hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.

  • san fransisco'da doğup, hayatının 18 yılını ruanda'da geçirip, dağ gorilleriyle özellikle de oldukça zeki ve akıllı olup insan kadar yakın davranan bir goril olan digit ile geçiren, bölgedeki kaçak avcılıkla kendi basit yöntemleriyle mücadele eden, ruanda hükümeti tarafından desteklenmeyen aksine kendisine yapılan tehtidlere gözyumduğu bilimkadını. 1985te virunga dağlarındaki karisoke araştırma merkezinde kulubesine giren bir saldırgan tafından öldürülmüştür.

    http://homepage.mac.com/…anfossey/photoalbum36.html

  • taşaklı bir takım ile güçsüz bir takım ne zaman karşılaşsa, ortaya çıkması çok muhtemel bir sonucun gerçekleşmesidir. liverpool'un kulakları çınlasın.

  • 2005 yilinda okumak icin almanya'ya geldigimde ilk 12 ay icinde yaklasik 15 kilo almistim. türkiye'ye döndügümde 1 hafta bu konusulmustu. ondan sonraki yillar hep o ayarda seyretti. artik sisman bir insandim. bu gercegi kabullenmis ve pek de takmaz hale gelmistim. gerci ara ara "la azcik zayiflasam ne güzel olur" filan diyip bi iki günlük diyetlere tabii ki ben de basvurdum.

    en fazla 106 kilo oldugumu hatirliyorum. o dönem yaptigim ve yedigim seylere bakiyorum da sanki kendime kilo alma programi yapmisim ve onu itinayla uyguluyorum.

    aslinda kilo vermek istiyordum ama bir neden bulamiyordum. beni gören herkesin "olm biraz dikkat et, damarlarin yagla dolmustur senin simdi, allah muhafaza" nevinden ikazlarina alismistim.

    artik cevremde, kilolu, sevimli, tombul ismilo olarak kabul görmüstüm. cogu arkadasimin kilo verirsem bu sevimliligin gidecegini iddia ederek motivasyonumu kirdiklari da vakidir.

    neyse efendim, günlerden bir gün, bir bayanla tanistim. konustuk, anlastik. sevgili olduk yani. aradan aylar gecti kilolarimla ilgili tek bir sey söylemedi. acayip uyuz oldum. kendisi zayif bir insan. hatta anneme göre acilen biraz kilo almasi lazim gelen bir kisiydi. buna ragmen bana bir kere bile "biraz kilo versen iyi olur" cinsinden tek bir kelam etmedi.

    2011 yilinin eylül ayinda nisanlanmaya karar verdik. 2011'in nisan ayinda istanbul'da arkadaslarla otururken "olm nisan da var, artik ben kilo vereyim" dedigimde atilan kahkahayi su anda bile duyabiliyorum. "görürsünüz olm, türkiye'ye döndügümde dal gibi olucam" diyerek iclerinden bir tanesiyle takim elbisesine iddia'ya girdik. eylül'e kadar 80'e inmeliydim.

    ben nisan ayinda almanya'ya döndüm. o ay hic bir sey yapmadim ancak mayis ayindan itibaren yedigime, ictigime dikkat etmeye basladim. asitli icecekler, sekerli meyve sulari, cikolatalar, sekerlemeler, pizzalar, dönerler...

    bunlari neredeyse sifira indirmistim.

    ilk iki ay varsa yoksa salata, corba, tavuk.. bol bol su, bitki caylari..

    veee tabii ki hareket. isemeye gitmeye bile üsenen ben artik her gün 50 ila 80 dakika arasinda yürüyüs yapiyordum. yürüdükce aciliyor, acildikca kendimi cok daha iyi hissediyordum.

    zayiflamanin ilk emarelerini kilik kiyafetimde gördüm. pantolonlarim artik emanet gibi duruyordu üzerimde. t-shirtler, atletler vs..

    artik cok daha rahat hareket ediyordum. özellikle namaz kilarken rükularda, secdelerde hic zorlanmiyordum.

    suratim kücülmüstü. bileklerim, baldirlarim incelmis, göbegimin büyük kismi yok olup gitmisti.

    ramazan boyunca neredeyse her gün corba, salata, az miktar tatli ve bol bol su bu hale gelmemde kilit rolü oynamisti. pek tabii ki yürüyüslerim.

    hafif tempolu, 1 saati askin yürüyüsler..mümkün mertebe yokuslara vuruyordum kendimi. eve geldigimde kan ter icindeyim. harika bir duygu.

