hesabın var mı? giriş yap

  • sigarasını her seferinde avcunun içine basarak söndüren ve eli yara içinde olmasına rağmen bunun son derece zararsız olduğunu savunan ortaokul arkadaşım fatih, mal.

  • * sarı ışık, gizli aydınlatma.
    pastel tonlarda abajurlar... tablo, dolap, kitaplık ve ayna üstü aplikleri... mutfakta tezgah üstü, aspiratör içi gizli aydınlatma...
    (kuyumcu vitrini gibi spot aydınlatma ya da saray gibi tepeden şangır şangır avize olmaması.)

    * panjur.
    yarı indirilmiş panjurun altından ve profil eklenti deliklerinden hafifçe sızıp perdeye vuran tatlı gün ışığı.

    panjurda kıl fitil kullanılması. rüzgarın panjurda zangır zangır ses çıkarıp şu güzel huzuru bozmaması.

    * mutfak veya çalışma odası gibi alanlarda pencere ile uyumlu renkte kalın, ahşap jaluzi...
    (orta halli mahalle kuaförü camı misali ince aleminyum jaluzi kullanılmaması.)

    * güney bölge şehirleri ve güney batı cephelerde blackout perde (karartma perdesi). tül perdelerin de gri(çok açık gri)-mavi gibi soğuk tonlarda seçilmesi.
    güneş ışığının evi cayır cayır yakmaması.

    * pencere ve balkon kapılarında ahşap görünümü...
    doğramanın ya duvar rengine yakın tonlarda ya da parke ve oda kapısı tonlarında seçilmesi.

    * çıtalı pencere, çıtalı balkon kapısı. (masal evi stayla)

    * kapı, süpürgelik ve parkelerde ofis ortamını, devlet okulu müdür odasını anımsatan doku ve tonlar kullanılmaması.

    * kum beji, fildişi, çakış taşı, deniz kabuğu, somon veya şampanya gibi renklerde duvarlar.
    farklılık katmak isteyenler için; kitaplık arkası veya televizyon ünitesi arkası tek duvar, yatak odasında yatak başlığı arkası tek duvarda parlement mavisi gibi koyu bir seçim.

    * oturma grubu, perde, halı gibi ana elemanlarda boya badana renginin tonlarının kullanılması, cart curt renkler olmaması.
    (bkz: tonsürton)

    * oturma rahatlığı...
    koltuk sırt yüksekliği ve oturma yeri derinliğinin ev halkı boy ortalamasına uygun olması.
    koltuk ve sandalyelerde kaliteli sünger kullanımı.
    ayak uzatma pufu (ayak uzatma taburesi).

    * yayıntı toplayıcı dolaplar.
    dolap ve kitaplık renklerinin duvar ya da parke tonlarının devamı olup göz yormaması.
    dolapların parça parça kapaklı, çekmeceli, karışık görünümlü değil de yekpare kapaklı, sade görünümlü olması.

    * köşe kamuflajı.
    çokgen ya da oval dönüşlü köşe dolap ya da kitaplık ünitesi,
    köşeyi kamufle edebilecek tasarıma sahip bir lambader... gibi...

    * süs için kullanılan nesnelerin incık cincik küçük küçük değil de ortalama büyüklükte parçalar olması.

    * beyaz duvar- siyah mobilya gibi hızlı geçişler, her an bir yerlerden bir yeni gelin çıkıp sunum yapacakmış gibi görünen pembe ve mavi tonlar kullanılmaması...

    * bu ortamı çok monoton bulanlar için tablo, yastık ve süs nesnelerinin dikkat çekici renklerden seçilmesi. misal; turuncu ya da kırmızı... macaw papağanı canvas baskı ya da yağlı boya tablo gibi...

    * mutfak dekorasyonunun "acıktıysan dışardan söyle" dercesine soğuk, boş, bembeyaz, modern ve minimalist olmaması.
    mutfak dekorasyonunun "her gün 3 öğün 3 çeşit yemek pişiyor, işimiz gücümüz aklımız fikrimiz yemek, mutfaktan çıkmıyoruz" dercesine klasik, boğucu ve karışık olmaması.
    ikisinin ortası bir yerlerde bir tarz.

    * ortamın bebek, çocuk ve evcil hayvan odaklı olmaması.
    salonda yaşam alanı olacak diye kreşte oturuyormuş gibi, kediler eğlenecek diye pet shop'ta yaşıyormuş gibi hissetmemek.

