hesabın var mı? giriş yap

  • yazıp yönettiği ilk filmi get out ile iki sene önce herkesi şaşırtan, o yıl en iyi film ve yönetmen dallarında oscar'a aday olup, senaryo dalında da ödülü kapan jordan peele ikinci filmi ile karşımızda. get out'un başarısından sonra bu filme dair beklentilerin yüksek olması sürpriz değil. neyse ki, peele bu beklentileri boşa çıkarmıyor ve modern sinemanın en yaratıcı, en heyecan verici yönetmenleri arasındaki yerini sağlamlaştırıyor.

    dört kişilik wilson ailesinin tatil için gittikleri göl kenarındaki evde, bir gece kendilerine tıpatıp benzeyen başka bir aile karşılaşmaları ve bu klon ailenin hayatlarını cehenneme çevirmesini anlatan hikaye, get out'a göre daha korku ve gerilim yüklü. ancak tıpkı get out'ta olduğu gibi, bol katmanlı ve farklı okumalara açık bir film us. sadece yüzeydeki korku hikayesi de yeterince tatmin edici, ama daha derine indiğinizde birçok sembol ve metafor barındıran bir senaryo var karşımızda. bu nedenle de belki ikinci kez izlendiğinde değeri daha iyi anlaşılacak bir yapım. spoiler vermemek amacıyla, filmin farklı olası alt metinlerine hiç girmiyorum, ama sinemadan çıktıktan sonra üzerinde bir saat konuşulabilecek malzeme var filmde. ve ben böyle filmleri seviyorum.

    jordan peele korku sinemasını çok iyi anlayan ve bir gerilimi yaratmak için sesleri ve müziği çok iyi kullanan bir yönetmen. henüz ikinci filmi olmasına rağmen, sanki kırk yıldır bu işi yapıyormuşçasına kamerasına hakim. bu parlak başlangıç yıllar öncesinin m. night shyamalan'ının hatırlatıyor (the sixth sense ve ardından unbreakable). umarım kariyerinin devamı ona benzemez.

    müzik demişken, yönetmenin get out'ta da birlikte çalıştığı michael abels'ın müzikleri sanki filmin ana aktörlerinden biri gibi. luniz'in ta 1995'ten kalma "ı got 5 on ıt" parçası bu film ile birlikte sanki yeni bir hayat buluyor; artık o şarkıyı duyduğumuzda us'ı hatırlamamamız imkansız, hafiften ürpererek elbette...

  • 2003 yılında boynuna kelepçe benzeri bir mekanizma ile bağlı bir bomba ve elindeki bir tüfekle banka soymaya çalışan ancak polis tarafından etkisiz hale getirildikten sonra boynundaki bomba çıkartılmaya çalışırken patlaması nedeniyle yaşamını yitiren soyguncu...

    wells ilk yakalandığı anda kendisinin bir pizzacı olduğunu iddia etmiş ve pizza dağıtımına gittiği bir evdeki kişilerin bunu silah zoruyla kendisine taktıklarını ardından patlatmamaları için bankayı soyguna zorlandığını ifade etmiştir polislere... bunun akabınde polisler şahsın boynundaki bombayı etkisiz hale getirmeye çalışırken bomba patlamış ve wells'in ölümüne yol açmıştır...

    konu dört yıl süreyle araştırılmış ve 2007 yılında olayın ardında bulunan üç kişiye ulaşılmıştır... ulaşılan bilgilere göre wells başta olayın bomba süsü verilmiş bir mekanizma ile yapıldığını sanmış ve boynuna bu mekanizmanın takılmasına izin vermiştir... ardından bombanın gerçek olduğunu öğrenince olaya itiraz etmiş ancak arkadaşları bombayı patlatmakla tehdit ederek wells'i bankayı soyguna zorlamıştır... wells'in polislerce yakalandığı gören arkadaşları ortada tanık bırakmamak için uzaktan kumanda ile bombayı aktif hale getirerek wells'in ölümüne yol açmışlardır...

    wells'i öldüren boyundan kilitli mekanizmanın resmine aşağıdaki linkten ulaşılabilir...

    http://blog.cleveland.com/…a/2007/07/eriebomb02.jpg

  • japonlar herkese saygılıdır.
    bir afgan'a da bir mozambikli'ye de aynı hayranlık ve hürmet ile yaklaşırlar.

    zamanında bize de aynı insani duygular ile yaklaşmışlar ve bizim abartılı mehmet scholl milliyetçiliğimizin kurbanı olmuş söylemdir.

