• terrence malick in 73 gibi uzak bir zamanda çektiği öncü bir filmdir tarantinodan bahsedilmişken evet natural born killers ile hikayesini arakladığı bir gerçektir.ama malick in filmi, dönemin medyasını ve insanlar üserindeki etkisini inceleyen bir durum belgeselidir sanki. sheen aylak bir çöpçüdür spacek ise mahallenin mıy mıy kızı ama ne oluyosa filmlerden etkilenmiş kit karakteri çocukca bir oyun anlayışıyla kızın babasını bir hiç yere aşağıya indirir bundan sonrası ise anlamsız bir kovalamacadır. kit insanları öldürür ve kaçar tıpkı zile basıp kaçan bi çocuk gibi bir sahnede bir çifti rehin aldıktan sonra onları yer mahzenine kapatır ve rastgele ateş edip sıvışır holly ölüp ömediklerini sorduğunda umarsızca bilmiyorum der. bu bile kitin aslında ne yapmak istediğini bilmediğini göstermekle kalmaz dönemin gençliğinin düştüğü derin boşluğu gözler önüne serer. yakalandığında polisler ona olan hayranlığını belirtip james dean e benzediğinden bahserderler ve fotoğraf çaktirirler "seri" bir katille. amerikan halkının düştüğü bu anlamsız populizm manyaklığının bu en derin fotoğrafını malick, unutulmaz görsel bir dingillikle acımazısca tasvir eder.
  • bir varoluş filmi. "filmde, dönemin gençliğinin düştüğü derin boşluk gözler önüne serilirken" gibi bir önermenin eksik bir önerme olduğu düşüncesindeyim. buradan yola çıkarsak, dönem gençliğinin buhranlarını yansıtıyor sadece şeklinde bir daraltmaya vardırmış oluruz filmi ve sanırım bu durum badlands 'a yapılmış bir haksızlık olur. kit ve holly 'nin dingin dünyasına karşılık onların dışındaki amerika, işledikleri cinayetler yüzünden çalkalanırken, tüm bu yaptıklarını olağan karşılamaları, yaşamış olmak için yaşama tavırları, sonraları düşünmeyişleri, sadece kendilerinin de pek farkına varmadıkları bir kaçışı sergilemeleri (işlenen cinayetlerden kaçıyorlarmış gibi gözükse de aslında varoluşun özünde yatan topyekün bir düzenden kaçma çabasıdır yapılan,kit kaçışı süreklileştirmek için daha çok insan vurur adeta ve bu durumu holly'e arada belirtir.) gündelik hayatta abartılan bir çok şeyin* aslında çok basit sıradan şeyler olması ya da ölümün basit bir eylem olduğu gerçeği. sanırım tüm bunlar onu dönem filmi, ya da dönem gençliğinin buhranlı halini anlatan film olmaktan çıkartıp bir
    " felsefe" ' nin filmi yapmakta. amerikan popüler kültürü'nde james dean'le özdeşleşirken bu felsefe,
    l'etranger ile de dünyayı sarsmakta ve hala bir çok insanı peşinden koşturmakta eskisine göre az olsa da.
    malick diğer filmlerinde olduğu gibi bir fırsatını bulup doğa'ya kaçırtıyor kahramanlarını , doğa'nın içerisinde modern yaşamın dışında bir süreliğine de olsa, bir yaşam kurdurtuyor onlara.
    natural born killers 'la sürekli karşılaştırılması yapılmış filmin değinmeden geçmeyelim : natural born killers belki de çevirildiği tarihle paralel bir gösteriş içermesi açısından, öncelikli amacı bir medya eleştirisi olmasına karşın cinayeti ve öldürmeyi yüceltip, starlık için önemli bir malzeme saymakta. ancak badlands'da böyle bir durum söz konusu değil, cinayetler sadece kaçışları içindir star olmak ya da popüler olmak gibi dertleri yoktur kit ve holly'nin, medya celebrity ve popülerlik gibi kavramlar badlands'ta çok öne çıkartılacak kavramlar gibi hiç durmamakta.bu da malick'in filminin eksikliği anlamına gelmez anlatılan konu olarak benzerlik taşısa da içeriğin farklı olduğunu gösterir.
    belki yine bir başka kaçış filmi olan ve aynı dönemde çekilen sugarland express ile de karşılaştırıcak olursak , suçluların celebrity olmaları "onlar bu vatanın evlatları" bağrımızdan kopup çıktılar , destansı bir yolculukla tüm amerikan ulusunu kucakladılar mesajlı spielberg filmine kıyasla çok daha sistem karşıtı bir yerde duruyor badlands.
  • dvd'deki "absence of malick"(malick'in yokluğu) belgeselinden öğrendiklerimizi özetlersek;
    çekimleri on altı hafta süren filmin senaryosunda ağaç ev yokmuş, bu fikri malick'e production designer jack fisk önermiş. film gerçek hayattan esinlenilmiş, charles starkweather, caril fugate'in ailesini ve birkaç kişiyi daha öldürmüş. bu olay nebraska'da 1958 yılında geçmiş. senaryodaki karakter 19 yaşındaymış, martin sheen ise o zaman 31 yaşındaymış zaten. bu yüzden çok yaşlı diye önce 10-15 başka aday denenmiş.
    filmde iki sahnede terrence malick gözüküyor. birinde sağır hizmetçisi olan zengin adamı görmeye gelen adam rolünde martin ile konuşuyor. o rolü oynayacak oyuncu gelmediği için sete t.m. oynamak zorunda kalmış sonra yeniden çekmek istediğinde ise martin kabul etmemiş. diğeri de siyah beyaz çekimde trençkotlu bir şeyi işaret eden adam rolünde oynuyor.
    kit uçakla götürülürken oradan geçen postacı, hala hayatın devam ettiğini, o kaosu, ironiyi göstermek için filmdeymiş.
    ayrıca filmin müzikleri de çok güzel, kit ve holly'nin inanılmaz bir masumiyetle araba farları önünde dans ettikleri romantik sahnede çalan şarkı nat king cole'un "a blossom fell" şarkısı filmin sonunu da belli ediyor sanki çünkü holly kit'i yarı yolda bırakmasa belki de beraber meksika'ya gider mutlu bir şekilde yaşarlardı ama holly vazgeçince kit için de kaçmanın anlamı kalmıyor artık;

