• matematiksel ifadesi şöyleymiş;

    a = 1
    b = 2
    c = 3
    ç = 4
    d = 5
    e = 6
    f = 7
    g = 8
    ğ = 9
    h = 10
    i = 11
    i = 12
    j = 13
    k = 14
    l = 15
    m = 16
    n = 17
    o = 18
    ö = 19
    p = 20
    r = 21
    s = 22
    ş = 23
    t = 24
    u = 25
    ü = 26
    v = 27
    y = 28
    z = 29

    olarak alındığında;

    z =29
    e = 6
    k =14
    a = 1

    zeka = 50% başari

    --------------------/--------------------

    ç = 4
    a = 1
    l =15
    i =11
    ş =23
    m =26
    a = 1
    k =14

    çalişmak = 85% başari

    --------------------/--------------------

    d = 5
    e = 6
    n =17
    e = 6
    y =28
    i =12
    m =16

    deneyim = 90% başari

    --------------------/--------------------

    y =28
    a = 1
    l =15
    a = 1
    k =14
    a = 1
    l =15
    i =11
    k =14

    yalakalik = 100% başari

    --------------------/--------------------

    t =24
    o =18
    r =21
    p =20
    i =12
    l =15

    torpil = 110% başari

    --------------------/--------------------

    matematik yalan söylemez....

    (bkz: kopi peyst)
  • "başarı hamile kalmak gibidir. herkes tebrik eder ama kaç kere sikildiğinizi kimse bilmez."
  • damakta bıraktığı tat dolayısıyla ölümcül bir serap, bir yanılsamadır ve bu sahteliğiyle insanı mutsuz edebilir.. çok büyütmemek lazım.. hayat epey farklı işliyor çünkü gerçekte..

    yemişim başarısını..

    safiyane ve samimi gayrettir önemli olan.. eller kan, yüz toprak içindeyse başarmışsındır zaten.. neticeden azade olmuşsundur.. ne mutlu sana..!

    ...
    dibine bir not:
    (bkz: #34904153)
  • psikolog carol dweck'in hipotezi şudur.

    new york’taki yüzlerce okul çocuğuna bir test yaptırıp ardından yarısını zekâları için (“bunu başardığına göre akıllı olmalısın”) yarısınaysa çabaları için (“çok çalışmış olmalısın”)överek sınadı.

    övgülerin ardın-dan öğrencilere bu sefer biri aynı seviyede, diğeri daha zor iki başka test arasında seçim olanağı tanıdı. çabalarından dolayı övgü alanların yüzde 90’ı daha zor testi seçerken, zekâları do-layısıyla övgü alanların da yine neredeyse yüzde 90’ı daha ko-lay seçeneği yeğledi.

    kısacası kısa bir övgü cümlesi muazzam etki yaratmış ve sonuçtan çok çabaya yoğunlaşmanın daha iyi olduğunu bir kez daha göstermişti. dweck’in vardığı sonuç, zeki grup başarısızlık korkusuna kapılırken çabalayan grubun hatalardan ders almaya teşvik edildiğiydi.

    iki gruptan öğrenci-ler kendilerinden daha iyi sonuçlar alanlarla daha kötü alanla-rın kâğıtlarına bakmaya davet edildiklerindeyse zeki gruptaki öğrencilerin hemen hepsi kötü puan alanlarla karşılaştırmaya girerek öz-beğenilerini artırma yoluna giderken, çabalayan öğrencilerin neredeyse tümü kendilerinden yüksek not alan-ların kâğıtlarına bakarak hatalarını görmeyi tercih etti.

    izleyen testlerdeyse çabalayan öğrencilerin başarı oranı yüzde 30 artış gösterirken zeki öğrencilerde yüzde 20 düşüş görüldü. kısacası başarıya giden yol, başarısızlığa odaklanmaktan geçiyordu.

    -alıntıdır-
  • meşhur bir tasavvuf hikayesidir: bir gün bir dervişin kalp gözü açılır ve şeyhinin cehennemlik olduğunu görür ve dehşete kapılır. zor bela da olsa şeyhine durumu arz eder. şeyhi ona "evladım senin o gördüğünü biz 30 senedir görüyoruz, allah dilediğini yapar. bizim gidecek başka kapımız mı var? mecburen kulluğa aynen devam edeceğiz" der.

    bu hikaye elbet bize ilginçlik olsun diye değil, önemli bir mesajı ulaştırmak için anlatılmakta. mezkur mesaj, insanların idrak etmekte oldukça zorlandıkları bir hakikattir.

