• başkalaştırdığımız kimliklerin, aşkı bizden daha iyi yaşayabildiklerini beyaz perdede görmemizi sağlayan samimi bir film başka dilde aşk
    fonda "hayat o kadar zor mu" derken mor ve ötesi ` :ayıp olmaz mı`, onur'un hikayesi "değil" diyor sanki, usul usul, incitmeden...
    onur'un annesine kendini anlatma çabasındaki sahneyi bu sukünetten ayrı bir yere koyuyorum, o sahnedeki mert fırat'ın muhteşem performansı lale mansur'un göz kapaklarında gizlenen yaş ile vazifesini tamamlıyor adeta...
    kamuran karakteri de ` :tuğrul tülek` etkileyici hikayesi, oyunculuğu ile göz dolduruyor, filmin sürprizi oluveriyor bir anda.
    en çok etkileyen ise; ayrılık sonrası eşyalarını toplamaya gelen zeynep'in kapının arkasına gizlenip, onur'un ise o anda eve gelip masanın başına oturup ağladıkları sahne.
    o kadar çok kendimi kaybetmişim ki, onur sevdiğinin ağladığını bir şekilde hissedip yanına gelecek diye bekledim.
    sevdiğinin sesini duymayıp onu duyumsamak mı, söylediği her şeyi duyup hiçbir şey anlamamak mı?
    aşk, duyulara bakmıyor neticede... hislerin, avucundaki tek hazinen ve tek gerçek...
    güzel bir film son tahlilde...
  • --- spoiler ---

    mert firat & lale mansur'un karsilikli kavga sahnesi, oyunculuk dersi niyetine okullarda gosterilmeli.

    --- spoiler ---
  • bilmediğiniz duygularınıza dokunan başka dilde bir film.

    film, başladığı andan itibaren sizi sarıp sarmalıyor. oyunculuklar oldukça başarılı.

    mert fırat* rolünü adeta üzerine giymiş. bu rol ancak böyle oynanır işte. ayrıca burdan kendisine karşı özel hislerimden de bahsetmek isterim ama utanıyorum be sözlük. en iyisi selam etmek, yok yok dayanamıyorum sen nasıl bişeysin öyle ya*.
    saadet ışıl aksoy* inanılmaz doğal. insan, kendisini oynuyor gibi bir izlenime kapılıyor onu izlerken.
    lale mansur* yerinde bir tercih olmuş. bir anne nasıl olmalıysa öyle.

    filmin baştan sona alt yazılı olması misyonunu da yerine getirmiş..

    --- spoiler ---

    zeynep'in çağrı merkezinde çalışması, bütün iş günü boyunca tanımadığı insanlarla konuşmaktan, muhattap olmaktan bıkıp, eve geldiğinde onur'la işaret diliyle iletişim kurması anlamlı bir ayrıntı bence.

    onur'un çalar saat işlevinde titreyen yatak kullanması, kettledaki kaynayan suyu o esnada yanıp sönmeye başlayan ışığın belirtmesi, işitme engellilerin çoğu insan için çok sıradan olan konularda bile ne kadar sıkıntı çektiğini anlatmaya yarayan gerçekçi örneklerdendi.

    --- spoiler ---

    naçizane fikirlerimden biri, bu filmden sora işaret dili öğrenme modası başlayacak. tamam oldukça yararı dokunur, ama bu gibi şeylerin sadece moda olduğu için yapılması, ne bileyim anlamını kaybettirecek gibi geliyor bana.

    ayrıca uyarmadı demeyin. ikinci bir ıssız adam vakkasıyla karşı karşıyayız, ama bu kıyaslamayı popülerlik anlamında yapıyorum.

    sonuç olarak biri bana bu filme ikinci bir defa gider misin diye sorsa, hadi ne zaman diye cevap veririm.

    ben bu filmi çok sevdim.

    ceketimi burada unutmuş olabilir miyim?
  • cok sade, cok abartisiz, cok hos cekilmis bir film. senaryo oyle aman aman muhtesem degil ama oynayan herkes, ozellikle mert firat o kadar ozveriyle calismis ki rolune, aksam aksam kafami dagitti, yuzume tebessum kondurdu ve turk sinemasi hakkinda umutlanmami sagladi.

