• kendini çok takdir eden, seven bir insan değilimdir ben. ama bir kadın olarak, bugün, benim kendimi en güçlü hissettiğim gün.

    duvara çiviyi de ben çakıyorum bu evde, kızımın bisiklet zincirini de ben tamir ediyorum. korktuğunda arkama saklanıyor çocuğum. kötü rüyalar gördüğünde "anne öldürürsün canavarları değil mi?" diye bana soruyor. aile resminde evin reisi diye ortaya çizdiği de benim, sene sonu gösterilerinde, piyano resitallerinde, özel günlerinde çift kişilik koltukları dolduran da... iki kişilik seveniyim onun. saçının tek bir telini korumak için dünyayı ters düz edeniyim..

    "anasının kaderi kızına" derler.. çok yakar canımı bu söz.. ama doğru mu sanki? babalar gününde, kendi babasızlığıma yandığım gibi, biraz da kızımınkine yanıyorum ben şimdi..

    çocuğunu deliler gibi sevip gözünden sakınan, onu korktuğu o canavarlardan, kötülüklerden, dünyanın pisliğinden korumayı nefes alışı gibi doğal sayan, her ihtiyaç duyduğunda yanında olan, evladına "babam hep benim yanımda, sağımda, solumda, arkamda"
    dedirtebilen baba gibi babaların günü zaten kutlu olsun ama...

    bir de benim gibi hem annelik hem babalık yapan; çoğu zaman kendini yetersiz, yorgun, bitkin hisseden, çocuğundaki baba eksikliğini kendi benliğinden koparttığı parçalarla tamamlamaya çalışan tüm kadınların da babalar günü kutlu olsun...
  • 5 yaşındaki kızım, anaokulu müsameresinde sahnede babam isimli şiirini o kocaman gözleriyle kaçamak bakışlar atarak okurken, gözyaşlarımı içime akıtarak dinleyip sahneye fırlamamak için kendimi zor tuttuğum, aynı anda hem kızımı hem de kendi babamı düşündüğüm ulvi gün.
  • özel günlerden biridir.

    kimisi için; bu günün önemi olmamıştır hayatı boyunca pek.. altı yaştan öncesi bulanıktır zaten hayatın; ardından gelen 6 yılsa önemlidir oldukça; bu dönemde yaşanan şeyler; "siz" i belirler...

    "ayrıldığınızda 6 yaşındaydım baba.. seni bırakıp gitmek zorunda bırakmıştın bizi.. dedem gelmişti hatırlar mısın bilmem; çünkü sen "yine" çok sarhoştun... o gün dayanamayıp söylemiştim annaneme bize yaşattıklarını.. o gün söylemiştim; içtiğin zaman o nazik, temiz, tatlı insan olamadığını.. evet bu kelimelerle değil belki; ama anlamıştı annanem.. akşam sen yine evde eser gürlerken, dedem geldi.. "geliyor musunuz?" diye sordu annemle bana.. içeri gittik annemle; dolabımı açtık, kıyafet aldık birlikte.. dün gibi hepsi.. içinde dolap olan eski çekyatlardan biriydi benim dolabım; dün gibi anımsıyorum... sonra gittik biz; yoktu artık hiçbir şey; kurtulmuştuk..."

    ne güzeldir baba olmak, kimbilir... kızının/oğlunun gözlerini açtığı andan itibaren; her daim yanında olmak... ona sevgiyle; kendinden bir şeyler katmak, bir birey yetiştirmek; sorumluluk almak..

    "mahkeme pazar günleri senin beni görmene izin verdi.. bense -açıkçası- ilk görüşmeden sonra bir daha gelmeyi hiç istemedim.. beni dükkana yahut babaneme bırakıp gidiyordun çünkü hep; pencerede seni bekliyordum... gecikiyordun hep; geldiğinde hep içki kokuyordun, yürüyemiyordun... bazen evden almaya sen bile gelmiyordun; olmadık, garip giyimli kızlar geliyordu; sevmiyordum onları; ve yavaş yavaş seni de...
    sonra taşındın o şehirden.. 23 nisanlarda gelen bir kart oldun bir kaç yıl; yahut yazın yazlıkta gördüğüm (yahut görmek zorunda kaldığım diyelim) biriydin sen; bunu sen yapmıştın... yine de; her yaz yeni bir umutla geldim yanına; halam "baban seni özlediği için içiyor" diyordu; ben yanındayken de içiyordun oysa... o yaşımla bizi ayıranın içkin olduğunu ben biliyordum; ama sen göremiyordun "baba"... defalarca tedavi oldun; ama sen içkiyi benden çok seviyordun; o zaman böyle düşünüyordum... sen, ahmet amcadan; rıfat amcadan farkı olmayan baba amcamdın sanki benim...

    anadolu lisesini kazandığımda yoktun; mezun olduğumda da.. ilk aşık olduğumda yoktun; ilk terkedilişimde; ilk ergenlik asiliğimde.. o dönem annemle kedi-köpek misali çatışırken; sen yoktun yanımızda arayı bulacak... yahut sigaraya başladığımda kızmadın bile bana; çünkü başladığım ve senin beni gördüğün an arasında çok uzun zaman vardı...
    üniversiteyken de değişmedi hiçbir şey; okuduğum yeri gelip görmedin bile.. ama orda burda "üniversitede okuyor kızım" demekten çekinmedin..
    benim hayatım sen mevzubahis olduğunda gurur duymaya çalışmakla geçti; en başta kendimi inandırmaya.. hem beni sevdiğine; hem de iyi bir baba olduğuna...

