• aşk, tutku, kara sevda veya ayrılık acısı obsesif kompulsif bozukluktur(okb). obsesyondur. çeşitli referanslarla durumu ve çözümlerini aktarmaya çalışacağım.

    yalnız çok uzun yazacağım, bu sebeple başlıklara ayırdım.
    --- spoiler ---
    temeller
    --- spoiler ---
    beynimizde hareket yapmamızı ve bundan zevk almamızı sağlayan bölümler mevcut. frontal lob mantık, muhakeme kısmı; limbik ise zevk merkezi olarak bilinir. burada aşk veya ayrılık sonucunda frontal lob ile limbik sistem arasında bir kısır döngü oluşur. limbik sistem o kişiyi zevk doygunluğu için ister. onu gördüğünde inanılmaz dopamin salgılarsınız ve bu olmadığı zaman sizde bir yokluk sendorumu başlar. frontal lob ise muhakeme kurarak, “o kişi olmalı fakat yok” mesajını işler ve siz düşündükçe bu bağlantılar güçlenir. güçlü bağlantılar sonucunda kaygı oluşturursunuz. kısacası üzülürsünüz. işte buna takıntı denir. ilerleyen süreçte depresyona dönüşür.

    limbik sistemde kaudat denilen çekirdekler mevcuttur. yüksek okb’li hastalarda kaudatın çok büyüdüğü keşfedilmiş. öyle kötüdür ki artan stres kortizolu artırır ve bu da nöron ağlarını azaltır ve sizi aptallaştırır, gerçek anlamda iq’nuzu düşürür. yani bitmeyen ayrılık depresyonu sizin zeka seviyenizi etkiler. bu demektir ki çok takıntı yaparsanız, “olmayacağını bile bile” o kişiyi düşünmeye devam ederseniz, daha kötüye gidersiniz. “aah 10 sene geçti unutamadım” olursunuz. aynı şekilde başta başka birine çok bağlı, çok korumacı, kıskançsanız, yani bu işi sürekli yaparsanız protein sentezi yaparsanız, duygu kalıcı olur, obsesyon devresi oluşturursunuz. daha zor atlatırsınız, çünkü frontal lob-limbik sistem arasında kalıcı bir sinyal örgüsü oluşur. sonrasında birine bağlanmada da zorluk yaşarsınız. o kişi sizde iz yaratır. bunu kimse haketmez. ilgili güzel bir film önereyim:
    (bkz: kader)
    (bkz: zeki demirkubuz)
    ayrılık sonrasında gurur yapmayın, onunla konuşun, sizi reddederse veya olumsuz bir yanıt verirse kendinize yazık etmeyin. birazdan kurtulma yollarını anlatacağım. (daha fazla ayrıntı için referans: oytun erbaş - psikiyatrinin kara kitabı)

    --- spoiler ---
    takıntının olumsuz sonuçları ve intikam (özgüven kaybı)
    --- spoiler ---
    bu takıntı oluştuğu andan itibaren onu görseniz de görmeseniz de kafanız kurulu saat için çalışır. hatta aylar aylar, bazen yıllarca devam eder. sanki o sizi izliyormuş gibi devamlı ona öykünür, ona söyleyeceklerinizi ya da yapacaklarınızı düşünürsünüz. bu kabuslara kadar inebilir. hatta onu rahatsız etmeye çalışırsınız.

    peki neden onu rahatsız etmeye çalışıyoruz? zarar vermeye çalışıyoruz? manyak mıyız biz? burada bir diğer olgu “beynin amigdala bölgesi” ve “özgüvensizliktir.” amigdala korku ve hatırlatma merkezidir. örneğin ayrıldığınız kişiyi gördüğünüzde amigdala devreye girer ve kötü anıları hatırlar, strese girersiniz. kendini altta hisseden kişi de iyi hissetmek için ayrıldığı kişiyi alçaltmak ister, ezmek ister. stresi azaltmaya çalışır fakat bunu zevk alarak yapmaya başlar. yani durum çarpıktır. burada frontal lob ile yani mantık ile davranmak sorunu çözer. aksi halde saplantı siz fark etmeden büyür.

    elde 2 tane veri var. 1)kısır döngüye giren frontal lob-limbik sistem 2)özgüvensizlik. sonuç ise saplantı ve intikam arzusu! amaç nedir? kendi gururunu tamir etme, kendinin değerli olduğunu ispatlama ve kendini ispatlarken onun bunu fark etmesini sağlamaktan ibaret bir örgü şeklinde olaylar gelişir. bu tip kişiler ayrıldığı kişi onu görsün diye her şeyi yapabilir. bazen kişi bu durumu reddetse (örneğin hayır, bunu sevdiğim için yapıyorum gibi.) dahi bilinçaltında gerçekleşen tam olarak budur. erkek veya kadın fark etmeden 2’si de yapar.

