hesabın var mı? giriş yap

  • 2 gün önce bankamatikten acil para çekmem gerekiyordu, kartı soktum baktım önümde bembeyaz bir ekran hiç bir şey yazmıyor kartı da geri vermiyor. tırstım tabi yuttu mu kartı diye. neyse iptal tuşuna bastım, kartı geri verdi. anladım ki bankamatik çalışıyor ama ekran gitmiş, bembeyaz düz ekran böyle. ama benim para çekmem gerekiyor. neyse uzatmayayım, kartı tekrar soktum, şifreyi girdim biraz bekledikten sonra tamamen tahmin yürüterek ilk önce para çekmeyi tuşladım, ardından 50 tl yazdım. makbuz istiyor musunuz sorusuna hayır'ı bile kafadan cevapladım. parayı aldım, başka bir işlem yapmak istiyor musunuz sorusuna da hayır deyip oradan ayrıldım. bankamatikte bekleyen insanlar şaşkın gözlerle bana bakarken, aslında bunun eften püften bir başarı olmadığını fark ettim. yaa işte bu da böyle bir anımdır..

  • öğretmenlik mesleğimin ilk yılında tecrübesizlik mi yoksa öğrencilikten kalan bir refleks mi bilinmez öğretmenler odasına girerken kapıyı vurup öyle içeri giriyordum. sağolsun öğretmen arkadaşlar da 1 yıl boyunca ne zaman gelsem 'kapıyı vurmadan nasıl giriyorsun terbiyesiz çık dışarı' tarzı geyikler çevirmekten geri kalmadılar. o değil de öğrenci psikolojisini atlatmak zormuş onu fark ettim ben. sigara odasında tüttürürken aniden kapı açılıp müdür geldiğinde de o an bir heyecanla fırlattım attım sigarayı. müdür dedi hocam sen manyakmısın niye attın caanım sigarayı, dedim örtmenim nnolursunuz babama söylemeyin bir daha olmayacak söz..

  • ooo bizim diziler için güzel haber, bu konuyla ilgili 23 tane dizi çıkar.

    - sen bir soykan'sın nasıl karın soyadını taşımaz

  • zapping yaparken tekrar bölümlerine denk geldiğim, kısa süre izledikten sonra şu soruyu sormama vesile olan dizidir. "arkadaş, neden herkes sürekli ramazan bayramının birinci günü gibi giyiniyor?"

  • (bi şey iç, çay iç)
    türk esnafının misafirine söylediği, "bir şey içer misin?" ve "aman kola, meşrubat falan isteyip de beni batırma!" cümlelerinin ikisini birden içeren cümle. önemli olan bir çırpıda söyleyip misafirin konsantrasyonunu çaya yönlendirmektir.

  • dişleri, gözleri, derisi ve bazı organlarında panzehri olmayan bir zehir barındıran balık. aşçının küçük bir hata yapması halinde gerçekleşecek kesin sonuç ölüm. buna rağmen bu balığı tatmak isteyenlerin sayısı azalmak yerine gittikçe çoğalıyor. geçmişte japonya'da binlerce insanın ölümüne sebep olan balık, artan zehirlenme olaylarıyla birlikte yemesi yasaklanmış. bu yasakla beraber amaçlanan satışının yok edilmesi maalesef gerçekleşememiş ve bu yasağın üstüne ilgi daha da fazla artmış.

    sadece dişi fuguların zehirli olmasına rağmen olayın enteresan tarafı bazı fugu balıklarının çift cinsiyetli olabilmesi. bu kadar tehlikeli bir balığın yenilir hale getirilmesi için hazırlayan aşçının lisanslı olması ve en az iki sene çalışmış olması gerekiyor. gerçek bir fugu aşçısı olabilmenin ise neredeyse on sene kadar tecrübe gerektirdiği söyleniyor.

    tabii fugu balığının yenilebilir hale gelmesinin en önemli aşaması ise bu aşçının oldukça titiz bir biçimde zehri tamamen temizlemiş olmasını söylemeye gerek bile yok diye düşünüyorum. peki ya fugu balığı hazırlanırken zehirli bölgelerin temizliği sonrasında atık diyebileceğimiz parçaların çöpleri karıştıran kişiler tarafından bulunma ihtimali? korkunç bir sonuç doğurabilir. keza bu sebepten ölen insanlarla da dolu bir tarihi olan japonya bu yüzden fugu balığının atık parçaları olarak sayılan zehirli kısımları özel olarak imha ediliyor.

    fugu balığını yeme cesareti gösteren bazı insanlar sadece kafa olmak için bile bu balığı yiyebiliyorlarmış. öldürecek kadar değil de kontrollü biçimde kafasını iyi yapacak bu balığı yiyip hiç kendine gelemeyenlerin olduğu da söyleniyor.