    şimdi; işinde gücünde; hayatın yükünü üzerine almış öğretmen; ama evlenip çoluk çocuğa karışmaktan ürken; hatta bunu hiç düşünmeyen bir kızın var baba.. gurur duyabilirsin benimle...

    sensiz de başardım; senin sevginden her daim uzak; her daim sensiz... hayatıma giren erkeklere şımararak; çoğu zaman çok fazlaca şefkat bekleyerek..
    tuhaf bir şekilde; hem buruk hem mutluyum bugün baba; okul çıkışlarında senin kucağına koşup da sarılmadan hiç; eve geç kaldığım için senden hiç azar işitmeden; yahut ihtiyaç duyduğumda yanımda hiç sen olmadan... başardım baba."

    "babalar günün kutlu olsun"
  • babamı en son gördüğüm gündür babalar günü. tam bir yıl önce dere kenarı güzel bir yerde uzun uzun kahvaltı ettik beraber. 4 gün sonra bir sabah yanına yetişemeden vefat etti. daha ne olduğunu bile anlamadan 63 yaşıdaki aslan gibi babamı kucağıma alıp torağa verdim.

    babamsız ilk babalar günüm bu gün. bir yıl önceye kadar hediyeler beğenirken bu sene mezar taşını yaptırdım, dualar okudum, çiçekler ektim babama. çok güzel günlerimiz oldu beraber. kızdığım da oldu, kırdığımda ama ben hep çok sevdim babamı.

    hala vaktiniz varken kıymetini bilin babanızın. söyleyin hissettirin sevginizi.
  • babalar gününü kutlamadım hiç babamın. yıllar geldi geçti, hiç kutlamadım. hep kapattı bize kendini, o sıcak ortamı bir türlü yakalayamadık, o mesafeyi bir türlü kapatamadık babamla. belki de yıllarca gurbette olduğu içindi. bir yanı hep orda kaldı. ve bir de babam daha 4 yaşında kaybetmiş annesini. kendisinden 1 yaş büyük ablasıyla büyük yengesinin insafına kalmış sonra. baba desen yaşlı, o da gelinin eline bakıyor. dayaksız gün, hakaretsiz gün görmemiş babam. en çok da annesizlik onu mahvetmiş. yetim büyümek onu kabuğuna çekmiş. belki de bu yüzdendi. sanki aidiyet duygusunu kaybetmişti babam. hep bir düşünce, çoğunlukla asabiyet ve bize bir türlü göstermediği şefkati vardı babamın. hissediyordum ama aradaki o perdeyi aralayamadık bir türlü.

    o günlerin kıymetini bir kez olsun bilemedik. ta ki onu kaybedene kadar… pandemide kaybettik babamı. ömrünü verdiği gurbette, tek başına bir hastane odasında, refakatçisiz, kimsesiz, nefessiz kaldı babam. entübe bir şekilde geldi yurduna ama bilemedi geldiğini. gitti iki gün sonra. geride çok büyük bir boşluk bırakarak, geride çok büyük bir pişmanlık bırakarak gitti. kendi ellerimle koydum mezara. bu kadar sarsılacağımı bilemezdim. bu kadar yalnız hissedeceğimi bilemezdim. meğer ne zormuş.

    mezarına her gittiğimde söylediğim gibi; hakkını helal et babam. babalar günün kutlu olsun…

    debe editi: çok sayıda mesaj geldi. herkese çok teşekkür ediyorum. duygu yoğunluğumu burada paylaşmak istedim. beğeni yapan elleriniz dert görmesin. eksik olmayın.
  • bir babaya kendi parası ile annenin sectigi hediyelerin cocuklar tarafından verildiği gündür.
  • bu sene 19 haziran'da kutlanacaktır.