    --- spoiler ---
    peki neden bazı kişiler bu kadar acı çekerken barışma durumunda reddediyor?
    --- spoiler ---
    çünkü o kişi amigdala korku ile hareket ediyor. tatmin ettiği kısım o esnada özgüveni oluyor, sonradan frontal lob devreye giriyor “neden böyle yaptım!!” diye dövünse de o an yüksek dopamin salgılayıp limbik sistemi ile tatmin oluyor ama bu kısa bir mutluluk tabii. yani çarpık bir mutluluk. geçen günlerde limbik sistem hala bozuk olduğu için yani okb süreci devam ettiği için, kişinin acısı dinmiyor. bir süreden sonra bu duygu o kişiyi ele geçiriyor ve o kişiyi garip bir “saplantı” haline getiriyor. öyle hale geliyor ki kendi bile fark etmiyor, bilinçaltına işliyor. yani hem seviyor hem nefret ediyor. hem zarar veriyor hem aşkını itiraf etmek istiyor fakat ket vurup, derinlere atıp zarar vermeyi öne çıkartıyor. ne demişler aşk, nefretin kardeşidir. çok seven tehlikelidir, zarar verir, bunlar olmazsa intihar etme riskini taşır.

    sonuç: yanlış kabullerle kaybedilen bir gelecek. atlatmaya veya kurtarmaya çalışmayan kişi kaybeder! o insan artık kolay kolay uzun ilişki yaşayamaz. güvenemez. yani geçmiş ilişkinizdeki yanlış kararlar gelecek ilişkilerinizi de etkiler. bazı erkekler veya kadınlar zehirlidir, zehirli kişilerle ilişki yaşanmaz. çünkü zehirli kişiler limbik sistemle karar verir, frontal lobu az kullanır. (benzer durumda ergenlerde de görülür. bu yüzden ergenlerin depresif bir dönemi vardır.)
    bunu defalarca bana danışan arkadaşlarda da gördüm, kendim de istemeden karşı tarafa zarar verdim. bir ilişki kurtarılabilirse kurtarın, olmuyorsa geride bırakın. hayatınıza müdahale etmesine izin vermeyin. (üstte bkz: limbik sistemde kaudatın büyümesi ve mantığın yok olması.)

    --- spoiler ---
    intikamcı yaklaşım ve nedenleri
    --- spoiler ---
    genel olarak instagram ya da facebookta attığınız kıskandırıcı fotolar veya twitler, hatta eklediğimiz kişiler hep özgüveni sağlamak için. aslında buna retorik davranış diyoruz yani ona çok daha sert, hatta belden altı vurup sonra da “sen ne yaptın ki? bak ben de bunu yaptım. benden hiç beklemezdin değil mi?” diye karşılık vermektir. bu narsistçe bir davranıştır. freud, narsizm için der ki “narsist kişiler kendilerini beğendikleri için değil, kendilerinden nefret ettikleri için böyle görünen kişilerdir.“ bir insan kendini heba ediyorsa, olmadığı biri gibi davranıyorsa, kendi özgüvenini böyle tamir etmeye çalışıyorsa büyük bir kişilik problemi var demektir. bence günümüzde sosyal medya bunu ciddi anlamda da körüklüyor. yeri gelmişken kısa bir bilgi vereyim. vücutta mao denilen bir emzim ailesi mevcut, bu enzim, sinirin sebep olduğu adrenalini yıkmakla görevli. intikam almaya retorik davranmaya yatkın, borderline karaterde ve psikopat seviyesinde insanlarda genellikle bu enzimin çok yavaş etkileştiği görülmüş.

