hesabın var mı? giriş yap

  • amerika'ya iki kere gittim, birer ay kaldım. avrupa'da 10 değişik ülke gördüm. sadece ingiltere'ye 6 kere gittim, aylarca burada yaşadım.

    birbirlerine hemen hemen hiç benzemeyen iki ayrı dünya. abd'deki hayat tarzı kesinlikle benzersiz, beğenilir ya da beğenilmez. bana kalırsa uyum sağlaması güç olmayan bir hayat bu. ama eğer bunu hemen yapamasanız da çok problem yaşamazsınız, yasalarla başınızı derde sokmadıkça araya karışıp gidersiniz. avrupa'nın hemen her yerinde ise, ''avrupalılık'' diye genellenebilecek bir kültür, toplumsal normlar, gelenekler ve alışkanlıklar var. bunlar o kadar güçlü ki, avrupa'ya giden bir yabancı hemencecik ''avrupalılık'' denen o ''pakete'' uyum sağlamak zorunda hissediyor. bu yönde özel bir çaba göstermeseniz bile, o kadar oturmuş bir hayat var ki, onun akışına şıpın işi ayak uydurursunuz. çabayla bile uyduramayan için ise avrupa bir cendere olabilir.

    rahat tabiatımla abd'de yaşayabilecek bir insanım. bir balık burcu olarak uyum sağlama konusunda da sorunsuz olduğumdan avrupa'da da çok rahat ediyorum. hangisinde yaşama fırsatım olursa olsun, bunu değerlendirmek isterim.

    para karşılaştırması için ise: avrupa'da 2.000 euro biraz daha avantajlı olur.

  • abilerimin bisikleti aşağıda depoda çürürken ve ben bisiklet sürmek istiyorum diye yırtınırken kimsenin bu isteğimi ciddiye alıp bana bisiklet sürmeyi öğretmemiş olması. yetişkin bir insanken kendi kendime öğrenmek çok utanç vericiydi. ve kendime ait hiç oyuncağımın olmaması. hep abilerimin eski, kırık dökük ve eksik parçalı oyuncaklarıyla oynadım. bir kız çocuğu olarak hiç kızlara ait oyuncağım olmadı.

    edit: ha bir de annemin ben doğmadan yıllar önce yurt dışından aldığı oyuncak ispanyol bir bebek vardı. oynamak istediğimde izin vermezdi. o çok kıymetliymiş, kırılıp dökülmesini istemezmiş gibi davranırdı. yıllarca vitrinde hayran hayran baktım ama bir kere bile oynayamadım. sonra bir gün genç kız olan kuzenim o bebeği görüp “yenge bu çok güzelmiş, bunu bana versene” dedi. annem de “zaten vitrinde durup duruyor, al senin olsun” dedi ve o bebeği kuzenime verdi. o an 10 yaşımdaki halimle içimde hissettiğim sızı hala ara sıra o bebeği düşününce aynı yerden kalbimi sızlatıyor.

  • hipokrat bu milletin hekimlerine davranışını görseydi, hekimlere yeterli ekipman vermeyip resmen ölüme göndererek performans sistemiyle çalıştırıldığına şahit olsaydı emin olun alayınıza başlarım sağlık hizmeti size haram derdi.

  • dergi için net tutarsızlıktır. peygamberler ile ilgili karikatürleri "ifade özgürlüğünün sınırlarını test etmek için" bastıklarını belirtmişti dergi yönetimi. böylece ifade özgürlüklerinin sınırının paranın yettiği yere kadar olduğunu öğrenmiş olduk. kovulan maurice sinet'in dergiye dava açtığını ve kazandığını belirteyim.

  • şöyle kafa dengi 1-2 profesör, bir de merkezi yerde kelepir bir apartman bulursam (kapanmış dersane filan varsa en idealı o aslında) açmayı düşlediğim üniversite.

    ki insanlara "hangi üniversiteden mezunsun?" diye sorduklarında "oxford ve harvard üniversiteleri" diyebilsinler. göğüslerini gere gere.

    gerek eğitim kadrosu gerek yenilikçi yönetimi gerekse sosyal imkanları olarak devrim....yaratmayacak bir üniversite şimdi doğruya doğru.

    ama işte ücretsiz kablosuz internet olur. bir iki pinpon masası koyarız. sigara odası, kantini filan olur. yeter bence.

  • şu fani hayattaki en büyük lüksüm. bi de nutella var işte.

    bi de bir tespitim var bununla ilgili. bir insan aldığı pringles ın yarısını kendisi yiyebiliyorsa düzenli bir hayatı vardır. az bi kısmını paylaşarak kurtuluyorsa çok saygılı arkadaşları vardır. ama eğer tamamını kendisi yiyebiliyorsa, o insan yalnızdır dostlarım. çok yalnızdır.

  • (yoğun bakımda gördüğüm ilk insan hemşireydi haliyle, ona hitaben)

    - hastalanırsan haber ver, ben de sana bakacağım.

    biri olaydi da ağzıma terlikle vuraydı