hesabın var mı? giriş yap

  • maaş almaya 19 gün, cepte 24 tl var. her gün 1 tl harcasam 5 tl artıyor. bu kadar nakiti üzerimde taşımaya korkuyorum. birileri paramın peşinde, takip edildiğimden şüpheleniyorum sözlük.

  • her gün gidiş-geliş 5 kez uçuş var moskova'ya, moskova biletlerini 1000-1500 liraya nah satar artık kazıkçı thy.

    (bkz: girdi mi?)

    alanya'da odaya “iki bay rezervasyon yapamıyoruz” diye cevap veren oteller(şaka değil,gerçek), rusları kapıdan kabul edip türkleri kapıdan çeviren antalya'daki kulüpler (kemer aura mesela), ruslara günlük 100 euro'ya bizlere 150 euro'ya araba kiralayan şirketler...

    (bkz: girdi mi?)

  • an itibariyle al jazeera baradei'in alıkonulduğunu açıkladı. stay tuned.

    ayrıca bazı polis memurlarının eylemci gibi giyinerek onların arasına girdiği bildirildi.

    edit 3: polisin binlerce kişiye karşı gözyaşartıcı gaz kullandığı bildiriliyor.

    edit 4: yaralılar arasında bir bbc muhabiri olabileceği söylentisi var.

    edit 5: "reports that 2 soldiers in suez had charges brought against them for refusing to fire live ammunition on protesters" bu cümle çok şey ifade ediyor. isyan tabanda makes bulmuş.

    edit 6: en az 9 kişinin öldürüldüğü bildiriliyor.

    edit 7: iskenderiye'deki gösterilere yaklaşık 170 bin mısırlı katıldığı ve bazı polislerin bile uniformalarını çıkararak gösteriye katıldıkları bildiriliyor.

    edit 8: un secretary general'i mısır liderlerine şiddeti engelleme ve iletişim özgürlüğüne saygı çağrısı yapmış.

    edit 9: bbc news güzel bir live sayfa hazırlamış: http://www.bbc.co.uk/…ws/world-middle-east-12307698

    edit 10: bu da cnn'in sayfası: http://edition.cnn.com/…t.mubarak/index.html?hpt=t1

    edit 11: türk medyasının olaya bakışı:
    http://www.zaman.com.tr/…ir-halk-ayaklanmasi-var-mi
    http://www.hurriyet.com.tr/…ya/16875592.asp?gid=373
    http://www.radikal.com.tr/…28.01.2011&categoryid=81
    http://www.sabah.com.tr/…/01/28/misirda_cuma_isyani
    http://www.zaman.com.tr/…-sarayi-yakininda-toplandi
    http://yenisafak.com.tr/…nya/?t=28.01.2011&i=300288

    edit 12: bugünkü isyanın adı reuters tarafından friday of wrath adıyla dünyaya duyuruldu.

    edit 13: bbc'e göre: the deputy general guide of the muslim brotherhood, mahmoud ezzat, tells al-jazeera tv: "the youth want the demonstrations to be peaceful but the regime uses excessive violence against the youth, such as rubber bullets and rubber bombs." he adds: "the people are demanding the basics, mainly the necessities of life, and they have the right to do so. the people also demand their freedom and the dissolution of the fake parliament."

    türkçesi: müslüman kardeşler'in genel rehber vekili mahmoud ezzat, el-cezire'ye, "gençlik, eylemlerin barışçıl olmasını istiyor ancak rejim, kauçuk mermi ve bombaların kullanımı gibi aşırı bir şiddet uyguluyor" dedi; ve ekledi: insanlar en temel şeyleri, genel olarak hayatın gereklerini istiyorlar, ve bunu yapmaya da hakları var. ayrıca insanlar özgürlüklerini ve sahte parlementonun tasfiyesini istiyorlar."

    edit 14:
    yine bbc'e göre:
    the chairman of the egyptian national security and foreign relations committee, mustafa al-fiqi, insists the government will not fall, but admits it has to take action against poverty and corruption. "police and the demonstrators both are egyptians and we feel sad for the victims of both sides," he tells al-jazeera tv.

    türkçesi: mısır ulusal güvenlik ve dış ilişkiler komitesi başkanı mustafa al-fiqi, el-cezire'ye, hükumetin düşmeyeceğinde ısrarlı olduğunu söyledi ancak yoksulluk ve yolsuzluğa karşı mücadele verilmesi gerektiğini kabul etti. "polis ve eylemciler, hepsi de mısırlı, ve iki tarafın da kayıpları için üzüntü duyuyoruz." dedi.

    büdüt: herşeyi anladım da, bu entry'i neden kötüledin ki sözlükçü?