    şu alemde tersinden düzünden her faaliyetimiz allah'a olan ibadetimiz ve kulluğumuzdur. işte bu noktada insan ekseriyetle büyük bir yanılgıya düşer ve bir takım sebepleri bir araya getirmekle belirli sonuçları elde edeceği vehmine kendini kaptırır. halbuki varlıktaki düzen bu şekilde işlememektedir.

    netice veya başarı denilen hasıla, bazen bizim çalışmamızdan bağımsız olarak, bazen de çalışmamıza paralel olarak ilahi kader tarafından oluşturulur. bu sebeple gerçekte başarı som bir ihsan-ı ilahidir ve şükrü gerektirir.

    ancak insan bu neticeyi genelde kendi emeğinin bir semeresi olarak görür ve bu bozuk itikadının cezasını ve azabını eşzamanlı olarak tadar. çünkü allah seriul hisab'tır(hesapları çabuk görücüdür).

    başarıyı kendi çalışmasına bağlı bilen şahıs, kendisine başarı verildiği takdirde kibre ve büyüklenme belasına müptela olur. verilmediği takdirde ise kendini hor, hakir ve değersiz görüp zillete, yeise düşer. yeis ekseriyetle insanı yakıp tüketici bir ateştir ve helak eder.

    hasılı, bize düşen elimizden gelenin en iyisini yapmak, ki kulluk vazifemizdir, ve gerisini allah'a bırakmaktır. sonsuz hikmet sahibi olan zat, elbet en iyisini bilir.

    evliyanın büyüklerinden alaaddin attar hazretleri şöyle buyurmuştur:

    "müslümanlık teslim olma işidir. teslim olmuş bir müslüman boynuna iblis gibi bir lanet halkası geçirilse, allah'ın kendine layık gördüğü şeyden, imanından nasıl razı ise öylece razıdır. sadık kul hakkın kazasından razıdır. kendi fiilinden değil."
  • ralph waldo emerson'un anlatimiyla:
    "bol bol gulmek ve cok sevmektir; akilli insanlarin saygisini ve cocuklarin sevgisini kazanmaktir; durust elestirmenlerin onayini almak; sahte dostlarin arkadan vurmalarina dayanmaktir; guzeli sevmektir; herkesteki en iyiyi bulmaktir; karsilik beklemeyi hic dusunmeden kendiliginden vermektir; geride ister saglikli bir cocuk, ister kurtarilmis bir ruh, ister bir parca yesil bahce, ister iyilestirilen bir sosyal durum birakarak dunyanin iyilesmesine katkida bulunmaktir; gonlunce eglenmek ve gulmek; kendinden gecerek sarki soylemektir; tek bir kisi bile olsa, birinin sizin varliginizdan oturu daha rahat nefes aldigini bilmektir."
  • köleler içindir.

    yaşamın ana gayesi, bir "x" hedefine ulaşıp orada "konaklamak" değil; sürekli hareket halinde olmaktır. hayat, bireyi, su misali sürekli bir akış içinde olmaya zorladığı için, bu durum tartışmaya kapalıdır.

    hedefe ulaşan insanın tatmini kısa sürecektir. ve bu aşamadan sonra, kendine yeni hedefler arayacaktır. sürekli bir yeni hedef yaratma hali; başarı ve başarısızlık ihtimallerinin matrisleriyle birleşip bireyi kaotik bir bunaltının içine hapsedecek, kısacık bir tatmin halini yaşamak için; uzun süreli bir ızdıraba maruz bırakacaktır.

    köle ruhlu insan, mutlu olmak için, başarıya mahkumdur. başarı sayesinde, hem geçici olarak iç tatmin sağlar, hem de kendini çevresine ispatlamış olur. bu ispat için çevresinin onayına mahkum olduğundan dolayı, zaman içinde, gerçekten kendi istenci olmayan işlerin peşinden koşmaya başlayacak; ve başarı fetişizmi uğruna, kendisini, arzulamadığı döngülerin içinde bulacaktır.

    yapılan fetih hareketlerini saymazsak, tarih boyunca hiçbir efendinin "başarı" kavramına ihtiyacı olmadı. fetihteki ana gaye de, psikolojik bir rahatlama sağlamak değil; ekonomik ve siyasi üstünlüğü ele geçirmekti zaten. köleler ve alt sınıfa mensup insanlar ise, bir gün özgürleşecekleri hayalini-hedefini bir "başarı noktası" olarak belirlediler kendilerine. günümüz köleleri ise, bir gün özgürleşecekleri ve istedikleri hayatı yaşayacakları inancıyla* dur durak demeksizin çalışıyor. insan, köleliğini dissimulate edip kendini dahi kandırıyor ve özgür olduğu yanılsamasını üretmek için; yaşamın değişik noktalarına çeşitli ve ufak "başarı" idealleri serpiştiriyor. hedefe ulaşan köle, bir yanılsamanın içine girip kendini iyi hissediyor bir müddet için. elbette bu durum geçici.

    özgür bir insanın, hiçbir şeyi başarmaya ihtiyacı olmadı. başarmayı arzulayan insan, köleliğinin bunaltısına geçici bir çare arayan, bastırılmış kişiliğini "bakın ben aslında böyle önemli biriyim" diyerek çevresine gösterme saplantısı-arzusunda olan bir köledir. dünyayla sahici bir ilişkiye girip özgün eserler ortaya çıkarmak ayrı bir şey tabi. başarı burada bir hedef değil, toplumca tasdik edilmiş bir sonuç oluyor.

    başarının, bu uzun soluklu zorlantısına irade gösteremeyen köleler ise; neoliberal olumluluk toplumunun "mutluluk" delüzyonu içinde sıhhat bulmaya çalışıyor. bunun yolu ise kendini önemli biri addedip, tüketim kültürüne dahil olmaktan geçiyor. evet, burcusu, evet koraycan; seçimini yap. hangi snickers? mavi olan mı, kırmızı olan mı? bu senin hayatın, senin kararın. haydi, ne duruyorsun?
  • bizden neden dünya çapında başarılı yazar, sanatçı,bilim insanı,girişimci,marka vesaire çıkmıyor ?

    cevabım şudur.

    dünyanın en güzel ağaçlarını ve çiçeklerini çölün ortasına ekerseniz ne yapılırsa yapılsın o güzelim ağaçlar ve çiçekler filiz vermez,veremez.

    burada suç ağaçta ve çiçekte değil çöldedir.

    eğitimli ve bilinçli okur olmadan iyi yazar da olmaz.

    sanata önem verilmeyen yerde sanatçıya da ihtiyaç yoktur.

    bilime değil ezbere ve makamlara önem verilen akademiden bilim insanı çıkmaz.

    hayallerin bastırıldığı ve girişimci fikri olanlara para değil nasihat verilen yerden girişimci de filizlenmez.

    ticaret ve üretimin kazıklama, kopyalama ve devletten ihale kapma üzerinde döndüğü ortamda dünya çapında bir markanın gelişmesi imkansızdır.

    gerçek anlamda gazete ve televizyonun olmadığı alemde gerçek gazeteci ve televizyoncunun hayatta kalması da mümkün değildir.

    kısacası bereketli toprağın ürünü de bereketli olur ama eğer o toprak bereketsizse önce toprağı düzeltmeniz lazımdır.
  • "başarı, ahlaklı olduğun için değil; ihtiyacın olmadığı için yalan söylememektir."
    - çetin altan
  • ursula k. le guinin, 1983 yılında mills koleji mezuniyet töreninde yaptığı konuşma sırasında, yerin dibine soktuğu kavram.

    "...
    basari, bir baskasinin basarisizligi anlamina geliyor. basari, duslemeye devam edebilecegimiz bir amerikan ruyasi sadece, bir cok yerlerde, ve bu arada ulkemizde milyonlarca insan korkunc bir yoksulluk gercegiyle yasiyorlar. hayir, size basari dilemiyorum. basari hakkinda konusmak bile istemiyorum. konusmak istedigim konu basarisizlik.

    sadece insan oldugunuz icin basarisizlikla tanisacaksiniz. hayal kirikliklari, adaletsizlik, ihanete ugrama ve yerine konmayacak kayiplarla karsilasacaksiniz. guclu oldugunuzu sanirken zayif oldugunuzu ogreneceksiniz. mulk edinmeye calisacaksiniz ve mulkleriniz size sahip olacak. kendinizi, bu gune kadar da bunu yasamis olmalisiniz, karanlikta, yalniz ve korkuyor bulacaksiniz.

    sizin icin temennim, kardeslerim, ogullarim, kizlarim, orada, o karanlik yerde yasaminizi surdurebilmenizdir. basariya tapan akilci uygarligimizin inkar ettigi, yasamin olamayacagi bir surgun yeri olarak gordugu o yabanci topraklarda yasayabilmenizdir.
    ...."

    konuşmanın türkçe tam metni için *
    konuşmanın orjinal dilinde tam metni için *
hesabın var mı? giriş yap