    "...
    we planned together to dream forever
    the dream has ended, for true love died
    the night a blossom fell and touched two lips that lied"
  • evvela filmin isminden başlamak gerekiyor. ne zamanki karşılarına çıkanı öldürerek yolculuk yapan aşık bir çift görsek, medya eleştirisi filan arıyoruz, medyanın şiddeti körüklediği yönünde. ama filmin ismine bakalım, orayı boşverelim. badlands, çorak topraklar. hiçbir şeyin yetişmediği yerler buralar.

    film durmadan sissy spacek'in oynadığı holly'nin gözünden anlatılıyor, onun gözünden kit'i (martin sheen) izliyoruz. kit o çorak topraklarda çöpçülük yapmış, okumamış. ne büyük şehir var ne birşey. arada bir tren gözüküyor medeniyet namına. bir de sinema olmalı ki, james dean'e benzetiliyor kit durmadan. kit'in hayatı daha en baştan hiçbir gelecek vaadetmiyor. kendisini bağlı hissedebileceği sosyal bir davranışlar dizgisi de yok. o kadar başıboş ki, işlediği cinayetler o kadar plansız ve öylesine ki. toplum dışı bir varlık gibi. ama toplum yok zaten ortada, entegre olunabilecek bir toplum gözükmüyor pek. sosyal bir hayat yok. o halde holly'yi peşine takıp dağlara çıkmak, çöllerde kadillak'la dolaşmak tek çare gibi gözüküyor, en azından romantik bir çözüm.

