hesabın var mı? giriş yap

  • yemin ediyorum recep tayyip erdoğan'ın beyanatı sandım.

    hatta açıklama olarak ta şöyle demiş olabileceğini düşündüm. "mona lisa'yı da vinci yapmadı , onu yapan girit'ten sürülen müslüman bir ailenin çocuğu olan berberi sultan yaptı,araştırmıyorlar,tarihimize sahip çıkmıyorlar,utanıyorlar osmanlı'dan, müslümanlardan korkuyorlar tri tri tri hey hey hey...."

    ama çok şükür böyle bir şey dememiş. belki lüzum olur diye şuracıkta dursun bu entry.

    debe edit: dünden beridir rus sitelerinde dolanıp duruyorum gözünüzü gönlünüz açıp debe ye girebilmek için kısmet bu saçma enrty'in miş.

    (#46353259)

  • şimdi bu adamın yetenek sizsiniz performansını izledim.sahneye çıkıyor ve sorulan sorular üzerine diyor ki;babam doktor ben bilgisayar mühendisiyim ve ales notum 90-95 civarı birşey.herkes bu adamdan ve bazı aşırı hareketlerinden nefret ediyor yuhluyor.
    gelelim yeni gösterisine adam sahneye cıkıyor işsizim diyor tavuk dönerden bahsediyor babasının sümkürmesinden annesinin onu evlendirmeye çalışmasından dem vuruyor güldürüyor ve sevdiriyor da kendisini.
    şimdi iki gösteri arasında max.7sene geçmiştir bir bakıyorsun adam en az 500 kişi tarafından yuhlanmıs şimdi bir bakıyorsun ovv süper.gerçekten biz türk milleti olarak fakir edebiyatına bayılıyoruz ben de bayıldım çok güzel gösteriydi.

  • "ama kullanabileceği vicdansızlığın %100'ünü kullandı" şeklinde devam etmesi gereken cümle.

  • nereden cıktı tam olarak bu fikir bilmiyorum. ben machu picchu'ya gideceğim. öyle turla, cok eğlenceli bir arkadaş grubuyla falan değil, yalnız başıma. nasıl bir rota beni oraya vardırır diye geceler boyu düşündüm. salar de uyuni'de olsun bu gezinin içinde titicaca'da atacama'da.. liste yapıyorum yazıyorum oraya buraya. br ay kalacagım ve dünyanın birkaç harikasını birden göreceğim. önce skyscanner'dan bakıyorum, google'dan güney amerikadaki uçak firmalarını aratıyorum. ucuz olmak zorunda. ben gidebilmeliyim oraya. (2015 ocak ayında, güney amerikanın yazında)

    paris'ten 21 aralık en uzun gecede air france ile buenos aires'e indim önce. oradan şili,bolivya ve peru, cusco. dönerken de bu rotayı takip ediyorum, arada bir iki gün otobüslerde uyuyorum.

    cusco'ya vardığım ilk sabah o kadar yorulmuştum ki. tam yirmi gündür yollardayım. nerelerde uyudum uyandım cusco'ya vardığım o sabahı unutamıyorum. pisim, otobüste donmuşum, üstelik artık hostelde kalmaya dayanamıyorum. son yapılacak sey machu picchu, bir bu kaldı, en cok istediğim ama yorgunluktan ölüyorum. nefessiz kalmaya alışsanız da normalden daha kolay yoruluyorsunuz burada hep.

    machu picchuya gidiş ve dönüş yolu bence kaç gün orada kalacagınıza ve de mali acıdan müsaitlik durumunuza göre değişiyor. ben artık yorulmuştum dedim ya. bir otele yerleştim ve portakal sulu bir kahvaltı yaptım uzun önce sonra da inkarail'den tren bileti aldım, bilet gidiş dönüş 120 dolardı.

    aguas calientes'e, burası machu picchu'ya en yakın yerleşim yeri, sadece tren ya da trekking ile ulaşım mümkün, kalmanız gerekiyor bir gece önceden. ben bir hostelde kaldım yine 10 dolara. geziler de mevcut iki gün kalmalıydı sanırım 240 dolar civarıydı.
    güney amerika'da o kadar cok yer var gidilecek görülecek, machu picchu kadar lüks tüketime yatkın ve turizm hizmetinin geliştiği başka bir atraksiyon daha yok sanırım. herseyin birinci sınıfı da mevcut, cünkü sadece gezginlere değil tüm dünyaya ait bir mucize. parayı verirseniz beş yıldızlı bir otelde de kalabilirsiniz aguas calientes'te.

