hesabın var mı? giriş yap

  • konuyu bilmeyen, hindistan ve pakistan'ın geçmişini okumayan, son dönemdeki olayları bilmeyen, iki ülkenin ekonomilerini hiç bilmeyen insanlar niye bilirkişi gibi yorum yapıyor anlamadım...

    eski ekşi sözlük'ü arıyor insan bazen... bu konuya yazmak zorunda kalıyorum yanlış bilgi verenler yüzünden:

    öncelikle iki ülke de ingiliz sömürgeliğinden çıktıkları gibi savaşmaya başlamışlardı 1947'de. daha sonra da savaştılar ve o günlerden bugüne hindistan'ın ekonomik gücü ve sanayisi pakistan'a göre korkunç derecede hızlı gelişti. hindistan, boğazına kadar borca batıp ülkeyi çin'e peşkeş çekmiş olan pakistan'ı kısa-orta-uzun her vadede ezer geçer. daha önce de öyle olmuştu gene farklı olmaz. ama savaş olacağını hiç zannetmiyorum.

    özetle bu tatsızlık, iki yobaz milletin (farklı inançlar) savaşma ihtimalini konu alan, ancak pakistan tarafından çin'in, hindistan tarafından abd'nin (veya batı'nın, çünkü abd'nin pakistan ile de derin bağları var, ama hindistan abd'nin baş rakibi çin'in rakibi), rusya'nın da silah satışından dolayı hafif hindistan'a çekerek konuya müdahil olup muhtemelen arayı bulacakları ve çıkmayacak savaştır efendim.

    iş gereği pakistan-hindistan sınırına ziyaretler yapmıştım, toplu bakınca çok cahil ve yobazlar. hintlisi de pakistanlısı da... onların suçu değil, ekonomik durumları bu. yani inanç noktasında şiddetli direnç göstermekse müslümanlar için de, hintliler (ve haliyle sihkler için de) aynı şeyler geçerli. sikh'lerin çok övündükleri iran-pers saldırılarını bertaraf ettikleri tarihleri dahi vardır, çok övünürler hatta... ben gittiğimde, o geçmişteki saldırıyı bertaraf etmeleri şerefine "sünnet" diye bellerinde bıçak falan taşıyorlardı hatta (elbette hepsi değil ama manzarayı oluşturmanız bakımından söylüyorum).

    ek olarak bu savaşta nüfusların bir önemi yok; zira 200 milyon ile 1.3 milyar nüfus silahlandırabilme kapasitesi bakımından pek farklı olmayacaktır. iki ülkede de genç sayısı, silahlandırabilecek asker sayısı onları rahat 10 yıl durmaksızın savaştıracak kadar var, nüfusları karşılaştırmanın manası yok yani... mesele silahlandırma ve teçhizat temini. bu da zaten nüfusları önemsiz kılıyor. ordunuzun kapasitesi silah ve teçhizatınız ne kadarsa o kadardır, nüfus önemsiz.

    özetle iki ülkenin de savaşma gücünü ekonomik güç ve sanayi belirleyecek. bu konuda da pakistan hindistan ile karşılaştırılamayacak kadar zayıf.

    konvansiyonel savaşlarda nüfusu yeterli olup, sanayisi de güçlü olan ipi göğüsler. bu senaryoda da bu ülke hindistan. daha önce olduğu gibi yine hindistan ve artık eskisinden daha güçlü, daha gelişmiş halde. pakistan ise son 20-30 yılda o kadar hızlı gelişemedi.

    ***

    yine de savaş çıkma ihtimali vermiyorum, ufak çatışmalar olur biraz daha, uçaklar falan düşer sonra ara yol bulunur.
    abd ile çin anlaşma aşamasında, ikisi de yararlarına olacak bir statüko yaratmaya çalışıyorlar. bunun hindistan ve pakistan yüzünden bozulmasına izin vermezler çünkü çin pakistan ile çok yakın. çin'in son yediği darbelerden sonra bu kadar büyük çaplı bir kriz işlerine gelmez.

    ayrıca nükleer savaş tehlikesi var, nükleer başlıklar caydırıcı etki yapacaktır. kimse şehirlerinin yok olmasını istemez.