    ref: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/…/articles/pmc5846806/
    ref: https://www.psychologytoday.com/…and-the-psychopath

    yani sevgiliniz intikamcıysa, psikolojik(kıskandırma, sosyal medya, aldatma gibi) veya fizyolojik(erkekse dövme, kadınsa dövdürme) olarak zarar vermeye çalışan biriyse, kaçın. intikamın kardeşi kıskançlıktır. bu 2’si aşırıysa sizin iyileştirebileceğiniz bir durum yoktur. bu kişi muhtemelen geçmişteki bir paterni izliyordur, belki babasından(kadın ise), annesinden(erkek ise) veya sevgilisinden kalma bir acıyı tekrarlıyor, karşı tarafa acı çektirmeye ya da kurban olmaya çalışıyordur. bu esanda ilişkiyi görenleri şahit olarak toplar ve iyi hissetmeye çalışır. aslında geçmişteki olayı kapatmaya çalışıyor olabilir. karşı taraf söyleseniz de hele ki psikopatik hareketleri varsa kabul ettiremezsiniz. onun normu budur.

    --- spoiler ---
    kişinin kendi değeri üzerine
    --- spoiler ---
    pskytr. david burns ve bilişsel terapide ve zenon’un stoacı felsefesinde bir gerçek daha var. “kişinin değeri dış olaylardan bağımsızdır.” bir kişi sizin değerinizi, özgüveninizi etkilememelidir. etkileyebiliyorsa veya etkileniyorsa bilin ki sizi manipüle ediyordur ve manipüle eden kişi manipüle edilebilen kişidir. elinizdeki en büyük güç sidik yarışına girmek değil, tam tersi onun davranışlarına istenen yanıtı vermemektir (ilgisiz kalmanız gibi). güçlü bir erkek(veya kadın) yönlendirilmez, kötü hissettirilemez özgüveni tamdır. kendinizi böyle geliştirmenizi tavsiye ederim. bunun da yolu frontal lobu devamlı çalıştırmak ve büyütmektir. yani davranışlarınızın duygularınızı yönlendirmesi gerekir. duygular yönlendiriyorsa sizi limbik sistem kontrol ediyor demektir. frontal lob kendini bilim, sanat, spor, müzik gibi alanlarda geliştirerek büyürse limbik sistemde buna uygun olarak keyif oluşturur ve siz “küçük” düşünmezsiniz, bilge olursunuz. yani başka bir insan yüzünden üzülmezsiniz. kendinize yeni yollar açarsınız, o kişi de bir süreden sonra yok olur, önemsizleşir, odağınızdan kayar, limbik sistem anlık rahatlamalar üstüne çalışmaz, buna bir örnek instagram “like”ları bu küçük zevktir. doyumsuzluk ve tatminsizlik yaratır. şöyle düşünün hayvanlarda yemek yiyince, seks yapınca anlık mutlu oluyor ama siz insansınız. işte bunu başardığınız zaman o kişi için acı başlayacaktır, çünkü unutuluyor demektir. eğer o kişiyseniz de bu yazıyı baştan okuyun. :) demek ki size küçük zevk veren olayları hayatınızdan çıkartmanız lazım: instagram, facebook ve mastürbasyon eheh. (mesela ben ekşisözlük hesabımı uzun süre kapattım, bu döngüyü kırmak, bilgeleşmek için.)

    burada kim kazançlı çıkar?

    bir ilişkide saplantısının, sidik yarışının önüne geçip de uzlaşmak, konuşmak isteyen, gururunu yoksayan “mantıklı düşünen yani frontal lobu ile hareket eden” taraf kazançlı çıkar. yalnız dikkat bunu en fazla 1-2 defa denemelisiniz. yoksa saplantı devam eder. başardığınızda kabullenme evresine girip, bu girdaptan çıkarsınız. aşkta gurur olmaz derler ya. işte bu doğrudur ama sadece ayrılıklarda!

