• evim evim güzel evim. doğduğum, büyüdüğüm ve ölmek istediğim yer. bağlarbaşındaysanız kadıköye yürüyerek 20 dak. üsküdara 12 dak. gidebilirsiniz. canınız sıkılıp kendinizi doğaya vermek isterseniz fethipaşa veya çamlıca korusuna gidilebilir, kuguncukta çınaraltına oturulabilir, 24 saat alkol, sigara ve dahasını bulmak mümkündür evden çıkmaya gerek yoktur bir telefonla gelir, taksimden sabaha kadar minübüs vardır bindikten sonra 15 dak. evde olursun, intahar etmek istersen bile köprü yakındır
  • istanbul gaziosmanpa$a'nın en i$lek caddesidir.. bir nevi mini istiklal caddesi de diyebiliriz.. genelde cadde etrafındaki yerle$im yerlerinde çingeneler, trakyalılar ve göçmenler oturmaktadır.. alı$veri$ yapmak için ilçe ahalisinin bayramda seyranda yollarına dü$tüğü caddedir.. giri$inde solda karadeniz guveci yapan bir yer vardır ki, nefistir..
  • ilginç bir sahaf taktiğiymiş, "biz artık o kitabı bağladık, kimseye satılamaz" anlamına gelirmiş.

    şöyle ki efenim:

    bazı sahaflar, kitap alımı için davet edildikleri yere gittiklerinde, işlerine yarar kitaptan ziyade pek de mühim olmayan, alınmayacak (almayacakları) kitaplarla karşılaşmışlarsa kitapların sahibine anormal bir rakam teklif ederlermiş, misal, "otuz liralık şeye 'bunlar yüz elli eder ama şu anda benim durumum müsait değil, yoksa ben bunları alırdım.'" derlermiş, kafasında o rakam yer eden satıcı da ondan sonra kitapları o fiyattan satmaya çalışır ama tabii ki kimse ederinin üstü diye vermezmiş, nihayetinde bıkan satıcı da kitapları yirmi liraya, ilk önüne gelene satarmış.

    ismail erünsal hoca, sahaflar kitabı'nda böyle tanımlıyor.*
  • istanbul’daki ilk ev sahibim baykoç apartımanı’ndaki evimiz, nuhkuyusu caddesi’nin pazarbaşı durağında, ünlü kadın-doğum hastanesi zeynep kamil ile uzun süre kaderine terkedilmiş ama sonra layıkıyla yenilenen burhan felek spor salonu’na yakın kesimdeydi. asıl bağlarbaşı semti ise daha kuzeyde, altunizade, icadiye ve selamsız’ın üst kesimlerinin kavşak noktasının etrafına yayılıdır. bu kavşakta, yanından geçerken birazcık ürperdiğim rum mezarlığı (ankara’da olmayan çok kültürlülüğün işaretleri istanbul’da beni hep etkilemiştir) ve anadolu yakasının başlıca şarküterilerinden koçoğlu vardı.

    mezarlık bugün yerli yerinde, ancak koçoğlu 90’lı yılların sonunda kapandı, bulunduğu mekân da birkaç kere el değiştirdi. burada en halisinden kaymak, çeşit çeşit peynirler, pastırmalar, salamlar, sucuklar, mezeler, o zamanlar her yerde bulunmayan salata sosları, değişik meşrubatlar, yabancı marka çikolatalar satılırdı. ithalat yeni serbest bırakılmıştı. böyle büyük şarküteriler, bildik yerli ürünlerin yanı sıra yabancı menşeli bazı ürünleri de dükkânlarında bulundurmaya başlamışlardı. benim zorumla muhakkak haftada bir giderdik. bazen kaymak, bazen sucuk, bazen peynir alırdık. tezgâhtarın yağlı kâğıda özenle sardığı herhangi bir kahvaltılık, soframıza bir koçoğlu ürünü olmasının şanıyla, paketiyle beraber getirilip baş tacı muamelesine tabi tutulurdu. artık şarküteri alışverişi topluca yapılıyor da ne oluyor, ne yediklerimizde güzel bir tat var, ne de sofrada o heyecan. 1980’lerin mütevazı, kanaatkâr yıllarında kaldı hepsi. yaşlanmaya başlıyorum.. ama ne yapayım, geçmiş zaman en iyisidir..

