hesabın var mı? giriş yap

  • - asalet doğuştandır, sonradan kazanılmaz... zorlamayın çok yapmacık duruyor:)

    evet burada ibretlik bi cümle görüyoruz. burada kezban kendini asil, eşi benzeri bulunmaz bi prenses sanıyor. habitatında kimsenin ondan üstün olamayacağını üstü kapalı bi şekilde belirtmiş. kezbanlar, yapmayın... bi başınızı kaldırıp etrafa bakın.

  • halk derken dersim halkını kastediyor sanırım. zira sosyal medya kullanmayı bilmiyor olamaz. yoğun tepkiyi görüyordur. olan bizim kara dantelli gençliğimize oldu. mabel matiz'den alıntı yaptım. belki debeye girerim.

  • kökenlerine bakıldığında en önemli fark, jazz'ın şehir, blues'un ise kırsal kökenli olduklarıdır, hatta bu durum türk sanat müziği (klasik olanı haliyle, muazzez ersoy'un nostalji serisinden söz edilmemektedir) ve türk halk müziği arasındaki farka dahi benzetilebilir... illaki kategorize etmek gerekiyorsa tabii... ikisinin de temelinin aynı olduğu söylenir, hatta 1920'lerin sonuna kadar aralarında çok da büyük farklar görülmez. blues'un imparatoriçesi olarak bilinen bessie smith'in birçok kaydında korneti louis armstrong çalmaktadır, üstelik bir stüdyo müzisyeni gibi değil, çalınması gerektiği gibi...

    ancak burada çalınan parçaların aslında blues olmadığını söyleyenler de bulunmaktadır. w.c. handy'nin bestesi olan st louis blues, adında blues geçmesine rağmen minör ve majör tonaliteler arasında dolanır, önceden belirlenmiş bir formu vardır. aynı durum, "ain't nobody's business" için de geçerlidir, ancak şunu unutmamak gerekir, bir parçanın blues olması demek, illaki katı blues formunda olması demek değildir. blues, parçanın ruhundadır, icra edenlerin ruhundadır... aynı şekilde, tonik, subdominant, dominant (bkz: 12 bar blues /@camurlusular) kalıbı üzerinde çalınan her pentatonik parça da blues değildir, haşa sofradan! (bkz: blues /@camurlusular)

    jazz'a gelince... jazz, 1940'ların başında bebop akımıyla, diatonik kalıpların iyice dışına çıkmış, kendi başına üst düzeyde armoni ve enstrüman hakimiyeti gerektiren bir tür haline gelmiştir... blues kalıbında birçok jazz standartı vardır, ancak çalınma şekli dolayısıyla blues ile uzaktan yakından alakası olmadığı bile söylenebilir... miles davis'in kind of blue albümündeki "all blues" ve "freddie the freeloader", armonik olarak blues kalıbına çok yakındır, üstelik blues icrasına çok yakın bir şekilde çalınmasına rağmen blues olduğu söylenemez... 1960'lardan sonra ise bazı birleştirme çalışmalarına rağmen, blues ve jazz birbirinden iyice ayrılmıştır...

    ama bir ilginç durumu da belirtmeden geçmeyelim, blues'daki i - iv - v kalıpları, jazz armonisinde çoğunlukla ii - v - i şeklinde bir kadansla karşılaştırılabilir... modal veya diatonik, eski veya yeni, birçok jazz parçasında bu kadans o veya bu şekilde belirmektedir... belki de, 150 sene öncesinden kalan spiritual ve work song etkisinin son kırıntısıdır bu...

    yıllar sonra gelen edit: allahtan birileri başlığı değiştirmiş de fark ettim... cazın eritme potası new orleans olarak kabul edilir, blues ise genel olarak mississippi'nin kırsal bölgelerinde yoğurulmuştur...

  • ege tarafını tercih edecekseniz bir kaç yer söyleyebilirim.

    -karagöl: izmir menemene yakın bu yere sakın ola ki menemen tarafından gitmeye kalkmayın. gerekirse yolunuzu uzatıp normal asfalt yoldan gidin. yoksa kocaman ormanlık alanda, daracacık ve engebeli toprak yolda harap olursunuz vallahi. mekana vardığınızda ise mutlu olabilirsiniz. hele ki sıcaktan ve kalabalıktan kaçtıysanız burası tam size göre. çadır alanı da var hazır çadır da. artık tercih size kalmış.

    - özdere kalemlik: yine izmir'den bir mekan ancak oldukça ifşa olmuş yani kalabalık. denize girebilme avantajına sahip ancak neredeyse 24 saat boyunca mangal yapan amcalarla dört bir yanınızın çevrileceğini unutmayın. ayrıca onlar o çadırları yazlık niyetiyle kullandıklarından, epey bir yerleşik hayata şahit olacaksınız.

    -bafa gölü çeri restoran: ikisini birlikte yazdım çünkü çadır kurduğumuz alan restorana ait bir yerdi. restoranın hemen yanıbaşına çadırınızı kurabilir ve tabi yeme içme ihtiyaçlarınızı restorandan karşılayabilirsiniz. sabah sizi kaz sesleri uyandıracaktır. ancak profesyonel bir çadır alanı olmadığını unutmayın. yani duş yeri vs. beklemeyin ama tuvalet tabi mevcut. ayrıca şarj ihtiyacınızı burada karşılayabilirsiniz.

    -karaburun dolungaz: sanırım gittiğimiz yerler içinde bizim için en ideal olandı. gidiş yolu epey virajlı ama değiyor. çadır alanları da çadırları da mevcut. denize girebilir, manzaralı bir yerden çadır alanı kapabilir ya da insanlardan uzak mekanlara yerleşebilirsiniz. içinde cafeteryası da mevcut.

    - didim tavşanburnu: girip çıkmamızın bir olduğu bu mekan oldukça kalabalık. çadırlar adeta yol kenarına kurulmakta. ayrıca belediyeye ait bir yer olduğu için epey kalabalık. tabii fiatları uygun ve denize girebilirsiniz.

    - varil barrel kamping: çadır ve dinlenme için oluşturulmuş yapay alan. çaba takdire şayan tabi ama çadır insanı bi doğallık aramıyor değil.