    machu picchu'ya cıkmadan önceki gün aquas calientes'teki büyük pazardan alışveriş yapabilirsiniz. baby alpaca yününden kazaklar var mesela, coraplar ve envayi cesit hediyelik esya. yer sıkıntım olmasaydı sayet masklar vardı, camdan boyama kutular, inka medeniyetine ait şekillerin acıklandıgı halılar vs. sadece bir satranc takımı aldım, aileme ve kendime de kazak. ciu yemek isterseniz burada mevcut, yan masaya dahi servis edilirse kalkmak isteyebileceğimi farkettim, denemedim. lama eti var restaurantlarda. yerel birası cusqueña ya da inca kola.

    sabah cok erken saatte başlıyor servisler beş gibi, otobüs ile gidiliyor belirli bir noktaya kadar, gerisini yürüyerek cıkıyorsunuz. giriş biletlerini internetten alırsanız cıktısını da almanız gerekiyor. wayna picchu için de ayrı bir bilet almak gerekiyor. hepsi sanırım 70 dolardı öğrenci biletinde. bunu tam hatırlayamadım.

    cıkarken etraf sisli ve yemyeşil, bir müddet yürüdükten sonra machu picchu'yu vardığınız bir dönemeçte göreceğinizi anlıyorsunuz, önünüzde yürüyen her grup insan orada duraksayıp gülüyor, nefes almaya calışıyor. ayaklarıma odaklanıyorum. bunlar da ayak diyorum. biz de yürüdük. karşınızda koca bir dağın ortasında tarihi bir inka kenti, dimdik ayakta, bak ben saklandım diyor. hep buradaydım, sizi bekledim gelin diye.

    yemyeşil, karıncalar gibi insanları görüyorsunuz uzaktan, lamalar geziniyor, fotograf cekmek için güneşin biraz daha doğmasını, sisin biraz daha kaybolmasını bekliyorsunuz. yanınıza mutlaka su ve yiyecek alın ki, wayna picchu'ya cıkmak dahil tüm gün geçiyor. lavaboya gitmek için dağı inmeniz gerek. mantıklı da değil mi? koca dağı siz işeyin diye saklamamış tabii adamlar. onun için öğleden sonra fotograflardan bilinen ilk kısmı gezip, aşağı inip, bir ihtiyaç molası ve bir kahve sonrasında da inka gate, inka bridge ve wayna picchu'ya cıkılabilir. kuytu bir köşe bulup uzanabilirsiniz patika yollarda.

    aşağı indiğinizde bitecek ya, bir daha geciyor insan gectiği yollardan, favorim sehrin en asagısında ucurumun kenarındaki bir bankta ayaklarımı sallandırıp, aşağı bakmaya korka korka dinlenmek olmuştu. bir de öylesine bir sarkı mırıldanıp gülümsemek.. bu ayaklar da yürüdü işte hep.

  • tarih sayfalarının birer birer yırtılıp yerine hangi kafayla konulduğunu bilmediğim sayfalardan, cahil insanların okuduğu ve (bkz: 7 haziran 2015 genel seçimleri) sonrasında daha yüksek sesle söylenen şey.

    gözlerim ve bilgim beni yanıltıyor mu acaba ?

    bdp meclise akp zamanın da girmemişmiydi ? o zamanlar bu çözüm süreci süresi boyunca demokratik hareket olarak algılanmamış mıydı bu tayfa tarafından ?

    allah allah..

    sanki apo ile görüşme heyetine onay veren dönemin başbakanıydı diye hatırlıyorum ben..

    yanlış mı hatırlıyorum ?

    https://www.youtube.com/watch?v=spjtc-qsivw

    bu görüntülerde ki dönemin başbakanı değil mi ? bugün akitlerin ağızlarından salyalar akıtarak terörist dedikleri kişiler değil mi başbakanın yanındakiler ? emine erdoğan ağlamamış mıydı o zaman duygulanıp. https://www.youtube.com/watch?v=nhzqk8wk1gq

    sanırım hafızam beni yanıltıyor ama; ölen askerlerimize kelle diyen, apo'ya sayın diyen kişi dönemin başbakanı değil miydi ?

    sanırım bu da montaj olsa gerek. https://www.youtube.com/watch?v=w4t3rdxwwd4

    çözüm sürecini herkesten gizli yürüten bir hükümet var idi bir zamanlar ortada. ve tüm akit'ler barış nağraları atıyordu liderleri öyle istiyor diye.

