hesabın var mı? giriş yap

  • yeni atandağım okulda seminer haftasında dolmuşa ve atandığım yerin sakinlerine alışmaya çalışırken ben dolmuşta tanımadığım bi öğrencimin tanımadığım velisiyle yan yana denk gelirim. kadının sorularından sonra tabi öğrencinin hangi sınıfta olduğunu ve velim olduğunu öğrenirim ancak soruların ardı arkası kesilmez. cevap vermeye çalışırken tabi bir taraftan ineceğim yeri kaçırmamaya çalışırım. en son ineceğim yere yaklaşınca ve "inecek var" diye seslenmek üzereyken kadın da bekar mısın diye sorunca şoföre "bekarımm" diye seslenirim. devamı yok kısa süre için ölmüş olmalıyım.

  • bunlardan biri arkadaşımdı. bir gün ankara'da sinemaya gidelim dedik. yaklaşık 10-12 kişiyiz. bu arkadaş biraz durun hele dedi ve yarım saat sonra telefonunda bir düzine şifreyle geldi. adam başı 14 tl vererek i-max de film izledik ve mc donalds dan menü aldık.

    herkesin böyle en az bir arkadaşı olmalı.

  • kolajen kolajen kolajen, neymiş bu kolajen?
    evet şurada (bkz: #82171902)söz verdiğim rehber yazıma bugün başlıyorum. kolajen nedir, ne işe yarar, nasıl üretilir, hangi tip kolajeni ne kadar tüketmeliyiz, hangi marka, neden pahalı, ne kadar sürede etki eder, bilimsel arka planı nedir?

    yazı kapsamlı olacağından bu entry'i zamana yayacağım, eklemeler olacak ilerde.

    sen kimsin kardeşim diyenler için peşinen söyleyeyim: doktor değilim. kolajen üretimini görmüş, bu işte bizzat çalışmış, bu konuda yapılmış onlarca bilimsel çalışmayı okuyup incelemiş kolajen tutkunu bir vatandaş diyelim.
    --------------------------------
    evet, çok teknik mevzulara mümkün mertebe girmeden bilal'e anlatır gibi başlıyorum.

    kolajen nedir?
    el-cevab: kolajen, bir proteindir. yalnızca insan ve hayvanlarda bulunur. vücudumuzda en çok bulunan protein tipidir aynı zamanda.

    ne işe yarar?

    el-cevab: vücudumuzu tutkal gibi bir arada tutar, cildimize yapı ve esneklik kazandırır. kemikler ve eklemlerdeki organik dokunun çoğunluğunu oluşturur. vücutta aklınıza gelmeyecek onlarca dokuda bulunur.

    kolajen takviyesi kullanınca ne faydasını göreceğim?

    saymakla bitmez inan. kolajen bulunan tüm doku ve organlarınıza iyi gelecek. ama en merak edilenleri söyleyeyim.

    1. güzellik faydaları
    cilt kırışıklıklarınız azalacak, cildinizin esnekliği ve nemi artacak. egzamaya karşı da etkilidir. saç dökülmesi azalıp saçlar güçlenecek, tırnaklarınız ise daha güçlü ve canlı olacak, daha hızlı uzayacak.

    2. sağlık faydaları

    eklem ağrılarınızda belirgin azalma olacak, kıkırdak ve kemik dokunuz güçlenecek.
    sporcuysanız kas ve performans gelişiminizi pozitif yönde etkileyecek. daha enerjik hissedeceksiniz.
    bcaa ve arginin içeriği özellikle yüksek. hidrolize bir protein olduğu için kana hızlı karışacak kas iyileşmelerini antrenman sonrası hızlandıracak.
    bağ dokularınızı güçlendirerek sakatlık riskinizi azaltacak.
    tendon, menüsküs sakatlıkları için de birebir. yara iyileşmesini de hızlıca sağlar.
    geçirgen bağırsak sendromuna da iyi geliyor çünkü bağırsaklarımız da yüksek oranda kolajenden oluşuyor.

    ne kadar sürede etki eder?

    bu kişiden kişiye göre değişir ama 1 ay sonunda ilk etkiler görülür, 3 ay aralıksız kullanım sonucunda zirveye ulaşır. bu söylediğim cilt, saç ve tırnak için.
    eklem, tendon, bağ doku ve kemik rahatsızlığı yaşayanlar kıkırdak dokuyu vs. güçlendirmek eklemleri iyileştirmek için 6-8 ay kullanabilir, bu bölgelerin metabolizması ağır işliyor, etkisi daha geç oluyor.

    kolajen takviyeleri nasıl üretilir?

    kolajen takviyeleri haliyle hayvansal kaynaklardan üretilir. sığır derisi, balık derisi ve kılçıkları, tavuk kemiği başlıca kaynaklardır. hayvanların kolajen yönünden zengin bu dokuları fabrikalarda toplanır, çeşitli yıkama temizleme işleminden sonra büyük kazanlarda yüksek sıcaklıklarda su ile parçalanır(hidroliz). ileri aşamada enzim ile daha da küçük amino asit zincirlerine ayrıştırılarak kurutulur, kolajen peptidler elde edilir. bunlara hidrolize kolajen, kolajen hidrolizat da denir, esasen protein tozudur aslında.

    besinlerden kolajen alamaz mıyım?

    alabilirsin ama çok zor. kolajenin faydalı olabilmesi için düzenli kullanım gerekiyor. kolajen yönünden zengin besinler neler? kelle paça çorbası, tavuk ve balıkların kılçık, deri ve kıkırdakları, ilikli kemik suyu vs. bunları düzenli bir şekilde tüketirim derseniz buyrun. yeterli miktarda kolajen alımı için bolca tüketmeniz lazım, bu da kalori ve kolesterol olarak sizi zorlar, kilo aldırır. tercih sizin.

    kolajen takviyesi neden gerekli, vücut kolajeni kendi üretmiyor mu?

