hesabın var mı? giriş yap

  • naylonun icadından önce, çoraplar suni ipek, pamuk veya en popüler seçenek olarak ipekten yapılırdı. ancak ipek kullanımı birkaç problemi beraberinde getiriyordu. ipek oldukça hassastı ve bu nedenle de yırtılmaya ve kaçmaya eğilimliydi. ikinci ve belki de en önemli problem ise japonya'nın ipek ihracatında tekel olmasıydı.

    1930'ların sonunda japonya, amerika'nın ipek arzının yaklaşık %90'ını tedarik ediyordu. o yıllarda abd, dünyanın en büyük ipek tüketicisiydi ve ithalatının kabaca dörtte üçü çorap imalatına kullanılıyordu. japonya ve abd arasındaki gerilim, japon yayılmacılığının ardından artarken, amerika, ipek yerine alternatifler aramaya başladı.

    naylon, 1930'ların ortalarında amerikalı kimyager ve mucit wallace carothers tarafından icat edildi. carothers, ilk başlarda araştırma özgürlüğü vaadi altında dupont tarafından işe alındı ve polimerlere odaklanmayı seçti.

    büyük buhran sırasında amerika'nın mali beklentileri kötüleşirken dupont, carothers için araştırma özgürlüğü vaadinden vazgeçti ve onu 1934'ten itibaren yeni elyaflar üzerinde çalışmaya yönlendirdi. kendisine, ısı ve temizlik ürünleriyle temasa dayanaklı ve esnek yeni bir malzeme üretmesi görevi verildi. yaklaşık bir yıl içinde, ilkel bir naylon formu sentezlendi.

    naylon çoraplar, ilk kez 1939 new york dünya fuarı'nda amerikan kamuoyuna sunuldu ve büyük bir coşku ile karşılandı. ekim 1939'da, naylon çoraplar ilk kez wilmington, delaware'deki bir dizi mağazada satışa çıkarıldı ve 4.000 çiftin tamamı sadece birkaç saat içinde tükendi.

    bu ilk yerel pazar testinden sonra, 15 mayıs 1940'ta, naylon çoraplar, amerika genelinde satışa çıkarıldı. aynı gün, amerikalılar devrim niteliğindeki yeni üründen 800.000 çift satın aldı. dört gün içinde toplam satış sayısı 4 milyona ulaştı.

    naylon çorapların başarısı tartışılmazdı. form vermeye uygun, lüks, dayanıklı ve amerikan yapımıydılar. birçoğu için, amerikan bilimsel üstünlüğünü temsil ettiler ve sıradan amerikalılara japon mallarını boykot etmeleri için bir yol sundular. naylon çoraplar, sonraki yıllarda abd mağazalarının temel ürünü olmaya hazır görünüyordu. ancak ikinci dünya savaşı patlak verdi.

    aralık 1941'de japonların pearl harbor saldırısından sonra, amerika, ikinci dünya savaşı'na katıldı. ülke savaş ekonomisine doğru kayarken, savaş için gerekli olan tüm malzemeler ve mallar karneye bağlandı. naylon da bu malzemeler arasındaydı.

    ikinci dünya savaşı sırasında naylon, çorap olarak kullanılmak yerine, pasifik cephesi'nde kullanılmak üzere paraşüt, ayakkabı bağcığı ve ceketlerin yanı sıra, sivrisinek ağları ve hamakların imalatında kullanıldı.

    amerikalılar naylon çorapları sadece karaborsadan temin edebiliyorlardı. bazı kadınlar ipeğe geri dönmek yerine "bacak makyajı" kullanmaya başladılar.

    ikinci dünya savaşı yüzünden ortaya çıkan zoraki bir moda: bacak makyajı

    naylon, ikinci dünya savaşı'nda amerika için önemli bir kaynak olduğunu kanıtladı. bazıları naylonu "savaşı kazanan elyaf" olarak tanımladı.

    ikinci dünya savaşı sırasında naylon çoraplar piyasadan kalkmış olsa da, amerikalılar tarafından unutulmadılar. savaş bittikten sonra tekrar mağazalarda satışa sunulduklarında, talep o kadar yüksekti ki "naylon isyanları" diye anılan olaylar başladı.

    en çok aranan malzeme, ülkenin dört bir yanındaki mağazalarda bir kez daha satışa sunulunca kargaşalar yaşandı. yaklaşık 10.000 amerikalının san francisco'daki bir mağaza önünde naylon çoraplara kavuşmayı umarak kuyruğa girdiği ve bazılarının baygınlık geçirdiğine dair haberler basına yansıdı.

    bir pensilvanya gazetesi tarafından duyurulan bir başka olay, naylon çorapları kapışmak için saç baş birbirine giren birkaç bin müşteriden bahsetti.

    sonunda dupont, üretim sürecini modernize ederken, naylon çorap arzı talebi karşılayabilecek hale geldi. naylon çoraplar 1950'lerde külotlu çoraplar piyasayı ele geçirene kadar popülerliğini korudu.