    --- spoiler ---
    terk etme oyunu
    --- spoiler ---
    bazen karşı tarafın anlaması için oyunlar oynayabilirsiniz, terk etme oyunu yaratmak, ufak tefek kızıştırmalar yapmak karşı tarafta ilgisizliğin yerine kaybetme korkusunu koymanızı sağlar ve ilişkileri güçlendirir. “bütün güçlü ilişkiler travma sonrası yaşanır” fakat siz ölçüyü kaçırırsanız güzel bir ilişkiyi berbat edersiniz. bu lafım ilişkiyi heba eden, uzlaşmak istemeyen tarafadır(gerçekten ayrılmak, ilişkiyi sonlandırmak isteyen tarafa değildir): yani dünya da kaç kişiye karşı tutku duyabileceğinizi düşünüyorsunuz? kaç kişiyle aynı hisleri yaşayabileceğinize inanıyorsunuz? o kişiyi seviyorsanız, o da istiyorsa neden yatırım yapmaya devam etmiyorsunuz? bazen insan ilişki içinde ne kadar sevdiğini değerlendiremiyor ve harcayabiliyor ama bunu fark ettiğinizde her şeyi yola koyabilirsiniz. karşılıklı olarak bir şeyleri telafi edip, üstüne konuşabiliyorsanız, bunu yapın. olmuyorsa ya da durum bu değilse geride bırakın. (referans: ilhan uçkan – terk etme oyunları)

    --- spoiler ---
    ilişki geleceğine nasıl karar vereceğiz? (sevmeyen veya manipülatif kişilikler)
    --- spoiler ---
    bazen karşı taraf sizi gerçekten istemiyordur, aşık değildir; bazen de size acı çektirmek ister ki buna manipülasyon diyoruz. peki karşınızdakinin sizi sevmediğini veya acı çektirmek istediğini nasıl anlarsınız? çok basit, manipülatif kişiler mantıklı konuşma süreçlerine kapalıdır. cevapları net değildir. olayları çarpıtır. oysa ki sizi sevmeyen kişi ise sizinle ciddi bir ses tonuyla neredeyse mimiksiz tamamen “frontal lob” ile konuşur. “seninle olmayacak, üzülmeni anlıyorum fakat bitti.” der. kararı çok nettir. klasik bir ayrılık cümlesi vardır: “seninle çok güzel zamanlarımız geçti ama artık bitti, belki arkadaş kalabiliriz?” bunu söyleyen kişi manipülasyon yapmıyordur. sizi kafasında gerçekten bitirmiştir ve bence doğru bir yaklaşımdır. diğer taraf ise üstte anlattığım gibi acı çektirmeye çalışıyordur ve açılan yaranın kapanmasına izin vermiyor demektir. üstünüze gelir. merak etmeyin o da kötü durumda ama siz acı çektirilmeye çalışılan tarafsanız yapmanız gereken tek şey onun oyununu oynamamaktır. üstte anlattığım gibi “bilge” olun.

    robert greene diyor ki “aşk kusur varsa oluşur”. yani kişinin bir kusuru yoksa (özgüveni tam ise ki bu kimsede %100 değildir.) aşık olmaz, ayrılık acısı çekmez veya baştan çıkartılamaz. bu yüzden az miktarda manipülasyon karşı tarafın size ilgisini arttırmak ya da ne hissettiğini anlaması için iyidir fazlası ise ilişkileri yok eder.

    --- spoiler ---
    nasıl atlatabiliriz?
    --- spoiler ---
    karşı taraf uzlaşılmaz durumda ise veya sizden tamamen vazgeçtiyse öncelikli olarak kabullenmek ve “karşı tarafı ne olursa olsun affetmek” gerekir. sonra ne yapmak lazım? “kendinizi affetmeniz gerekir”. bunu altta açıklayacağım fakat hatanızı abartıp dövünmeye devam ederseniz, bu cezalandırmaktır. duygularla karar vermektir. kendinizi cezalandırmayın. affedin!

    bu limbik kısır döngüyü kırmak için 2 temel süreç var 1)fizyolojik 2)psikolojik. 1)fizyolojik yöntem dopamin salgılama üstüne kurulu yaşamı ifade eder. dopamin “hareket ve güneş ışığı” ile aktif olur. yani spor yapmak ilk şarttır! mümkünse güneş ışığı görerek yapmak daha yararlıdır(koşu, bisiklet, yürüyüş). bu kan akışını ve seratoni taşınımını artırır, bu da depresyona resmen balyozla vurur. ağırlık kaldırmak testosteron miktarını ve mücadele etme isteğini artırır, yaşam enerjisini yükseltir. kısaca sağlıklı kafa sağlıklı vücutta olur. evde oturup kalırsanız beynin anhedoni merkezi aktif olur. mutsuz olursunuz.
    (bkz: anterior singulat korteks)