    kolajeni vücudumuz kendi içinde sentezler, doğru. mamafih özellikle 30 yaşından sonra vücutta kolajen üretimi azalır. sonuç olarak azalan kolajen nedeniyle cildimizde kırışıklıklar, nem kaybı, eklem ve kemiklerimizde ağrı ve şikayetler meydana gelmeye başlar.

    peki ne yapmak gerekir? bu süreç durdurulabilir mi?

    bu süreç yaşlanma olarak tanımlanır ve maalesef durdurulamaz. ama yavaşlatılıp etkileri minimize edilebilir.

    kolajen takviyesi nasıl çalışır, gerçekten azalan kolajen yerine geçer mi?

    el-cevab: burası biraz karışık. teorik olarak cevap hayır, pratikte ise evet. nasıl mı?
    temel biyoloji bilgisi malum, yediğimiz besinler en küçük yapı taşlarına ayrılır daha sonra vücudumuzda ihtiyaca göre kullanılırılar.

    bu kural tabi ki kolajen için de geçerli. kolajeni vücudunuza beslenme yoluyla aldığınız vakit amino asitlerine parçalanıp, sindirim sisteminden geçerek kana karışır. kolajen artık serbest amino asitler veya kısa peptitler halindedir.

    peki bu kolajen parçacıklarından vücudumuz neden kolajen üretiyor da başka yerde kullanmıyor?

    burası net değil ama bilim adamlarının en yaygın teorisi: kolajen tükettiğimiz zaman vücudumuzda kolajen üretiminden sorumlu hücreler uyarılıyor, daha fazla kolajen üretmesi sağlanıyor.

    peki nasıl?

    bilim adamlarına göre kolajen peptidler kana karışınca beyne yanıltıcı sinyal gönderiyor: "vücudun kendi kolajeni yıkıma uğradı" şeklinde. bu mesajı alan vücudumuz daha fazla kolajen üretiyor.(isteyene bilimsel araştırma linklerini gönderebilirim)

    bir diğer yaygın kanaat ise kolajen yapımından sorumlu hücreler kolajen üretimi için hazır kolajen peptidleri görünce kolajen üretmeye daha meyilli oluyorlar. burayı biraz açmak istiyorum. tamam, vücut kolajen sentezini farklı amino asitlerden de gerçekleştirebiliyor. ama bu zaman ve enerji alan bir operasyon. farklı amino asitleri alacak, dönüştürecek, sentezleyecek uzun ve meşakkatli iş. siz kolajen için yapı taşlarını hazır olarak vücuda verdiğiniz zaman vücudunuz adeta size teşekkür ediyor. yormuyorsunuz onu, farklı amino asitleri dönüştürmek için uğraşmıyor ve haliyle daha rahat bir şekilde hazır kolajen parçacıklarından yeni kolajen sentezini gerçekleşiyor.

    bilimsel olarak nasıl gerçekleştiği kesin olarak açıklanamasa da tek bir gerçek var: kolajen takviyesi gerçekten işe yarıyor. zaten yüz yıllardır atalarımız tüm dünyada kolajen yönünden zengin besinleri boşuna tüketmemişler. kelle paça, kemik suyu benzeri yiyecekler sadece bizim değil tüm dünyanın mutfağında sağlık faydaları nedeniyle tüketile gelmiş.

    birçok bilimsel araştırma var faydaları ile ilgili. bunları geçiyorum. kolajen takviyesi kullananların yorumlarına baktığınızda zaten şüpheye yer kalmayacak. ingilizcesi olanlar amazon.com'da en çok satan 3-4 kolajen takviyesini kullanan binlerce farklı kişinin yorumlarına bakabilir.şu 3 tanesinin yorumlarına bakın mesela.1 23

    hap, toz, sıvı kolajenin farkı nedir?
    hepsi aynı kolajen. en başta belirttiğim gibi kolajen bir protein tozudur. sıvı ürünlere de ekleyebilirler, kapsüle de ekleyebilirler, doğrudan toz olarak da satışı olan bir ürün. ben olsam en ekonomik ve sağlıklı olan formu seçerim.

    peki bu hangisi?

    to be continued...
    --------------------------------------------------------------------

    bu entry dolayısıyla çok mesaj alıyorum, tek tek cevap veriyorum herkese ama bir türlü oturup devamını yazamadım. bugün biraz daha ekleme yapalım dedim geçtim klavye başına.

    evet nerede kalmıştık, hangi kolajen diyorduk? bu sorunun yanıtını vermek için önce temel kriterleri belirlememiz lazım. yani bir kolajen takviyesinde neler olmalı veya olmamalı, hangileri daha etkilidir bilmeliyiz.

    peşinen söyleyeyim, krem ve maskelerdeki kolajen cildin derin katmanlarına ulaşmaz, ulaşsa da gerçi oradaki yapıyla bütünleşmez. o nedenle kolajen içeren krem, maske, diş macunu, şampuan vs. fantazisine girmeyin. ağız yoluyla alacağınız kolajen size fayda sağlar. o zaman başlayalım:

    1. üründeki kolajen miktarı

    ideal doz 10 gr( 10.000 mg) ben değil bilimsel araştırmalar söylüyor. onlarla uğraştırma bizi diyenler osman müftüoğlu'na kulak verebilir (her ne kadar kolajen tipleri konusunda yorumlarına katılmasam da)

    2. hidrolize edilmiş formda olup olmadığı

    bakın burası çok önemli :) kolajen hidrolize edilmemişse gönül rahatlığıyla çöpe atabilirsiniz. bağırsaklardan emilebilmesi için molekül ağırlığının düşük yani hidrolize edilmiş olması lazım.

    3. menşei

    türkiye’de henüz endüstriyel olarak üretimi bulunmuyor. çin menşeili kolajenden uzak durun, kalitesizdir. avrupa ya da daha iyisi güney amerika ( brezilya-arjantin-uruguay) menşeili olanları tercih edin, buradaki kolajen birinci kalite daha da önemlisi meralarda yetişen hormonsuz gdo’suz beslenen hayvanlardan üretiliyor.