    sonraki yıllarda naylon, mağazaların çorap reyonlarının ötesine yayıldı. spor raketlerinin iplerinden, diş fırçalarına, bavullardan halılara kadar birçok farklı üründe kullanıldılar ve halen kullanılıyorlar.

    naylon, devrim niteliğindeki insan yapımı bir malzeme olarak bir "sentetik devrimi" ateşledi. naylon, ticari başarı elde eden ilk sentetik elyaftı ve yeni bir "insan yapımı malzeme çağını" başlattı. wallace carothers ve dupont, polimerlerin paha biçilmez malzemeler halinde formüle edilebileceğini kanıtlayarak, polyester, spandex ve teflon'un icadının temelini atmış oldu.

    kaynak: historyhit

  • hayatımın en marjinal hareketi gece balkona çıkmak oluyor. soğuk vuruyor önce yüzüme, sonra bedenimi sarıyor. soğuğu hissediyorum böylece bir anlık olsa da bir his duyumsayabiliyorum. çarpık kentleşme sayesinde etraftaki apartmanları izleyebiliyorum sadece balkonda. zaten nereye baktığımın bir önemi yok bir şey görmüyorum. bakar gibi yapıyorum sadece. bir çeşit rol gibi. yoksa ne görüyorum, ne duyuyorum, ne hissediyorum. hepsi birer rol. gerçi rol birileri için yapılır ben rol yapmıyorum sadece eylemsizlik bile aslında bir eylemken yaşayamamak da yaşamanın bir çeşidi oluyor galiba. sanırım şimdi anladınız balkondayken nereye baktığının bir anlamı olmadığını.

    bir filmde rol kaparsam bir gün 'bu noktaya nasıl geldik biz' deyip uzaklara bakan adamı oynamak isterim. ne kadar ''cool'' ve anlamsız bir soru. nasıl geldiysek geldik sonuç olarak buraya çıktık işte. sebepler umurumda değil. 1-0 olsun bizim olsuncular iyi bilir bunu. 3 puanı aldın mı nasıl oynadığının anlamı kalmaz. ''tarih iyi oynayanları değil kazananları yazar'' diye de ekleme yapabilir miyim filmdeki rolüme? filmlerin ''canı cehenneme adamım''. bizleri kandırmaktan başka bir işe yaradıklarına şahit olan var mı?

    kafam o denli karışık ki içerisinde anlamsızca tonlarca kelime dolaşıyor. hiçbiri bir cümleye dönüşmüyor. sıralı bir düzene girmeyi reddediyorlar. içinde hiçbir düşünce bulunmayan ama tarifsiz bir karışıklığa sahip bir beynimle iyi geçiniyoruz bu aralar. ben onu uyutuyorum o da karşılığında bana hissizlik veriyor. herkes memnun.

    kafa karışıklığım entry'e de bir hayli yansıdı biliyorum. siz okuyun diye yazmıyorum bunları zaten. şikayet etmeye hakkınız yok. bir nevi tarihe not düşüyorum kendimce. bir nevi ruhumu deşiyorum. anlık bir yaşam belirtisi göstersin diye kendime bakıyorum. sizin olmadığı gibi benim de şikayet etmeye hakkım yok. dünyanın geldiği noktada hepimiz bedeller ödüyoruz. o yüzden şikayet etmek şımarıklıktan fazlası değil. hele ki her şeye rağmen bu şartlarda.

    hayatı kaçırmak diyorduk değil mi? daha doğrusu hiç dememiştik ama bu başlığa gelmiştik öyleyse demeliydik.

    zaman akarken bizim de onla birlikte akamamız belki de tüm sorun. ardına bakmadan, dinlenme hayalleri kurmadan, of be neler yaşadık deyip bir soluklanmadan, anı tüm gerçekliğiyle elinde tutarak.. anlıyor musunuz? anı fotoğraf çekerek saklamaktan bahsetmiyorum. sonra o ''an''ı sosyal medya hesabınıza atarak bilgisayar başında beklemekten hiç bahsetmiyorum. koşarken kafanızda bir an önce eve varıp uzanma hayallerinizin olmamasından bahsediyorum.

    beni anladığınızı biliyorum -tabii eğer buraya kadar okuyan varsa- çünkü hepimiz ne kadar farklı olsak da aslında temel konularda aynıyız işte. biliriz neden bahsediyoruz. farklı tecrübelerden geçeriz ama benzer duyguları yaşarız.

    hayatı dibine kadar kaçırdığımı hissediyorum. hiçbir zaman ''hayata bir daha gelmeyeceğiz'' gibi sözler bana çok bir anlam ifade etmemişti. şimdi ise telaştayım sanırım. korkak bir adam olarak hayatı yakalamak için bedel ödemeye cesaretim yok sanırım. insanın ''kendi olması'' için bile bedel ödemesi gerekir. beleşe hiçbir şey yok bu dünyada. o bedeli ödediğimde mutlu olacağımı bildiğim halde bedeli ödeyemiyorum. neden? bilmiyorum.

    şimdi sıkıştım kaldım adeta. hoş eskiden de çok mu farklıydı? hep elimizdeki imkanları küçümsedik veya onları farketmedik. bugün ise mazeretten çok gerçekten elim kolum bağlı olduğunu biliyorum ama geleceğe dair umudum yok değil ama ''kontrolün bende olmadığını'' biliyorum. dibine kadar yalnızlık, bir kuytu köşede büyük zaman dilimleri geçirmek ve daha niceleri... kendimden ve kişisel tecrübelerimi anlatmaktan çok soyutsal bir biçimde durumumu anlatmayı seviyorum. o yüzden şu sözlükte kişisel paylaşımlarım olabildiğince azdır.

    geçen sonbaharda... bir akşamüstü öyle bir yağmur bastırmıştı ki bardaktan boşanırcasına deyimi az kalır. arabalar bile hızlarını kesmek zorundaydı. o yağmura seyyar arabasıyla tavuk pilav satan biri de yakalanmıştı. yazdan yeni çıktığımız o günlerde o ani yağmura üstündeki tişörtle yakalanmıştı ve itmesi gereken tekerlekli bir arabası vardı. o yağmurun altında o arabayı iterken ben onu yine camdan dışarıya bakarken gördüm. şimdi o adam mı daha şanslıydı ben mi? cevabı söylemeyeceğim ama bazı kriterlerinizi gözden geçirin derim ben. sahi beni buraya kadar okuyan oldu mu?

  • güzel bir doğal seçilim videosuydu. güçlü ve hızlı olan ayakta kaldı. zayıf ve ezik olan ise ayıklandı

  • kaybolan kadınlar için aklımızda tecavüz edilip, bir köşeye öldürülüp atılması dışında başka bir şeyin gelemiyor olması bilinçli bir tutumun örneğidir. kadın cinayetleri politiktir, görmezden gelmeyin!

  • ne kadar güzel gözükse de beraberinde halis türk erkeğinin pek hoşuna gitmeyecek sonuçlar getirebilecek hede..

    türk erkeği: kaç yaşındasın yavrii?
    elf hatun: 764.
    türk erkeği: benden önce başka biri oldu mu?
    elf hatun: ....
    türk erkeği: gene mi ya!!!!....

    edit: imla

  • o askerin orda durma amacı bu zaten. yoksa o sıcakta tüm gün niye dikilsin? onun girip girmeyeceğine o asker karar vermez. karar zaten verilmiştir, o asker de uygular.

    edit : ya sevgili hümanist ve anti-militarist arkadaşlar. o silah kuş vursun diye verilmiyor o askere. ayrıca o bir asker, hoşgeldiniz demek için orada değil. orası da avm girişi değil. dünyaya dün gelmiş gibi davranmayın.

  • 2009 abd yapımı destansı bilimkurgu filmi. filmin senaryosunu titanic, alien 2, terminator filmlerinin yönetmeni james cameron yazmış ve filmi yönetmiştir. üç boyutlu (3d) sinema tekniği ile çekilmiştir. 18 aralık 2009 tarihinde gösterime girmiştir. 237 milyon dolar bütçe ile çekilmiş film 2,79 milyar dolar bilet hasılatına sahipken 2021 yılı covid-19 dönemi sonrası açılan çin sinemalarında en çok izlenen film olmuş ve toplam hasılatını 2 milyar 810 milyon 779 bin 794 dolara yükseltmiştir.

    avatar'ın galası 10 aralık 2009'da londra, birleşik krallık'ta yapıldı ve 18 aralık 2009'da abd ve kanada'da gösterime girdi.

    zoe saldana, kate winslet, sam worthington, sigourney weaver, giovanni ribisi filmin oyuncu kadrosundaki isimler.

    filmin extended blu-ray versiyonunda
    theatrical cut
    collector's edition cut
    special edition re-release cut
    family audio track cut versiyonları bulunmaktadır.

    görsel
    görsel

  • 2016 ' da birini öldürüp 2 yıl sonra şartlı tahliye almış. ee senin hukuk sistemin birini öldüren cani bir insanı 2 yıl sonra tahliye ederse,bu cani " ne de olsa birini öldürsem 2 yıl yatıp çıkıyorum. canımın istediği , sinirlendiğim birine yine sıkar onu öldürüp 2 yıl yatar çıkarım " demiştir.

  • çok güzel bir kız arkadaşım, harika arkadaşlarım, kocaman bir evim ve milyonlarca dolar param var. teşekkürler sims..

  • sergi açmış teyzedir. nasıl bir eser bıraktıysa gelen geçen dikkatle inceliyor. yanında bedri baykam'ın spermini sildiği peçeteyle müthiş bir kompozisyon oluşturabilir diye düşünüyorum.

    hastanelerdeki uzun kuyruklara karşı "sıçarım böyle hastaneye" temalı post-modern bir çalışma ortaya koymuş teyze. beğenirsin-beğenmezsin... yapıcı eleştirmek lazım.