hesabın var mı? giriş yap

  • evet yanlış okumadınız, yapılan hesaplamalara göre güneş saniyede 5 buçuk milyar kilo kütle kaybediyor.

    o zaman şu soruyu sormak gerekiyor: "sen milyon, sen milyar, sen kütleyi ne yaptın?"

    hemen açıklayalım: kaybedilen kütlenin 1,5 milyar kilogramı güneş patlamaları ve rüzgarlarıyla uzaya saçılıyor. geriye kalan 4 milyar kilogram kütle ise einstein'ın e=mc^2 denklemine göre enerjiye dönüşerek uzaya ısı ve radyasyon şeklinde yayılıyor yani güneşin merkezinde gerçekleşen füzyon reaksiyonları sonucunda her saniye 4 milyar kilogram güneş kütlesi* enerjiye dönüşüyor. işte güneşimizin parlamasını ve güneş sistemini ısıtmasını sağlayan tüm bu enerjinin kaynağı, her saniye enerjiye dönüşen 4 milyar kg hidrojendir.

    bu şekilde devam ederse çok yakında güneşimiz bitip tükenecek gibi gözükerek sizi korkutmasın. saniyede 5.5 milyar kg bizim için çok büyük bir rakam gibi gözükse de, bu kütle güneş için denizdeki bir kum tanesi kadar az. güneş 5 milyar yıl sonra yakıtını bitirerek ömrünü tamamladığında, şu anki kütlesinin sadece % 0.034 'ünü kaybetmiş olacak, yani %1'den bile çok daha düşük bir değer. dolayısıyla 5 milyar yıl daha sıkıntı yok arkadaşlar, kafanız raad olsun.

    kaynaklar: * * *

  • o kadar uzun sürdü ki, ilk şutun veli'nin elinden dönmesine itiraz etmeyi düşünen kiev'li futbolcular pozisyon bittiğinde bunu unuttular.

  • siz olayı yanlış anlamissiniz arkadaslar. vergi veriyorsunuz, devlet de jest olarak size sigara hediye ediyor. daha neyin tatavasini yapıyorsunuz anlamadım.

  • çağımızda saygınlığını yitirmiş bir kavramdır. bilimsel literatürde, 'scalar expectancy theory' olarak geçer.

    beyinde, çalışma mekanizması kalp piline benzeyen, bir tür "pacemaker" olduğu inanışına dayanır. bu insanlarda ve hayvanlarda biyolojik işlevlerin kontrol edilişinde rol oynayan bir zamanlayıcının var olduğuna ilişkin en eski teoridir. (biyolojik saat, beyindeki mekanik bir saat gibi düşünülmüş, literatürde "akümülatör modeli" olarak da geçiyor.)

    bildiğimiz gibi; 'biyolojik saat' modeline göre, beyindeki belirli 'karar verme' mekanizmaları 'davranış'ı zamanlamayı sağlıyor.

    hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar gösterdi ki, bir hayvan; harekete geçmeden önce sürekli mevcut zamanı (working memory'deki bilgi) beklenen zaman ile kıyaslıyor (reference memory'deki bilgi). iki zaman algısı birbirine yakın olduğu zaman, hayvan harekete geçerken; iki zaman algısı arasında yeterli bir fark oluştuğunda hayvan harekete geçmiyor. yani her davranış için, aşılması gereken bir tür "oran" var.

    yıllar boyunca insanlar olarak, hayvanların zaman algısının kendi zaman algımızdan farklı olduğunu biliyorduk. fakat şu sorular üzerinde fazla durmadık:

    1) biyolojik saatin gerçekten bir kalp pili kadar katı bir işleyişi mi var?
    2) zaman her insan için aynı hızda mı akıyor?

    modern nörobilim biyolojik saatin eskiden düşünüldüğü kadar skaler olmadığını kanıtladı. ayrıca yapılan onca araştırmaya rağmen, beyinde merkezi bir zaman kontrolü sisteminin var olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunamadı.

    skaler modelden sonra zaman kontrolü için yeni bir model ortaya atıldı. beynin, beyin dalgası frekansları arasındaki senkronizasyonu izleyerek zamanı ölçtüğü öne sürüldü.

    fakat bu modellerin hiçbiri beyinde olan biten aktiviteler ile tam olarak uyuşmadı.

    yeni bakış açısı beyindeki zaman kontrolünün tüm bunlardan çok daha esnek olduğu yönünde.

    araştırmacılar, hayvanlardaki 3 beyin bölgesindeki nöron aktivitelerini kaydettikleri bir deney yaptılar. hayvanlardan bir görevi, 2 farklı zaman aralığında yapmaları beklendi: 850 milisaniye ve 1500 milisaniye. araştırmacılar, aktivitede karmaşık bir model buldular. bazı nöronlar daha hızlı ateşledi, bazıları daha yavaş ateşledi ve bazıları daha hızlı veya daha yavaş titreşmeye başladı. nöronların tepkileri her ne olursa olsun, aktivitelerini ayarladıkları hız, gereken belirli bir zaman aralığına bağlıydı.

    yani belirli bir zamanda, belirli bir davranış veya kararla ilişkili her 'nöron grubu' için hazırda bekleyen bir "nöral hâl" mevcut gibi görünüyor, ve her birey bu nöral aktiviteleri farklı bir şekilde şekillendiriyor. belli bir davranışı yürütmek için, sistemin tamamı önceden tanımlanmış bir "son hâl"e gelmeli.

    araştırmacılar, nöral hareketlerin başlangıç durumlarından son hallerine giderlerken hep aynı yörüngeleri izlediklerini buldular (zaman aralığı farketmeksizin). farklı kişiler arasında değişen şey, nöral hareketlerin bu belirli yörüngeleri gezme oranlarıydı.
    ihtiyaç duyulan zaman aralığı daha fazla olduğunda, nöral yörüngeler de uzuyordu. yani nöronlar "son hâl"e erişmek için daha fazla zamana ihtiyaç duyuyorlardı. (doğru orantı)

    buradan anlıyoruz ki; zamanlama, beyinde "dağılmış" bir süreçtir. insanların skaler biyolojik saatleri yoktur.
    * * *
    ps: mit