    şimdi sizlere soruyorum ahali:

    ne oldu da; barış dediğiniz şeyin adı terör oldu tekrar ?
    ne oldu da; birden bire kürt düşmanı kesildiniz tekrardan ?
    ne oldu da; sınır kapılarımızdan geçip davulla zurnayla karşıladığınız dağ takımı silahları bırakınca düzgün siyaset yapmaya başlayınca düşmanınız oldu ?

    yoksa o da sizi dönemin başbanının kardeşimdir deyip, ailesiyle birlikte tatile gittiği esad gibi sırtınızdan mı vurdu ?

    yoksa onun da 13 sene birlikte hareket ettiğiniz feto gibi birden bire kötü yüzünü mü gördünüz ?

    allah allah.. sanırım hafızam, bilgim ve gözlerim beni yanıltıyor. bu nedenle hepinizden özür diliyorum. mazlum olduğunuzu, haksızlığa uğradığınızı falan görememişim. affedin beni ne olur.

    duyduklarım yalan.
    gördüklerim montaj.
    bildiklerim yanlış.
    ama sizler doğrusunuz.

    affedin.

    edit; yazılar geldikçe buraya editleyeyim ben de

    (bkz: oslo görüşmeleri)

    (bkz: habur karşılaması)

  • kriz mriz değildir. kriz olması için, türk bayrağı olmadığı için bizim bakanın "kardeşim benim bayrağım burada olmayacaksa ben burada oturmam" demesi gerekirdi.

    ne krizi? paşa paşa oturup poz vermiş.

  • "cem yılmaz'ın kar-zarar hesabı yaparak film çektiğini zannetmiyorum"

    doğru cem yılmaz filmleri kar için çekmez. sevenleri kavuşturmak için film yapar. o yüzden 400 tane ayrı programa konuk oldu. cinemaximumla falan izleyiciler için kavga etti, kar için film çekseydi bunu yapar mıydı hiç? cem yılmaz bir sinema şövalyesidir. akıllı olun.

    kafanizda çok ideallestirmeyin hiçbir kişi ya da olguyu. herkes cebine bakar, kalan şeyler talidir.

    not: filmler bence başarılı.

  • icinde cami minare vs hic bi si olmayan bi logo sanki milli iradeye saygisizlik gibi geldi bana.

  • neyse ki kendi halinde yoluna devam eden insanlara zararı olmamış. tertemiz gitmiş. darısı diğer magandaların başına...

  • materyalizmden solipsizme yolculuğumdan notlar:

    "mekanik titreşimi ileten bir ortam olmadıkça ses olmaz. nükleer reaksiyonlarla gümbür gümbür patlayan yıldızları, ve dahi en yakınımızdaki yıldız olan güneşin patlama seslerini bu yüzden duyamıyorum. ses gibi bir fenomenin ortama bağlı olarak var ya da yok olması ne garip...

    peki şu karşımdaki gül ağacı, yanıbaşında öten kuşu duyabiliyor, güneşi görebiliyor mu? onun dünyası sessiz ve ışıksız. güneşi benim gibi sınırları çizilmiş bir daire değil, üzerine akan bir sıcaklık olarak algılıyor. hayır, bu dediğim de yanlış. o, güneşi hiçbir şekilde algılayamıyor. peki ışığa yönlenmeyi nasıl başarıyor? bir şeyi algılamadan ona yönlenmek mümkün mü? değil mi? sürekli güneşi takip eden güneş panelleri de mi algılıyor o zaman?

    gül, duyu organı olmadığı için değil, duyuları değerlendirecek bir zihne sahip olmadığı için algılayamıyor güneşi. bense zihnim sayesinde varlıkları algılayabiliyorum. dış dünyadan gelen bilgiler, diyelim ışık, duyu organlarıma çarpıyor. orada bu uyarıyı alan hücreler uyarı ile orantılı olarak sinir atımlarına başlıyor, bu sinir atımları başka hücrelere ulaşıyor, onlardan başkalarına, onlardan da başkalarına derken, görme deneyimini yaşıyorum. ışığın bedenimin sınırında sonlanması ne garip; bundan sonraki tüm işlemler sinyal dönüşümü aslında. hey, ben ışığı değil de onun dönüştürülmüş temsillerini mi yaşıyorum?

    piyanonun sesi, mekanda bir titreşim halinde var olurken, bende sese dönüşüyor; ben bu titreşimi ses olarak temsil edenim çünkü. gülün kokusu, birkaç kimyasalın burundaki hücrelerimle girdiği reaksiyonun temsili, şekerin tadı da öyle. bir şeye dokunduğumda, bedenim ile dokunduğum cisim arasında oluşan mekanik gerilmenin bir temsilini yaşıyorum. tüm duyularımla, aslında gerçekliğin yeni bir temsilini kuruyorum: zihinsel temsil!

    o halde dışarıda aydınlık yok, dışarıda ses yok, koku, sıcaklık, lezzet yok. her şey benim içimde üretiliyor. ben güneşin aydınlattığı bir yolda yürür sanırken kendimi, mutlak karanlığın, mutlak sessizliğin içinde yürüyorum aslında. zombiyim ben! hatta belki de aynada gördüğüm yansımaya hiç benzemiyorum; bu benzerliği bana kim garanti edebilir ki? hatta hatta, dış dünya diye dediğim bir şey bile yok belki de; kendi içimde adım atıyor, kendi kendime dokunuyor, kendi tadıma bakıyorum... ışık dışarıda değil, kendi içimde. ben sadece kendimi yaşıyorum."