    4. içinde kolajen dışında hangi elementler var
    eğer saf kolajen değilse aldığınız kolajen içinde vitaminler vs olabilir. burada tercih size ait, kolajen dışında sizi cezbeden elementler varsa paraya kıyıp bu ürünleri tercih edebilirsiniz. şuna dikkat edin: içinde koruyucu, şeker vs olmasın. uzun süre devamlı kullanacaksınız güzelleşecem diye sağlığınızdan olmayın.

    5. toz, tablet, kapsül, sıvı hangisi?
    gençler ve kendini genç hissedenler. hepsi aynı kolajen. yukarıdaki kriterleri karşıladıktan sonra hangi üründe daha çok kolajen varsa ve fiyatı ekonomikse o bir adım öndedir. burada şampiyon toz ürünler, özellikle saf kolajen. hap ve kapsüllerde çok düşük miktarlarda kolajen var, emilimleri de çok düşük sindirim esnasında kayba uğruyorlar. sıvı veya toz ürünlere yönelin. sıvılarda genelde koruyucu ve şeker olur dikkat edin.

    6. tip 1,2,3 hangisi?

    biyoloji bilgisi devreye giriyor burada. hiç fark etmez hepsi aynı derecede faydalıdır. osman müftüoğlu’na bu konuda katılmıyorum; yanlış bilgiler verilmiş kendisine. en son bir tv programında kemik yapısının tip 2 kolajenden oluştuğunu söyleyerek dumura uğratmıştı beni (%90 tip 1) o yüzden bunlara takılmayın. kolajen hammaddesini alıyorsunuz siz vücudunuza. yirmi küsür tane kolajen tipi var vücudumuz hepsini bu hammaddeden sentezliyor kafanıza takmayın, o işini bilir. tip2 kolajen alınca tip 2 kolajen sentezleyecek diye kural yok veya tam tersi, hangi bölgede ihtiyaç varsa orada kullanıyor.

    balık mı, sığır mı, tavuk mu?
    hepsi aynı faydayı sağlar. balık hem pahalıdır(çünkü toplanması vs zor) hem de tadı ve kokusu çok kötüdür, içilmez. tavukların beslenme şekilleri ve ne kadar sağlıklı olduğunu da kamuoyunun vicdanına bırakıyorum :) dipnot: tip2 kolajen tavuktan üretilir bu arada ve çok pahalıdır.

    peki tüm bu kriterleri sağlayan kolajen ürünlerinden bahset kardeşim biraz uğraştırma bizi dediğinizi duyar gibiyim. tamam söz bir dahaki güncellemede markaları karşılaştıracağım, hangi ürünler fiyat/fayda olarak öne çıkıyor göreceğiz. takipte kalın ;)
    -----------------------------------------------------------------------
    üçüncü ve uzun bir süre için son editi yapalım dedim geçtim pc başına. 2 saat sonunda size güzel bir içerik hazırladım galiba. ilk iki bölüme yeni içerikler ekledim, biraz daha detaylandırdım. şimdi sıra geldi markalara. kaldığımız yerden devam edelim.

    baştan belirteyim, çok fazla kolajen takviyesi ve kolajen içerikli ürün var piyasada, hepsini burada değerlendirmem imkansız. marketlerde satılan kolajenli çikolata, gofret ve içecekleri vs. değerlendirmeye almıyorum.

    tablet ve kapsülleri de değerlendirmeye almıyorum. en kralında 1.000mg (1gr) kolajen var, bu miktar bir işe yaramaz. günde 10gr almak için 10 tane tablet almak kadar mantıksız bir şey yok, zaten emilimleri de düşük. tablet ve kapsüller düşük dozajda mikro gram düzeyinde etkili etken maddeler için ideal, kolajen için saçma bir tercih.

    bu bölümde gerçekten işe yarayabilecek, güvenilir, düzenli kullanımı mümkün ürünlerin üzerinde duracağım.

    değerlendirmeye alacağım kolajen takviyesi markaları şöyle:

    voonka
    collazen
    collagen lift paris
    supra protein
    doppelherz
    suda collagen

    (yurt dışından kaçak olarak, bavullarda vs. türkiye’ye getirilen özellikle abd menşeili kolajenler de var, bunlar internetten, instagramdan satılıyor. %100 orijinal olduğuna eminseniz tercih edebilirsiniz, ben olsam temkinli yaklaşırdım.)

    bu ürünler nerede satılıyor ve neden internet fiyatları daha ucuz?

    ürünlerin nerede satılacağı firmaların tercihi. bazı markalar ürünlerini eczanelerde satarken, kimi markalar hem kendi web sitesinde hem eczanelerde satabiliyor veya sadece kendi web sitesinde satıyor.

    not: eczanede 200 liraya satılan ürünü internette neredeyse yarı fiyatına bulabiliyorsunuz. bunun sebebi ile ilgili şu forumda güzel bir tartışma var okuyabilirsiniz, ben yorum yapmıyorum.
    https://www.kadinlarkulubu.com/…neden-ucuz.1063085/

    ama firmalar, internette satılan ürünlerin (kendi resmi satış siteleri hariç) garantileri kapsamında olmadığını belirtiyor, sahte veya tarihi geçmiş ürünler de olabilir dikkat edin.

    daha fazla uzatmadan marka değerlendirmesine başlıyorum.

    1. voonka

    sıvı ürünleri artık üretmiyorlar, tablet ve kapsülü de değerlendirmiyorum. saşe şeklindeki toz ürünlerini inceleyelim.türkiye’de kampotu ilaç tarafından üretilen helal sertifikalı bir ürün, pazarlama ve satışını eczacıbaşı yapıyor.

    https://voonkabeauty.com/…ollagen-beauty-plus-30lu/

    artıları
    30 günlük bu ürün her serviste 10 gr sığır kolajeni içeriyor
    hiyaluronik asit, selenyum, çinko, biotin, vitamin c, bakır ve b vitaminleri ile desteklenmiş
    farklı aroma çeşitliliği: ananas, yeşil elma ve karpuz-çilek
    toz form ve pratik kullanım
    koruyucu ve şeker içermiyor

    eksileri
    tatlandırıcı olarak sukraloz içeriyor. (göreceli aslında, sağlığa zararı pek yok)
    pahalı. 30 günlük 30 saşe ürünün bugün itibariyle resmi satış fiyatı 547.79 tl. internette çok daha ucuza satan üçüncü firmalar var ama bunlar garanti kapsamında değil, orijinal olmayabilir veya tarihi geçmiş olabilir. (bu madde tüm ürünler için geçerli o nedenle bir daha ayrıca belirtmeyeceğim)
    firmanın resmi internet satış sitesi yok sadece eczaneler aracılığıyla satış yapıyor.

