• ikiye ayrilirlar: malazlar satanlar ve kav satanlar.
  • bazıları çok tok gözlü. kapısında bekleşen sokak kedisinin yavrusu için "sana satayım mı?" diyen, "sigaranın kârı az. seninkini getirmedim o yüzden. ver 25 lira, getireyim 5 paket." diyen laubali bakkalı bırakıp, başka bakkala gitmeye başladım. 5 paket alacak olsam, kendim de alırım. kola soruyorum, "yok" diyor. "çocuğun, kola içmezse ölmez ya." dedi bir de. üstelik destek olayım diye, başka ıvır zıvırlar da alan tek müşterisi bendim.

    yeni gittiğim bakkal geçenlerde 8 lira fazla para üstü verdi. gece dank etti kafama. ertesi sabah gittim, "fazla para vermişsiniz bana." dedim. adam farkında değil. "şunu şunu almıştım. iki yerine bir saymışsınız." dedim. zor hatırladı. düzelttik durumu. 1 saat önce yine gittim, 5 lira fazla verdi. "yine fazla verdiniz. her defasında alıp gitsem, batacaksınız." dedim. "canın sağolsun." dedi lan. ama bunu öyle içten bir tavırla söyledi ki, burada tarif edilemez. o anda görmek lazım adamı. çok temiz yüzlü biri zaten.

    hayatı güzelleştiren detaylardan biri. gel de gitme o bakkala.
  • şu hayatta dönerci dedin mi çoğumuzun kafasında ekmeğin arasına zorla turşu koyan adam canlanıyor ya hani. işte bakkal dedin mi de ısrarla sigaranın light'ını veren insan canlanmalı herkesin kafasında bence. böyle çünkü bu. bakkal, müşterisinin daha az zehirlenmesi için çabalayan insandır benim nazarımda.

    bunlardan bir tanesi, yaklaşık bir buçuk senedir bizim apartmanın altında duruyor. yani duruyor derken, gerçekten duruyor. öyle pek ticaret yapayım, yeni ürünler getireyim işlem hacmim artsın falan hiç derdi değil. bizimki tezgahın arkasında, gözleri sabit bir şekilde televizyonda olmak üzere, duruyor. bir şey istedin mi önce o izlediği şeyin bitmesini bekliyorsun falan. neyse anlatacağım bu değil zaten. konu sigaranın light olanı.

    ben, bu abi o dükkanda durmaya başladığından beri, mahallemizin küçük esnafıdır deyip, elimden geldiğince alışveriş ediyorum kendisinden. ve neredeyse hergün sigara alıyorum. ve yine istisnasız, abi her seferinde, "light'tı değil mi?" diye soruyor. yani "light mı?" demiyor adam. "light'tı değil mi?" diyor. emin yani kendinden. şimdi siz diyebilirsiniz ki, mecbur mu adam senin ne içtiğini aklında tutmaya? haklısınız; değil. ama adımı da aklında tutmaya mecbur değil, fakat onu tutuyor aklında?! adımla hitap ediyor adam bana. ama sigaramı light sanıyor?! ve zirveyi dün yaptı kendileri. gafil avladı beni.