    29 agustos'ta istanbul'a indigimde beni gören herkes resmen soka girdi. 4 ayda 99 kilodan 77 kiloya inmistim. tam 22 kilo.

    annem haric herkes sevindi.. sismanken basimin etini yiyen, her telefon görüsmesinde nasilsin demeden kac kilosun diye soran annem resmen üzüldü ya.. derhal 85 kiloya cikmam gerektigini söyledi. babam da hemfikirdi ama umrumda degildi acikcasi. zira bu keyfi tatmistim artik. hafif olmak! ne müthis bir seymis. kalbim o gün bugündür bir kere bile hizli hizli atmadi (kiloluyken ara ara bir ritim bozuklugu oluyordu)

    beni gören herkes bu "mucize"yi konusuyordu. mahalle'de olay olmustu nerdeyse. esnaf'tan, akraba'ya herkesin diyecek bir seyi vardi. cok mutluydum. arkadaslarimdan bazilari önceleri biraz garipsedilerse de zamanla alistilar.

    iddia'ya girdigim arkadasim takim elbiseyi aldi. 1 ay bunun geyigini yaptik. o da hostu.

    eylül'ün 3'ünde nisanim oldu. pek tabii ki kiz tarafi da epeyce sasirmisti.

    nisan'dan sonra mersin'e gittim, kerebic, tantuni, künefe derken 81-82 kilo oldum. o kadar kiloyla tekrar almanya'ya döndüm su anda hala öyleyim.

    önümüzdeki eylül'de ise dügünüm var; bu kez hedef 73 kilo.. ama kimse iddia'ya girmeye cesaret edemedi.

  • acıya ya da ağrıya sebep olan eylem gerçekleştikten sonra bu acıyı ya da ağrıyı hemen hissetmememizi sağlayan nörotransmitterdir endorfin. yapılan hatayı vücudun affedişidir. ayağınız burkulsa da maçı tamamlayabilirsiniz. jilet kestiyse, ağlayıp zırlamadan önce tedavi için zamanınız vardır. hatta bazen bu kesikleri fark etmememizin sebebi de endorfinin hızlıca salgılanıp, acının o uyarıcı işlevini devre dışı bırakmasıdır.

    çok güçlüdür endorfin. beyne direkt enjekte edilse, herhangi bir uyuşturucudan 120 kat, damardan verilirse, 3 kat daha etkilidir. o yüzden, yakaladığı yerde kolay kolay bırakamaz insan bunu. o şeyin bağımlısı haline gelir.

    aşk denilen şeyin, vücudumuzdaki tezahürüdür. devil's advocate filminde üstü kapalı bahsedilir:

    - what about love?
    - overrated. biochemically no different than eating large quantities of chocolate.

    çeviri:

    - peki ya aşk?
    - haddinden fazla değer biçilmiş. biyokimyasal olarak, fazla miktarda çikolata yemekten farkı yok.

    hiçbir yiyecek aşkın yerini tutamaz, ama biz yine de bazı endorfin salgısını tetikleyen yiyecekleri sıralayalım:

    i. çikolata: filme kulak verin.

    ii. çilek: tamam, şekerle de güzel oluyor, ama abartmanın anlamı yok. zaten kendi yeterince şeker. sonra "evli, mutlu, göbekliii" diye şarkı söylerken bulursunuz kendinizi.

    iii. dondurma: kilo aldırıyor, ama karşı koymak çok zor.

    iv. makarna: protein kaynağı aynı zamanda.

    v. francala: bulduğunuz yerde yapışın. enerji de verir.

    vi. muz: atıştırmalık olarak da rahatça yenilebilecek harika şey.

    vii. üzüm: yine, doğal şekeri sayesinde enerji verir. antioksidan özelliğini de unutmamak lâzım.

    viii. portakal: c vitaminli endorfin kankalarından...

    ix. fındık: bunu bizim toplum bilir :)

    x. susam: haliyle aklımıza simit geliyor. fındıkta olduğu gibi, bunda da yağ bol. ama ikisinde de doymamış yağ olduğu için, insan gibi yediğiniz sürece korkacak birşey yok.

  • alıntıdır:

    sık bakalım, sık bakalım ..
    ümükleri sık bakalım ..
    ceketi çıkar, bıyığı incelt..
    yakışıklı başbakanım <3

    utangaç edit : birden en beğenilen entrylerim arasına girdi, tweet sahibine dm atamıyorum, atar ve onay alırsam eser sahibini de ifşa edeceğim... :)