hesabın var mı? giriş yap

  • esnaf sandığa giderken şu sözleri unutmasın dediğim açıklamardır.

    ''allah'a hamdolsun ki bu salgın günlerinde kongremiz lebaleb dolu. ''

  • aha budur

    lan gugılda örümcek diye aratınca bir tane bile resmi çıkmaz mı. yok arkadaş çıkmıyor. sanki hepimizin evinde karadul, tarantula var amk. niye kimse sallamıyor olm bu hayvanı. türkiyede istisnasız her evin demirbaşı olan bu hayvandan neden kimse bahsetmiyor çıldıracam.

    lan var ya bu hayvancağızı keşfetmemişlerdir bile ha. latince adı bile yoktur garibimin. o derece siklenmiyor, hayvanlar aleminin mustafa akbaba'sı :(

  • http://www.bbc.com/news/business-28882312

    norveç'te herkesi milyoner yapmaya yetecek kadar paranın tutulduğu fondur efendim.

    bir yanımız elbette arapların petrolleri bittikten sonra düştükleri açlığa fakirliğe üzülecek. ama öbür yanda petrolden kazandıkları paranın %96sını tutan, dubai gibi pislik merkezlerine harcamayan ülkeler var. medeniyetin gözünü seveyim.

  • fena halde spring heeled jack karakteri ile benzerlikler gösteren anti-kahraman.

    esasen spring heeled jack 19. yüzyıl ingiltere’sinde onlarca yıl gündemde kalmış, gazetelerde haberleri yayınlanmış, ama hiçbir zaman yakalanamamış bir saldırgan. ilk görülmesinden sonra ülkenin farklı yerlerinde, farklı farklı şekillerde görüldüğü iddia edilmiş. her seferinde eklenen fiziki özelliklere bir noktadan sonra insanüstü güçler de eklenmiş. en başında yay topuklu jack denmesi de saldırganın kaçarken çok yükseklere sıçradığının görülmesinden kaynaklanıyor. tabi, olaylar kuvvetle muhtemel şahitlerin uydurması.

    bu tarihi olaya etraflıca anlatan video için tıklayınız: ingiliççe

    buraya kadar olay tarihi bir gizemli adli vaka veya sulandırılmış bir asparagas. lakin, işin batman ile ilgisi, jack’in görülmesi rapor edildikçe zaman içinde bir süper kahraman gibi güçlenmesi ve gizemli bir hikaye haline dönmesi neticesinde spring heeled jack adlı bir çizgi romanın yayınlanmasıyla başlıyor.

    gizemli saldırganla aynı adı taşıyan bu çizgi roman karakteri neredeyse viktoryen bir batman’dan farksız. nasıl mı?

    (1) yarasa kostümü giyiyor.
    (2) intikam peşinde.
    (3) aynı batman gibi karanlıklardan çıkıyor, aldatma ve korkutma taktikleri uyguluyor.
    (4) bir anti-kahraman.

    bunlar yetmezmiş gibi şu özellikleri insana “ulan intihal olacaksa böyle olsun” dedirtiyor:

    (1) alteregosu bir soylu ve zengin. (kendisine ait olması gereken topraklara ve makama konan üvey kardeşine karşı mücadele ediyor.)
    (2) yanında ona yardımcı olan bir uşak var (adı alfred değil).
    (3) alteregosunun ismi, bertram wraydon. (bruce wayne, ikisinin de isim ve soyisimlerinin baş harfleri aynı.)

    daha başka bir sürü benzerliği konuyu uzunca anlatmış şu ingiliççe yazıdan okuyabilirsiniz.

    (bkz: vay anam vay neler dönmüş serhat ya)

  • kendisine çarpıp kaçan iş adamından şikayetçi olan izmirli hurdacı bir abimizin sözleri bunlar. iş adamı uzlaşma talep etmiş, hüseyin abimiz para istememiş, 100 tane çocuğa mont talep etmiş. sözlerinin tamamı ise şöyle;

    "günde ortalama 20 tl kazanıyorum. allah bin bereket versin. bugüne kadar haram lokma yemedim. kazanın olduğu gün, sobada yakmak için bir şeyler toplamıştım. karşıdan karşıya geçmek için kaldırımın kenarında bekliyordum, yoldan geçen araç el arabama ve bana çarptı. çarpan kişinin yardım etmek için durmaması beni çok üzdü. ancak sonradan metin bey’i dinleyince, olayın istemeden olduğunu anladım ve ‘kazadır, insanlık hali, hepimizin başına gelebilir’ dedim. uzlaştırmacı canan hanım bana haklarımı anlatınca, şikâyetten vazgeçmek için metin bey’den para değil, 100 çocuğa mont bağışlamasını istedim. hakkım olmayan bir parayı, onun gönlünün rızası olmadan alsaydım, bunun günahını taşıyamazdım. 3 kız evlat büyüttüm, yoksulluğu iyi bilirim. şimdi 100 çocuk sıcak monta kavuştu. bundan güzel bir şey var mı?"