    dün girdim dükkana, aldım kolamı, cipsimi falan, dedim "abi iki paket de vinstın". hiç ses etmeden sigara standına gitti abi. işte o kısacık sürede ben mutlu oldum. yaşasın dedim, abi benim sigaramı öğrendi, sormuyor artık "light'tı değil mi?" diye. bu sevinç dalgası vücudumu nasıl esir aldıysa. ben nasıl bir zafer sarhoşluğu rehavetine kapıldıysam. hiç o yana bakmadan direktoman vereceğim paraya yoğunlaştım. tam parayı denkleştirip tezgahın üzerine koydum ki ne göreyim?! orada bir paket light sigara! zar zor, "abi kırmızısından" diyebildim. bir an önce paramın üstünü alıp kaçmak istedim o dükkandan. çünkü, gözbebeklerimin japon animelerindeki gibi titremeye başladığını hissettim :( bakamadım abinin yüzüne. para üstünü hızlıca cebime tıkıştırıp koşarcasına çıktım dükkandan. abi gözleri televizyonda, durdu orda.
  • benim muhatap olduklarımın birçoğu fazlasıyla çıkarcı yalnızca parasının peşinde kasa arkasında her daim akp'yi öven program izleyen insanlardı. bugün evime en yakın mahallenin bakkalıyla bir sorun yaşadım. ve sanırım bir daha hiçbir bakkala gidip alışveriş yapmayacağım.
    parasal açıdan çok parlak bir dönemde değilim. bir telefon aldım apar topar çıktım evden. arkadaşım bir sorun dolayısıyla acile gittiğini yalnız olmak istemediğini söyledi. hastanelerde tek başına durmak hayattaki en büyük gerginlik kaynağı olan ben bir an önce yanına gitmek istiyordum tabi ki ama istanbul kartımda para yoktu. istanbul kartımda param olmadığı gibi yanımda nakit para da yoktu. evdeki bütün bozuklukları aradım. çanta diplerine pantolon ceplerine baktım ve elimde 4 lira 70 kuruşla dışarı çıktım. bakkala gittim kart yükletmeye. 5 lira altını yüklemiyorum, dedi. karttan çek o zaman abi, dedim. 5 lirayı karttan mı çekcem, dedi. acelem var biraz bankamatik de uzakta sonra versem parayı zaten burda oturuyorum, dedim. nerden biliyim getireceğini, dedi. 30 kuruş için dedi bunu. 30 kuruş için! yere düşürse tenezzül edip bakmayacağı para için dedi bunu paragöz herif. ne kadar küfrettim içten içe bir ben biliyorum herhalde.
  • gecenin bir vakti müşterilerine salep ikram edenleri var. şüphesiz ki onlar, hakkettiği değeri görecektir.
  • mahalleye ruh katan bir yerdir bu bakkal denen küçük dükkân.

    inatla tarihe karışmaya direnen bir dükkândır . kendisi de direnir, hayat şartları da yardım eder çünkü "veresiye" bir tek burada geçer.

    bakkalları seviyorum. kokusunu özellikle. içeri girdiğin an burnuna çarpan deterjan kokusuyla karışık ekmek ve gofret kokusu ne güzel bir bileşimdir öyle. raflarda salça , yağ, toz şeker, yumurta... alo, omo, tuz tuhu... bakkalın hemen arkasında dizili paket paket sigara, mümkünse tahta bir rafta. ve en sevdiklerim ; gofretler , çikolatalar , şekerler.

    çocukluğumun bir kısmını geçirdiğim almanya'da bakkal yoktu. bakkalı ben önce video filmlerinde gördüm. sonra türkiye tatillerinde bizzat müşerref oldum ve hatta gediklisi oldum.

    gözümün önüne bir çok görüntü geliyor şimdi bakkal deyince. fırından taze ekmek gelir kasayla. üzerinde mavi renkli bir bez. sonra o ekmekler tahtadan câmekanlı bir dolaba dizlir. o camlar terler.

    daha hesap kitap bilmeyen küçükler gelir elindeki bozuğu gösterir, bakkal o bozuk paraya göre şekerleme verir. ola ki para yetişmedi bişeye, kırmaz küçüğü... olmadı bir sakız verir. sakız da değil ciklet . minti minti, tipi tip... özcan cikletleri, pat bom.

