hesabın var mı? giriş yap

  • ilkokuldaki 'ben dahiyim' gerçeğiyle başlayan, lisede 'aaa benim gibi insanlar da var' gercegiyle devam eden ve üniversitede 'ben cidden malmışım' mutlak doğruluğuyla son bulan gerceklikler silsilesidir.

  • 150tl'lik kullanımın 280tl'ye evrildiği ve kişisel elektrik faturası rekorumu kırmamı sağlayan, içinde dağıtım bedeli adı altında 80tl'lik bir kalem, kdv adı altında 40tl'lik bir kalem barındıran soygunun faturasıdır. dağıtım bedeli ne olabilir diye düşündüm, olsa olsa firma enerjisa'ya verilirken avantalanmayı garanti altına alan yaratıklara dağıtılacak paradır dedim.. dağıtacak adam çok tabi, 70-80tl az bile bakınca...

    sıkıntı yok ama ya, ülke iyi yönetiliyor. ekmek 30% zam yemiş, yakıt hala dünyanın en pahalılarından, bütün yol & köprü ücretleri +10% zam yemiş, içki sigara fiyatları uçmuş tutabilen yok, eczanelerde ilaç alırken muayene ücreti falan veriyoruz, dolar sene sonu hedefini 4tl olarak açıklamış, euro "sene sonunu beklemem 5'i çakarım" demiş ama asgari ücret artık 1.300tl, sıkıntı yok yeaa..

  • wrap wrap yapın da ass'inize sokun demek istediğim kelime.

    allah cezanızı versin ulan. adam açmış bir kıytırık dürümcü dükkanı. dürüm değil de "wrap" yazmış. wrap ne lan wrap? dürüm derken varoş mu kaçıyor? dilinden bu kadar utanıyorsan ne diye bu ülkede yaşıyorsun ki?

    hangi ara bu kadar küreselleştin de önünü yabancı müşteriden alamıyorsun a özenti gebeş.

    oh be!

  • benjamin franklin'e atfedilen “demokrasi iki kurt ve bir kuzunun yemeği oylamasıdır." sözü, popülizmin rasyonalizme üstün geldiği zamanlarda duygularımızı okşuyor. peki bu sözün ardındaki asıl fikir nedir?

    buna yanıt verebilmek için, sözün devamını da yazmakta fayda olacaktır. aforizmanın aslı şu şekildedir:

    “democracy is two wolves and a lamb voting on what they are going to have for lunch. liberty is a well-armed lamb contesting the vote.”

    sözün orijini olan ülkeye* baktığımızda, "well-armed"ın metafor olarak kullanılmaktan ziyade, literal anlamda kullanıldığını görüyoruz. bu daha çok günümüzde hâlâ devam eden bireysel silahlanma tartışmaları ile ilgili bir sözdür. bu tartışma bugün her ne kadar salt bir özgürlük tartışmasıymış gibi yapılsa da, problem 18. yüzyıl abd'sinde daimi ordu fikrinin bir double-edged sword olarak görülmüş olmasından gelmektedir. bunun da temelinde, yabancı tehlikelere karşı oluşturulacak olan savunma araçlarının aynı zamanda memleket içindeki bir tiranlığın da aracı olabileceği savı yatar. binaenaleyh, köle isyanları ve amerikan yerlileri bir tehdit olarak görülürken ve daimi bir orduya karşı hakim olan bakış açısı da aşikâr iken vatandaşların gerektiği takdirde milislerini kurabilmelerinin önünü açmaktır 18. yüzyıl abd'sinde hedeflenmiş olan. second amendment ile kongrenin devletlerin milislerini kurma yetkilerine müdahale etmesi engellenmiştir. bireysel silahlanmanın bir "hak" olarak algılanması ise, sonradan ortaya çıkarılmış olan bir yorumlamadır. (district of columbia v. heller)

    bu mühim ayrıntı not düşüldükten sonra, bir demokrasinin, çoğunluğun tiranlığına dönüşmesi olasılığının her zaman mevcut olduğunu itiraf etmemizde bir sakınca yoktur. popülizmin dünya genelinde yükselişte olduğu bir dönemde de, bu riskin hayata geçişini somut olarak gözlemliyoruz. lâkin demokrasiyi öcü ilân etmekten ziyade toplumu herkesin sesini duyurabileceği şekilde yapılandırmaya özen göstermek daha yapıcı bir tutum olacaktır.

    kurtlar tarafından yenmek istemeyen bir kuzunun ihtiyaç duyacağı silah, yargı bağımsızlığıdır. ifade özgürlüğüdür. bunların öneminden söz edenleri susturmaya çalışanlar ise liberalizme değil, doğrudan demokrasinin kendisine zarar vermektedirler, zira plüralizm yoksa demokrasi de yoktur.

  • (bkz: lizbon)

    edit: aşağıda benim gibi düşünenleri cehaletle suçlayan, kendisine olan yanıtımı kamuya açık şekilde yazmadan direk kendisine kibar ve gülücüklü bir mesajla ilettiğim, ancak yanıtında "salak" ve "davar" şeklinde hakaretamiz ifadelerde bulunan dallamaya* da belirttiğim gibi; 6 ay barcelona'da, 1.5 yıl buenos aires'te yaşamış, kahire'de deniz olduğunu zannedecek, buenos aires'in 7 tepeli istanbul'la alakasız şekilde dümdüz olduğunu bilmeyecek kadar zırcahil dallamanın* bahsettiği tüm şehirleri bizzat görmüş, hatta bu dallamanın kimsenin zorbalığa uğramaz dediği barcelona'da 2 metre cüssemle bir soyulma, bir gasp yaşamış bir şehir plancısı olarak cevabım gene aynı: lizbon.

    ispat niteliğinde şu görseli de şuraya bırakalım:
    https://listelist.com/…14/08/lizbon-listelist-6.jpg

    edit: entry'de adı geçen dallama* uçurulmuş. bu agresiflikle çok bile kalmış burada.

  • madem öyleydi niçin eski başbakan, tbmm başkanlığı yapmış birisini aday gösterdi?

    binali'yi vali olarak atasaydı da reisinizin, reisliğini tescilleseydi.

    yahu komik ve cahilsiniz.

  • kadın gerçekten bir yere el bombası falan atıp 1-2 kişiyi öldürse zaten şimdiye yatıp çıkmıştı. devlet bazen taktı mı takıyor.

  • sakallı bıyıklı, yaka bağır açık, bildiğin ankaralı dolmuş şöförü amcanın, gecenin köründe tek başıma gittiğim dolmuşta izin isteyip teybe sting kasedi koyması, sonrasında "police'leyken daha iyiydi bu be" şeklinde muhabbet açması.
    alkollüydüm ama böyle bir kafa yaşatacak alkol olduğunu zannetmiyorum. bir daha da görmedim o dolmuşçuyu