    çocukluktan delikanlılığa geçiş yaptığımız yıllarda komşumuzun oğlu ile devam ettiğimiz bilardo salonları, daha çok işçilerin ve işsizlerin yemek yediği küçücük sefil mahalle lokantaları, eski evlerin orasından burasından çıkıp beyaz dumanlarını sokağa hazin hazin üfleyen soba boruları, büyük yengemin ailesiyle birlikte oturduğu, cümle kapısının üstündeki camda amatör bir ressamın ilkbaharda açan renkli kır çiçeklerini resmettiği ilkbahar apartımanı, bu apartımanın arkasında çocuk dünyama çok büyük geldiği halde aslında hiç de büyük olmayan, bana başka yerler keşfetme hayalleri kurduran anlamsız bir çayır, anneannemle yazın en sıcak gününde benim futbol oynama sevdam için gittiğimiz bağlarbaşı pazarının kurulduğu yere yakın top sahası, bazen bu pazardan aldıklarımızı hamalın evimize kadar taşıması, eskice apartımanımızın sahanlığının hiç değişmeyen küf kokusu, tüm apartımanın sahibi, kat komşumuz keman çalan güngörmüş yaşlı hanım, kapıcımızın bir pazar sabahı elindeki alev almış orta boy bir tüpü bir anda merdivenlerden aşağı yuvarlaması, buzluğu karlar altındaki antartika’yı andıran general electric marka buzdolabımız, odun sobasıyla ısınan kurnalı banyomuz, evimizin en sevdiğimiz yeri küçücük oturma odamız, mutfağımızın apartıman aydınlığına bakmasının verdiği ürperti, anneannem kokan ahşap elbise dolapları, bana hep büyülü gelen ama çok ama çok gerilerde kalan bütün bu hatıralar; o ‘’geçmiş zaman’’ı oluşturanlardı. ne oldu sonra? eski komşularla günün birinde irtibat koptu, eski domatesler, eski çörekler, geceleri geçen kederli sesli bozacılar, hepsi yitip gitti. ama yaşanmışlık, işte o hep kaldı..
  • üsküdar'ın en güzel semtlerinden biri. bol bol çıkmaz sokak, bol bol kedi, bol bol tarih, bol bol ahşap barındırır. ayrıca çok da merkezidir. taksim'e, beşiktaş'a, kadıköy'e, üsküdar meydanına, metrobüse yakındır.

    bi ara buradaki ahşap evleri restore ediyorlardı. güzel de oluyordu gibi.
  • kız sen istanbul'un neresindensin ? şarkısında bağlarbaşı'ndaki tozlu yoldan mı ? şeklinde geçen, üsküdar, selâmsız, nakkaştepe, altunizâde ve zeynepkâmil kavşağında meydanı, parkı bulunan, pek çok diziye evsahipliği yapmış, ilk okul çağımda iken üç yılımı geçirmiş olduğumuz üsküdar semti. eskiden üsküdar anadolu lisesi'nin olduğu arazi iett garajıydı. bağlarbaşı ilkokulu'nda okurken resmi tören hazırlık provaları buradan başlar, çinili karakolu'ndan geri dönerdi.
  • istanbul maltepe ilçesinin mahallelerinden biridir.
    tren yolu ile e-5 arasında kalır. (eski) bağdat caddesi tarafından ikiye ayrılır.

    komşu mahalleleri

    (bkz: idealtepe)
    (bkz: feyzullah mahallesi)
    (bkz: girne mahallesi)
    (bkz: zümrütevler)
  • buradan taksim'e bi teleferik olsa ne iyi olurdu diye her geçişimde iç geçirdiğim sıra dükkanlarla bi sürü tabelanın kasap havası oynadığı, biraz sıkış tıkış, epeyce canlı yaşam alanı ve geçiş güzergahı
  • hayatımın ilk 8 yılını geçirdiğim semt. tabi daha sonraki yıllarda da sıkça yolum düşmüştür. üsküdarın diğer bir çok semti gibi her tarafından tarih akar. eski usül ahşap evler, hamamlar, kiliseler, camiler vs (bkz: çinili camii). hele selamsız bölgesindeki bahçeli köşkü tüm türkiyede tanımayan yoktur. zira onlarca adile naşit filmi ve diziler vs çevrilmiştir burada.
    ama malesef bakımsızlıktan dolayı bu tarih yok olmaya yüz tutmuştur.(bkz: yazık)
  • o kadar çok sayıda metruk, ahşap binaya sahip ki bazen hikayelerini merak etmiyor değilim. bu semti kapsayan mahallelerden birinde muhtar olsam herhalde yapacağım ilk iş adrese dayalı nüfus sistemine girip, bina sahiplerinin isimlerini kontrol edip oradan dedektifçiliğe soyunup, binaların sahiplerine dair hikayeleri keşfetmek.

    ha arada muhtara gelip şu şu iş için kağıt lazım diyenlere de biskevit, çikolata verir ve üstüne limon kolonyasını dayayıp hizmetlerine koşarım ama önce hikaye keşfi.
hesabın var mı? giriş yap