    2. collazen

    https://collazen.com.tr/

    yunanistan menşeili ithal bir ürün. firma hem kendi resmî web sitesinde satış yapıyor, hem de eczanelerde satışı var.

    artıları
    yaklaşık 30 günlük bu ürün her serviste 10 gr balık kolajeni içeriyor.
    glikozamin,kondroitin, metilsülfonilmetan,hyalüronik asit,vitamin c, biotin ile desteklenmiş.
    sıvı ürün, aç kapağı iç.

    eksileri

    tatlandırıcı olarak sukraloz içeriyor.
    koruyucu içeriyor, sıvı ürünlerin handikapı.
    pahalı sayılır, resmi satış fiyatı bugün itibariyle 450 tl.

    3. collagen lift paris
    https://www.collagenliftparis.com.tr/

    adından anlaşılacağı üzere fransız menşeili ithal bir ürün daha doğrusu ürün grubu diyelim, 4 çeşit ürün var. ithalatçı firma yalnızca anlaşmalı güzellik merkezleri üzerinden satış yapıyor.

    artıları

    4 farklı formüllü ürün çeşidi
    tek kullanımlık tüpler haline taşıma kolaylığı
    sıvı olduğu için içime hazır, suya karıştırma zahmeti yok

    eksileri

    ürünlerinde her serviste 5 gr sığır kolajeni var, daha fazla olabilirdi
    web sitelerinde ürün içeriklerini tam paylaşmamışlar, şeker ve koruyucu var mı yazmıyor ama sıvı ürün olduğu için olma ihtimali var, almadan teyit edin.
    en güzelini sona bıraktım. çok pahalı. aylık kullanım paketi 800-900 tl diyorlar. diyorlar diyorum çünkü web sitelerinde açıkladıkları fiyat yok, satış noktalarını arayıp öğrenmek lazım.

    4. supra protein
    https://www.supraprotein.com/

    kolajen konusunda uzman firma olduklarını daha önce belirtmiştim. bu sene kendi markalarıyla kolajen takviyeleri de çıkarttılar. şu an sadece web sitelerinden satış yapılıyor.

    artıları

    3 farklı ürün çeşidi
    fiyatları çok uygun. mesela 280 gr kolajeni 100 küsür liraya türkiye’de başka yerde bulamazsınız, yok. amerika’da gerçi fiyatlar bu seviyede oradan getirtebiliyorsanız o da olur.

    collagen beauty formulaürününde her serviste 10.000mg sığır kolajeni var + c vitamini, e vitamini, b3 ve b6 vitaminleri, biotin, metilsülfonilmetan, hyaluronik asit ve koenzim q10 ile desteklenmiş.
    doğal tatlandırıcı stevia kullanılıyor. fiyatı emsallerine göre çok uygun. 300 lira seviyelerinde.
    koruyucu, şeker içermiyor. helal sertifikalı.
    üründe güney amerika menşeili kolajen peptit kullanılmış. buradaki kolajen, doğal beslenen gdo ve hormondan uzak hayvanlardan üretilen sağlıklı hayvanlardan üretiliyor.

    eksileri

    ürünler her yerde bulunmuyor, ya web sitesinden ya da anlaşmalı oldukları sayılı noktalardan alabiliyorsunuz.
    aroma ve ürün çeşidi az

    5. doppelherz
    http://www.queisser.com.tr/…system/kollagen-beauty/

    alman menşeili ithal bir ürün, resmi olarak yalnızca eczanelerde satılıyor. birçok vitamin ve mineral takviyeleri var zaten eczanelere işi düşenlerin sıkça karşısına çıkar. aslında kolajen içerikli çok ürünleri var ama türkiye’ye bir tanesini getirmişler.

    artıları

    1 aylık sığır kolajeni, içime hazır sıvı ürün tekli flakon tüplerde
    açai, vitamin c, çinko, vitamin e, bakır, 1 biotin ile zenginleştirilmiş.
    fiyatı uygun sayılır, 329 tl

    eksileri

    kolajen miktarı çok düşük: 2,5 gr ( 2500 mg)
    web sitelerinde ürün içeriklerini tam paylaşmamışlar, şeker ve koruyucu var mı yazmıyor ama sıvı ürün olduğu için olma ihtimali var, almadan teyit edin.
    aroma ve ürün çeşidi az

    6. suda collagen
    https://www.sudacollagen.com/…ute_=urunler/toz-sase
    https://www.sudacollagen.com/…er/suda-collagen.html

    türkiye’de farmatek firması tarafından üretilen, resmi olarak sadece eczanelerde satılan ürünler var. kolajen tablet, toz ve sıvı var. ben toz ve sıvı ürünlerini değerlendireceğim.

    artıları
    ürüne göre 5,5-8 gr arası sığır kolajeni
    toz versiyonda probiyotik eklemişler, ve koruyucu bulunmuyor
    sıvı versiyonda vitaminler, biotin, hyaluronik asit, koenzim de bulunuyor
    her iki ürün de 14 günlük tekli paketlerde pratik kullanım

    eksileri
    sıvı üründe kolajen miktarı daha yüksek olabilirdi, koruyucu da içeriyor
    sıvı ürün fiyatı pahalı. 14 günlük kullanım resmi satış fiyatı 249 tl
    reklamları çok ama kolajen konusunda pek uzman değiller gibi, web sitelerinde sık sorulan sorularda bunu belli etmişler.
    https://www.sudacollagen.com/….php?_route_=sss.html
    suda collagen®’in içerisindeki kolajen nereden elde edilmektedir? sorusuna veridkleri cevap: “suda collagen®helal sertifikasına sahip, alman verisol markalı, %100 kırmızı etten üretilen sığır kolajeni ile üretilir.”
    birileri arkadaşlara kolajenin kırmızı etten değil ( kırmızı ette kolajen olmaz zaten), deri ve kemikten yani kolajen dokudan elde edildiğini anlatıversin. gerçi kendileri kolajeni satın aldıkları yere sorsalar söylerler :))

    bahsettiğim gibi çok ürün var hepsini burada değerlendiremem. belki ilerde farklı markaları da eklerim buraya öne çıkan olursa.