    --- spoiler ---

    burusturup atilan kagitlarin o haldeki fotograflarini ve onlarin acilmis sekillerini ayni sayfaya koyup birini yureklendirmek ne kadar sahane bir fikirdir.

    --- spoiler ---
  • ihtiyacınız olduğunda izlemeniz gereken bir film.

    anlaşmak için konuşmanın yeterli olmadığını anladığınızda,
    çabalamaktan vazgeçmek üzere olduğunuzu hissettiğinizde,
    herkesin farklı olduğunu düşündüğünüzde,
    umudunuzu kaybetmek üzere olduğunuzu hissederken,
    yalnız olduğunuzu hissettiğinizde,
    bazı şeyler zor gelirken,
    bıkkın ve yorgun hissederken,
    neyin arkasında duracağınızı bilemezken,
    neye ihtiyacınız olduğunu bulamazken,
    herşey gereksiz, önemsiz ve boş gelirken,
    güveninizi kaybetmişken,
    tutunacak dal ararken,
    birini tanımaya, anlamaya çalışırken,
    aşıkken,
    aşktan korkarken,
    .....

    gerçek dupduru anlatan bir öğretmen ararken izlenmesi gerekir...
  • --- spoiler ---

    son iki sahnesiyle (zeynep ve onur'un aynı evin içinde ayrı yerlerde ağlamaları ve onur'un çağırdığı taksinin geldiğini sanarak dışarı çıkmak için kapıyı açtığında karşısında zeynep'i bulması);
    bu sahnelerden sonra pat diye perdede beliren ''son'' yazısı ve jenerik müziği olarak mor ve ötesi'nin ''ayıp olmaz mı''sının girmesiyle insanı koltuğa çivileyen bir film olmuştur.

    --- spoiler ---

    çok gerçek ve çok etkileyicidir...
  • sinemada izleme fırsatı bulamamıştım, en sonunda dvd'sini alıp izleyebildim..
    hayatımda izlediğim en güzel aşk sahnelerinden birini barındırıyor içinde bu film.. evet aşk biraz da acı demekse onu güzel ifade etmişler; ve aynı sahnede ben bir mucize bekledim kendimce.. kendime şaşırdım sonrasında filmi bırakıp... hayattan mucizeler bekliyor olmak güzel şey şu zamanda bile!..

    --- spoiler ---
    zeynep ve onur'un ağladıkları o çok etkileyici sahne.. bi an zeynep çıkarken evden bir mucize olacak da onur bi şeyler duyacakmış gibi geldi bana... defalarca izlenilebilir bir sahne olmuş o kısım..
    --- spoiler ---

    bazı şeylerin dile getirilmeden, evet hiç söze dökülmeden de nasıl da güzel anlatılabildiğini gösterdi bu film bana; "ceketimi burada unutmuş olabilir miyim?"

    mert fırat o nasıl bir empati yeteneğidir; oynamamış yaşamışsın resmen... hele ki şiiri okuduğu sahne müthişti..

    sana büyük bir sır söyleyeceğim...

    son zamanlarda izlediğim en iyi türk filmiydi.. farklı bakış açısı kazandırıyor, farklı baktırıyor, aynı olduğumuzu farkettiriyor...
  • --- spoiler ---
    ...konusurken yüzüme bak...
    genelde kavganin dozunu yükselten emir cümlesi, taraflardan biri isitme engelli olunca bir ihtiyaca dönüsüyor. en etkili sahnelerden birisiydi.

    --- spoiler ---
    film cok etkili, cok iyi ve herkes rolünde mükemmel. kim daha iyi oynardi denemiyor, cünkü filmde hersey gibi herkes de cok gercek.
  • fragmanı çıktığından beri deli gibi merak ediyordum, bugün izleyebildim. 2009'un ilk günü sonbaharı izlemiştim ve çok beğenmiştim, yılın son günü bu filmi izledim ve bayıldım resmen. güzel bir hikaye, güzel oyunculuklar... "mesaj vermeliyiz" gibi bir derdi yok, gözümüze gözümüze sokulmuyor hiçbir şey.
    mükemmel değil belki, ama hatalar göze batmıyor. adamlar o kadar hoş bir film yapmışlar ki, her tarafı hata olsa ne yazar.

    ayrıca kamuran'a hasta oldum.

