hesabın var mı? giriş yap

  • ali ismail korkmaz 'ın davasında açık kimliği ile cesurca tanıklık yapan kahraman.

    http://haber.sol.org.tr/…sandalyesinde-haberi-92270

    "2 haziran günü bir arkadaşımızla buluşup es park'taki gösterilere bakmaya gittik. gece 23.30 civarı evlere dağılmaya karar verdik. yanındaki arkadaşımı eve bırakmak için yunus emre caddesi'ni kullandık. kendisi caddeye yakın oturuyordu, geri dönerken çevik kuvvet toma'yla birlikte atağa geçti, grup dağıldı. ben de kaçtım, tanımadığım iki üç kişiyle ara sokağa girdik. akp il binasını biraz geçtikten sonra, nereden güvenli bir şekilde eve dönebileceğimi düşündüm. ara sokağa girdim, fırının bulunduğu sokağa. önümde yaşlı bir çift vardı. fırının orada polisleri ve sivilleri gördüm. polis biber gazı atmıştı, etkilendiğim için yaşlı öiftle fırına girdim. içeride iki polis vardı. o esnada polisler dışarı çıkmışlardı. 10-15 dakika bekledikten sonra gazın etkisi geçmiştir diyerek çıktım. tam o esnada bir göstericinin yakalandığını düşündğm, çünkü biri "yapmayın, etmeyin" diye bağırıyordu. sonra iki polisin bir genci yakaladıklarını gördüm. bu polislerden biri selçuk bal'dı. kapalı pazara doğru sürükleyerek orada darp ettiler. darp edenler arasında serkan kavak da vardı. darp ettikleri kişi düşünce polis dövmeyi bıraktı ama serkan kavak dövmeye devam etti. bu kişiler daha sonra fırının önüne döndüler, ben de fırının oraya gittim. tekrar gaz saldırısı başladığı için eve gidemedim, bir süre daha bekledim. daha sonra sokağa giren uzun boylu, kumral birini darp ettiler. dövdükleri kişi "yapmayın ben su almaya geldim" dedi.

    eve gitmek için ali ismail'in girdiği sokağa yöneldim. serkan kavak'ın pasajda saklandığını gördüm "ben çıkarken sen geriye kaç" dediğini duydum. bu sırada ali ismail korkmaz ile doğukan bilir'in sokağa girdiğini gördüm. ali ismail sokağa girmeden önce hüseyin isimli polis ve gaz maskeli polisi gördüm orada.

    polisler sokağın başında ara sıra pusuda yatıyorlardı. ali ismail sokağa girdiğinde hüseyin ve gaz maskeli polis tarafından yakalanmak istendi ama yakalayamadılar, onlar doğukan bilir'i yakaladılar. ben de ali ismail'le birlikte koştum ve saklandım. ali ismail'e doğru koşmadım, korkabileceğini düşündüm.

    ali ismail koştuğunda fırıncı tarafından yakalandı. ali ismaii kepenklere doğru hamle yaptı. kepenklere doğru ittirilince dengesini kaybetti. oradaki herkes tarafından darp edilmeye başlandı. sokağın giriş kısmından elinde cop olan, kır, uzun saçlı bir polis koşarak geldi. yüzünü korumak istemesine rağmen kar etmedi. son olarak kafasına aldığı darbeyle, başını kaldırıma çarptı ve bilincini kaybetti. bulunduğum yerden yüzünü hafızama kazıdım, gözleri kapalıydı. hiçbir şey yapamadım, öylece kalakaldım. daha sonra kendisine gelmeye çalışırken, mevlüt saldoğan tarafından ikinci kez darp edildi.

    kafasına özellikle çok sert darbeler aldı, sesini duyabiliyordum. ardından ali ismail bir hamle yaparak koşmaya başladı. bu kısım görüntülerde yoktu, ali ismail sokağın ucunda pusuya yatan hüseyin ve diğer polis tarafından üçüncü kez darp edildi. bu kişiler ali ismail'in bacaklarına vurdular, "tutun bunu tutun" seslerini duydum. ali ismail üçüncü kez darp edildikten sonra gözden kayboldu."