    peki sen hangisini önerirsin?
    bu saydığım tüm ürünler size bir şekilde fayda sağlar. ben avantaj/dezavantajlarını belirttim, karar sizin :)

    buna yalnızca ben karar vermeyeyim dedim ve referanduma gitme kararı aldım, halk karar versin*
    aşağıdaki linkte bir anket hazırladım, hangi kolajen markasını fiyat fayda kapsamında olarak önerirsiniz anketi. birden fazla seçenek işaretleyebiliyorsunuz. buna katılın, oy kullanın ve sonuçları görelim, ben de merak ediyorum.

    ankete katılın: https://www.strawpoll.me/17934169/

    kolajen tüm dünyada yeni bir konu.o yüzden yeni gelişmeler, ürün ve markalar çıkacak. ben de elimden geldiğince bunları paylaşıp bu entry’i güncellemeye çalışacağım. buraya kadar okuduysanız bravo! hala sorusu olan varsa yeşillendirsin elimden gelen desteği veririm ;)

  • haşin erkeklerimizin düştüğü komik durum.

    1,5 ayda 8-10 kez şahit oldum bu olaya. hepsi de kız arkadaşına sinirlenmişti.

    niye duvara, dolaba vs yumruk atıyorsun? git yüzüne su çarp, 10'a kadar say ne biliyim bir sakinleş. orada artistlik yapacaksın diye değer mi?

    hayır yaptın bir artistlik koşarak acile gelmek ne demek? asıyordun, kesiyordun demin.

    hadi kendin geliyorsun bari kız arkadaşını getirme. ona niye gösteriyorsun bu durumunu? yaptın bir eşeklik getirdin ağlama bari.

    aman da benim minnoşumun eli uf mu olmuş?

    not: çaktırmayın birazdan sağı solu yumruklayıp acile düşmeye başlarlar.

    edit: etik mi? hasta adı verdiğimi hatırlamıyorum.

    doktorum veya hemşireyim; erkeğim veya kadınım bunlar neyi değiştirir ki? sen yine aynı sen boş ver çok takılma böyle şeylere.

    gelen mesajlar üzerine edit: yaklaşık bir 10 kişi özelden kendi hikayesini anlatıp bana kezban dedi. anlaştılar mı? arkadaşlar mı anlamadım.

    sanırım insanların beni kezban olarak nitelendirmesindeki anahtar cümlem bu: "aman da benim minnoşumun eli uf mu olmuş?"
    ama bu cümlede cinsiyet belirten bir şey yok bence. "minnoş" kelimesini sadece kadınlar kullanacak diye bir şey yok. ben yolda hafif sekerek yürüyen bir kedi yavrusu görünce de kan alınan bir bebek ağladığında da aynı tepkiyi veriyorum. bunda bir tuhaflık göremiyorum.

    edit 2: arkadaşlar bu şekilde acile gelen insanları "röntgen çalışmıyor" diye geri yollamıyoruz. hepsi diğer hastalar nasıl tedavi oluyorsa sıradan rutin işlemlerle tedavilerini olup gidiyorlar. ne kadar denk örnekler tartışılır ama bu şişeyle de gelse böyle oluyor, kolunda jilet iziyle de gelse böyle oluyor.

    mecburi edit: ulan bu başlık altında kız sanıp asılmak ne demek!

    herkes rahatlasın erkeğim.

  • 90’lı yıllarda emrah’ın seren serengil’le böyle bi filmi vardı. emrah motorsikletli çeteden zincirle dayak yiyordu. filmin sonunu hatırlamıyorum ama ben olsam gitmezdim sfjskjsksk

    edit: filmin adı yasak sokaklar.

    2. edit: başlık başa kalmış galiba.:/

  • bunu diyen bunları da dedi

    (bkz: #45201375)

    (bkz: #45201008)

    başlık ve diğer entry'ler silinirse diye screen almış bekliyorum.

    antik şehir troll bulma şirketi gururla sunar. yeni bir troll'u huzurlarınıza sunmaktan gurur duyarım.

    zorunlu edit: ismi lazım değil bazı 'gavatlar' nolur entry'ni sil ben işsizim tekiyim burada eğleniyorum şeklinde yeşilimi yakmakta.

    yakmayın burası bir zamanlar kutsal bilgi kaynağı idi.

    debe editi: debe de double yapınca sedet maaşa zam yapmış.

  • tutuklanması ambülansları tarayıp doktorları öldüren örgütün sempatizanlarının zoruna gitmiş doktordur. devlet hastanesinde çalışan ve işi bu olan bir doktor kalkıp pkklıların inlerine gidip onları tedavi ediyorsa o örgüte üye olduğundan bunu yapıyordur. hipokrat yemini hastane de yardımını bekleyen hastalar varken onları bırak da, teröristlere yardım ve yataklık et hatta belki bizzat teröristlik yap diyor da bizim mi haberimiz yok.

