hesabın var mı? giriş yap

  • videodaki iki genç sahilde takılırken aniden dev bir parmak izi beliriyor üstünde de yeni çağın başlangıcı yazıyor, ne anlama geliyor olabilir altından ne çıkacak merak ederseniz takipte kalın
    bkz: esrarengiz parmak izi
    edit: altından hangi dizi, hangi olay çıkacak akıllara sorular düşürür.
    edit 2: gökyüzünde bir anda beliren parmak izi ipucu olabilir.
    edit:3 ucu açık olay, ne olduğunu anlamak için takipte kalmak gerek.

  • arkadaşının kız kardeşine yazan müfit.

    bir de ruşen amcanın oğlu sedat mı ne vardı, kendisini gördüğümüzü hiç hatırlamıyorum izleyiciler olarak.

    edit: nurşen değil ruşenmiş. higoriyana teşekkürler uyarısı için.

  • yaratıcılık hakikaten ölüyor. özellikle son dönemde bir şeyin ne olduğu, nasıl olduğundan, içinde neyin olduğundan çok daha önemli hale geldi. mesela bir hikayede tek boynuzlu at olacaksa atın kafasına bir tane çubuk bağlamanın yeterli olacağını düşünüyorlar. bu tek boynuzlu at nereden gelmiş, nasıl güçleri varmış, bildiği şeyleri nasıl biliyormuş kimsenin umurunda değil. at var mı var, boynuzu var mı var. daha ne olacaktı deyip geçiyorlar sanırım.

    bunun bir benzerini şimdi üzerine konuştuğumuz dizide de net bir şekilde gördük ilk iki bölümde. herhangi bir oyuncunun kulağına ek yaptığınız zaman o kişi birdenbire elf'e dönüşmüyor arkadaşlar. bu karakterin bir ağırlığı, bi dünya hakkında bildiği şeylerin hal ve hareketlerine etkisi olması lazım ama o havayı bir türlü yakalayamamışlar çünkü şekle verdikleri önemin yüzde birini bile evren kurmaya harcamamışlardı.

    şimdi üçüncü bölüm ile birlikte dizinin yaratmaya çalıştığı evrene daha çok dahil oluyoruz. farklı farklı ve karakterler görüyoruz. peki bir toparlanma var mı? hazırsanız ona da bakmaya başlayalım.

    bir de yine inceleme videosu hazırladım üçüncü bölüm için. onu da görmek isterseniz yazının en altına linki bırakıyorum.

    --- spoiler ---

    öncelikle şunu söylemek istiyorum. ilk iki bölüm için yazdığım yazıda ve hazırladığım videoda geri dönüş olarak bana dizinin sadece karakter ve yer isimlerini aldığını, silmarillion'daki ana hikayenin haklarının satın alınmadığını söylemiştiniz. yani bunu ben de biliyordum öncesinde zaten derdim bu değil. yazının başında da bahsettiğim üzere hikaye akışı takip edilmese bile karakterlerin bi ağırlığını karizmasını falan aktaramamışlar asıl problem buradaydı.

    bu bölümde ise görebiliyoruz ki arkadaşlar bu sorun çözülmüş değil. hatta daha da derinleştirilmiş durumda. şimdi galadriel'in en yüce elf soyundan falan geldiğini hadi bi unutalım. hatta evrende yüce elf kavramı gibi bir şey olmasın (ki bunu zaten yansıtamıyorlar da hadi neyse) ve gloria diye bir karakterin numenor'a geldiğini düşünelim.

    mantıksızlık şurada ki normal bir insanın elf gördüğünde bile bi etkilenmesi bi şaşırması gerekir. neden? çünkü sizin sadece adını duyduğunuz, dünyanın yaratılışından da ortaya çıkan ve cennet gibi bir yer olan valinor'dan geliyor bu varlıklar. öff elf işte ya demek için çok saçma bir durumdasınız şu an. bunu deneyebilirsiniz kendiniz de ne bileyim bir hikaye yazarken ne bileyim apollon'u gören bir yunan köylüsünün yüzünde bir saygı, korku, şaşırma belirtisi olmasın. ne kadar saçma duruyor değil mi? hah bu dizinin de kendi mitolojik karakterlerine yaklaşımı da aynen bu şekilde.