    ünlü bir karikatür vardır hani; bir karede ik esnafın halinin anlatıldığı. "veresiye verinin hali" ile "veresiye vermeyenin hali" . bakkallarda olmaz o resimlerden. kasapta manavda olur ama .

    sabah en erken bakkal açar ekmek teknesini, en geç bakkal kapar. ekmeği de ordan alırsın sabahın köründe, gazozu da ordan alırsın yazları gecenin köründe.

    doktorun nasıl önlüğü ve steteskopu varsa bir bakkalın da önlüğü ve veresiye defteri vardır olmazsa olmazlarından. kara kaplı defterdir o. bütün mahallenin kaydu kuydu burda tutulur. şiştikçe şişer. defterin sayfaları kıvrılır. yaprakları aşınır. hatta bu defterin bile bir bakkal kokusu vardır üzerine sinmiş.

    eskiden bakkallar yazar kasa kullanmazlardı. fatura keserlerdi elden. bir de bu koçanlarda bakkal değil "bakkaliye" yazardı. "ünal bakkaliyesi" mesela. oysa biz "ünal bakkal" derdik. ben küçük aklımla buna takılır kalırdım. bakkaliye de neyin nesi olurdu ?

    en başta annem, sonra da mahallenin teyzeleri ille de oyun ortasında bakkala yollarlardı.

    bir çocuk olarak bakkala bakış açım, hislerim böyleydi. sonraları yaşımız büyüdü. bakkala çocuk yollayacak yaşa geldik diyelim . bugün ne mutlu bana ki oturduğum mahallede bir bakkal var. işleten ise bir hanım. benim en yakın arkadaşlarımdan biri. bakkal ile muhabbeti koyultmanın avantajlrından biri de tezgâhın arkasına geçebilmek. ordaki sandalyeye oturabilmek. bakkal kapı önüne çıktığı vakit gelen bir müşteriye fiyat söylemek, para almak, para üstü vermek. merakım varmış demek ki ballandıra ballandıra anlatıyorum.

    mahallede ne oldu ne bitti, kimin düğünü , cenazesi var ? dünürlüğe gittiklerinde ayşe hanımlardan neler istemiş karşı taraf, behiye ablaların çatısı neden akıyormuş, sedat ağbiler tatile nereye gidiyorlarmış gibi bir sürü gereksiz bilgiyi buradan edinebilyorsun. ha bu benim bakkalımın kadın olmasından mı ileri geliyor bilemiyorum * .

    bak kal !
  • "türkiye değişiyor. bakkal amca devri bitti. artık eskiden olduğu gibi sokak aralarındaki bakkal dükkanı olayı… onlar da artık bu gerçeği görecekler." denmiştir haklarında ve alışveriş merkezleri övülmüş halka avmlerden alışveriş yapmaları önerilmiştir.

    eczacı devri bitti, bakkal devri bitti, işçi emekçi çalışan kesim bitti, küçük ve orta ölçekli işletmeci bitti, esnaf bitti, sanayici bitti.. hepsi bitti.. ne kaldı kim kaldı.. üretim adına hiç bir şey kalmadı ve övülen kim alışveriş merkezleri yani tüketim.. tüketim ekonomisi koca imparatorlukları bitirdi farkında mıyız..

    bakkal hala akşam sofraya oturulurken eksik kalan birşey farkedildiğinde bir koşu gidilen o saatte orada olduğu için ve hep güler yüzle karşıladığı ve uğurladığı için sevilen arada birlikte çay içilen sohbet edilen amcadır bazılarımız için ve bu şekli ile bir değerimizdir.. gerçi hangi değerimize sahip çıkıyoruz ki..?
  • bozuk para üstü yerine sakız veren kişilere verilen ad.
  • cornetto dondurmanın bedavalarını kendisi yiyen insandır.

    - ee bedavası nerde bunun?
    - yok bedavası.
    - yek yea! reklamlarda var diyor ama aşkına..
    - senin aşkın var mı?
    - ...
    - aşkın yoksa yok!
    - te allam ya!!

    aynı günün akşamı bakkal amca elinde bedava dondurmayla yakalanmıştır..
    (bkz: zıkkım)
  • bir süpermarketle kıyaslanamayacak derecede sempatik alışveriş yapma yeri. az önce 2 sigara aldım bakkaldan ve teyzem "daha demin de birisi 2 paket almıştı. zam mı gelcek yoksa oğlum sigaraya?"
hesabın var mı? giriş yap