    ilgili haber;100 çocuğu ısıtan kaza

  • hayatimda gitmeyi en cok istedigim yerlerden biri, tapinaklar kompleksi.

    ulasim: suvarnabhumi havaalani icindeki terminale gidip 140 baht (14tl civari) bir ucretle sinira bilet alinabilir. 9-10 kisilik klimali minibus pek konfor vaadetmiyor ancak is goruyor. sinirin tayland tarafinda her sey guzel, binalar klimali falan. kambocya tarafina gecince kendinizi "aha simdi asya'dayim" derken buluyorsunuz. 30usd'ye kapida vize alinabiliyor. (gorevliler daha fazla almak istiyor, o is pazarlik yetenegine kaliyor, ben 32dolar gibi bir sey vererek gectim) aslinda eger donerken de karayoluyla donulecekse vize almaya pek de gerek yok, kambocya sinirinda giriste ve cikista herhangi bir kontrol yapilmiyor. el kol sallaya sallaya da gecilebilir, benim gibi donerken ucak kullanmayi dusunuyorsaniz pasaportunuzu damgalatmaniz sart. siniri gectikten sonra otobuse 3-4 usd civari vererek (kambocya'da gecerli olan para birimi amerikan dolari. cent yerine kendi paralarini kullaniyorlar) siem reap'teki otele ulasmak mumkun.

    ulkede motosiklet kiralamak cok mantikli, google maps'te kambocya haritasi indirilerek gitmek istenilen yerler rahatlikla bulunabilir. motosikletin gunlugu 7 dolar, kask ucretsiz. ufak tefek olanlari saymazsak baslica tapinaklar:

    angkor wat: uzun zamandir hayalimdi bu mabedi gormek. sabah gittigimde kapkaranlikti her yer, gunesin dogumunu orda izlemek gerekiyormus. loslukta gorebildigim karadiyla bekledigime degmisti. hayatimda gordugum en guzel seylerden biriydi karsimdaki. gozlerimi kapayip onu ilk kez gordugum ani dusundugumde kendimi hala mutlu ve huzurlu hissediyorum. sabah serinliginde tapinagin icinde kaybolmak, tunellerden gecip kimsenin olmadigi avlulari kesfetmek, bir koseye cekilip kendini ve kuslarin civiltilarini dinlemek o kadar guzel oluyor ki. kisa bir sure de olsa "monk olup buralarda 1-2 ay takilsam nasil olur acaba" diye dusundurttu. gunesin biraz yukselmesiyle beraber hava bunaltici bir hal alabiliyor, haliyle monk olma hayalleri de buharlasti.

    ta prohm: nami diger lara croft temple. kucukken ust kattaki komsunun bilgisayarinda oynadigim iki oyundan biriydi lara croft. oradaki tapinaklarin gercek oldugunu o zamanlar bilemezdim. agaclarin yuzlerce yillik taslarin arasinda kendinlerine yol buldugunu gormek buyuleyici. insan atlamak ziplamak, lara croft gibi davranmak istiyor. yikilma tehlikesinden oturu pek cok yapi demir cubuklarla desteklenmis durumda, yikilmadan gorulmeli.

    bayon: kafanizi cevirdiginiz her yerde bir baska buddha oymasi gormek mumkun. dile kolay tam 11bin figure ev sahipligi yapiyor. bunlardan 216'si gulumseyen buddha yuzu. 1100lu yillarda yapildiginda figurlerin hepsinin rengarenk oldugu dusunuluyor, yillar gectikce renklerini kaybetmisler. diger tapinaklara nazaran biraz kucuk olsa da ayrintilariyla gozlere ziyafet sunuyor. buddha fotografi cekmek icin birebir.

    banteay srei: merkezdeki tapinaklara biraz uzak (35km civari kadar) olsa da 9.yuzyilda tamamlanmis olan bu tapinak insana "insanlar bin yil once bunun gibi bir eser ortaya cikartabiliyorsa ben neyim?" sorusunu sorduruyor. duvarlari dantel gibi islenmis tapinaga motosikletle giderken yolda koylulerden muz-mango-ananas gibi meyveleri cok ucuza alip yolda afiyetle yemek onerilir. otoparki ucretli olan tek tapinak, 2000khmer parasi(50 cent) ucreti var. yolun hemen diger tarafina (tuktukcular orda bekliyor genelde) birakirsaniz ucret yok.