  • tarihin görkemli bilim adamlarından birisidir newton. kelimelerle ne kadar tarif edilse azdır herhalde zekası, kendisinden önceki bilim adamlarından öğrendikleri kendisinin yaptıklarının milyonda biri kadardır. öylesine müthiş bir gözlem kabiliyeti vardır ki öğrendikçe inanamazsınız. oysa ki o da senin benim gibi insandır, fakat neden o'dur? tuhaf tabi ki, çok tuhaf.

    dünya bir televizyon dizisiyse uzaylılar hareketlilik getirsin diye karakter sokuyorlar diziye. işte bunlaradn birisi newton, diğeri einstein'dır. tüm insanoğlunun bakış açısını değiştirmiş adamlardır, birer süper kahramanlardır.

    bir noel gününde, babasını kaybedeli henüz 4 ay olmuşken dünya'ya gelmiş newton bebek tüm kasabanın mucize çocuk olduğuna dair bir umut salmıştı yüreklerine. babası o zamanlar kral ile parlamento arasındaki savaşa katılmak için kralın tarafına geçmiş ve savaşarak ölmüştür. aslında babasının kral savaşında savaşması tuhaf değildir, babası bir çiftçiydi ve krala yakın durarak parasına para katmıştı. woolstrophe'da geniş ve verimli bir arazi bırakırken çok güzel bir malikane de eşine bırakmıştı öldüğünde.

    newton doğduğu zaman mucize bebek olarak söyleniyordu. normalde 3 ay önce doğan newton bir kitaptan daha küçüktü. evet, inanılması güç ama böyleydi. ölür bu yaşamaz diyenler bebeğin inanılmaz inadı ve azmi karşısında şok olmuşlardı. newton 2 yaşına kadar boynunu dik tutmak için boyunlukla yaşamasına rağmen hayata tutunmuş ve yılmamıştı. bu bebek 25 aralık'ta, bir noel gününde doğmuş gerçek bir mucizeydi.

    7 yaşına geldiğinde eğitimi için okula başladı. öğrenime devam ederken 9 yaşında annesi tarafından terk edildi. newton'un annesi, kasabanın 40 km ötesindeki başka bir kasabaya gelin gitmişti. annesinin kaçtığı papaz 47 yaşındaydı ve newton o günden itibaren kendisinden sevgisini saklayan annesine karşı hep kin güttü. anneannesiyle kalan newton 10 yaşına geldiği zaman papaz olan dayısının yanına gitti. papaz dayısı oldukça entellektüel bir adamdı ve newton ilk defa orada çok daha geniş bilgi hazinesi olan kitaplarla tanıştı. okudukça hayran kaldı, okudukça mutluluğa ulaştığını farketti. okulunda birinci olan newton daha iyi bir eğitim görmek adına aile dostları clarke ailesinin yanına taşındı.

    clarke ailesinin yanında hayatının belki de ilk ve tek aşkı olan catherine'le tanıştı. 13 yaşındayken ingiltere'ye inşa edilen yel değirmenlerinin inşasını izlerken belki de bir taraftan da catherine'i hayal ediyordu. baba clarke sandığınız gibi gavet değildi, eczacıydı. çok kültürlü bir adamdı, çatı katlarında inanılmaz bir kütüphane bulunmaktaydı. newton aradığı huzuru işte o kütüphanede buldu. okudukça ve öğrendikçe kendisini geliştir. clark ailesi ünlü düşünürleri ve bilim adamlarını ağırlıyordu. newton bu tartışmalarla büyüdü. 17 yaşına geldiği zaman tüm bu tartışmalardan etkilendi. huygens'i, descartes'i, robert hooke'u dinledi. bu bilim adamları genç newton'u o zamanlar görmüş olmalarına rağmen ilerde tüm dünyayı sallayacağını belki de hayal bile edemeyeceklerdi.

    küçük yaşlarında neden insanların yere düştüğünü, el ele verip yuvarlak içinde dönen çocukların neden geriye doğru itildiklerini, gökkuşağının neden hep aynı renk olduğunu, yere düşen bir bilyenin neden yerden sektiğini, güneş'in neden hep aynı taraftan doğduğunu, zamanın güneş'e göre nasıl ayarlandığını merak ediyordu. açık ara tuhaf, meraklı bir çocuktu ve kendisine bir anlam veremiyordu. işte bu newton aradığı huzuru clarke ailesinin yanında buldu. newton eve misafir gelen bu adamları dinledikçe huzur buluyordu, aradığı yerin bu adamların yanı olduğunu çözüyordu. kitaplar okuyordu, galileo'yu, kepler'i öğrenmeye çalışıyordu. okuduğu kitaplar sonunda kendisini anlamlandırmaya başlamıştı ve genç yaşında ne olacağına karar vermişti. kendisine benzer insanları gördükçe büyülendiği o anları belki de hiç unutmayacaktı. hangi birimiz unutabiliriz ki?

    yıllar geçti, newton okulundan mezun oldu. bu yetim ve annesi tarafından terk edilen çocuk orta öğrenimini bitirmişti ve yaşıtlarına göre oldukça entellektüel birisi olmayı başarmıştı. ancak üvey babası ölmüş ve annesi onu yanına çağırmıştı. newton 17 yaşındayken üzgün biçimde annesinin yanına döndüğünde annesinin yaşlı papazdan olma 3 çocuğu vardı. annesine göre artık newton'un yeri bu malikaneydi ve bakması gereken bir arazi vardı. annesinin kendisini terk etmesini asla içine sindiremeyen newton'a bir de emirvaki olarak tarlaya bakması öngörülmüştü. annesine göre newton'un aldığı eğitim yeter de artardı bile şimdi yapması gereken şeyler terk ettiği annesine ve nefret ettiği üç üvey kardeşine bakmaktı. fakat newton bu işe çok gönülsüzdü ve hep huzursuzluk çıkartıyordu. sonunda annesi newton'un bu tutumuna dayanamadı ve yine clarke ailesinin yanına gönderdi. fakat üniversiteyi okuması için gereken parayı vermedi.

    newton üniversiteye gittiği zaman burslu olarak okumaya başladı. aldığı bursu haketmesi için üniversiteye gelen efendi çocuklarının bakımını üstlenmesi, tuvaletlerin temizlenmesi gibi işleri yapmaktaydı. tüm bu işlerden arta kalan zamanlardaysa öğrendiği şeyler hakkında kafasını meşgul ediyordu.