    amerika'da jesse james'in çiftçinin ve küçük adamın belini büken tren şirketlerine gününü gösterdiği zamandan beri kanun kaçaklarına bir sempati var herhalde, toplumun dışına çıkan, toplumun sunduğu umutsuzluk verici düzenin içinde yaşamak yerine kanundan kaçıp dağlara saklananlara karşı; öyle ki kit'i yakalayan polisler bile kendisinden anı olarak bir çakmak, kalem filan alma peşindeler. biraz bizdeki eşkiya edebiyatı gibi, ama tabii eşkiya ağaya başkaldırır, kit'in ise başkaldırdığı birşey yok, olaylar biraz elinde olmadan gelişiyor ve şiddet bir isyandan ziyade olayları idare etme biçimi olarak ortaya çıkıyor. tabiri caizse "konuşarak çözülebilecek" şeyleri silahıyla çözüyor kit, kabadayı olduğundan da değil, açıkçası sanki biraz saf olduğundan ve başka opsiyonları göremediğinden. tabii kit'in şiddeti manasız, ama bu manasızlık gayet manalı: çünkü badlands denilen o garip coğrafyada manaya sahip olan pek birşey yok gibi, dolayısıyla üç kişi fazla veya az ölmüş, pek değişmiyor. bir noktadan sonra adam öldürmek farketmiyor, hatta belki en baştan itibaren farketmiyor, çünkü birini öldürmenin ve kanun dışı olmanın alternatifi olacak kadar çok opsiyon sunmuyor toplum. çöpçü olabilirsin, çölün ortasında bir kulübede yaşayabilirsin. sevdiğin kızla beraber olamazsın çünkü çulsuzsun ve kimse sana kız vermez. ha "toplumun suçu" mu kit'in cinayetleri? öyle toplumsal gerçekçi dertleri çok ön plana çıkarmıyor film. daha ziyade o mitosun peşinde, kanun kaçakları mitosunun. bir yandan o boşluğu ve can sıkıcılığı gösteriyor, diğer yandan o romantik ve özkıyımcı yaşamın o bölgelerde nasıl da sıradan bir şekilde geliştiğini, bir isyan duygusundan uzak, daha ziyade bir boşvermişlikle, iplerini salmışlıkla beraber. ipini bağlayacak çok yerin yoksa salması kolay oluyor.

    tüm bunları bir kenara geçtim. film inanılmaz güzellikte. masalsı müzikleri, tozlu çölleri, malick'in nerden aklına estiğini anlamadığım garip görüntüleri, buluşları, rüyada kayar gibi ilerleyen ritmi, bunlar tekrar tekrar seyredilesi güzellikte şeyler. malick'in eşkiya romantizmini ve high sierra gibi filmlerin isyankar bir hava kattığı o çölleri tam da o atmosferin tersine kullanması allah beni affetsin bu kelimeyi kullandığım için ama şiirsel bir etki yaratıyor. tadına doyum olmaz bir filme dönüşüyor badlands.
  • terrence malick bu mihenk tasi filmi yonettiginde sadece yirmi dokuz yasindaydi, mihenk tasi diyorum sadece ben degilim bunu dusunen arkamda kocaman sight and sound dergisi ve abdnin pek degerli village voice gibi yerlerdeki sinema yazarlari var (bkz: arkam saglam).

    martin sheen ve sissy spacekin filmde olusturdugu cift, o siralar cok islenmis kacak asiklar kategorisine girdgi icin, film bonnie ve clyde ve benzeri "asigiz ve kacagiz ve suc isliyoruz dunya bizim" yapisinda bas karakterli filmlerle karsilastirilmisti. oysa ki, cok kendine has bir uslupla hem 50'lerin bastirilmis ama guya guvenli ortaminin yarattigi boslugu hem de bugun suc isleyenlerin yarin sansasyona ac medya tarafindan celebrity statusune donusturulmesini sessiz sakin, hic ustune gidip belli bir mesaj vermeye calismadan vermis terrence malick.