  • türkiye'nin çomarları bunun ne demek olduğunu 15 sene sonra anlarlar. siz gerizekalısınız arkadaşlar. tayyip gelip geçici, dünya sultan süleyman'a kalmadı ona mı kalacak? türkiye kalıcı. yalnız kendi hayatlarınızın değil, çocuklarınızın da hayatlarının içine sıçıyorsunuz.

  • “bu ülkede gemiler seferlerini durdurdu. herkes ekmek kuyruğuna girdi. doktorlar iş bıraktı, doktor bulamadık.” diyen dayılar ne zaman gelir? o dayılar biz mi olacağız?

  • yaramazlık yapan, mızmızlanan çocuğa annesinin çocuğun tam ismiyle(kimlikteki ismi) seslenmesinden sonra çocuğun anında dünyanın en uysal çocuğuna dönüşüvermesi.

    -edie sana otur yerine dedim. yemeğini bitirmeden oradan kalkamazsın !!!

    - hayır anne daha fazla yemek istemiyorum.

    - edward christopher jerkinson lütfen yerine otur ve o yemeğini bitir.

    - peki anne...

    nedendir bilinmez, kimlik isminin amerikalı çocuklarda etkisi çok büyük.

  • bu film yalnız bir kadının dramı değil. yoksulluk, yersiz yurtsuzluk üstüne bir güzelleme hiç değil düşünülenin aksine. bu film kapitalizm denen doymak bilmez canavarın, devlet eliyle meşrulaştırılan rekabetçi, açgözlü neoliberal ekonomi politikaları sonucu evlerinden, yuvalarından, benliklerinden, kendilerinden, anılarından, topraklarından, bellek ve dayanışmanın ışıtan gücünden sürgün edilen modern kölelerin, modern göçebeliğin, modern sürgünlerin filmi. ve belki de insanların bu filmi içinde buldukları anlam üzerinden yorumlayıp, sevdikleri noktad derinlerde; sürdürülen yaşamın kırılganlığına, güvensizliğine, tekinsizliğine karşı duyulan ve modern insanı depresyondan depresyona sürükleyen çaresizliği iliklerine kadar (ama hiçbir şekilde mağduru oynamadan) hissettiriyor olması.

    chloé zhao bir önceki şahanesi the rider'da erkekliği tüm uzuvlarıyla saran liberal/kapital erkekliğin gölgesinde western kırıntılarına, nostaljisine sığınmış kırsal varoluşun çözümlemesini kendinden beklenmeyecek bir ustalık ve olgunlukta gözler önüne seriyordu. malum erkek yönetmenlerin, edebiyatçıların kadın kahraman anlatma sevdasına koşut genç bir kadın yönetmen olarak erkekliğin en vahşi damarlarından biri sayılabilecek bir rodeo hikayesi içinde, kırılgan, zul ve zoraki erkekliği nefiş şekilde naklediyordu bizlere olgun bir şekilde. ve en önemlisi nomadland'de genişleterek tüm kadraja tematik önermesini yedirip yaydığı ''gelecek, geçim, varolma kaygısı'' düsturunu iyiden iyiye parlatarak bundan böyle bir yönetmen olarak tematik dertlerinin ne olacağı hususunda bizleri bilgilendiriyor bir bakıma. ve elbet büyük bir zafere ulaşıyor.

    nomadland itki olarak zayıf bir film. yani kahramanın içinde bulunduğu koşulları izah etme konusunda minimal bir yaklaşıma giderken, alttan alta sistemle olan politik derdini de kısık sesle söylemeyi tercih eden, söylemini hikayenin, karakterin önüne koymaktan sakınırken, kahramanın seçim ve zorundalıklarını bu açıdan izleyicisine açık etme hususunda cimri davranan bir yapıya sahip ki zaten kimileri bunu filmin zayıflığı olarak görüyor. the rider önermesi, derdi ve derdinin izahı bakımından daha güçlü bir filmdi kabul ama nomadland'de olgunlaşan bir sinemanın, sinemacının öyküsünü en iyi şekilde anlatma hususunda yaptığı seçimleri (görüntü, kurgu, ses, senaryo vs) göstermesi bakımından epey önemli bir film.

