hesabın var mı? giriş yap

  • arkadaşlar bu yazılı olmayan kuraldır.

    şampiyon olduysan kendi semtinde eğlenirsin. rakip takımın semtinde eğlenemezsin. beşiktaş'ta, kadıköy'de bu kutlamayı yapamazsın. bu budur. sen şimdi trabzonspor taraftarı olarak bağdat caddesinde şampiyonluk kutlarım dersen senin oradaki amacın şampiyonluk kutlamak değil gövde gösterisi yapmak. bunu da sana yaptırmazlar. yapamazsın yani. etik değil.

    not: beşiktaş.

    edit: trabzona mı gidelim mesajları alıyorum.

    bağdat caddesine de gitmeyiver bir zahmet. istanbul'da semt mi bitti?

  • böyle kurumsal şirketlerde bu işin çözümü basit. gerekli mercilere şikayette bulunun, olayın kamera görüntüleri vs. zaten mevcuttur. bu tarz kurumlar özellikle müşteri ilişkilerine önem vermek zorunda. aptal müdürenin gerekli cezayı alması, belki işine son verilmesi çok olası.

  • şu fani hayattaki en büyük lüksüm. bi de nutella var işte.

    bi de bir tespitim var bununla ilgili. bir insan aldığı pringles ın yarısını kendisi yiyebiliyorsa düzenli bir hayatı vardır. az bi kısmını paylaşarak kurtuluyorsa çok saygılı arkadaşları vardır. ama eğer tamamını kendisi yiyebiliyorsa, o insan yalnızdır dostlarım. çok yalnızdır.

  • egemen bağış'ın öyle bir imajı var ki, kendisiyle ilgili hiçbir videoya şaşırmam dediğim olay.

  • "bir şeyi uzun süre bekledikten sonra umutsuzluğa kapılıp hiç içine sinmeyen başka bir şeye razı olduğun anda o beklediğin şey çıkageliyorsa ve onu mecburen hiç hak etmediği bir yere koymak zorunda kalıyorsan tetris oynuyorsun demektir."

  • hakim der ki: sarhoş bir kadına tecavüz etmenin kabul edilebilir bir şey olduğunu bir an için bile söylemiyorum.

    sözlükte başlık açılır: sarhoş kadın tecavüzü hakeder.

    (bkz: sen yazma ulan ayı)

    edit: başlık ilk açıldığında sarhoş kadın tecavüzü hakeder şeklinde idi.

  • sartre'ın da üzerinde epeyce kafa yorduğu konu. aydınlar üzerine isimli kitabında bunu tartışır sartre. pek de ilginç sonuçlara vardığı bir meseledir bu. sartre'a göre bi kere entelektüel'in çıktığı sınıfsal ve coğrafi bir düzlem vardır. der ki; entelektüellik, öncelikle teknik bilgi gerektirir.

    peki, teknik bilgi nasıl temin edilir?

    cevabı çok basit: parayla. çünkü içinde yaşadığımız sistem şeriat, anarşizm, komünizm vebenzeri değil, kapitalizm olduğu için bu böyledir. para herşeydir, teknik bilginin de kaynağı, onun sağlayacısıdır. sartre, bunun için büyük üniversitelerde okuyan insanları gösterir. bunların geneli daha çok burjuva ailelerden gelmektedir. çünkü eğitim parayladır kapitalist sistemde. bu nedenle ona göre yoksullardan entelektüel çıkması güçtür. zordur. zanaattir. fakir insan bilgilenebilir bazı konularda amma velakin asla burjuvanın ulaşabildiği teknik bilgiye ulaşabilecek zaviyeye gelemez.

    iyi de, burjuva çocuğun aydın olması imkan dahilinde mi ki? "evet " der sartre. hatta bi kaç defa vurgular "evet evet " diye... ama biraz acıklıca bir "evet"dir bu. şöyle ki:

    entelektüel olmak, sınıfsız olmaktır ona göre. sınıfsız olmak da entelektüellikle eşdeğer. entelektüel adayı kişi şayet ulaşabildiği teknik bilgiyi kalkıp sadece holdingler yararına kullanıyorsa bu kişi entelektüel falan değil, olsa olsa hıncaldır, uluçtur. bir banka müdürü istediği kadar teknik bilgiyle donanımlı olsun, bilgisini yoksulun, ezilenin, sömürülenin faydası için kullanmıyorsa, entelektüel olamaz. ancak dombili olabilir. sartre'a göre.

    peki, diyelim ki yoksul yararına kullandı, o zaman ne olur?

    şu olur: yoksul insan teknik bilgiye ulaşamadığı için hiçbir zaman kendine yaklaşmaya çalışan entelektüeli benimseyemez. ya da kapıyı biraz açık tutalım; onu benimsemekte zorlanır. kendi içine almakta zorlanır. yabancılık hisseder entelektüel zat'a karşı.

    işbu nedenle, entelektüel yalnız kalır. çıkarı için uğraştığı ezilenlere kendini benimsetmekte zorluk çeker. benimsense dahi o sınıfa tamamen, organik olarak karışması imkan dahilinde olmaz. bu nedenle iki-üç-dört veya daha fazla sınıf arasında kalakalır entelektüel kişisi. yine bu nedenle yalnızdır ahvali. bu yorum bir taraftan da edward said'in fikrine yaklaşır.

  • 28 yaşındayım. şırnağın kimsenin bilmediği bir köyünde öğretmenim. bu sabah bir ders boşluğundan istifade edip eve geldim. arkadaş patates kızartmış. yarım ekmek arasına doldurdum, biraz mayonez ketçap sıkıp yedim.

    lisedeyken kantinde satarlardı ekmek arası patates. bir sefer dahi yiyememiştim param olmadığından. 4 sene dile kolay. öyle kokardı deli gibi. yutkunup yutkunup dışarı kaçardım. o geldi aklıma sabah. boğazıma düğümlendi her lokma. ağlayamadım da utancımdan.

    sonra kalktım, bisiklet almayı hayal bile edemeyen ben; pencereden, kıpkırmızı arabama baktım uzun uzun.

    babamı andım.

    oku oğlum! sabret! güzel günler de gelecek!

    geldi babam geldi.

    çok özledim.