hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.
    edit 4: soru işaretleri giderek artıyor bu yeni çağ ne zaman başlıyacak acaba?

  • eğer max ophüls, roberto rosselini, federico fellini, françois truffaut, stanley kubrick, andrei tarkovsky, ıngmar bergman, krzysztof kieslowski , werner herzog, jim jarmusch, michael haneke ya da durun daha yakın tarihten isimler sayalım, peter greenaway, jean pierre jeunet, lars von trier, paul thomas anderson, wes anderson, michel gondry… bu isimlerin iyi yönetmen olduğunu düşünüyorsanız, onur ünlü’nün iyi bir yönetmen olduğunu iddia etmeniz halinde akli muvazenenizden şüphe duyarım. ha yok bu isimlerden bana ne, bana bir onur ünlü yeter diyorsanız sizi sizde bırakmak en hayırlısı!

    onur ünlü bilhassa jim jarmusch, terry gilliam, woody allen ile jean pierre jeunet gibi auteurların sinematografik niteliklerini birleştirip kendi tarzında işler yaratmakla meşgul senelerdir. bunda bir sorun yok, zaten her sanatçının eklektik kulvarlara dalması çok doğaldır. ama bence biraz önce yaptığım tespit kusurlu zira onur ünlü’nün röportajlardan anladığım kadarıyla çok da sofistike bir bilgisi yok sinema tarihi hakkında ve böyle bir kolajı yapsa bile bunda bir kasıt olmayacağını düşünüyorum.

    onur ünlü’nün filmlerindeki en önemli öğe absürdizm. sinemada absürt unsurların olmasından yana herhangi bir sıkıntım olamaz zira absürtlüğe karşı olsam, brazil, fear and loathing in las vegas, zelig, alice in wonderland (j.svankmajer) izlediğim en iyi film listemde yer alıyor olmazdı. lakin onur ünlü bu işi beceremiyor. sanıyor ki absürt olmak hikayede bazı diyalogların sırf söylenmek için eklenmiş olması, sanıyor ki absürtlük hiçbir yere bağlanmayacak yan karakterler yaratmak, sanıyor ki absürtlük olay örgüsünü paramparça bırakmak… onur ünlü absürtlüğü paravan olarak kullanmasa belki yıllar sonra bir adam çıkar ve ed wood misali hakkında bir film yapardı anca.

    sinema birçok farklı unsurun bir araya geldiği modern operadır. işin içine diyalog, mekan, tasarım, sahneler, kıyafetler, oyuncular, müzikler vs vs girer. onur ünlü genelde akılda kalıcı hikayeler buluyor sezar'ın hakkı sezar'a lakin işte o fikirler, hikayeler öylece kalıyor. bakıyorsunuz filmlerinin açılışı çok iyi ama gerisi yok. söz gelimi beş şehir iyi bir çalışma olabilirdi. ciddiyim. kurgu akışı çok orijinal olmasa da harika bir iş kotarılabilirdi ama onur ünlü filmi de, örgüyü de, karakterleri de anlamsız sahneler, gereksiz diyaloglarla öyle harcadı ki, filmin kerameti onur ünlü izleyicisi ve onun aurasına teslim olmuş yerli sinema eleştirmenlerinden ibaret kaldı.

    açık yazayım. yönetmenin polis, çocuk, güneşin oğlu, beş şehir, celal tan… ve son filmi sen aydınlatırsın geceyi isimli filmlerine vakit ayırmış bir sinema delisi olarak söylüyorum, ne yazık ki onur ünlü iyi, farklı, akılda kalıcı filmler yapmaya çalışan ama bir türlü doğru damarı bulamamış bir yönetmendir. peki neden sevilir bu isim bu kadar, neden çok tutulur?

    zira onur ünlü bir başyapıt için doğru damarı bulamamış olabilir ama sosyal platformda doğru personaya bürünmeyi başarmıştır. sinema için bildiğinden şaşmayan ve bu yüzden burnu kalkık pelikül münevverlerince hakir görülüp, bir türlü kusursuz bir yapım için harika bütçeyi bulamayan ailenin haşarı evladı, doğrucu davut yönetmendir. yerseniz… kendisini takip edenler onun sinemasından ziyade, onun yakarışlarını duyar. efendim filmlerini sinemada oynatmıyorlarmış, efendim doğru dürüst bütçesi olmadan kameranın arkasına geçiyormuş, efendim filmlerinden zarar ediyormuş. bir oryantasyon gibi bu adam ve şürekasının onun sineması hakkında atıp tuttuğu nameleri, hezeyanları dinleyip adapte oluyor bu numaraya ekseriyet. ve sonuç… onur ünlü türk sinemasının geleceğiymiş, baş tacıymış, şöyleymiş böyleymiş. en doğru, en kısa şekilde duygularımı izah edeyim. hassiktir!