    ayrıca bakın tüm silmarillion'da ve yüzüklerin efendisinde müthiş bir yitiklik hissi vardır. çünkü valinor ve orta dünya aslında iluvatar ve ainur tarafından güzellik düşüncesiyle yaratıldı. ancak melkor yüzünden bu fikir tepe taklak oldu ve işte çağlar boyu savaşlar çıktı, elf'ler birbirini öldürdü, denizler yarıldı falan. mesela mordor'a falan bakın bu dünya yaratılırken kimsenin aklına böylesine kötücül bir yerin ortaya çıkacağı gelmemişti. ama oldu işte. bu nedenle kuleler ne kadar yüksek, duvarlar ne kadar sağlam olursa olsun o ilk güzellik ve huzur fikri kaybolduğu için hem silmarillion'da hem de yüzüklerin efendisinde temel bir hüzün vardır.

    bu dizide ise o ağırbaşlı havayı hiç göremiyorsunuz. evet o çağda morgoth karanlığa gönderilmiş ve uzun zamandır sauron'dan haber alınamıyor ama o zamana kadar o kadar çok şey oldu ki özellikle elf'lerin bunları ömürleri boyunca unutmasına imkan yok. o nedenle dizinin atmosferini ben hala çok başarısız buluyorum. çünkü temel bir fikri uygulayamamışlar.

    uygulanamayan bir diğer nokta da ana karakterimiz galadriel ile ilgili. arkadaşlar dünyanın en kötü şeylerinden biri rolün hakkını veremeyen oyuncu olabilir ya. mesela buradaki galadriel'e karizmatik, lider ruhlu, inatçı, dik kafalı gibi bir ana karakterde olması gereken bir yığın özellik yazmışlar. ama karakteri canlandıran hanımefendi bunu sadece sert ve anlamsız bakmak olarak yorumladığı için ortaya bu kötü sonuç çıkmış.

    öte yandan oyunculuk olarak başarılı bulduğum karakterler de var. örneğin dizi yayınlanmadan önce cast tercihi nedeniyle çok eleştirilen ismael cruz cordova dizideki tek elf'e benzeyen elf. arondir ağır başlı, az konuşuyor ve en önemlisi aktarması gereken duyguları hal hareket ve tavırlarıyla falan aktarıyor. gerçi bazen robotq bağladığı oluyor ama wheel of time'ı batıran ekipteki yönetmenlerden birini getirip bu dizide de yönetmen yaparsanız oyuncuların performansının da bi üst sınırda takılı kalması normal.

    ikinci güzel oyunculuk örneğin de hobbit'lerin kısmında görüyoruz. birincisi nori gerçekten bilbo gibi maceraya düşkün ve bu evrenin çocuksu tarafı olan hobbit kitabını andıran bir yapıya sahip. bir de gandalf olduğunu düşündüğümüz meteor adam gerçekten güzel rol yapıyor. şimdi gandalf gerçekte bir maia malum. ve sauron gibi maiar'ların aksine orta dünyaya gelmeye çok istekli değil. yine de görev olarak gönderiliyor. yani bi önceki bulunduğu yerde çok güçlü ve bilge olsa da dünyayı tanımıyor aslında. e geliş şeklinin de şoku var. o nedenle daniel weyman, burada çok güzel bir iş çıkarıyor diyebiliriz.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak dizinin atmosferi çok başarısız ve ana karakter olan galadriel bize hala geçmiyor. bu noktada da tercihlerin yanlış olduğunu söylemek mümkün. çünkü madem ana hikayenin haklarını satın almadınız keşke nori ve arondir gibi sonradan karakterler bulup evrenin büyük lore'una pek dokunmadan ilerleseydiniz. o şekilde eminim en azından insanların izlerken eziyet çekmediği bir sonuç çıkardı ortaya.