    üniversite bittiği zaman yüksek lisans için sorgusuzca kabul edildi. newton başarılı bir öğrenci değildi ama çok özeldi. üniversitedeki hocaları da bunu görmüştü ancak yüksek lisansına gidemedi. ingiltere, üniversiteyi kapatma kararı aldı çünkü büyük veba yeniden gelmişti. newton yeniden annesinin evine döndü ve tüm öğrendiklerini hazmetmek için gerekli olan yalnızlığı o çiftlikte buldu.

    bir gece ağaç altında oturuyordu ve yanı başına bir elmanın düştüğünü gördü ancak gök yüzünde duran ay'ın kendi kafasına düşmediğini gördü. işte o gece kafasında şimşekler çaktı ve hayatını bu soruya adaması gerektiğini gördü. bu, newton için bir dönüm noktasıydı; aslında o gece tüm insanlık için bir dönüm noktasıydı.

    üniversite tekrar açıldığı zaman yüksek lisansına başladı ve 23 yaşına geldiği zaman yeni bir matematik olan calculus'u yani sonsuz küçükler kuramını geliştirmek için başlaması gereken yeri çözdü. kepler'i tam anlamıyla artık anlamıştı.

    yıllar önce kepler'in bulduğu t^2 = sabit \ d^3 (t: süre, d: uzaklık) denklemi üzerinde oynamalar yaptı. yani güneş'e yakın olan gezegenlerde bir yıl daha az iken, uzak olan gezegenlerde bir yıl daha fazla olmak zorundaydı. peki bunun sebebi neydi? kepler sadece kuralları ortaya koymuştu ama apaçık bir problem vardı. üstelik ay, neden dünya'ya düşmüyordu?

    "milyonlar elmanın düşüşünü izler ancak bunun neden olduğunu soran tek kişi newton'dur" diye ünlü bir deyiş var aslında sorunun aslı bu değildir. newton'un merak ettiği şey elmanın neden yere düştüğü değildi. aslında olan şey şuydu: "milyonlar dünya'nın uydusu ay'ı defalarca üstlerinde gördü ancak kimse neden ay'ın dünya üzerine neden düşmediğini sormadı."

    newton'un içinde bu denklemle ilgili olarak tuhaf bir his vardı ancak bu hissin patmalası için gerekli olan yaş bu yaş değildi, bir kaç yıl sonrasıydı. bunun için öncelikle maddelerin hareket davranışlarıyla ilgili bir takım gözlemler ve denyeler yapması gerekmekteydi. evet, işte bilim bu, işte bilim adamı iç güdüsü bu. muhteşem insanlar bunlar arkadaşlar, muhteşem.

    newton küresel bilyelerle deneyler yaptı ve en büyük keşfine imza attı. bugüne kadar kimsenin anlamlandıramadığı hareket olayını newton anlamlandırdı ve kuvvet olayını keşfetmiş oldu. üç tane kural vardı;

    1) hareket eden her cisim hareket etme eğilimine, duran her cisimse durma eğilimine sahipti.
    2) eğer bir cisme hareket etmek için kuvvet uygulanırsa cisim hareket edecektir, durmak için uygulanacaksa duracaktır.
    3) her etkiye bir tepki kuvveti doğacaktır.

    bu üç denklem newton bu gözlemlerini matematiğe uygulayabilmesi için farklı bir matematik gerekliydi ve bu da 20'li yaşlarda düşündüğü calculus'tan başkası değildi. calculus'u geliştirdi ve kuvvet kavramını matematiksel olarak açıkladı. newton bu keşfiyle adını tüm dünyada duyurdu. evet küçük bir köyde, bir noel gününde doğan bu mucizevi çocuk 25 yaşına geldiği zaman kimsenin göremediği bir şeyin aslında var olduğunu ve bunu anlatmak için de yeni bir matematiği keşfetmişti. deney ile matematiği evlendiren ilk adam newton'du. matematik artık bir soyutluk değildi ve fizik diye bir kavram ortaya çıkıyordu. doğa felsefesi kürsüsü sahibi olan 25 yaşındaki genç profesör newton aslında bütün dünyaya yeni bir kapı açıyordu.

    bu buluşlardan sonra newton felçli annesinin yanına döndü. annesine olan nefretin gün yüzüne çıkacağından korkuyordu ancak öyle olmadı. annesi newton'u görünce mutlu oldu, newton annesinin kendisini sevdiğini 25 yaşında anladığı zaman haftalarca onu hayatta tutabilmek adına elinden geleni yaptı. annesi vefat ettiğinde newton, annesini affetti. anne sevgisinin ne olduğunu anladı.

    annesi öldükten sonra ışık bilimi üzerine yoğunlaşan newton, beyaz ışığın aslında saf değil de tüm ışıkların karışımı olduğunu royal society'e katıldığı ilk gece deneyle sunarak anlattı. ancak tüm bilim adamlarının kendisine destek vereceğini düşünen newton o gece inanılmaz bir darbe aldı ve deneysel olarak haklı olmasını kanıtlamasına rağmen küçümseyici eleştiriler aldı. bilim dünyasının ağır topları 30 yaşına gelmemiş bir adamın royal society'e gelmesine ve kendilerine küstahça bilgi vermesine izin veremezlerdi, öyle de oldu. newton, ışık ile ilgili teorisini yayımlamasının hemen ardından robert hooke ve şurekası newton'u küçümseyen yazılar yazdılar. newton tüm bilim dünyasının kendisine cephe almasına ve haksız eleştirilmesine katlanamadı ve içine kapandı. iyice yalnızlaştığını hissetti. yoğun bir lince maruz kaldı ve sounda royal society'den istifa etti. bilim dünyasının bu muhteşem insanı, bilim dünyasındaki hırslı dinozorlar tarafından sindirilmişti. newton, yaptığı çalışmaları bir daha dünya'ya açıklamamak üzere yemin etti. yeminini 50 yıl boyunca bozmadı ve insanlık onun düşündüğü inanılmaz şeylerin ne olduğunu anlamak için yıllarca bekledi.