    ve sonra cevirecegi filmlerden daha guzel bir tat birakan bir filmi bu terrence malickin ( gerci topu topu 4-5 film yonetti evet dort-bes). genclik baska sanirim.
  • bu filmde, holly'nin olay örgüsü içindeki karakter sesinin dışında, gelecek bir zamandan seslenen bir de dış sesi bulunmaktadır ki bu da anlatıcı olarak belirir. fakat, ilginç yanı holly'nin anlatıcı sesi, yıllar sonra olaylara tekrardan geriye bakan bir yetişkinin sesi olmaktan ziyade, olay örgüsündeki görüntülenen holly karakteri ile aynıdır. bu nedenle anlatıcı sesi ile karakter sesi arasında olgun holly ya da toy, genç holly ayrımı kolaylıkla sağlanamaz. yine de anlatıcı sesin, görüntülenen holly’nin duygu ve düşüncelerine yorum yapması, genellikle izleyiciye gösterilmeyen güdüler, duygular ve olaylar hakkında ipucu sağlaması beklenir. fakat holly’nin durumunda, anlatıcı ses farklı bir özellik kazanır. konuşan ses, gelecekten bir ses olmaktan ziyade, sanki filmin geçtiği olay zamanındaki holly’nin travmatik olan olayları duygusallaştıran sesi ile aynı sestir belki de bu nedenden ötürü, holly’nin yaşadığı travmatik olaylar ve onun duygusal söylemleri arasında bir yerlerde salınır, holly’nin olayları duygusal sunumu ile izleyicinin gördüğü olaylar arasında çoğu zaman çelişkiler yaşatır, izleyicinin tanık olduğu acımasız olayları, romantik bir açıdan yorumlar, izleyiciye olayın acımasız yanlarını değil, aksine onun ilk aşk deneyimini yansıtan romantik bir geçmiş öyküsünü anlatır vaziyettedir.

    --- spoiler ---

    “annem, ben çocukken zatürreeden öldü. babam, düğün pastalarını dondurup tam on yıl saklamıştı. cenazeden sonra onu işçiye verdi. mutlu görünmeye çalıştı, ama evindeki küçük yabancı ile teselli olamıyordu. sonra bir gün, tüm anılarından uzak bir yaşama başlama umuduyla evimizi teksas’dan fort dupree’ye oradan da güney dakota’ya taşıdı.” holly’nin giriş cümlesi, filmin konusunu ve dokusunu oluşturur. önünde ölü bir anneden başka bir rol modeli olmayan holly annesi, babası için ne idiyse, kendi de kit için o olmaya çalışır bu nedenle. holly, anne ve babasının geçmişte kalan anılarını tekrar yaşama, canlandırma çabasına bürünürken, rüyalarındaki adam olarak şiddet yanlısı, dengesiz kit’i seçmesi holly’nin kendi benlik saygısı eksikliğini açığa çıkarır. çünkü holly, etkisizce sürdürdüğü hayatını kontrol edebilmek için oldukça az şansa belki de yeteneğe sahiptir. bir anne, kadın figürünün eksikliğini yaşadığı hayatında önce babasının, daha sonra kit’in himayesinde, erkekler dünyasında döngüsünü sürdürmektedir. holly sevilmek ister, fakat bunu kendisi ile “teselli bulamayacak” olan babası ve holly’e olan sevgisini ellerini bir taş ile ezebileceği benzetmesi ile sunan hayatındaki adam vasıtası ile yani kit ile gidermeye çalışır.

    film, holly’nin tüm yaşam seçeneği olarak sadece bu iki adamı sunar. iki erkek arasındaki yaşamı dışında izleyici, holly’nin başka bir yaşamı olmadığını düşünmeye başlar, örneğin holly okula gittiğini söyler, ama bu hiçbir daim seyirciye gösterilmez, holly’nin dünyası babası ve kit ile sınırlıdır. kit babasını vurduğunda, holly kit’in kaçma planına hemen hemen hiç direnç göstermez, büyük bir soğukkanlılıkla okul kitaplarını alır, adını değiştirmeye hazırlanır ve sonucunda “beni seven biriyle bir hafta geçirmek yıllarca yalnız olmaktan iyiydi” diyerek bir erkek himayesinden bir diğerine geçiş yapar. ormanda bir ağaçevde “yuva” kurarlarken, bir takım dekorasyonlar yaparak, aslında alışılagelmişin dışındaki bir olayı holly, sanki yeni evli deneyiminin bir varyasyonuymuş gibi gösterir. yeni evli çiftlerin “canım cicim” aylarından sonra yaşadığı sıkıntıları dile getirir gibi, “her çift gibi kötü anlarımız da vardı. kit beni pasif olmakla suçluyordu, ben de bazen nehre düşüp boğulmasını seyretmek istiyordum […] ama çoğunlukla iyi geçindik ve aşkımızı yitirmedik.” diyerek izleyicinin aslında kaçak ve rahatsızlık verici bir yaşam olarak gördüğünü holly hayatındaki romantik bir anı olarak tanımlar, erkeğinin mükemmel olmadığını, onun da bazı huysuzluklarının olduğunu, “her çift” gibi tartıştıklarını, ama gene de ilişkisine sadık kaldığını anlatır. domestik bir ev ortamından çıkan holly, ormanda olsa dahi, kendini geleneksel açıdan sıyıramamış, zamanında birinin “kızı” iken, rolünü gene domestikleştirerek birinin “karısı” olmaya dönüştürmüştür sadece. holly'nin anlatıcı sesi, altı insanı zaten öldürmüş ve birini soymuş olan kit’in hareketlerini mantıksallaştırma istikrarındadır. holly’nin sorgulamasının aslında daha septik olması beklenirken, izleyici kit’i savunan bir sesi dinler, her zaman yanında olacağına söz veren kit’e bağlanmış olan holly, sadakatini koruyarak, kit’in açıklamalarını tekrar ederek, dediklerini kabul etme yoluna girer ve hatta bazen neredeyse kit’in “kızı” olma durumundan gurur duyuyormuş gibi davranır.