    ***

    ayrıca iki ülkeyi de boş vererek türkiye adına direkt pragmatik düşünüyorum:
    türkiye'nin hiç arkasına bakmadan iki tarafa da bulaşmaması gerek. pakistan'ın geçmişte bize yardımı olmuştur, eyvallah. ama bugünkü pakistan ağırlıklı olarak islamcı terörist yuvası, başka bir şey değil. o iş bitti. pakistan ile kurulacak her yakın ilişki türkiye'nin ocağına incir ağacı diker.

    türkiye'nin muhafazakarlık, yozlaşma ve otokratlık bakımından benzemeye en yakın olduğu ülke pakistan, bu nedenle pakistan ile her açıdan yakın ilişki beni korkutuyor. zira üzüm üzüme baka baka kararır sadece insanlar için söylenmiş bir söz değil, ülkeler için de geçerli.

    türkiye uzlaştırıcı rolünü üstlenmeli. fazlasına gerek yok.

    not: umarım öngörüm doğru çıkar ve savaşmazlar. savaşacak kadar aptal olmadıklarını umuyorum.

  • şirin ünal şey değil mi bu arada..
    evinde çalışan nadira kadirova'ya tecavüz edip öldürdüğü iddia edilen milletvekili değil miydi? yumurta yarışılrı falan.. rumeysa gümbürtüye gitme bak.. aman diyim

  • efsane.

    josef de souza'nın basın toplantısında, tipik bir spor muhabiri sorusu soruluyor;

    "buraya gelmeden önce kiminle konuştunuz, kimler size bilgi verdi? şu an galatasaray'da oynayan alex telles veya fernandao ile konuştunuz mu?"

    josef de souza ise şu cevabı veriyor; https://youtu.be/1xa5_c8hnxw?t=270

    "ne alex telles ile, ne de fernandao ile konuştum. yalnızca alex de souza ile konuştum ve buraya gelişimde onun sözleri etkili oldu."

    bir kulüpten hak etmediğiniz şekilde gönderilmiş olabilirsiniz. futbolu bırakmış olabilirsiniz. refere ettiğiniz yerden binlerce kilometre ötede olabilirsiniz. binlerce kilometre ötedeki ülkede birkaç kötü adam, arkanızdan atıp tutmuş olabilir.

    yine de oraya gitmek isteyen biri, sırf sizin sözlerinize bakarak kariyer planı yapıyorsa ve daha önemlisi, size kötü anılar bırakan bir yere olan vefanızı koruyorsanız, yalnızca büyük bir oyuncu değil, büyük de bir adamsınız demektir.

    teşekkürler kaptan.

  • avrupa hunları* ile batı romalıları* karşı karşıya getiren ve 451 yılında yapılan savaşın adı.
    ilk olarak savaşa giden süreci anlatalım; romalı prenses honoria, attila'ya karısı olmasını bildiren bir mektup ve nişan yüzüğü gönderir. attila ise, ne zamandır aradığı fırsatı bulduğunu düşünürek bunu batı roma'ya bir saldırı bahanesi olarak değerlendirir ve çeyiz olarak imparatorluğun yarısını ister. tabii ki isteği reddedilir ve attila kuvvetleriyle birlikte yürüyüşe geçer.
    451 şubat sonlarında attila, roma imparatorluğunun sınırlarından içeri girer ve bir yıldırım gibi aniden yumruğunu indirir. şehirler birer birer düşer ve yıkılırlar: treves, metz, laon, troyes, saint-quentin, auxerre, lutece, orleans. attila geçtiği her yeri dümdüz ederken, her şehirden birer tane aziz çıkıyordu. troyes'te loup, orleans'ta aignan, lutece'de genevieve gibi daha niceleri... psikoposlar ve din adamları halkı cesaretlenmeye çalışsa da nafileydi, herkes yollara düşmüş kaçışmaktaydı. tüm ülke bu yıkım karşısında, başkentin yardımını istemekteydi ve beklenen cevap attila'nın eski arkadaşı olan aetyüs'ten gelecekti. roma bir ordu toplayacak ve "barbar"lara karşı koyacaktı.
    aetyüs önderliğindeki roma lejyonları ve barbar kuvvetleri, attila'nın hunlarını ve barbar müttefiklerini catalaunum ovasında yakalar. tarih 20 haziran 451'i göstermektedir. iki tarafın ordularının toplam sayısının yaklaşık dörtyüzbini bulduğu rivayet edilir ve savaşın dar bir alanda değil koca bir eyalette yapıldığı söylenegelir.
    attila bu savaşta saldırıda değil, savunmadadır. çok büyük bir ganimet elde etmiştir ve bunu bırakmak peşinde değildir. tarihçiler bu savaşı o zamana kadar yapıla gelmiş en büyük savaş olarak nitelerler. bakın gotlu tarihçi jordanes ne diyor: '' bu çok büyük, korkunç, bugüne kadar duyulmamış bir savaştı. ilkçağ bunun benzerini görmemiştir... küçücük bir dere bir sele dönüşüp kan olup akmıştır. dünyanın en büyük uluslarının bu büyük savaşında tam yüzaltmışbeş bin adam telef olmuştur.''
    bu büyük savaş şöyle neticelenmiştir: attila gece olduğunda eski bir taktik uygular: yük arabalarını arkasına gizlenebileceği bir siper olarak daire biçimimde dizdirir ve düşmanın zayıf yerlerine saldırılar düzenletir daha sonra da yavaşça çekilir. aetyüs ise savaş alanında yalnız kaldığı için attila'yı yendiğini sanar. ama tanrı'nın kırbacı bir yıl sonra geri döndüğünde, bu kez galyaya değil, doğrudan italya'ya gider ve romayı işgal etmek ister, bu sefer sırasında karşısına bir ordu çıkmayışı, aslında catalaunumda kimin kazandığını bir anlamda göstermektedir.