    (bkz: tuğrul tülek)

    --- spoiler ---

    - zeynep sessiz telefonlar alıyormuş hahahaha

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    filmin en iyi sahnelerinden biri kesinlikle onur ve annesinin kavga ettikleri sahne. süper yazılmış, süper oynanmış.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    zeynep evi terk ederken onur'un eve gelmesi, zeynep'in kapı arkasına saklanıp hıçkıra hıçkıra ağlaması.
    onur'un zeynep'i görmeyip (ağladığını da duymayıp tabi) onun da ağlamaya başlaması.
    of ki ne of!!!

    --- spoiler ---
  • son zamanlarda vizyona giren en güzel filmlerden birisi. söyleyecek aslında çok şey var ama nasıl başlasam ne anlatsam bilemedim. öncelikle konu gerçekten çok çarpıcı. zaten konu o kadar etkileyici olunca detaylar insanın gözüne batmıyor. mert fırat cidden oyunculuk konusunda kendisini aşmış. ayrıca senaryo da onunmuş, alkışlıyoruz. saadet ışıl aksoy pek parlak değil gibi ama, idare ediyor işte, sırıtmamış. esas lale mansur'u özlemişiz be. sırf böyle yaratıcı senaryoları teşvik etmek amacıyla bile gidilmesi, görülmesi gereken bir film. ahanda buradan sonrası kompile sıpoylır içerir; okuyup okumamak filme gidecek olana kalmış.

    --- spoiler ---
    efendim, film biraz sert başlıyor, yanınızda yaşlı teyzelerle hararetli bir sevişme sahnesi izlemek adamı geriyor. gerçi, sahne çok hararetli değil esasen ama, sanırım teyzeler için fazla geldi; hoş tepkiler vermediler ben de gerildim.

    herkes konuşurken, seslerin bir anda gitmesi, resmen seyirciye "bakınız aranızda empati kuramayacak kadar mal varsa, sağırlık böyle bir şey" demek olmuş; yerinde olmuş. insanların arada oturup düşünmesi gerektiğini -belki klişe- ama güzel bir şekilde anlatmış.

    ayrıca, evet kürek takımı eymir gölü'nde çalışmış gibi, hoş olmamış, bilenlerin gözünden kaçmamış. yine de bütünün hatırına ses çıkarmıyorum.

    yan hikayeler etkileyici, ama biraz kısa tutulmuş, geçiştirilmiş gibime geldi, biraz daha zaman ayrılabilirdi. yine de, özellikle kamuran çok etkileyiciydi. o defter nedir öyle arkadaş, insan gibi hediye olmamış valla. öyle bir hediye bana gelse, içime yaşama sevinci dolar cidden.

    onur'un annesiyle kavga edip bağırdığı sahnede resmen ben stres attım. oturduğum yerde pamuk gibi oldum, o ne güzel oyunculuktur arkadaş.

    ayrıca, uyuyan adamın ayağına su dökmek manyaklığı nedir ya, izlerken çok iyi de oldu çok güzel iyi oldu tamam mı dedim. insanın yüzüne gereksiz bir gülümseme yerleştiriyor.

    neyse efendim, konumuza dönecek olursak, kamuran'la dalga geçen bakkalın çırağı, onur'u aşağılayan insanlar, onlar... ötekileştirmenin içimize ne kadar da işlediğini, kendi kendimize ürettiğimiz bahaneleri ne kadar da güzel işlemiş. "biz senin neyini eksik ettik de eksik bir adamla berabersin" böyle bir söze daha ne denebilir ki.

    kısacası film beni en hassas yerimden, engellilerden yakaladı. engellilere karşı bir borcum olduğunu yüzüme vurdu. bu kadar mı zor lan, bu kadar mı zor insanları kabullenmek? hem, ayıp olmaz mı?

    "ceketimi burada unutmuş olabilir miyim?" der, çeker giderim.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap