hesabın var mı? giriş yap

  • benim küçük bir kedim var. onu izliyorum bazen;

    mama koyuyorum bayıla bayıla yiyor, sonra kendim için bi yiyecek hazırlıyorum hemen kafayı döndürüyor, koşa koşa yanıma geliyor, o yemeği de tadayım diye gözümün içine bakıyor, deliriyor resmen. maması falan tamamen yalan oluyor. aklı fikri benim yediğimde. daha mı güzel acaba diye merak mi ediyor nedir.
    veya yerde peluş ayıcığı ile oynuyor, sonra bi top atıyorum halıya, o ayıcığı anında satıp topla oynamaya gidiyor, bazen karar veremiyor manyak oluyor, iki oyuncakla birden aynı anda oynuyor. bi süre sonra iki oyuncaktan birini tercih edip gerçekten istediğinin yanına gidiyor. daha çok sevdiği oyuncağı önünden aldığımda ise, diğerine; daha az istediğine geri dönüyor, ama o neşeli halinden eser yok.. oynuyor ama sanki mecbur, sanki zorunlu. ne kendini oynadığı oyuncağa verebiliyor ne de aklını benim önünden aldığım oyuncaktan kurtarabiliyor. ama o kedi, mutsuz olmuyor, düşünemiyor çünkü.

    düşünüyorum da bazen küçücük bir kediden bizi farklı kılan ne var? hiçbir şey sanki..
    mutsuzluk kader mi tercih mi? alternatifler azalmayacak bu belli, o zaman telkin şart.

  • - zor be anne çok zor...

    - neyi zor eşek sıpası... okulda yedinci senen bu.

    - ehehhe... finaller biraz şey oldu da...

  • türk askerlerinin inanılmaz yalnız bırakıldığı, adeta gözden çıkarıldığı savaş. türkler amerikalıların ve ingilizlerin hatasından dolayı 3 gün boyunca yüzlerce kilometre yolda hiç bir zırhlı desteği olmadan, yürüyerek çekilmek durumunda kalmışlardır. yıllar sonra açıklanan ingiliz belgelerinde, 'türkler onları orada yalnız ve techizatsız bırakmamızdan dolayı bize çok sinirlenecekler diye düşünmüştük. ama hiç bir tepki vermediler' şeklinde geçmiştir bu olay.
    türkler ise bugün bile sözde müttefiklerinin kendilerini sik gibi ortada bırakmış olmalarını tartışmazlar da nasıl kahramalık yaptık, çok kaybımız oldu ama tarih yazdık zihniyetindedirler.
    zaten batı için türkler bu nedenle vardır, asker diye koy bi yere ölsün, sonra kendini kahraman sansın... biz kendi insanımıza ve hayatına değer vermedikçe kimse de bize vermeyecektir değer. ileri olmak ve geri kalmak'ın arasındaki ayrım burada sanırım.

  • bilet almanin kolay olmadigi tren seferi. simdiden soyleyeyim biraz uzun bir entry olacak. (en asagida bildigim kadariyla bilet alma yontemleri de anlatmaya calistim. )

    su siralar populer olmasi guzel olmadigi anlamina gelmiyor. evde got buyutmekten iyidir. kars’in ekonomisi bu populerlik sayesinde asiri derecede canlanmis, haliyle halk turistleri cok seviyor. kars henuz bakirken gitmenizi oneririm, henuz magnetci bile yok!

    donmus gölün ustunde yurumek cok farkli bir tecrube, ayrica ani harabeleri de muhtesem! “rus yapilari cok guzel” demek icimden gelmiyor, bir elin parmagi kadar kalmislar. diger binalar ise göze guzel gelmekten olabildigince uzak klasik turk binalari. gravyer ustalarini da zamaninda ruslar getirmis. insan bazen “rusya kars’i isgal etmeseymis sehrin yozgat’tan farki olmazmis” diye dusunuyor malesef.

    ankara’dan binecekler ankara gar’dan otobusle irmak istasyonuna gidiyor ( 2 saatlik yol), ordan trene biniyorlar. biz istanbul’dan kayseriye ucup trene ordan binmeyi sectik. tren gece 1 civari ordan gectigi icin hem bir gun az izin almis olduk, hem de otobuse binmemis olduk. aksam vakti disarda pek bir sey gozukmuyor, trene biner binmez uyuyup gunun ilk isiklariyla uyanmak guzel oldu. birazcik rotarla aksam 8’e dogru kars’a varmistik. (kars kaz evi o saatte acik ancak ac olmadigimiz icin gitmedik)

    yatakli vagon cok rahat, yatak/carsaf temiz. yastik kilifi getirebilirsiniz, biz getirmedik. odada lavabo, bir adet masa ve buzdolabi bulunuyor. buzdolabinin icinde ikram olarak su,cubuk kraker(<3) ve cikolata var.

    yemekli vagona pek guvenmeyin, yaniniza sandvic vs. alin. erzurum’a gelmeden herkes cag kebabi soyluyor, (tanesi 10 lira, normalde erzurum’da daha ucuzmus) siz de soyleyebilirsiniz.

    konduktorle aranizi iyi tutarsaniz tren hareket halindeyken kapiyi acabilir, telefonunu dusurenler oluyormus aman dikkat. bize kapiyi acip kapadiktan sonra biri gelip direk “abi kapiyi acar misin, fotograf cekicem” dediginde adamin cevabi “yasak, acamam” oldu.

    artik trenlere ek vagon eklendigi icin lokomotifin arkasindaki jenerator yetmiyor, en arkaya ek jenerator ekliyorlar. arkayi goremiyorsunuz. (konduktor gelin gosterim dedi, jeneratorun icine girdik, gercekten gozukmuyor arka taraf :( )

    nasil bilet alabilirim?

    bir ay sonrasinin biletleri sabah 7-10 arasi bir saatte cikar, ancak bu biletler acentalar tarafindan coktan rezerve edildigi icin trenin cogu dolu gozukur.

    bilet alma yollari(bildigim iki tanesi):
    1- eger o vagonda yer varsa bu durum vagon isminin yaninda parantez olarak gorunur. o vagonlari gozumuze kestiriyoruz, parantez icindeki sayi 0 olmadigi muddetce umut var.

    +parantez icindeki sayi bos yer sayisiysa neden vagonda bos yatak goremiyorum?
    -bir kisi bos olan koltuga tikladiginda sistem o koltugu ona 10 dakikaligina rezerve eder. rezerve edildigi icin ekranda bos olarak gozukmez ama parantez icinde gozukur. insanlar arkadaslariyla ayni kusette/odada yer almak icin rezerve edip diger yataklarin bosa dusmesini bekliyorlar. hedefimiz bu 10 dakikanin sonunda o yatagi almak!

    bu ekranda surekli f5 yapiyoruz. 2 kisiysek bir kisi cinsiyetleri erkek, bir kisi kadin yaparak denerse sans yukselir. (ekran acilir acilmaz cinsiyetleri secelim ki bos yere tikladigimizda cinsiyet sormasin) cunku kadin olan odada kadin, erkek olan odada erkek bileti alinabiliyor. kadinlarin yani mi bosaldi? hop arkadasiniz o yatagi alir, erkeklerin yanindaki mi bosaldi? hop siz aldiniz. ayni yontemle bekleyerek diger yatagi da alabilirsiniz.

    2- benim de bilet buldugum daha fazla sansa dayali yontem. birinci yontemde iki kisiyi yan yana denk getirememistik,hep farkli kusetlere dustuk, uzulduk. o gunun aksami bir ay sonrasina baktik, hepsi alinmis. sonra onceki gunlere bakayim derken iki hafta onceki cuma gununde yatakli vagondaki bir odanin bos oldugunu gordum, laps diye aldim. muhtemelen biri iptal etti ve bu bana denk geldi, bu tur durumlara rastlayabilirsiniz. az once baktim uc hafta sonrasina bir adet yatakli oda hala bos gozukuyor ornegin. ne zaman kime denk gelir bilinmez. planlar her zaman bozulur, biletler her zaman iptal edilir. onemli olan size denk gelmesi.

  • vay be! bir de şurayı hala görmeye giden var. beton görmek isteyen ankara' ya falan gitsin, en azından daha az arap görür.

  • bildiğiniz şınav pozisyonunda dirsek ve el bileğiniz yere değecek şekilde (baş parmağınız yukarı bakacak) yapılan hareket.karın kası içindir.

  • liseye başlayana kadar bütün notlarım 5ti. türkiyenin *en iyi fen liselerinden birinde okudum. türkiyenin en iyi üniversitelerinden birinde kimya, işletme, sanat tarihi okudum. yaptığım projeler hep en iyi oldu, en güzel planlama ve yönetimleri ben yaptım. modern hayatın insana sunduğu, bir ailenin çocuğuyla övünebileceği pek çok şeyi başardım.

    ama cahilim.

    okumadım, örneğin. ne rus edebiyatını, ne italyan klasiklerini okudum. yonetmen bilmem. foucault'yu yeni öğrendim, aya sofya'ya yeni gittim. balık tutmayı bilmem, balık temizlemeyi bilmem. yemek yapmayı bilirim ama bir sebze fidesi dikmişliğim yok. baraka yapmayı bilmem, tuğla örmeyi bilmem, taş dizmeyi bilmem, kerpiç karıştırmayı bilmem. yılın hangi vakti buğday ekilir, hangi vakti vakti hasat edilir bilmem. dağlık yerde yere tuz döksen akrep gelirmiş, bunu da bilmezdim. ateş nasıl yakılır bilmem. gözlerimiz kaç yaşında kırışır, saçlarımız kaç yaşında beyazlar bilmem. hamile insan kaç aylıkken midesi bulanır, ya da ayakkabılarını nasıl bağlarlar bilmem. bir bebek ne yer bilmem. sakız likörü nasıl yapılır, rakı nasıl yapılır, gar sabunu nasıl yapılır bilmem. turşu nasıl kurulur, onu da bilmem. reçel sevmem ama reçel nasıl kaynatılır bilmem. yoğurt, peynir nasıl yapılır, ekmek fırınları sabah kaçta açar, o denizdeki algler nasıl diş macunu kutucuklarına sığar bilmem. testi nasıl yapılır, kaç gün kurutulur bilmem. domates, patlıcan kurutmayı da bilmem. ormana dalsam, hangi mantar zehirlidir, hangisi yenir anlamam. yıldızlara bakarak da, yosunlara bakarak da yönümü bulmayı bilmem. güneş kreminin derideki radikalleri tutarak uv sonucu çıkan zararlı radikallerle eşleşmeyi önlediği için kanserden koruduğunu bilirim de, hangi çiçeklerin güneş sevdiğini bilmem.

    çok zaman harcamışız çünkü. değerli olduğunu düşündüğümüz şeylerle çok zaman harcamışız. öğrenmemişiz, öğrenmemiz engellenmiş. bir bilginin değeri, sınav sorusu olma ihtimaline göre belirlemiş. biz de cahil kalmışız.

    ekleme: eğer hala bu entrynin teorik bilgi eksikliğinden yazıldığını düşünüyorsanız, lütfen eleştirilerinizi kendinize saklayın. zira dünyada yoğurtdun sütten yapıldığını bilmeyen yoktur. fakat önemli olan o nokta değil, önemli olan modern zamanın pratiklerimizi ve önceliklerimizi değiştirmesi. ha bir de, bu entryi sevenlere naçizane tavsiyem, halikarnas balıkçısı-mavi sürgün'ü okuyun. mutlaka okuyun. işte o zaman beni, hayatı, denizleri daha iyi anlayacaksınız.

    adettendir, debe editi: (bkz: bostanıma dokunma)

  • suratına tükürmediğimiz bizim paramızın 3-4 katı ettiği günlerden nerelere. bulgaristan gibi cücük kadar ve fakir bir ülkenin para birimi bile bizimkini sekize katlamış.

    emeği geçenler gün yüzü görmesin!

    iki aşağıdaki mal için editliyorum.
    burada bahsettiğim ülke insanı değil direkt ülkenin kendisi ve bu ülkeye bakış açısı. olayı insanlara indirgeyip salak salak demagoji yapıp bir de destan yazmış. okuduğunu anlayacak kadar beynin olsun yeter.

  • ekran insanı olduğumuz içindir. konuyu biraz kendi çapımda açmaya çalışırsam günümüzde tv,oyunlar,internet gibi hızlı bilgi akışı sağlanan 3 dakikanın bile çok uzun bir süre olduğu süre turbo hızda bir yaşama alışmışsak bize kitap okumak gibi dingin şeyler çok sıkıcı gelir. bu bir çeşit dikkat dağınıklığı gibidir.
    bunu en iyi küçük yaşta ki çocuklarda gözlemlersiniz hiç yerinde duramamalarının ama eline bir telefon verdiğinizde (oyun amaçlı) veya yüksek kalite bol aksiyonlu rengarenk görselli bir animasyon film açtığınızda sesinin kesildiğini göreceksiniz. bizler zamanla kitap okumaktan sıkılmış hale gelirken onlar bu teknolojiyle doğdular
    bunu sözlük ortamlarında kısalan entrylerden de anlayabilirsiniz çünkü 3 dakika çok uzun süre özellikle 90 sonrası doğanlar büyük ihtimal bu yazıyı okurken bir yandan da bir mesajlaşma veya sosyal ağdan gelen bildirimi kontrol ettiler