    çağın politik, ekonomik, sosyal dinamikleri üstüne sürekli konuşmalar, tartışmalar, araştırmalar süredursun bir bakıma yakın bir geleceğin (özellikle ekonomik bağlamda) neredeyse post apokaliptik manzaralarını dolaylı bir imayla seyircisinin üstüne fırlatıyor yönetmen olarak zhao. geniş kadrajları, uzun, derin, çöl, yol planları biraz bundan esasında. bulunduğu, var olduğu yaşamın, dünyanın gerçeklerini anlamaktan uzak, sadece ve sadece sosyal medya öğretileriyle hayatta kalan mutsuz çoğunluk için de dolaylı bir ağıt aslında nomadland.

    büyük şehirlerde, büyük ofislerde, büyük evlerde sadece yaşamak için çalışıp, hayalini kurdukları çölün imkanına kavuşmak için güzelleme yapan milyarların romantizmini de merkeze alarak, gerçeğin çölüne fırlatılan diğer insanların, başka bir seçenek içinde var olmak için giriştikleri mücadeleyi ve bu mücadele içinde ne kadar yalnız hissettiklerini hubrisine yenik düşmeden şefkatli kadrajının bağırıp, çağırmayan minimalizmine sığınıp hiçbir romantik ideal söylev, söylemin peşine düşmeden, yoksulluk ajitatörlüğü yapmadan vakarı huzura seriyor. iyi de yapıyor. o güzel gözleri, elleri, beyni, düşünceleri dert görmesin.

    ama benim için aslında sinemada hikaye anlatmanın büyüsünün bir bakıma nasıl yavanlaşıp geriye doğru gittiğini göstermesi bakımından da önemli bir film nomadland. zira cağnımm agnès varda 1985 yılında çektiği katıksız bir baş yapıt olan sans toit ni loi(yersiz yurtsuz) filminde özel bir tematik yaklaşım, önerme olmadan bir kadının- insanını var oluş sancısını mucizevi bir büyüklükle bizlere naklediyordu. şimdilerde nomadland gibi çağdaş iz sürücü filmler ve elbet zhao gibi yönetmenler (mesaj- önerme- tema) çerçeveye imkan ve izah veren öykü anlatma içgüdüsüyle asla o büyüklüklere varamayacak filmler yapıyorlar ve bizler de ister istemez bu filmleri günümüz sinema ve diğer sanat dallarının içine düştüğü yavanlıktan bir nebze kurtulabilmek için büyük alkışlarla karşılıyoruz. oysa 1985 yılında sinemaya en büyük bozgunlardan birini zaten hediye etmiş bir sinema tanıklığı var uzak olmayan geçmişte bir yerde.

    tenet gibi filmlerin fikrin büyüklük ve idealine sığınan yavanlığına karşı elbet safımız nomadland'den yana ama aslına bakarsanız bunların hiçbiri sinema sanatı için yeni bir adım değil.

  • misafirleri uğurlamak için aşağıya indik böyle cümbür cemaat. baya bi kalabalığız. misafirler baya uzağa gidecek arabalarına binmeden vedalaşıyoruz. artık tuttuğumla tokalşıp, öpüşüyoruz aralarında yeni tanıştıklarımzda var. işte memnun oldun falan filan. tam o sırada bi bey amcayıda tuttum tokalaştık, adamı öptüm, iyi geceler, iyi yolculuklar dedim. adam bi ürktü hatta sonradan fark ettim adamı ilk tutup tokalaşınca adam irkilip baya şaşırmıştı zaten. neyse efendim adam bana baktı ben adama. ulan diyorum bu kim? meğerse efendim adam sokaktan geçen normal bi vatandaşmış, ben onuda bizim misafirlerden sanıp öpüp koklamışım. sonra dayı banada iyi geceler yeğenim dedi arkasına baka baka gitti. ne zaman aklıma gelse gülerim. yok böyle bişey o adamın şaşkın bakışları hala gözümün önümde.