    sonuç ortada. bu adam eğer pohpohçularının söylediği gibi sinema alemi içerisinde ışık gibi parlayan, auteur bir yönetmen ise, neden anca yerli festivallerde kimisi kirli kokular yayan ödüller alıyor? madem bu adam beş şehir’in, güneşin oğlu’nun veya polis’in değeri zor anlaşılan harika yapımlar olduğunu söylüyor o zaman yollasaydı uzakdoğu’ya veya avrupa’ya? alsaydı ödülleri. adamların sinemamıza bir hınçları yok, öyle olsa nbc, s.kaplanoğlu, derviş zaim, yeşim ustaoğlu, merhum seyfi teoman hatta merhum yılmaz güney neydi peki? bu insanlar yabancı mıydı? madem harikulade filmler kotarıyor onur ünlü, bıraksın peşine takılan ergen tayfasını da, gitsin bakalım sinemanın hodri meydanına.

    gören de sanacak beyefendinin iyi bir bütçesi olsa melancholia’yı, the fall’u, bir zamanlar anadolu’da yı veya yol’u çekecek. bir züğürt ağa’yı çekse razıyım. o hicvi, o parodiyi, sosyal konum alegorisini yansıtsın sinemasına razıyım. ama yok. beyefendi daha son filmi biter bitmez çevresi ile birlikte bir feveran-hezeyan fırtınası yaratıp “bu filmi sinemalara dağıtamıyoruz, sinemalar bizi istemiyor, yayınlamayacağız “ minvalinde bir politika izleyip, cebini doldurmayı seçiyor. (elbette illa bir filmin eleştiri içermesi, siyasal olması bir ön şart değil lakin mevzubahis isim tabu yıkan, sorgulayan, ayrıksı karaktere bürünmüş bir kişi olunca, bu ön şartlar onun sineması için elzemdir)

    istanbul film festivalinin ödül törenini izlerken arkadaşım kimin ödülleri toplayacağını sordu. sen aydınlatırsın geceyi yanıtını verdim, doğal olarak şaşırdı zira filmin onlarca kusuru olduğunu söylemiştim. neden diye sordu bu kez. şu cevabı verdim. “birincisi bu yıl yerli sinema filmleri kategorisi o kadar vasat ki, onur ünlü’nün cebi dolsun bari diye düşüneceklerdir. kimse zararlı çıkmaz , neticede bizim festivalin dünyada ne bir tanınmışlığı ne de bir ağırlığı var” hem fibresci hem de altın lale’yi neden aldı sanıyorsunuz.

    netice itibariyle onur ünlü’nün sen aydınlatırsın geceyi filmi için harcadığı paranın çoğu kendisine döndü ergen kardeşlerim artık onun için üzülmeyin. şimdi üniversite üniversite gezip filmlerinin gösterimini yapacak, gönlünüzü kazanacak. onun için her şey iyi. zaten sosyalizme islamı bulayan, her şeye karşı olup akp’ye ve onun otokrat kimliğine temenna duran her sanatçı için son yıllarda her şey çok iyi. hiç üzülmeyin kendisine. onur ünlü devletin kanalında iki dizisi yayında , lüks restaurant sahibi bir yönetmen, yapımcı. siz onun dizilerindeki göndermeleri yakalayadurun.

    böyle sitemkâr, boş ve akıntıya kendini kaptırmış adamların putlaştırıldığı memleketimde ahmet uluçay gibi ömrünü, hayallerini sinemaya adamış bir insan neden az tanınır, değeri bilinmez yanarım yanarım buna yanarım işte.

    ayrıca arkadaş ödül törenindeki o mütekebbir eda neydi öyle! stalker’ı çeken tarkovsky bile böyle bir kibri haiz değildi lan! takmış güneş gözlüğünü, kilosu, cüssesi, tipi tim burton'dan hallice, sanki bir akira kurosawa'ymış gibi çıkıyor sahneye:)

  • açılın beyler ve bayanlar; rus yazarlarını okurken geçirdiğiniz delilik nöbetlerine ve nereden çıktı bu 120 +kişi serzenişlerinize cevap olmaya geldim. rusların isimlendirme sistemini öğreniyoruz:

    örneğimiz: avdotya romanovna raskolnikova.

    1. rusçada istisnasız her kişinin 3 ismi vardır: isim + babanın ismi + soyad.
    örneğimizde avdotya kızın ismi, roman babasının ismi, raskolnikova ise soyadı oluyor.

    2. bu isimlendirme biçimi ise erkek ve kıza göre değişiklik gösterir:
    erkek ise, babanın ismi -oviç ile biter.
    kızlarda ise -ovna olarak biter:

    avdotya + roman(ovna)
    radyan roman(oviç)

    3. yine soyadlarda da erkek ve kıza göre ufak bir fark vardır, kız soyadları sonuna -a alır. erkek soyadları almaz.

    avdotya romanovna raskolnikova
    rodion romanoviç raskolnikov

    bu ikisi kardeşler bildiğiniz gibi.

    -------------------------------------------
    4. peki rus film ve edebi eserlerinde neden sürekli iki isim görürüz?
    avdotya romanovna şunu yaptı, radyan romanoviç bunu yaptı vs gibisinden.

    çünkü ruslarda bizdeki gibi - bey, -hanım kullanılmaz.

    bunlara denk düşen gaspadin ve gaspaja var ama kullanılan yere göre şöyle oluyor: konuştuğunuz kişi rus ise ve sizden yaşça büyükse veya yeni tanıştırılmışsınız aranızda bir konuşma geçiyor ise veya aranızda belirli bir saygı mesafesi var ise, bu kişiye "avdotya hanım" yerine geçen "avdotya romanovna" şeklinde seslenirsiniz. türkçede sanki saygı göstermeniz gerek ama siz bu kişiye ismiyle sesleniyormuşsunuz gibi bir hava oluyor ama öyle değil. dediğim şekilde kullanılır ve abartmadan ama mümkün olduğunca konuşurken bu isim dile getirilir.

    - avdotya romanovna, geçen gün bir makale okudum, bu konuda size bilgi vermek isterim.

    gibi.

    ------------------------------------------------

    5. şimdi gelelim zurnanın zırt dediği yere.

    siz bu insana avdotya romanovna şeklinde hitap ediyorsunuz, fakat rusçada kişinin yakınları, kendisine asla formal ismiyle hitap etmez. o ismin mutlaka kısaltılmış ya da sevimlileştirilmiş bir versiyonu vardır.

    elena: lenoçka
    maria: maşa
    anna: aniçka
    daria: daşa
    natalya: nataşa
    ivan: vanya
    dimitry: dima

    gibi. ve fakat bazı isimlerin bu hali, ismin kendisine benzemeyebilir:

    alexander: saşa
    avdotya: dunya

    gibi.

    bu hadisenin kötü tarafı ise, bu şekildeki isimlerin tek versiyonu yoktur, ismi mariya olan birine arkadaşı: maşa, annesi marunya, kardeşi maruşka diye seslenebilir.

    ---------------------------------------------------------

    dolayısıyla, avdotya romanovna raskolnikova'nın maceralarını okurken:
    avdotya romanovna raskolnikova
    avdotya romanovna
    dunya
    dunechka

    aynı kişidir.

    bir rus kitabında ortalama 50 karakter olduğunu düşünürsek, işte bu edebiyatı takip etmek isteyip delirenlere yol gösterecek olan kılavuz budur.

    sonuç: not alınız)

  • bankalar ile çalışan, master ve visa ile anlaşması olan şirketimize visa denetmeni gelmiştir, gıcık bir adamdır, şirket binasını a'dan z'ye inceler, en üst katta yemekhane ve büyük teras bulunmaktadır, yemekhanenin terasa açılan kapılar cam kapıdır.

    denetmen sorar: bu kapılar geceleri kilitleniyor mu?
    bizim güvenlik amiri: hayır kilitlenmiyor,
    d*: bu terasa teröristler ya da hırsızlar helikopter ile inebilirler kapını kilitli olması gerekmekte.
    g.a.*: adamlar terasa helikopter ile inip kapılar kapalı diye geri mi dönecekler?
    d: mavi ekran.