    yukarıda da inceleme videosu için link bırakacağımı söylemiştim. izlemek isterseniz de buradan göz atabilirsiniz.

    https://youtu.be/zdmg5_6gdjc

  • - pardon hanfendi memalik sokak neresi aca..
    - hı?
    - pardon beyfendi.. saçlarınız.. yani.. nebileyim
    - ne beyfendisi? neler saçmalıyorsunuz?
    - hass.. pardon hanfendi.. yani, gögüsleriniz.. yok gib..
    - ne diyorsun hayvann!
    - memalik

  • - abi ben 40 gb diye almıştım bu harddiski.. evde bios 20gb olarak görüyor?
    - onu daha yeni aldın o yüzdendir.. kullandıkça açılır.
    (bkz: yuh artık)

  • yanardağların püskürmesi sırasında meydana gelen ve ciğerlere emilimiyle birlikte çok ciddi tahribata hatta ölümlere neden olan doğa olayı.

    sert bir granit kayanın milyonlarca kez küçültülerek akciğerinizde gezdiğini düşünün, şimdi bunun milyonlarcasının aynı anda olduğunu düşünün...

    tamam şimdi bunu düşünmeyi bırakıp yanardağdan uzak yaşamayı düşünebilirsiniz..

  • hayatımda ilk defa çaresizliği yüzüne yansıyan bir ayı görüyorum. ulan o tip ne öyle yemeği çok kaçırdık amcaoğlu der gibi ahahshahahs.

  • hayatım boyunca yaptığım hiç bir işten vicdanım sızlamadı. en sonunda kendi dükkanımı açtım ve istediğim gibi bir pizza yapıp satmaya başladım. kullandığım tüm markalar sektörün en iyi markaları. istanbul'un gelişmekte olan bir semtinde hem öğrenci hem beyaz yakalı hem de arap yatırımcının bol olduğu bir yerde açtım dükkanı. hiç haksız kazanç elde etmedim ve kar beklentimi de buna göre ayarladım. geldiğimiz noktada artık hiç bir şeyin önemi kalmadığı için 2020 ekim ayı fiyatları ile bugünün fiyatlarını karşılaştırmalı olarak yazıyorum.

    ortalama 36 cm pizzayı 47 tl'ye satarken 74 tl'ye satmaya başladım. başladığım gün bir çuval unu 90 tl'ye alıyorken bugün 230 tl (ova çift geyik), rende mozarella'yı 27/kg'den alıyorken bugün 82/kg (doların ilk zıplamasında yine fiyat artacaktır). en kaliteli şarküteri ürünüm 110 tl/kg 200tl/kg. mantar 8 - 12 tl/kg'den 20 - 25 tl/kg. sucuk 50tl/kg'den 80tl'ye geldi. elektrik kw fiyatı 0,90 kuruştan 2,75 tl'ye çıktı! 40 * 40 baskılı kutu fiyatımız 3000 adet basımda 1,90 - 2,34 - 2,76 olarak değişti en son aldığım fiyat kdv dahil 6,60. bunlar benim sabit maliyetlerim. niyetim esnaf kötü durumda sömürüsü yapmak değil ancak fiyatlar normal eriyen bizim alım gücümüz. tüm sabit maliyetlerim 3 - 4 katına çıkarken pizzanın fiyatını iki katına bile çıkartmıyorum ki insanlar satın alsın ama bu piyasayı nereye kadar sübvanse edeceğiz belli değil.

    bir sene sonra gelen edit: mesaj atan, iyi dileklerini gönderen, dükkanı devretmeden önce dükkana gelen herkese çok teşekkürler. geçtiğimiz yaz başı dükkanı devrettim. çok müşterimden düzgün pizza yiyemez olduk serzenişini duyuyorum. belki beklediğim başarıya ulaşamadım ama işimi düzgün yapmanın rahatlığıyla hayatıma devam ediyorum. hala maliyetleri takip etmeye devam ediyorum. o gün 82 lira yazdığım mozarella kilogram fiyatı bugün 180 lira. hepimize geçmiş olsun.