  • ikinci dünya savaşı'nın müsebbibidir. abd'nin almanya'ya birinci dünya savaşı'ndaki tazminatlarını ödemesi için verdiği krediler kesilir, almanya'da sermaye diye bir şey kalmaz. mark, bugünün zimbabwe doları seviyesine iner. her ekonomik krizden sonra olduğu gibi halk muhafazakarlaşır ve ciddi bir milliyetçilik akımı peydah olur. gerçekten de arzın ve talebin olmadığı piyasayı canlandırmak için* bulunan tek çare kamu harcamalarının artırılmasıdır. almanya'nın harcama kalemi ise bellidir: silah.

    ne var ki almanya'nın silah sanayiine yaptığı bunca yatırım, bunca üretim diğer avrupa devletleri ve abd tarafından 1938 yılına kadar 'ne olacak canım adamlar ekonomilerini toparlamaya çalışıyor' olarak yorumlanacaktır. durum farkedildiğinde ise çok geçtir. gerçekten de alman ekonomisini canlandırmıştır bu hareket ama keşke o kadar ile kalsaydı.

    john maynard keynes, birinci dünya savaşı sonrası paris barış konferansı'nda itilaf devletleri'ni almanya'dan bu kadar yüklü, almanya ekonomisini yerle yeksan edecek bir tazminat istememeleri için ikna edememiş ve görüşmeler sonlanmadan görevini bırakırken 'almanya bunun öcünü alacaktır' demiştir. artık attı da tuttu mu, şakaysa hiç komik değil ciddiyse çok komik durumu mu oldu bilemeyeceğim, gerçekten de çok acı bir biçimde almış, dünyanın bir 50 senesini sikip atmıştır.

  • koyu kirmizi rengi ve yogun kivamindan olsa gerek, adi kan anlamina gelen "sangre"den gelir. biraz rom katilarak hazirlanirsa daha guzel ve kuvvetli olur. bir miktar seker eklemeyi de unutmamali. icine konulacak meyveler zevke gore degisebilir, ama aromasi yogun meyvelerden secmekte fayda oldugu icin, siklikla portakal, limon, yesil elma, seftali konur. bekleyince meyvelerin aromalari sangriaya daha iyi gececegi icin, yeni hazirlanmisi degil, bir sure beklemisi daha makbul ve lezzetlidir. icine soda veya gazoz konmasi konusu, her yigidin bir yogurt yiyisi vardir prensibine tabidir bence, bazilari sprite tipi bir gazoz veya soda olmazsa olmaz derken (terbiyesizlik edip meyveli soda koymuslugum bile vardir benim mesela), bazilari da bu tip ilavelere israrla karsi cikar . ispanyollar da bu konuda fikir birligine varamamistir ve sangrianin icine konanlar konusunda birbirlerine girdiklerini gormek olasidir. gazozlu veya degil, bence iyi hazirlanmak kaydiyla her iki turu de guzeldir. tatli bir icecek oldugundan, yemekle iyi gitmez, tek basina veya meyveyle icmek daha iyi bir fikirdir. zaten ispanyollari da bu mereti yemegin yaninda icerken goremezsiniz pek, "ahh yerel adetlere nasil da uyum sagladim" diye her yemegin yaninda sangria icerken gorecegniz sahislar buyuk olasilikla turisttir.

    kalabalik bir parti verdiginizde sangria cok pratik bir icecektir. kocaman temiz bir cop kovasinin icinde litrelerce sangria hazirlayip, icine bir kepce atip, yanina da bir dolu bardak koydunuz mu sahane olur, gelenleri dort kose edersiniz.

    edit: sangria ayrica hacamat anlamina geliyormus ispanyolca'da. argodaki anlaminda hacamat degil, saglik nedenleriyle kan almak anlaminda.

  • eda taşpınar'ın herhangi bir ısıya dayanıklı kıyafet, 100 faktör güneş kremi, sarınacak ıslak battaniye olmadan da, bakkala çikilop almaya gider gibi bir rahatlıkla yerine getirebileceği bir görev.

    döndüğünde ne renginde, ne de şeklinde bir değişiklik olacağını sanmam hanımablanın.