  • türkiye'de "komşum indirmiş", "kuzenim yazmış" kanunen suç teşkil eden bir eylem için kesinlikle bahane olmuyor. savcılar, hakimler bu açıklamayı zerre kale almıyor. başka birisi itiraf etmedikçe abone her daim sorumlu. haliyle wifi paylaşmak, paylaşımını övmek türkiye sınırları içerisinde felakete davet çıkartmak. aslında bu zaafiyeti kullanarak zarar vermek istediğin birinin hesabından bu tarz paylaşımlarda bulunmak bir saldırı yöntemi olarak bile uygulanabilir.

    o yüzden türkiye'de wifi paylaşımı tavsiye etmeyin. bu önerilen savuşturma yollarını uygulayın. immanuel'i dinlemeyin. o ne dediğini bilmiyor.

  • altında derin ve karmaşık bir dizi psikolojik faktörün yattığına inandığım korkunç bir his. duşakabinimizin su sızdırmaya başlaması, kombimizin titreye titreye çalışması, buzdolabımızın optimus prime 'a dönüşmesi gibi nedenlerle eve çağırdığımız tamirci karşısında neden çaresiz hissederiz kendimizi? neden sürekli ona yaranmaya çalışırız? neden "ustacığım bir şey lazım mı?" diye sorarız sürekli? o bir cerrah titizliğiyle işini yaparken hissettiğimiz gerilimin sebebi nedir? neden eve gelen usta bizden "kullanılmayan, böyle eski, pis bir bez" ya da "şöyle küçük bir iskemle" istediğinde heyecanlanırız?

    çocukken evde bozulan her elektronik alet karşısında "sen mi oynadın lan bununla?" diyen bir baba, hiç anlamadığımız bir konuda tamirata gelen adamın çıkaracağı masrafın belirsizliği, bir şeyi tamir ettirmenin getirdiği mutsuzluk ve gerilim hissi... hepsi ama hepsi bu suçluluğun nedenleri arasında sayılabilir. mamafih akılda tutulması gereken bir başka neden de bazı tamircilerin eve sıradan bir insan, normal bir tesisatçı şeklinde gelmek yerine sorgu meleği kılığında gelmesi olabilir. adam sizinle öyle bir konuşur ki ezilir büzülürsünüz. sizi sorgular da sorgular... sorun ondan önce gelen tamirciler ya da ustalardır. bu asabi ve kıskanç usta tipi adamın ruhundaki suçluluk hissini arttırır.

    - usta sorun neymiş?

    - kime monte ettirdiniz siz bunu?

    - valla eve taşınırken ustalar baktı...

    - ....

    - ne olmuş abi?

    - olacağı olmuş işte... işi bilmeyen adam bunu ekseriyetle böyle monte eder. bunu kompile yanlış monte etmişler...

    - tüh ya...

    - masraftan mı kaçtınız siz?

    - yo...

    - masraftan kaçarsanız böyle olur işte...

    - abi kaçmadık masraftan...

    - geçen bir başka yerden çağırdılar... duşakabini takar takmaz hadi selamunaleyküm... sular alttan banyoyu basmış... masraftan kaçmayacaksın, ustasını bulacaksın...

    - valla bilemedik abi... masraftan da kaçmadık ama...

    - kaçmayacaksın masraftan...

    - yok abi kesinlikle kaçmadık zaten...

    ***

    bu ne lan? yecüc mecüc gelse daha iyiydi... usta mısın csi dedektifi misin? kaçtım masraftan evet... ucuzu tercih ettim... allah belanı versin senin... zona oldu her yanım stresten, gerilimden... evet masraftan kaçtım... evet arkadaşlarla biz monte ettik onu... biz monte ettik... anlıyor musun biz... ucuz olsun istedim çünkü... masraf çoktu, artmasın istedim... suç mu? suç mu bu? amacın beni ağlatmak mı, üzmek mi? özür dilerim tamam mı usta... tamam mı? özür dilerim... allah kahretsin özür dilerim... yeter artık üstüme gelme... ühühühühühühühüh.... ya şimdi yazarken bile fena oldum... sanırım devam edemeyeceğim. burda keselim lütfen...