  • sunucu ve oyuncu ebru akel, 3 aydır nişanlı olduğu, iş adamı ethem sancak’ın oğlu özer sancak’la evlenmiştir.

    not: ulan bir virgülle kızın haysiyetini kurtardık.

  • daha vahimi yaşanmıştır.

    geçen güz 600 yataklı bir askeri hastanede ölümün kıyısında yatmaktaydım. ızdırap içindeki günlerin birinde hemşire kolumdaki serumu değiştirip az sonra doktorun geleceğini söylemişti ve bunu önemsememiştim. bir perişan akşamüstü ailemi, sağlığımı ve hürriyetimi özleyerek hastanedeki odamın penceresinden bahçedeki çam ağaçlarını seyre dalmıştım. birden doktorum yanı başımda beliriverdi. üstelik çok uzun süredir beklediğim bir mucizeyle birlikte..

    bulunduğum odaya giren genç bayan teğmen, çocukluk aşkımdı. evet başkası olamazdı, yıllar önce gata'da okuduğunu duymuştum. o'nu gördüğüm an çok güçlü bir sevinç akımı, tarifsiz bir mutluluk olup dolandı damarlarımda. mahallemden ortaokul yıllarında büyük bir üzünçle ayrıldığında ben o üzüncün belki de kat ve kat fazlasını yıllarca ruhuma çarmıhlamıştım. büyüyüp tabip ve komutan olan, seneler boyu gizli merakıma ve ara sıra bıçak gibi saplanan hasretime konu olmuş bir kızdı. fakat kızın subay üniforması giymiş, yaşlanmış, eğitilmiş hali bir an için gözlerinde bir ışık belirse de ciddiyetini takınırak sordu: "asker! rütben ve birliğin?"

    "tankçı çavuş x antalya. 5. kolordu komutanlığı ulaş garnizonu keşif taburu 1. bölük. emredin komutanım!"

    karşımdaki tabip teğmenin gözleri yıllar önce tanıyıp sevdiğim küçük kızınkiyle kesnlikle aynı elaydı. lakin sanırım gülmeyi epeydir unutmuş bir soğukluktaydı. ismimi, memleketimi söylemişken neyden çekinip de konuşmamış, geçmiş masum ve güzel günlerin hatırına niçin bir şeyler anlatmamıştı, anlayamadım. kesif bir düş kırıklığı duyumsadım. emreden sorgusundan sonra, sayrılı bedenimin yanı sıra bilincim ve duygularım da yıkıktı..

    yakınlığı, ilgiyi ve şevkati zaten belki pek fazla ummamıştım. ama yok sayılmak, kendisini hiç tanımamışımcasına umursanmamak neyin yaptırımıydı?

    elbette hemingway'in silahlara veda'sındaki gibi bir romantizm ve yaşama direnci asla söz konusu olmasındı, buna razıydım. ama böylesi bir red ve inkar bana çok ağırdı, bunu hakedecek ne yapmıştım?... 10 küsur yıl evvel sarılıp ağlaşarak vedalaştığımız kız, beni tanımamıştı. varlığımı zerre umursamamıştı. üstelik sır olmuş ve yaşlanmamla büyümemiş düşlerime karşın...

    zaman geçti. artık fiziken iyileşmiştim. fakat taburcu hattâ terhis olsam da aklım hep o soğuk hastane odasına mıhlıydı. etrafında askerlerin nöbet tuttuğu hastaneyi çevreleyen o dikenli tellere; çocukluğumun sonlarından ilk gençliğime uzanmış ve o güne kadar tümden ölmemiş hayallerim takılı kaldı. kurtaramadım...