  • içimde yara olan yorumlardır maalesef..üniversitenin maliye bölümünü kazandım. eş dost soruyor tabi "nereyi kazandın" diye..maliye diyorum. bütün akraba, eş dost, sohbet ortamında insanlar vs..hepsinin ortaklaşa yaptığı yorum şuydu:"oo iyi, girersin maliyeye, rüşvet müşvet, o biçim yolunu bulursun..aman sakın ihmal etme..cebine bakacan bu devirde. zaten tezgaha uymazsan seni tutmazlar, sürerler vs.." sadece akrabadan bir kişi "aman elinherifi, namusunla çalış da en azından bir tane namuslu memur olsun şu memlekette" dedi. sadece bir tek kişi...ama aynı insanlar memleket meselelerinden bahsedilen her sohbette rüşvet yiyen memurdan ağlarlar, ülkenin kötü yönetildiğinden şikâyet ederler..bir başka sohbette memura avanta verip işini nasıl hallettirdiğini sanki iyi bir halt yemiş gibi ballandıra ballandıra anlatırlar. sonuçta maliyeye girmedim, o işi de yapmadım ama öğrendim ki biz kendi kazığımızı toplum olarak kendimiz yontuyormuşuz.

    birgün ormanda ağaçlar toplantı yapmışlar. baltadan şikâyet ediyorlarmış..bizi şöyle kesiyor böyle koparıyor, acımasız , katil vs..hararetli hararetli konuşurlarken yaşlı bir çınar ağaçı demiş ki; "boşuna konuşmayın, sapı bizdendir"...

  • flash belleklerin dine hizmeti...

    kuran.pdf yüklenmiş, düşük hafızalı ve bir ucundan asılabilen flash belleklerin seri üretimini yapan bir firma olsa diyorum. tutar diyorum.

  • ürünlerinin üretim kaynakları altında-arkasında yazmaktadır. kesinlikle vasat altı değildir.

  • 100 üzerinden 130 ile dede korkut anadolu lisesi 1. sınıfta aldığım fizik notumdur.

    olay şöyle gelişti efendim:

    efsane bir hocamız vardı. süzmenin tekiydi. ajdar tipli bir vakaydı. sınavlarında a.b.c.d.e.f.g.h.ı.j.k.l.m diye gruplar olurdu ve hepsinin de soruları tamamen farklı olurdu. bazen bir sınıfta aynı gruptan olan 3 kişi falan olurdu.

    neyse bu eleman yan sınıfta sınav yapmaya girmeden önce kapıda bizim mikail "hocam napıyorsunuz" dedi, hoca da "sınava giriyorum" dedi. neyse mikail hocaya "hocam elinizdekilerden bir tane versenize" dedi ve hoca da sınav kağıtlarından birini verdi. o derece süzme idi. koptuk o an. mikail d grubu bir kağıt almıştı. sorulara baktık, çözmek mümkün değil. herkes çözmeye çalışıyor d grubunun sorularını ama imkansız gibi. mikail 3 tanesini çözdü, başka soruları çözebilenler oldu kendilerince, herkes o grubun sorularını yazdı ve hoca süzme olduğundan hocayı kandırıp herkes d grubu alır yırtarzı eşiğine odaklandı.

    yan sınıfın sınavı bittikten sonra hoca bize girdi. girdi derken öyle değil. sınıfa girdi yani. neyse. hoca kağıtları dağıttı. önce kız hocam ben d grubu alabilir miyim diye kağıdını verdi hocaya. hoca verdi. sonra herkes d istedi. yaklaşık 20 kişi falan d grubu oldu. daha fazla d grubu kalmadığından d grubu olamadı diğerleri. ben de d grubu alamayanlardandım. benim grubumdan 4 kişi vardı sınıfta. önümdeki ezgi, yanımdaki sıra arkadaşım yiğit, arkamdaki sena ve ben. öyle denk getirdik kağıtları değiş tokuşla.