  • toplu taşıma araçlarını kullanan biz faniler için genel toplamda çok yararlıdır.evet, a noktasından b noktasına daha hızlı gidersiniz.üstelik turşu kavanozuna tıkışır gibi binmek zorunda olduğunuz ,şeridinde üç otobüse bedel phileasların ola ki cam kenarına yapışma şansına erişirseniz, yanınızdan geçen süper lüks araçlara çeşitli el hareketleri bile yapabilirsiniz.ve hatta tanesine 1.2 milyon dolar ödeyip 150 tane alarak üreticisine hayal bile edemeyeceği bir parayı kazandırırken 'ulan bunları biz niye üretmiyoruz ki' diye sormayan bir insansanız acayip mutlu olursunuz.

    rakamları okuyunca dudağım uçukladı.
    dönen rant'a bakar mısınız?

    mercedes gibi bir firma bunun muadili denebilecek bir aracı bunun yarısına satıyor.ama sen hayır ben hollandadan alacağım demekte ısrar ediyorsun(yalnızca bir kez açan lale soğanlarının da hollanda dan alındığını hatırlayalım).

    eğer amaç insanları gidecekleri yere otobüs kullandırarak daha hızlı ulaştırmaksa, inanın çok çok daha ucuz yolları bulunur.o yolları da, kendisine metrobüs hakkında sorular soran gazeteciye 'biz senin gibi 150 mühendis çalıştırıyoruz' diyen iett genel müdürü çok iyi bilir.hadi o cahil diyelim, o mühendisler ona öğretirler.

    istanbul büyükşehir belediyesinin mevcut yönetiminin acilen cevap vermesi gereken ama asla cevap vermeyeceğini bildiğimiz etik sorular var.

    ben metrobüs tartışması çerçevesinde herkese birşey sormak isterim.ibb son 2 yılda aralarında metrobüs araçlarının da olduğu çok ciddi bir alım yaptı.kendi tanıtım duyurularında bu rakamı 700 küsür olarak açıkladılar, ki bu rakama phileaslar dahil değil bildiğim kadarıyla.şimdi soru şu,siz paris ya da londra belediye başkanı olsanız, ve şehirinize bu çapta bir araç alımı yapmak durumunda olsanız, yüz milyonlarca dolar/euro ödeyeceğiniz firmaya şunu demez misiniz; 'bak arkadaş ben senden şu miktarda alım yapacağım ve bu araçların benim memlektimde yetişmiş, şehirin gereksinimlerini ve kimyasını çok iyi bilen mimarları, mühendisleri, tasarımcıları tarafından şehirimize uygun olarak tasarlanmış, bu şehirin sembolü olacak şu tasarımlardan olmasını istiyorum'.hadi diyelim ki tasarlayamadın, 'şehirime uygun bir tasarım yapmanızı istiyorum'.

    rantı falan bir kenara bırakalım şimdilik.hoş, bırakmasak ne olacak?ben bunun cevabını merak ediyorum arkadaş.ve bunun cevabını da, insanlara ıslak mendil dağıtmayı ciddi bir hizmet olarak duyuran iett genel müdürlüğünün ya da çalışmalarını övmek için tasarruf rakamları yerine, harcama rakamları açıklayan belediye başkanlığının değil, bizzat başbakanın vermesi gerekir ki, kendisinin, mitinglerini, toplantılarını gece gündüz demeden, olumsuz koşullarda takip eden gazetecileri aşağılamak, aynı görüşte olmadığı vatandaşları alenen tefe koymak, yalan yanlış isnadlarla muhalefete giydirmek gibi çok önemli işleri var.

    son sözüm sana istanbullu arkadaş,eğer sen sana söylendiği gibi, istanbulun iki yakasını birbirine bağlayan ve yarı fiyatına yapılabilecek bu işi asrın projesi diye duyuran bu zihniyete eyvallah diyorsan, daha dur arkadaşım!sana daha neler müstehak, o belaların muhteviyatını, onları başına saracak yöneticiler bile bilmiyor henüz.yakında hep beraber öğreneceğiz!

    edit:bu entry yi zamanın ötesine savuran gençler,sizleri pistlerde de görmek isteriz.sana paranı çalıyorlar diyorum, sen 'olsun, onlar bizim partili' diyorsun.o zaman oo yeah

    edit2:imlâ

  • klibinin, mtv ismindeki klip sektörüne hakim organizasyonun yayınladığı, ilk zenci klibi olması, belki bir bilgi olarak burada yerini almalı.

    lakin günün birinde, misal 3000 yılında birisi burayı okuduktan sonra, "michael jackson da kimmiş" deyip, araştırır fotoğraflarını bulursa, o senden, benden beyaz suratını görünce, "bu mu zenci klibi çekmiş, lan herşeyi sallamışlar sözlükte" derse, "allah belanızı versin" diye lanet ederse, ben ne yapayım, hakettiğim bir şey mi bu ? ayıp değil mi maykıl, tarihe geçmiş insansın, kaosların sebebisin, her neyse saygı duyuyorum.

  • yardımcısı ve parti sözcüsü olan kişiye bakılınca kolaylıkla anlaşılacak nedendir.

    (bkz: ipek özkal sayan)

    memleket partisinin başkan yardımcısı ve sözcüsü olan bu hanımefendinin kocası beşli çetenin bir üyesi olan kolin' de üst düzey yönetici.
    daha bir şey demeye gerek var mı?