  • ikametgahı istanbul olan herkese ''ulaşım vergisi'' eklenerek yapılabilecek bir şeydir. belki de istanbul'un nüfusunu azaltacak olan çözüm bu olabilir. ya da en azından insanlar ''nasılsa parasını veriyorum'' mantığı ile toplu taşıma kullanmaya başlar ve böylece daha kaliteli ve efektif bir toplu taşımamız olur.

    düzenleme: sürekli olarak "herkes ikametini başka yerde gösterir" mesajları alıyorum. öncelikle, basit bir hesap yapalım. iett'nin 2015 faaliyet raporunda (google) 2015 toplam gider 1.355.000.000 tl civarında. bunu 15 milyona böldüğümüz zaman, kişi başı senelik 90 tl gibi bir meblağ çıkıyor. mevcut sistemden daha iyisini talep ettiğimiz için yıllık 100 tl'lik bir vergi pek çok sorunu çözer. ayda 10 tl'den ucuza geliyor.

    ben ve benim gibi toplu taşıma kullanan insanlar, bu rakamları zaten ödüyor. ama asıl amaç, toplu taşıma kullanmayan insanları sisteme çekmek olduğu için; bu yöntem bence insanları toplu taşıma kullanmaya itebilir. talep arttığı için daha yaygın, daha optimize ve daha kaliteli bir toplu taşıma sahibi olabiliriz. bu durumdan herkes kazanır.

    denetim mevzusuna gelince, küçük bir resmi işlem için bile ikametgah gerekmesi olayını geçiyorum; elektrik, su, doğalgaz, kredi kartı faturaları ile denetim kolaylıkla yapılabilir.

  • italya başbakanı giuseppe conte şu açıklamayı yaptı

    --- spoiler ---
    salgının kontrolünü kaybettik, en başından türklerin yaptığı gibi konut satışında peşinatı %10'a indirmeliydik, çok geç kaldık. türkler bu metotla virüsü 1 hafta içinde yenecektir.
    --- spoiler ---

    kaynak gelince editlerim.

    yahu corona'dan önce zaten pek iyi değildiniz, şimdi toptan tırlatmışsınız. arkadaş burayı kariyer yapacak bir yer mi zannettiniz. nedir buraya atfedilen ciddiyet? mesajlar yağıyor. "çaldın" diyorlar. espriyi çalmışım? kafayı mı yediniz. whatsapp grubundan gelen sikko bir espriyi buraya koydum ki gülelim. manyak mısınız ulan. nasıl da zorlarına gitmiş :))) ulan burada fav alsam ne olur almasam ne olur. fav alınca ne oluyor.

  • bakırköy'de poliklinikte çalıştığım yıllar. eşimin poliklinik koridorun sonunda. aramızda 3 oda var. zemin kattayız. o dönem sigara yasakları yok ama küçücük odada saatlerce kalmaktan bunalıp arada sigara içmek için pencereden dışarı çıkıyorum. çıkınca da belki hastası yoktur, birlikte tüttürürüz diye onun odanın penceresinin önüne gidiyorum.

    o gün kenardan baktığımda manzara şu:
    bizim kantinin kedisi girmiş, çömez asistanların arada muayene öğrenmek için gelip oturduğu kenardaki sandalyeye kurulmuş. tüm dikkatiyle hastayı dinliyor. hasta da - artık şaşkınlıktan mı başka bir şeyden mi bilmiyorum - eşime değil kediye bakarak şikayetlerini anlatıyor.

    gel de bu kediyi ve bu hastayı sevme, gel de gülümseme şimdi.