  • ilk hafta 12 kişi ve 1 seyirci oyuyla gelen serkül kan ile başladı. ilk elemede onüçüncü müge ökten elendi, onikinci firdevs yarışmaya devam etti. ilk 5 serkül, abidin, barış, bayhan, aydan şeklinde sıralandı. sonraki hafta da firdevs çoğunlukla olduğu gibi sondan ikinci oldu ve yine serkül birinci oldu, onikinci ceyda mazalto elendi. ikinci çöpçüler'i söyleyen abidin oldu. bayhan, barış, elena onu takip ettiler. sonraki hafta son kez serkül birinci oldu ve bayhan, aydan, barış, abidin onu takip ettiler; onbirinci evren mevlanaoğlu -daha sonra şöhreti kaldıramadığı için ağladığını açıklayan- armağan çağlayan'ı göz yaşlarına boğarak elendi. sonraki haftayı dokuzuncu sıradaki firdevs'in önünde onuncu sırada tamamlayarak veda eden alpay en silik yarışmacıydı. öte yandan birinciliği ilk kez barış kömürcüoğlu kazanmıştı ve ilk 5'te diğer sıralar bayhan - serkül- selçuk - abidin şeklinde oldu. dokuzuncu olan güzel ama slow bir mfö* şarkısıyla veda eden aydan kaya oldu, eser bir sıra üstte elenmekten kurtuldu. haftayı bayhan birinci tamamlarken, juri üyesi deniz seki (sanıldığının aksine bayhan'ı protesto etmek için değil) bayhan'la girdiği tartışmada seyircinin yuhalaması nedeniyle programı terketmiştir - yerine zerrin özer gelecekti. ikinci ve sekizinci sıra arası ise barış - abidin -serkül - firdevs - selçuk - elena - eser şeklinde oldu. sonraki haftada ise ilk 3 haftanın birincisi serkül sekizinci olarak elendi ve eser bayar sürpriz bir birincilik aldı, barış ikinciliği tekrarlarken, firdevs üçüncü oldu ve bayhan ancak dördüncü olabildi. juri üyesi ahmet san serkül'ün buraya kadar gelmesini kendini acındırmasına bağladı. yedinci olarak bitiren yarışmacı ise şarkıları unutmasıyla gündeme gelen selçuk oldu. altıncı olarak elenen yarışmacının eser olduğu barış manço haftasında barış muhteşem kol düğmeleri performansıyla birinci oldu. elena ikinci olarak büyük çıkış yaşarken, bayhan abidin'in önünde 3. oldu ve sondan ikinci yine firdevs oldu. sonraki hafta elenen rus asıllı yarışmacı elena krüçkova oldu, sesiyle ve müzik bilgisiyle dikkat çeken ama rus olması tartışılan başarılı yarışmacı beşinci sırada yarışmaya veda etti. haftanın sürprizi ise ingilizce şarkı söylenecek olması nedeniyle sosyal medyada dalga geçilen bayhan'ın unchained melody ile dalga geçenleri susturarak birinci olmasıydı. barış - abidin - firdevs sırasıyla ikinci, üçüncü, dördüncü oldular. son 4'e gelinmişti ve bir ağır top barış dördüncü sırada yarışmaya veda ederken, bayhan sondan ikinci oldu ve genelde sondan ikinci olan firdevs büyük çıkış yaparak haftayı birinci kapattı. bir sonraki haftada, yarışmanın en olay ismi olan ve erdoğan ailesinin de desteklediği bayhan gürhan üçüncü olarak elenirken, finale firdevs güneş ve abidin özşahin kaldı. bayhan'ın elenmesiyle program reytingi biraz düşmesine rağmen popstar 2 hafta süren final haftasında yine birinci oldu. abidin daha sonra strateji olarak açıkladığı bir hamle yaptı ve firdevs'e aşık olduğunu söyledi ama annesine de aşık olduğunu söyleyerek kafaları karıştırdı. rekor oyla yapılan final sms oylamasında yarışma boyunca süren firdevs'in şansı tutmadı ve yüzde 52'lik oy oranı ile birinci abidin oldu. abidin'e albüm yapılacağı müjdesini juri üyesi ercan saatçi verdi.
    hatırlamadığım bazı bilgilere http://www.turkpopmuzik.net/popstar-yil-2003 sitesinden ulaştım.