    newton, ışık ile ilgili olarak eleştirileri kaldıramadı ve bir daha ışık için çalışmamak kararı verdi. hedefinde hala kepler'in teorisi vardı. içinde tuhaf bir şey vardı, içi içini yiyordu. bu denkleme her baktığında heyecanlanıyordu ve sonunda ne olduğunu anladı. bunu anladığında 30'lu yaşlarındaydı. tüm o düşündüklerinin meyvesini almıştı, newton; görünmeyen bir kuvvet olan merkezkaç'ı bulmuştu.

    bir ipi tutup, ipin ucundaki bir cismi savuran bir kuvvet üç şeye bağlıydı. newton hesaplamalarına göre bu üç şey ipin uzunluğu, bir sabit ve cismin kütlesi idi. merkez kaç kuvvetinin formülü: `(sabit x d x m) \ t^2` idi. newton burada t^2 'yi yakalamıştı. üstelik uzaklık da mevcuttu. peki dolunay neden üzerimize düşmüyordu? işte tüm mesele buydu. dünya ile ay arasında hayali bir ip vardı ve dünya, ay'ı savuruyordu. bu yüzden ay, dünya'nın üzerine düşmüyordu.

    tüm bu denklemlerden yola çıkarak dünyanın yer çekimi kuvvetini buldu ve her zaman bir sabite eşit olduğunu keşfetti. dünya üzerindeki bir cisme dünyanın çapının karesi ile orantılı bir şekilde çekim uygulanıyordu. üstelik bu çekim kuvveti tüm evren'i etkiliyordu. newton inanılmaz bir keşfe imza atmıştı, görünmeyen bir ipi görünür kılmıştı.

    bu keşfini açıklamadı, not defterlerinde saklı tuttu. yıllar sonra robetr hooke kendisine bir mektup gönderdi, buna benzer bir şeyler söyledi. newton bu keşfi kendisi henüz bunları saçma sapan düşünmeden 17 yıl önce zaten ıspat etmişti. newton, hooke'a güldü. cevap yazmadı. hooke öldükten sonra ışık ile ilgili olan teorilerini yayımladı, son sözü söylemek istiyordu.

    bilim camiasına küs olan newton'u, bilim camiasıyla barıştıran adam halley'dir. halley, yıllar önce kepler'in gördüğü kuyruklu yıldızı gördü. bu kuyruklu yıldızın daima aynı kuyruklu yıldız olduğunu söyledi ve newton'un denklemiyle hesaplamalar yaptı. kuyruklu yıldzın ne zaman geçeceğini hesapladı. o güne kadar herkes kuyruklu yıldızların dünya'dan gözüküp gittiğini söylüyordu ama halley bu gök cisminin her zaman yörüngemizde olduğunu iddia etmişti. 1758 yılı olduğunda halley haklı çıkmıştı, tam olarak ön gördüğü şekilde kuyruklu yıldız yine dünya semalarında gözükmüştü. newton haklıydı, halley haklıydı.

    halley, newton'un kitaplarını principa adı altında üç ciltle yayınladı. bu adamın kafasınadkiler artık dünyaya açılmıştı ve tüm dünya şok olmuştu. mektuplarla haberleşilen tüm bu bilgiler efsane olmaktan çıkmıştı.

    newton'un yıllar önce bulduğu ancak yayımlamadığı calculus'u, lebnitz de bulmuştu. kim daha önce buldu tartışması yaşanmaya başladı, bilim dünyası ikiye ayrıldı. newton ironik biçimde tüm dünyayı sallarken yaptığı yayın yine çok ünlü bir bilim adamı tarafından eleştiri almıştı. bilim dünyasının ironisi buydu, ne yaparsanız yapın yaranamazsınız. newton da olsanız einstein da olsanız birisi çıkar ve eleştirir.

    tüm bu tartışmalar yaşanırken 70 yaşında darphane müdürüyken öldü. klasik fiziği bulan newton, doğa felsefesinin aslında gözlemlere dayanan sayısal verilerden olduğu fikrini ortaya çıkarttı. her şeyi matematikle açıklamaya çalışılmaya başlanılması işte bu yıllara denk gelir. bernoulli ailesi matematiğe katkılar yaptılar, du chatelet kinetik enerjiyi buldu. newton'un tüm o mekanik fizikte yazdığı formüllerle teknoloji gelişti. klasik fizik, uygulama alanı buldukça yeni iş makinaları türedi. öyle ki 1969 yılında sadece newton'un denklemi kullanılarak insanoğlu ay üzerine ulaştı. newton yaşasaydı, kendi bulduğu formülle ay'a gidildiğini görseydi kalbi buna dayanır mıydı bilemiyorum.

    newton aristo'nun ve platon'un tüm tabularını yıktı, yeni bir bakış açısı ve gerçeklik getirdi. ancak bu bilimde ilerlemeyi bir anlamda durdurdu. çünkü newton bir tabu olmuştu ve yıllarca yenilikler yapılamadı. fizik bitti denildi, klasik fizik rafa kaldırıldı. insanlar newton'u allahmış gibi gördü ve karşı çıkanlara inanılmaz linçler yapıldı.

    tüm bu tabuyu, 250 yıl sonra yıkacak ve bu devrimi tarihin tozlu sayfalarına kaldıracak, newton'un o görkemli fiziğini yerle br edecek adam da dünya üzerine gelecekti. albert einstein, dünyaya daha farklı bir bakış açısı getirecek ve dünya dışına çıkıp evren'i anlamamızı, zamanın farklı olduğunu ve mutlak bir gerçeğin olmayacağı teorisini attığı zaman newton'u devirecekti. başka bir zaman da einstein'ı anlatırım.

    uzun bir yazıyı hakediyordu, ben de sıkılıyordum; ışıklar içinde uyusun.

  • her poşetin içine "lazım olur" diye üç beş poşet daha atan insanların olduğu bir toplumda mantıklı bir uygulamadır.

  • - fiş almazsak ne olur?
    - maliyeden misiniz?
    - evet.
    - boku yediğimin resmi olur sanırım.
    - evet. başka?
    - ayıp etmiş olurum. devletten vergi kaçırmış olurum.
    - başka?
    - bütün bunlar yol su elektrik olarak bana dönmez. yazık olur.
    - aferin. seneye yine gelicez.