    "lan babalar günü ne zamandı kaçırdık mı yine?" nidalarıyla başlığa geleceklere duyurulur.
  • sevgili babama,

    sensiz geçen 23 yılda her zaman eksikliğini hissettik. hayatın bütün zorluklarına karşı sana hala aşık sadık bir eş ve seni seven ama maalesef yakınen tanıyamamış iki evlat bıraktın. allah seni yanına aldığında biliyorsun çok ufaktık. seni, seni sevenlerden ve fotoğraflarından tanıdık. sevmeyenlerin yoktu ki.. kimden seni dinlesek, anlatanın hep o inanılmaz heyecanını iliklerimizde hissediyorduk ve hep seninle tanışacakmışız hissi içimizi sararken aynı anda sevincimiz kursağımızda kalıyordu.

    sen makine mühendisiydin, atölye şefiydin,dört dil bilendin, aydındın, kültürlüydün, türk sanat müziği icra edendin, milletvekili olacaktın, uçsuz bucaksız köylere yol getirendin, işçiler ev sahibi olsun diye kooperatif kurup uzun vadeli krediyle ucuza herkesi ev sahibi yapandın, önünde devletin verdiği parayı beğenmeyip rüşveti kırışan ve bunu sana teklif edenlere cesurca karşı koyandın, il müdürlük sıfatın ankaradan geldiğinde o zamanki müdür tarafından mazbatası sümen altı edilip hakkı yenilendin, siyasi düşüncelerinden dolayı komünist ilan edilip yargısız infaz edilendin, gösteriş yapmamak için cuma namazını devlet dairesinin camisinde değil, şehrin en kuytu camisinde kılandın. akrabalarına dostlarına hatta hiç tanımadığın insanlara baba şevkatiyle yaklaşandın, başının üstüne koyandın. seni kaybettiğimiz o günden bir gün önce bütün herkesle helalleşendin. fani dünyadan ayrılacağını bilendin.

    bizlerle hayata devam edebilseydin kim bilir bize ve insanlarımıza daha ne faydaların dokunurdu. senden ayrı kalmak ne kadar zorsa, bir o kadar senin gibi bir insan olabilmek ve bunun yükümlülüğünü üzerimizde hissetmek o kadar zor ve güzel.

    bir gün ömrüm yeter de ihtiyarlasam bile dolgun ellerini tuttuğumda bana verdiğin güven hissini hep arayacağım, canım babacığım seninle gurur duyuyorum ..

    ruhun şad olsun
    oğlun
  • aslında benim için dedeler günü olmuştur. 80'e merdiven dayamış yaşlı çınar dedem almanya'dan ülkesine gelmiş. kendi memleketinde aslında biraz da olsa yabancı olduğu gözlenmektedir. tabii bunu yazan arkadaş da dedesini görmek için 400 km yol gider o gün.

    eskiden ters, sinirli, ağzında marlboro'su ile yürüyen adam değişmiştir. tüm eski kırgınlıklar bitmiş. beni görmesi ile duygulanması bir olmuştur. düşünüyorum da yıllar sonra ilk defa ağladım lan. eskiden o beni parka götürürdü. şimdi ise "dede yarın sabah dışarı çıkalım yürürüz, gezeriz biraz" dedim cumartesi akşamı. sonradan öğreniyorum adam sabaha kadar uyuyamamış heyecandan. eve gittim baktım giyinmiş bir güzel. çıktık, kardeşim ben dedem üçümüz gezdik. parka gittik, eski anılarını defalarca dinlediğim anılarını tekrar anlattı. ama bu sefer daha bi duygu yüklüydü sanki, bana öyle geldi ya da.

    hesabı ben ödedim, çok garip oldu adam. alışık değil, bünyesi alışık değil. öylece yürüdük yollarda. evet, sadece onu görmeye geldi. babalar gününü aslında kutlamadım, unuttum belki de ben de bilmiyorum. bir ara duygulandı, ama ağlamadı, ben de gözlük var, güneş gözlüğü işte, arada ağlıyorum çaktırmıyorum.

    yürümesi değişmemiş, yavaşlamış sadece biraz. sıkıntılı genelde. hani yaşlı, sinirli dedeler olur ya, herkesin dedesi, heh işte onlardan. ama bana karşı öyle değil. ne istesem yapıyor adam. "hadi dede üzme bizi, ye" diyorum, yiyor. beni görünce duygulanıyor. ne kadar ömrü kaldığını bilmiyorum, o da bilmiyor. ama yaşlandığını biliyor. 1 aylık tatilinde ancak bir gün görebildim. düşünün işte. iş güç'ten fırsat buldukça, almanya'ya falan gitsem bile daha ne kadar görüşürüz allah bilir. o da farkında ben de farkındayım, pek konuşmuyoruz. sadece bir bağ var aramızda. anı yaşıyoruz. baktım dayanamadı o sıcakta otobüsüme kadar gelmiş. "dede seni yine görcem" diyorum.

    "olm sıkıntı yapma, sen bizi merak etme, çalış" diyor. abimi soruyor, abimi arıyorum, al bi sesini duy diyorum.

    "alo "diyor ve ağlıyor.

    zaten ben de ağlıyorum o sıra.

    abim anlayamıyor şokta.

    gözlük var ben de.

    "öpeyim" dede demek istiyorum.

    pek konuşmuyoruz. bir daha ne zaman göreceğimi bilmeden otobüse biniyorum gidiyorum. dedem bakıyor sadece. ne düşünüyor bilmiyorum...
hesabın var mı? giriş yap