ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
50 cm çaplı ayak bileğine halhal takan plaza kızı
-
yağlı ceylan gibi kaçar
tıka basa çaydan geçer
plaza kızı ayağına takar
halhal.
ibb'nin yabancılara %73 türklere %0 zam yapması
-
ibb'nin yerebatan sarnıcı giriş ücretlerinde yabancılara %73 zam yapması olayıdır.
güncel fiyatlar ise:
öğrenci - öğretmen: 20 tl
yerli ziyaretçi: 50 tl
yabancı ziyaretçi: 300 tl
https://twitter.com/…ort/status/1617496123392004096
edit: sevindirmiştir.
edit2: arkadaslar bu mekanda ve diger mekanlarda uzun yillardir benzer uygulamalar oldugunu ben de biliyor. bu uygulamanin farki, zammi herkese yapmak yerine sadece yabancilara yansitmalari. be kafa utulediniz mk.
yaran diyaloglar
-
kapalıçarşıda forma altına giyilecek arif erdem modeli balikçi yaka aranmaktadir, bulunur da ama portakal acaip usenmektedir bir yandan...
portakal: ne kadar peki?
satici: onbeş
portakal: on olmaz mi?
satici: abi alişimiz onüç zaten
portakal: <direk üşenir boş bakar>
satici: iyi tamam sana onikiye verelim...
onikiye alinir, biraz uzaklaşinca newage bombayi patlatir:
newage: abi kendilerinden alsalarmiş... daha ucuz...
yakılan askerlere solcuların sahip çıkması
-
şaşırtıcı değildir. çünkü solcu olmamak:
ihaledir
ayakkabı kutusudur.
içinde işçilerin öldüğü madenin kapısında selfiedir.
madenci yakınına tekmedir.
ağaç kesmektir, derelere hestir.
bunu yapma diyenlere coptur, gazdır.
sokak arasındaki son tekmedir.
cihatçıyı hastanede ağırlamak sonra da işidi lanetliyor gibi yapmaktır.
para alınca mavi marmara konusunu kapatmaktır.
rusya' ya ses çıkartamayacağını anlayınca halep dememiş gibi yapmaktır.
pişkinliktir.
luis nani
-
podolski ile kıyaslayanlar olmuş. şahsen bir galatasaraylı olarak ben hiç düşünmeden podolski derim. çünkü düşünürsem nani derim.
kötü günlerde kişiye güç veren sözler
-
hayatta yanlış hiçbir şey yoktur. ne olduysa, olması gerektiği için olmuştur.
aşkınız karşılıksız kaldıysa, kesin gözüyle baktığınız iş olmadıysa, beklediğiniz para gelmediyse... derin bir nefes alın ve bilin ki buradan öğreneceğiniz bir şey var.
diyelim paranız yok ve dostlarınız bir bir gidiyor hayatınızdan; o an buna üzüldünüz haliyle. ama ya paranız olsaydı ve o insanlar dost postuyla hayatınızda kalmaya devam etseydi?
o iş olmadı belki ama ya olsaydı ve sonraki -daha iyi- olanını kaçırmış olsaydınız?
ya da belki daha kötü bir işe girip, hayatınızın aşkını tanımasaydınız?
hep küçük resme bakıyoruz, içinde boğuluyoruz.
çok basit bir şey söyleyeceğim, lütfen kalbinizin bir köşesinde dursun:
hayata izin verin!
bırakın napıcaksa yapsın. sonra karar verirsiniz iyi mi kötü mü diye...
çok sevdiğim bi hikaye var bununla ilgili:
köyün birinde bir yaşlı adam varmış. çok fakirmiş ama kral bile onu kıskanırmış. öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, kral bu at için ihtiyara büyük bir servet teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “bu at, sadece bir at değil benim için; bir dost. insan dostunu satar mı?” demiş. bir sabah kalkmışlar ki, at yok. köylü ihtiyarın başına toplanmış: “seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. şimdi ne paran var, ne de atın” demişler.
ihtiyar: “karar vermek için acele etmeyin” demiş. “sadece at kayıp” deyin, “çünkü gerçek bu. ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? bunu henüz bilmiyoruz. çünkü bu olay henüz bir başlangıç. arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.”
köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. aradan 15 gün geçmiş ve at bir gece ansızın dönmüş. meğer çalınmamış, dağlara gitmiş. dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. bunu gören köylüler toplanıp ithiyara gidip özür dilemişler. “babalık” demişler, “sen haklı çıktın. atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var.”
“karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. “sadece atın geri döndüğünü söyleyin. bilinen gerçek sadece bu. ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.”
köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ancak içlerinden “bu ihtiyar sahiden saf” diye geçirmişler. bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. evin geçimini sağlayan oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. köylüler gene gelmişler ihtiyara. “bir kez daha haklı çıktın” demişler. “bu atlar yüzünden tek oğlun, bacağını uzun süre kullanamayacak. oysa sana bakacak başkası da yok. şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. ihtiyar “siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.
“o kadar acele etmeyin. oğlum bacağını kırdı. gerçek bu. ötesi sizin verdiğiniz karar. ama acaba ne kadar doğru. hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağını asla bilemezsiniz”
birkaç hafta sonra düşmanlar hanedanlığa çok büyük bir ordu ile saldırmış. kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere gönderme emrini vermiş. köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. köyü matem sarmış. çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
köylüler, gene ihtiyara gelmişler. “gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…”
“siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. “oysa ne olacağını kimseler bilemez. bilinen bir tek gerçek var. benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece allah biliyor.”
lao tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlamış:
“acele karar vermeyin. hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. karar; aklın durması halidir. karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar. oysa gezi asla sona ermez. bir yol biterken yenisi başlar. bir kapı kapanırken, başkası açılır. bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
game of thrones
özgür turhan (komedyen)
-
parantez içinde komedyen yazmasa, insanların komedyen olduğunu anlamayacağı bir isim. acaba bunun için ekşi sözlük'e ne kadar para verdi? parayla bu işler çözülüyorsa parasını verelim mizahı bıraksın. yapmış olduğu işleri beğenen birilerinin olması, bu ülkeden bir şey olmayacağının göstergesidir. kendisine güleceğime duvara baksam "sıvacılar sıva yapar, yeter artık ahmet çakar" cümlesi aklıma gelir daha çok gülerim.
dışarıdayken etraftan duyulan yaran diyaloglar
-
mc donalds oyun alanında oynayıp kan ter içinde ailesinin yanına gelen 10 yaşlarındaki çocuk sırıtır bir ifade ile;
+oh be iyi stres attım.
baba:bu yaşta ne stresi pezevenk!
kristaps porzingis
-
hücum gücü iyidir orta mesafe hatta 3 lük atışları bir uzuna göre elit seviyede ayrıca fena atletik bir çocuk bunun yanında wingspan'ıda devasa lottery pick gitmesine kesin gözüyle bakıyorum.
pdf uzantılı cv oluşturamamak
ahmet kaya şarkılarında geçen mükemmel sözler
-
bir fidandım derildim
fırtınaydım duruldum
yoruldum çok yoruldum
siz benim neler çektiğimi
nereden bileceksiniz
mahsun kırmızıgül'ün ödeyeceği nafaka
-
bu insanlara bu paralar nerden geliyor anlamıyorum!
yabancı dizi film ve kitaplarda türk atıfları
-
lost - benjamin linus, bir çölde uyanır, kendine doğru yaklaşan eli silahlı tiplere bi kaç dilden sonra türkçe olarak " türkçe biliyor musunuz? " diye sorar.