    "kit onları arkadan vurduğu için kötü hissetti […] ayrıca yalnız ödülün peşinde olduklarını söylediklerini duymuş" derken ormandaki kurbanlar hakkında kit’in mazeretlerini tekrar ederek muhakeme etmeye imtina gösterir, fakat holly’nin kendini sorgulamaktan kaçınmasına rağmen, bazen anlık bir çelişki zihnine yerleşir. bir yandan kendini savunmak adına, "daha önceden hiç saldırgan görünmemişti, adını vermeye tenezzül etmediği birkaç adamı haklamak istediğini söylediği haricinde” derken, bir yandan da "bir insanı hem tanıyıp aynı zamanda aslında da hiç tanımadığını gösteriyor bu" demesi aslında holly’nin olaylara tamamen kayıtsız kalmadığının bir göstergesidir. holly’nin film boyunca diğer bir kadın karakter ile tek gerçek karşılaşması kit’in endişeli ve başlarına geleceklerden bihaber genç çifti kilere doğru yönlendirmesi esnasında gerçekleşir. kit elinde silah ile korku dolu çifte savunmasız bir halde dediklerini yaptırırken, holly sanki bunların hiçbiri yaşanmıyormuşcasına, veyahut da bu yaşamı artık olağan olarak kanıksadığından, genç kadın ile ilişkisi hakkında konuşma çabasına girer. olağandışı bir durumda holly ile genç kadının olağan kadın sohbeti, sahne ile diyalog arasındaki hem tezatlığın hem de ironinin resmini oluşturur. önünde kit’in silah zoru ile sürüklenen genç erkeği gören holly, büyük bir soğukkanlılıkla genç kıza dönerek "arkadaşının adı ne?” diye sorar, akabinde de kendi "kit’le kalmak zorundayım, kapana kısılmış gibi hissediyor" diyerek kendi ilişkisi hakkındaki sıkıntısını ortaya koyar. bu aynı savunmacı ton, zengin adam ile konuşmasının içine süzülür. holly’e "onu deli mi sanıyorsunuz?" şeklinde sorulduğunda ise, ”bilmiyorum biraz tuhaf, onu parmağımda oynattığımı iddia ediyorlar fakat ona asla kimseyi vurmasını söylemedim” şeklinde cevap verir. holly’nin içinde kit tarafından hayal kırıklığına uğruyor olması gittikçe büyüyor olsa da, kurduğu savunmacı, kısıtlı cümlelerden, bunu bir başka karaktere kabul etmeye henüz isteksiz olduğu anlaşılabilir.

