hesabın var mı? giriş yap

  • 50-60 kişilik bir grup beşiktaş taraftarı ramazan ayında otobüsle çaykur rizespor deplasmanına giderler. nasıl olsa tüm gün otobüste uyuyacaz, bari oruç tutalım şeklinde düşünüp oruç tutmaya karar verirler. lakin evdeki hesap çarşıya uymaz, yolda uyuyamayıp daha beter acıkırlar. rize'ye vardıklarında iş dayanılmaz bir hal alınca gördükleri bir caminin önünde toplanıp şu şekilde bağırırlar:

    (beste: bu gece barda)
    cami imamı, oku ezanı,
    yeter artık ananın amı..

  • ilk başlarda pulsarlar onları keşfeden gözlemevinin başharfleriyle adlandırılırlardı.(örn.cp 1919). yeni adlandırılan bütün pulsarlar j harfi ile başlayıp 2000.0 koordinatlarını kullanır.(örn. psr j1921+2153). bütün quasarların j isimleri olmasına rağmen 1993'ten önce keşfedilenler genelde b kodlu isimleriyle anılırlar.

    o kadar yoğundurlar ki bir çay kaşığı kadar pulsar maddesinin dünyadaki ağırlığı 100 milyon tonu geçmektedir. pulsardaki bir çay kaşığı maddeyi kaldırabilmek için, limanlarda her biri 50 ton yük kaldıran dev vinçlerden 2.000.000 adet gerekecek ya da bu maddeyi taşıyabilmek için de 4.000.000'den fazla büyük kamyon lazım olacaktır. 1 gram maddesine bu kadar dehşetli bir gücün saklanması, insanoğlunu acze, hayranlık ve şaşkınlığa düşürmektedir.

    pulsardaki olağanüstü madde, iki hâldedir: katı ve sıvı. katı madde, son derece yoğun olması bir yana, aklın alamayacağı kadar serttir. saç teli çapında bir parçası, boğaziçi köprüsü’nün ayaklarından daha dayanıklıdır. sıvı maddenin ise çok değişik özellikleri vardır. bu sıvı için sürtünme ve aşınma diye bir şey yoktur. “süpersıvı” adı verilen bu akarmaddenin bir bardak içine karıştırıldığını düşünürsek, bu hareketini başka hiç bir müdahale olmaksızın sonsuza kadar sürdürür.

  • yöntemini birkaç cümleyle sizlere iletmek istediğim dolandırıcı. maksat tuzağa düşen olmasın çünkü inandırıcı konuşup destekli sallıyordu.

    affedersiniz diyip beni çevirdi. yol falan soracak diye döndüm haliyle. böylece yaklaşık 10 dakikalık esaretim başladı. "ben havaalanında çalışıyorum. bize prim olarak parfüm veriyorlar. benzin problemim var, üstümde para yok. bunları satıp benzin almak istiyorum. inanır mısın çok komik fiyatlara satıyorum. zaten prim olduğu için bana bedava geliyor." tarzında yardıra yardıra konuşuyor. ve ağzı öyle laf yapıyor ki 2 saniyede 3 cümle falan kuruyordu. o arada poşetinden 2-3 tane parfümü çıkarıp gösterdi, hatta koluma falan sıktı. parfümlerin üzerinde duty free 39,99€ falan yazıyor. jelatinli melatinli, orijinal gibi görünmesi için her şey güzel ayarlanmış. üzerimde çok para olmadığını, bunları alamayacağımı söyledim. ne kadar olduğunu sordu üstümde daha fazlası olmasına rağmen yalandan 20 tl dedim. 2 saniye kadar sustu, düşündü. "tamam" dedi "acil ihtiyacım var, 20 tl ver senin olsun." zaten önyargılıydım ve bu noktada şüphe oluşmaya başladı, bahanelerle gitmeye çalıştım fakat daha da yapıştı. yanında bir de kadın parfümü de veririm dedi. şüphelerim iyice arttı. fakat bu süreçte sürekli konuşuyor, asla sakin kafayla düşünmenize fırsat vermiyor. baştan başlayıp benzin problemi, thy'de çalışıyorum vs. anlatıyor. adamın bu kadar yapışmasından iyice işkillenince almamaya karar vermiştim ki o anda cüzdanını çıkarıp "bak thy'de çalışıyorum, yalan söylemiyorum" diyip üzeri thy logolu, kendi resminin de olduğu bir kart gösterdi. işte o anda yalanını anladım çünkü thy kartlarının neye benzediğini biliyordum. çok kararlı bir şekilde almayacağımı söyleyip uzaklaştım.

    hikayede yakaladığım açıklar beni kandırılmaktan kurtardı:

    1- thy çalışanlarına prim verecekse eğer bunu para olarak verir; parfüm, deodorant, cüzdan gibi eşya olarak değil.
    2- thy kimliği diye gösterdiği kartın üzerinde beyaz fonda kocaman thy logosu, kartın ortasında fotoğraf vardı. thy id kartlarının dizaynı böyle değil. ayrıca hiçbir thy çalışanının o kartı cüzdanında taşıyacağını sanmıyorum.
    3- ağzı çok laf yapıyor. sürekli ben satıcı değilim diye belirtmesine rağmen pazarlamacı edasında olduğunu sezebiliyorsunuz.
    4- çok fazla konuştuğu için arada tutarsızlıklar yakalamanız mümkün. önce arkadaşım arabada bekliyor derken 1 dakika sonra sevgilim arabada bekliyor gibi ufak yalanlar vs.
    5- çok ısrarcı olması acil paraya sıkıştığını değil, dilencilik yaptığını hissettiriyor.
    6- iki adım ötede atm'ler olmasına rağmen para çekmek yerine elindekileri satmaya çalışıyor. (ayrıca parfümleri hep yanında mı taşıyor?)

    özetle 5 liralık sahte parfümleri duty free'den alınma orijinal parfüm diyerek 20-30-50 lira gibi fiyatlara (neyi gözden çıkardıysanız artık) satmaya çalışanlar var. yeni türemişler sanırım. dikkatli olmanızda fayda var.

    edit: oha lan bir iyilik yapalım dedik ne ergenliğimiz kalmış ne mağara adamlığımız! hayır sanki bizim milletimiz değil telefonla kandırılıp tüm parasını çekip çöp konteynırlarının yanına bırakan? ama benim hatam, ekşi'deki küllyutmaz yazarların böyle şeylere ihtiyacı yoktur onu unutmuşum. neyse en azından okurlara bir faydamız olsun. 1 kişiyi bile uyandırabildiysem ne mutlu bana.

    ha bu arada gelen mesajlara göre, kısa zaman önce bu numaraya inanıp alanlar da olmuş. o yüzden iyi ki yazmışım bu entry'yi.

    ekstra not: almadım parfümü. valla lan :)

  • 'ey tokalaştıktan sonra "yanaktan da öpeyim mi acep" stresi yaşatan az samimi olduğumuz insanlar, ömrümüzü yediniz.'

  • özellikle benim gibi al-çık yapan için kesinlikle doğru bir olay.

    bir ürün bakacaksın, oturup araştır. insanların yorumlarını oku. kararsız kalıp bir sonraki modellerine bak. bir o siteye gir, bir bu siteye gir. dön baba dön. tek fark avm'de değilsin ama beynin yanıyor artık. bir tane kıçıkırık ürün için "bir kere alıyorum canım" diyerek 50 tane segme açıyorsun.

    o kadar çok seçenek, kararsızlığı da beraberinde getiriyor. döne döne saatlerin gidiyor. oysa bir avm'ye, çarşıya pazara çıksan al gülüm-ver gülüm bitecek iş. üstüne de efor sarf etmiş olacağım, sağlıklı olacak.

    sabahtan beri yatak bakıyorum. alacağım ortopedik adam gibi bir yatakken öğrendim ki, visco diye bir model varmış ve übermiş. üzerinde uyursam çok mutlu olacakmışım. bakmadığım site-yorum kalmadı. oysa bir mobilyacının önünden geçsem herhangi bir yatağa bakar "sarın" der alırdım.

    yine bir 100 tl monitörden 5.000 tl'lik tv'ye uzanan yol vakası yaşıyorum.

    peşin edit: tabii ki internetten alışveriş güzel, çok avantajları var. doğru olan şeyi daha kolay buluyorsun filan. benimki biraz serseniş ve modern hayata isyan.

  • 1 dakikamı ayırıp bunu okuduğum için kendimden nefret ettim şu an.

    olmamış 1/10.

  • tam kelimeleri hatırlayamıyorum. önünden tempolu yürüyüşle geçilen bir marketin dışarı yerleştirilmiş sebze kasaları arasında alışverişe gelmiş ilkokulun ilk sınıflarında olması gereken pek efendi, büyümüş de küçülmüş bir bey. üniversite çağlarında olması gereken başka bir efendi genç de market görevlisi. aralarındaki diyalog kendi karanlığıma gömülmüş giderken yakaladı ve gülümsetti beni:

    küçük bey: biliyorsunuz, eğer yeterli olmazsa beni tekrar markete gönderecekler.

    görevli genç: o yönden haklısınız tabii ama sanırım bu kadarı yeterlidir aileniz için.

    şu nezaketin birazını hayatımıza yedirebilseydik bu diyalog belki böyle şaşırtıcı ve gülümsetici olmayacaktı. akşam akşam zamanda yolculuk yapmış gibi hissetmeyecektim.