    * ufak tefek gürültü patırtı önleyiciler;
    çekmecelerde frenli yanaklı çekmece rayı
    dolap kapaklarında frenli (yavaşlatıcı) menteşe
    yerden tavana ray dolap kapaklarında üstten askılı, frenli sürgü sistemi ve kıl fitil
    sessiz klozet kapağı

    * dış kapı zili.
    siren misali panikletmeyen
    ruh emici bir gürültü yaratmayan
    80'leri, 90'ları hatırlatmayan (bkz: kuş gibi çalan kapı zili)
    ses düzeyi ayarlanabilen (sıfırlanabilen), çalma süresi kısıtlanabilen... zil... kalp biz...

  • var böyle bir şey evet.

    cüzdanla alakalı olabilir elbette ama dün gece aklıma ne geldi bak:

    şimdi çocukluğunda başkalarının eskilerini giyenleriniz olmuştur. heh ben de öyleydim işte.

    güzel olayım, güzel görüneyim diye giyinmeyi çok sonradan öğrendim ben. kıyafet vücudu örterdi bana göre. olsun yeterdi.

    benim için güzel olması diye bir şey yoktu, olması vardı, o önemliydi.

    hal böyle olunca insan neyin güzel olacağını bilemiyor, güzel olanın içinde kendini rahatsız hissediyor, eğreti duruyor. belki o yüzden hala güzel görünmüyorumdur. o yüzden beceremiyorumdur.

    belki de çok fazla görünmez olayım duası ediyorum ondandır.

  • kendi vatandaşlarının nereden baksan yarısını oluşturan kadınlara insan muamelesi yapmaktan imtina eden bir ülkenin bir kadın gibi konumlandırılmış bir robota nasıl bir muamele edeceğini merak ediyorum.

  • bill gates ölmüş. tanrı bill gates'e demiş ki:

    - bill senin durumun hakikaten karmaşık. seni cennete mi cehenneme mi yollamalı bilemiyorum. her eve bilgisayar girmesine yardımcı olarak insanlığa katkıda bulundun ama bir yandan da windows gibi bir rezaleti de yarattın. ben de senin özel durumuna gore bir şey yapacağım. cenneti de cehennemi de ziyaret et, hangisine gideceğine karar ver.

    -'tamam' demiş bill gates, 'önce cehenneme bir bakayım.'

    ve inmiş cehenneme, bir de bakmış berrak sulu bir kumsalda bir sürü güzel kız top oynuyor eğleniyor, güneş parlıyor hava süper.

    'allaah' demiş bill gates, 'cehennem böyleyse cenneti hakkaten görmek isterim.' ve cennete çıkmış. bir bakmış, bulutların üzerinde bir yer, etrafta melekler uçuşuyor, insanlar lir çalıyor, güzelce bir yer ama cehennem kadar değil. 'tamam' demiş tanrıya bill gates, 'ben cehenneme gitmeye karar verdim.'

    iki hafta sonra tanrı cehennemi ziyaret edip bill gates'in nasıl olduğuna bakmaya karar vermiş. gitmiş bill'in yanına, bill bir duvara zincirlenmiş, alevler içinde karanlık bir mağarada ve zebaniler işkence ediyor. tanrı;

    - nasılsın bill?

    - korkunç! burası iki hafta önce geldiğim cehennem değil! kızların oynaştığı o güneşli kumsala ne oldu?

    tanrı cevap vermiş:

    - o ekran koruyucuydu.

  • anneni umarım; annen 50 yaşındayken kaybetmezsin. içimden öyle geçmesede ama insan diyor ki; düşmanımın başına vermesin.
    o zaman etrafındakiler soracak, kaç yaşında? diye. yutkunup söyleyeceksin. sonra karşındakiler de vah vah pek gençmiş diyecekler.
    dışarda pazarda, avm'lerde, markette, hastanede anneleriyle çocuklarını göreceksin. hem de onlar senin 51 yaşında kaybettiğin annenden 10'larca yaş büyük.
    3 gün önce 7 ay oldu. trollüğün bile bir adabı olmalı ya.

    tanım: gerek duymuyorum. istersen şikayet et.

    bu entryden sonra gelen mesaj kimden geldiğini söylemiyorum:

    --- ---

    senın ıcınden gecenler yuzunden benım de sıkımde degıl artık ne yasadıgın. kusura bakma demek ıcın yeltenmıstım ama okuyunca vazgectım.

    ben burda 30 bın kısının özel hayatını tek tek arastırıp ona gore baslık mı acıcam lan.

    senın annene bı laf mı etmısım? şunun babası artık ölmeli mi demısım? hayır.

    şimdi o sıkık duyargaçlarını al ve gıt
    --- ---

    allah'a havale ediyorum şerefsiz seni ya da neye inanıyorsan, buraya ara ara gel ve bak. o duyargaçlar bir gün seninde olacak.

    edit: imla