    velhasıl 4'ümüz de zeki çocuklardık. ama sorular harbiden kazıktı. sınıf birbirine girmişti. millet alenen kopya çekiyordu ama hoca süzme olduğundan hiçbir şey demiyordu. curcuna içinde herkes mikail ve çevresinde d grubunu yapmaya çalışıyordu. biz de baktık her soruyu çözemeyeceğiz. ben 3 soru çözebildim o kağıttan. ve fizikte en iyi öğrencilerden biri olmama rağmen. diğer arkadaşların da çözebildiği sorular ile toplamda 7 ya da 8 farklı soru çözebildik. aralarda yanlış da çıkar, hoca da süzme diye ben fikir öne sürdüm. dedim ki aynı soruları arka sayfaya da cevaplayalım. hoca süzme, anlamaz. yuttururuz. kızlar cesaret edemedi. yiğit 4 tane mi ne soruyu arka sayfaya tekrar cevapladı. ben de ondan daha fazlasını.

    ama sorular kazık olduğundan hiç emin olamıyorduk. ne alacağımız tam sürpriz olacaktı. öyle de oldu.

    sınav sonuçları açıklanıyordu 2-3 hafta sonra. ben ve yiğit arka arkaya geliyorduk sınıf listesinde. hoca başladı okumaya. d grubu tam sıçışta idi. en güvendikleri isim mikail, ilk açıklananlardandı. 45 almıştı. ondan yüksek alan da yoktu d grubunda. herkes 15-20 gibi notlar alıyordu. daha düşükler de vardı.

    hoca okuyor

    ali 10
    veli 05
    deli 25
    sena 80 (bizim gruptan) oooovvv çekiyor millet
    ...
    ..
    ezgi 80 (bizim gruptan) oovvvv çekiyor millet ben sıçıştayım. onlar zaten 8 soru yapmıştı. o zaman bizim hile anlaşılacaktı.
    ..
    ..
    yiğit 120 (sınıf yarıldı) biz koptuk
    uğur 130 (sınıf krize girdi) gülmekten ölüyoruz.

    neyse herkes bitince bizim süzme bize döndü:

    - çocuklar sizin kağıtları 3'er defa topladım her seferinde 120 ve 130 çıktınız. (biz anladı sanacakken) biliyorsunuz bir sınavda 100 puandan fazla alamazsınız, sizin 20 ve 30 puanlarınızı 2 sınavlarınıza ekleyeceğim. aferin çocuklar!

    yemin ediyorum sene bitene kadar güldük. hala da gülüyorum yıllar geçti amk. bir insan nasıl bu kadar süzme olabilir:)

    efsane hocaydı yeminle. her ders uçuk başka vukuat olurdu:)

  • benim annem babamdır. ücretlerle birlikte 7000 tl'ye varıyor maaşları ve kral gibi daireye 450 tl kira veriyorlar. küçük bir ildeyiz bu yüzden kira düşük. iki haftanın da bir haftası evde geçti kar tatili nedeniyle, bugün de tatil ve birlikte kahve keyfi yapıyoruz.

    ekşi'deki durumdan haberdar ettim onları "çok istiyorlarsa okusunlar öğretmen olsunlar" dediler. selamları var size.

  • sanırım 13-14 senedir kullandığım browser, chrome vb yokken firefox bizi internet explorer gibi bi kamyon tekeri browserdan kurtarmıştır, o browser kıtlığında firefox sayesinde insan gibi internet'te gezmeyi başardık.

    şimdi chrome gelince herkes firefox'u sattı, vefasız ipneler, hala süper ötesi browserdir, ipneliğin luzumu yok şimdi gidip yükleyin kullanın.

  • aydın 1. sulh ceza mahkemesi kararıdır.

    aydın’da gezi parkı gösterileri sırasında “katil erdoğan” sloganı atan cem türkoğlu ve zafer kasap, suçsuz bulundu. aydın 1. sulh ceza mahkemesi hakimi fethiye bilici, gezi parkı gösterilerinde çok sayıda kişinin polis şiddetiyle öldürüldüğünü ve yaralandığını, sanıkların bunun üzüntüsüyle hareket ettiğini belirterek, “katil erdoğan’ sözünün provokatif olduğu kabul edilse bile bunların gezi olayları olgusuna dayandığı, bu sözlerin slogan şeklinde yaygın olarak kitleler tarafından söylenmesi için yeterli ölçüde olgusal dayanağın bulunduğunu” gerekçesiyle beraat kararı verdi.