oyarım ben!

    ya da sevgilisinden yeni ayrılmıştır, erkeklere öfke doludur...

    - gözlerin bir içim su...
    - skerim gözünü, hepiniz aynısınız, vermiyorum lan!

    siz bırakın bu taktikleri. gelişine takılın. denk geleceği varsa gelsin.

    - naber?
    - iyidir senden?
    - benden de iyidir. n'apıyosun akşam?
    - hiiç.
    - gelsene.
    - olur.

    oluyor.

  • durmaksızın yeni yerleşim yerleri inşa ediliyorken sanki yeni insanlara yer varmış gibi görünüyor bu şehir. halbuki ne kaldıracak yolları, ne de yetecek oksijeni, hacmi var. peki bu yapılaşmayı durduracak olan kimse var mı? planlamayla sorumlu kişiler bunu biraz olsun gözetiyor mu? tabii ki hayır.

    örneğin zaten trafiğin tıklım tıkış olduğu bir yere kocaman binalar dikildiğinde kimse bu binalarda ikamet edecek yüzlerce kişinin arabalarının bu trafiğe nasıl gireceğini düşünmüyor.

    mesela manhattan'a dındırık bi inşaat şirketinin gelip eski binaları yıkıp bilmem kaç katlı ev yaptığını düşünebiliyor musunuz? adamların nüfusu zerre kadar artmıyor çünkü şehrin kapasitesi sabitlenmiş. çünkü orada devlet insanına değer veriyor. buradaysa insanlar için şehrin gitgide yaşanmaz bir hal alışı, herkesin saatlerini trafikte geçiriyor oluşu, suçun artıyor olması ve insan kalitesinin gitgide düşüyor olması kimsenin umrunda değil. tek umurlarında olan rant ve para.

  • düşük fiyatı ile ilgi çeken ama lezzet olarak çok tatmin etmeyen viski.
    viski kötülemeyi çok sevmem özetle kötü viski yoktur daha az sevilen viski vardır diyerek tanımlamak istiyorum kendisini.

    edit: diğer viski yorumlarım için (bkz: #60703155)

  • kendisi istanbul içerisinde mecidiyeköy'den ümraniye'ye 2 saatte giderse şükreden bir yazar tarafından küçümsenen teknoloji.

    lan trafiği var, regülasyonu var da var bu işin. uzaylıya haraç yedirmeden olmuyor işler öyle kolay.