    ***

  • "ne adamlar var! bana soruyorlar; 'sen ne marka makineyle fotoğraf çekersin?' diye. fotoğraf makineyle mi çekilir? şimdi en iyi, en gelişmiş daktilo bende olsa en büyük yazar ben mi olurum? roman daktiloyla mı yazılır? arkadaş (gözleriyle kalbini göstererek), fotoğraf burayla, burayla çekilir. ben singer dikiş makinesiyle bile fotoğraf çekerim! şunlara bak. alıyorlar leica'yı, canon'u, nikon'u ellerine, yola düşüyorlar.. bir köylü mü gördüler. dur! iki şipşak, tamam… koyun sürüsü mü gördüler. dur! iki şipşak, tamam… çadır mı gördüler. dur! iki şipşak, tamam… ben bir çobanın fotoğrafını çekeceksem, onunla oturmalıyım, birlikte yemek yemeliyim, gece çadırında kalmalıyım…onu tanımalıyım. fotoğrafını ancak ondan sonra çekebilirim."

    demiş ara güler

    instagram sadece fotoğraf çekenlerin işini biraz daha kolaylaştıran bir program. ben fotoğrafçı değilim, "vizör, alan derinliği, shutter speed, bulb" ne demektir bilmem lakin instagram ile seviyorum fotoğraf çekmeyi. gerçek bir fotoğraf sanatçısının güzelliğini yakalayabilir miyim? hiç sanmıyorum. zaten bu program şöyle bir şey. ara güler'i bir süper kahraman olarak düşünün. sen bu ve benzeri programlar ile fotoğraf çektiğinde kendini onun kostümünü giymiş bir çocuk gibi hissediyorsun sadece. ama onun üstün yetenekleri var mı yok. onun fotoğraflarının yanından bile geçmez ama eğleniyorsun.

    lakin "vizör, alan derinliği, shutter speed, bulb" bilmekle fotoğrafçı olunmuyor bak onu biliyorum işte.

    bu nedenle instagram'da bir sürü fotoğraf çekenler yüzünden fotoğraf sanatı yara almaz merak etmeyin. popüler olan bir şey kalıcı olana zarar veremez.

    gerçek sanatçı singer dikiş makinesi ile bile çekerim diyor bak.

  • ben bilgisayar mühendisliğine girerken geleceğin mesleği diyorlardı, okulu öyle bir uzattım ki meslek öldü diyorlar artık, ben hâlâ mezun olamadım. bölümü üzerime kapatıp gidecekler o olacak.

  • bir kadir topbaş açıklaması. istanbul depreminden sonra ne olacağını buyuruyor.

    pişkinlikte son nokta. sen belediye başkanı değil misin arkadaşım? 11 senedir bu depremin olacağı belliydi, niye önlem almadın? ne yaptın o yıllar boyunca, 11 x 365 gün boyunca?

    sen deprem sonucunda insanlar ölmesin, binalar buna göre yapılsın, şehir düzenlemesi filan, bu işlerden sorumlu olarak gelmedin mi buraya?

    istanbul belediyesine gelen milyonlarca doları nereye akıttın? sen topbaş hanedanının bir ferdi olarak, nasıl oldu da türkiye'nin en zengin ilk 100 kişisinin arasına girdin usta?

    hayır! 30.000 insanımız ölmeyecek, sen ve bağlı olduğun iktidar, 11 sene hiçbir şey yapmamış olarak, kendi elinizle 30.000 kişiyi öldürmüş olacaksınız. deprem değil, sizin ihmaliniz, insanları sefalete itişiniz öldürecek. ve bu sayede ülkede en fazla insanın canını bir gecede alabilen bir iktidar olarak da tarihe geçeceksiniz.

    http://www.radikal.com.tr/…08.03.2010&categoryid=77