    filmin ilerleyen bölümlerinde, kit ile holly’nin yaşamından görüntüler her ne kadar yasadan ya da adaletten kaçış olarak yansısa da izleyicinin gözüne, holly yaşadığı bu deneyimin domestik doğasında ısrar eder. kit ne diyorsa yapmaya razı olan holly, kurak çorak arazide kit’in "manzaranın tadını çıkar" demesindeki anlamsızlığın dahi üzerinde durmadan, dediğini yapmaya çalışır. fakat bir müddet sonra, her ne kadar kit’in kucağında otururken, saçı bigudiler içinde ironik bir resim çizse de, holly yaşadığı hayatta “bir hayvan gibi” dolaştığını, yaşadığını hissettiğini açıklar. bu noktadan sonra, kit’in işlediği olaylara ve ilişkilerine romantik bir hava katma çabalarını, duygusallaştırmayı ve mantıksallaştırmayı reddetmeye başlar. "bana her zamankinden çok ihtiyacı vardı ama aramıza bir şey girdi. ona dikkatimi vermiyordum. arabada oturmuş harita okuyor, kimsenin anlamayacağı şekilde dilim üst damağımdayken anlaşılmayacak cümleler söylüyordum" bu noktada, görüntülenen karakter olarak ağzından çıkan kelimelerin telaffuzu sessizleşmeye başladıkça, anlatıcı sesi daha etkili olmaya başlar. örneğin, "cheyenne’in ışıklarına bakarken çok farklı şeyler hissettim, en önemlisi bir daha asla belalı biriyle takılmamaya karar verdim, ona çok aşık olsam bile.” derken kit’e aşık olduğunu inkar etmez, ama bittiğinin geride bir pişmanlık ve başarısızlığını görebiliyordur artık, kit’in külleri tekrardan alevlendirme çabaları artık sönmüştür

    "kit sonun geldiğini biliyordu. onu ölü mü ilan edeceklerini [...] merak ediyordu. yanında adını haykıran bir kız olmadan, bir başına,yalnız öldürülme fikrinden korkuyordu", fakat kit'in bu korkusuna rağmen, holly'nin onunla gitmeyi reddetmesi, memurların kit'i almaya geldiklerindeki hareketsizliği, artık "adını haykıracak" olan "kit'in kızı" sıfatından vazgeçtiğinin, hayal kırıklığının bir göstergesidir. "onu hücrede tuttular, böylecek diğer mahkumlarla tanışma şansı olmadı, ama onu seveceklerinden emindi [...] bense şartlı tahliyeden bir sürü kötü bakış arasından çıktım. daha sonra, beni savunan avukatın oğluyla evlendim. [...] kit elektrikli sandalyede ölüme mahkum edildi [...]ve öldü." holly, kit'in ölümünü anlatırken dahi soğukkanlılığını korur, geçişler arasında duygu belirtisi göstermez, babası öldürüldüğünde, kit diğer insanları öldürdüğünde de holly her daim aynı tonu korur. avukatının oğlu ile evlenmesi ise, hayatın gene başka bir yanını düşünmediğini gösterir, babası ile yaşar, babası ölür kit ile yaşar, kit ölür, yeni kocası ile yaşar. holly hayatını erkekten erkeğe geçişler arasında yaşamıştır. babadan kit’e, kit’ten kocasına olan bu döngüde film holly’e başka alternatifler sunmamıştır, ve holly de kendisine biçtiği ya birinin kızı ya da birininin karısı olma rolünü kabul etmeye hazırdır.

    --- spoiler ---
  • hard rock - blues kategorisinde ortaya çıkmış ve ne yazık ki fazla ürün verememiş çok sıkı bir grup ve ilk albümünün ismi. gitaristleri ozzy osbourne un da arkasında çalan jake lee' dir.
  • efsane bir bruce springsteen* $arkisidir. darkness on the edge of town albumunden olup, patron'un en saglam $arkilari arasinda yer alir.
  • bataklıkların icinden cıkan springsteen saheseri, para ve otoriteye okkalı bir hareket cekilip aska ve inanca yonelisin hikayesi. darkness on the edge of town genel kasvetli havasına tezat bir acılıs parcasıdır. sanırım calınmadıgı bir konser bile olmamıstır. keske buralara uğrasa patron bağıra cagira soylesek hep beraber;

    badlands you gotta live it every day
    let the broken hearts stand
    as the price you've gotta pay
    we'll keep pushin' till it's understood
    and these badlands start treating us good
  • basrollerini martin sheen ile sissy spacekin paylastiklari 1973 yapimi terrence malick filmi.
hesabın var mı? giriş yap