  • yıl sonunu görebilecek misin acaba merak ediyorum. milleti uyutmaya devam. geri zekalıların seçimini bizler çekiyoruz. yazık ya yazık.

  • bu biraz hüzün, biraz gariplik, biraz şaşkınlık ve çokça da eskişehir soğuğu hikayesidir.
    çoğu öğrencinin yaptığı gibi faturalar (elektrik, doğalgaz, telefon) mümkün olduğu kadar ihmal edilir. elektriğin ya da doğalgazın kesileceğine dair bir ihbarname gelene kadar ödenmez faturalar. bu ihbarname geldiğinde aceleyle para denkleştirilir ve son dakikada ödenen faturalarla deyim yerindeyse son dakika golleriyle yaşam devam ettirilir.
    yine son ana bırakılmış faturalar fakat bu sefer öğrenciler biraz daha umursamazdır. çünkü faturalar ödenmeden ara tatil için memleketlere gidilmiştir. evden ilk dönen vennus olmuştur. ve eve geldiğinde gördüğü manzara ürkütücüdür: doğalgaz borcundan dolayı mühürlenmiştir (olayın ürkütücülüğüne dair şüphesi olanlar bir kış gecesi eskişehir soğuğunda biraz dolaşmayı deneyebiliriler). "yarın para bulur öderim" düşüncesiyle bir gece idare edebileceğini düşünen vennus evde başka hiçbir ısıtıcı olmadığı için bulabildiği tüm battaniyeleri üstüne sararak uyumaya çalışır ve bir yandan da "donar mıyım lan acaba?" diye kendine sormaktadır. o gece gerçekten de vennus'un hayatındaki en soğuk gece olmuştur.
    ertesi gün doğalgaz borcu ödenir, akşama kadar doğalgazın açılacağı öğrenilir. vennus akşam olana dek eve gitmez çünkü okulun boş ve sıcak laboratuvarları vennus için gerçekten iyi bir alternatiftir. akşam eve döndüğünde gördüğü manzara bir gün önceki manzara kadar dehşet vericidir: doğalgaz henüz açılmamıştır. vennus çaresiz biçimde, o soğuk gecelerden bir tanesine daha merhaba demek üzeredir. kafaya geçirilen kapşonlar, üzerine örttüğü battaniyeler lokal bir ısınma sağlamaktadır ama kafa battaniyelerden dışarı çıkarıldığında inanılmaz bir soğuk yüze tokat gibi çarpmaktadır. "dün donmadım ya bugün de donmam herhalde" diyip uyur.
    ertesi gün, doğalgazın ufak bir aksilikten dolayı açılmadığını öğrenir ve doğalgazın artık kesin açılacağına dair güvence almıştır yetkililerden. vennus doğalgazın açılacağından emin bir şekilde akşama kadar gezer dolaşır ve vakit geç olduğunda eve gelir. doğalgaz vanasındaki mühürün kaldırıldığını görür, sıcak bir ev artık vennus beklemektedir (bekle sen). dairenin kapısı açılır. el, lamba düğmelerinden birine uzanır ve o an elektrik çarpmışa döner: elektrikler borcundan dolayı kesilmiştir. o an belki gerçekten elektrik çarpsa çok daha mutlu olacaktır vennus, çünkü ısınması için kombiye, kombinin de elektriğe ihtiyacı vardır. yapacak bi şey yoktur, borcun ödenmesi, elektriklerin tekrar açılması gerekir. o soğuk gecelerden en az bir tanesi daha onu beklemektedir. "keşke bir kutup ayısı, bir penguen olsaydım, başlarım üniversitesine" der ve uykuya dalar. ertesi gün onun için sıcak bi gün olmak zorundadır, çünkü elektrik faturası da ödenmiş, elektrikler tekrar açılmıştır. vennus kombiyi açar fakat ateşleme yapmamaktadır. kullanma klavuzundan kombiye biraz su basıp, su basıncını artırması gerektiğini okur. kombiye giden su borusunun vanasını çevirir fakat hiçbir hareket, gelişme, huzur verici bir su akış sesi yoktur. o an akıllı su sayacının üstündeki şu yazıyı hatırlar: "kredi az"

  • aktroller gerçekten gerizekalı.cumhurbaşkanı 2002'den beri donunuza kadar soydu sizi.ona hesap sorun yemiyor dimi.resmen cumhurbaşkanının geyşaları,kumalarısınız...