85 entry daha
  • saplanti halinde dinlenilen, kendinden gecercesine calinan, "bir gun bir b3'um olacak" dusuncesine gark eden, calarken de dinlerken de libido artisina neden olan, nick'lere ilham kaynagi olan, ve akmerkez uzelli'de albumlerin country cd'leri ile bir arada durdugu muzik turu...
  • önce hafiften bir temiz gitar tonuyla, iki üç kelimeyle başlar... dinleyenin başını çevirip dikkat etmesi için yeterlidir... sonra tekrarlar aynı kelimeler, gitarın tellerinden dökülerek... kenarda oturan org da anlar bunları, kendince hafif bir cevap verir... böyle tatlı ve derin bir tonla... "anlıyorum seni usta, ben kaptım bunu, sen biraz daha konuş" der gibilerden... sonra gitar der ki "acı"... bir daha tekrarlar, "acı"... armonika bakar, orgun üzerine bir kelime de o eder: "devam"... gitar bakar, tekrarlar, "acı", "gitmiyor"... bastan bir cevap gelir bu sefer: "gidecek"... gitar bakar etrafına, "gitmiyor" der... "gidemiyor, ama beraber birşeyler yaparız"... org gülümser, "haydi yapalım bunu hep beraber"... armonika der ki "beni unutmayın, ben de varım"...

    sonra sözler girer...

    "well they call it stormy monday"
    gitar: "tamam baba, kötü, biliyorum"
    "tuesday is just as bad"
    armonika: "herkesin kötü zamanı vardır"
    "yeah they call it stormy monday"
    gitar: "herşey o kadar da kötü olmayabilir"
    "but tuesday's just as bad"
    org: "daha iyi olacak"
    "wednesday's worse"
    gitar: "biliyorum, seni anlıyorum"
    "thursday's oh so sad"
    armonika: "bak, artık kötü değil, sadece üzgün...

    gitar başlar tiradına:
    "bak kötü diyorsun... kötü olmayabilir... üzülmek kötü demek değildir... kötü değildir üzülmek... üzülmek var ya, kötülüğü iyileştirmeye başlamanın yoludur... bu yolda git... tabii ya, buraya dök işte içini... dök haydi... hepsini seslere dök... başka konuşacak var mı?"

    orgun da bir iki sözü vardır elbet:
    "gitar doğru söyledi... çok doğru... bak, dinle beni... dinle... sana anlatacaklarım var... sadece sana... sen her kimsen... içine anlatacağım, kapat gözlerini... sadece sana... kötü hissetme... sadece hüzünlü ol... yaşadığını hisset... hisset... hisset... gerisi boş... boş gerisi, anladın mı?"

    (bkz: pentatonik calmak blues calmak degildir)
  • insana dair ne varsa odur... bazen hüzünden yakalar adamın yakasını five long years veya stormy monday ile, bazen de gider en neşeli zamanında kanına girer it s red hot ile... bazen bir inanç olur, bazen isyan... gitmiş ve gelmeyeceklerle bir iletişim yolu olur kimi zaman, gözlerden aşağıya süzülen iki damla tuzlu suyun tanımıdır... içerilerde, en derinlerde bir yerdeki acıyı, sevgiyi, hüznü, özlemi herkese ifşa eder, utandırır... kimi zaman da eski, rutubetli kitap kokuları arasında aklına gelir insanın... eskimiş, sararmış, lekelenmiş sayfaları açınca dışarı dökülür bir anda... çocukluğunu, umutlarını, hayallerini hatırlatır... sararmış fildişi tuşların arasına sıkışmış abanoz hüzünleri ilk keşfini hatırlar insan... ilk aşkı gizlenmiştir tuşların arasına, alay edercesine çıkar bazen... çıkar ama hemen de kaçar... belki yüzlerce nota sonra bir daha çıkacaktır ortaya, yine hemen kaybolmacasına... kaçan trenleri hatırlatır how long blues, how blue can you get ise hemen hüzne dönüşecek bir kahkaha getirir derinlerden... crawling kingsnake, smokestack lightning, toothache blues ise yatay istekleri dikey anlatma aracı olur bir anda... 300 pounds of joy ve built for comfort ise kilo fazlasını dert etmemeyi anlatır... anlatır da anlatmasına, ne anlamak ne de anlatmak kolaydır... notaları, armoniyi, kalıpları unutmak gerekir, beyin denilen aracıyı ortadan kaldırmak gerekir... içe doğru, derinlere doğru bir yolculuk yapmak gerekir, oradan birşeyleri alıp ağzına ve ellerine göndermesi gerekir insanın...

    tek bir notada anlatılan sonsuzluktur...
354 entry daha
hesabın var mı? giriş yap