    iyi-dengeli beslenmek ve 8 saat uyumak gereklidir. mesela depresyonla mücadelede insanlar erken kaldırılır. güneş ışığı (hormon düzenlenmesi sebebiyle) görmeleri istenir. çevreyi mümkün olduğunda değiştirmek, stresi azaltmak gerekir. manipülatif biri karşısında o çevrede bulunmamak önemlidir. ayrılıklarda o sebeple tarafların birbirini görmemesi, iletişimde bulunmaması gerekir. bir tarafın ancak psikolojik problemleri varsa çevrenizde bulunmaya devam eder. mesele kendi özgüvenidir. siz bir süre sonra kurtulur, yeni sağlıklı bir ilişkiye girerseniz o ise iyileşemez. üstte uzun uzun bahsettim. çünkü limbik sistemi hayatını kontrol etmeye başlar.

    2)psikolojik yöntem ise saplantınızın neden oluştuğunu fark etmektir.
    unutmayın duygular davranışları etkiler ama davranışlar duygulara sebep olur. yani siz hareketlerinizi kontrol ederseniz, bir süreden sonra olumlu duygular hissetmeye başlarsınız. ilham gelmesini beklemek kendinize uğraş bulmanız gerekir. “canım hiç istemiyor yerine canım istemese de bunu yapacağım” demeniz gerekir. (ref: david burns - iyi hissetmek)

    mesela “psktr. dr. david burns” iyi hissetmek kitabında 3 sütun tekniği denen bir yöntem önerir. bu yöntemde:
    1.sütuna: size acı çektiren olay
    2.sütuna: ne hissettiğiniz
    3.sütuna: aslında olayların bununla bağlantılı olmadığı üzerine mantıklı açıklama yapmanız istenir.

    burada ne hissettiğinizi “ya hep ya hiç”, “aşırı genelleme”, “olumluyu geçersiz kılma”, “duygusal karar” vs. gibi kendine ceza kesme, zihinsel zarar verme mekanizmaları mevcuttur. aslında içinizde bulunan yargıç, siz depresyondayken yanlış karar verir. bunların ayrıntısını kitapta okuyabilirsiniz. örnek veriyorum:

    1.sütun(olay): ahmet beni daha iyi/yakışıklı/güzel biriyle aldattı veya terketti. (veya ayşe beni aldattı veya terketti)
    2.sütun(ne hissediyorum): çünkü yetersizim, başarısızım, onu mutlu edemedim, her şeyi yanlış yaptım. bütün kadınlar böyle zaten. (olumsuzu geçerli kıldım, suçu üstüme aldım, ya hep ya hiç yaptım)
    3.sütun: hatalarım olabilir fakat yetersiz değilim. çok iyi zamanlar geçirdik, bana bağlıydı. onun yaptığı yanlış bir davranıştı. başka biri yaptıklarımı değersiz kılamaz. artık geride bırakmalıyım.

    dikkat edin kötü hissetme sebebi kişinin terk etmesi değil, “yetersizlik” düşüncesidir. yani özgüven kaybıdır. bu teknikte 3.sütunu gerçekleyemezsiniz, özgüveni karşı tarafa zarar vererek gerçek kılmaya çalışırsanız(hatırlayalım: limbik sistem sizi kontrol ediyor. yani anlık rahatlama istiyorsunuz.) 2. sütun sebebiyle ilk paragraflarda anlattığım takıntıyı kendinizde yaratırsınız.

    bunların yanısıra leyla-mecnun seviyesinde bir bağlılık, yani ileri seviyede okb yaşıyor olabilirsiniz. bu durumda kendinizi güçlü hissetmeye başladığınızda, yas dönemi geçtiğinde, onu artık tamamen kaybettiğinizi kabullendiğinizde onun boşluğunu dolduracak yeni birini bulmanız gerekmektedir. bu kişiyi bulurken “homogami” yaklaşımını kullanmanız gerekir (ki maalesef büyük ayrılık acıları da böyle birini kaybettiğinizde oluşur.) yani size benzeyen (fiziksel ve psikolojik) birini bulmanız en doğrusudur. sevimliyseniz sevimli, esmerseniz esmer, psikopatsanız psikopat (eheh maalesef), sayısalcıysanız sayısalcı, inatçıysanız inatçı, boylarınızın yakın olması, burunlarınızın benzemesi, hatta burun delik çapları bile buna örnektir. işte o zaman, ilişki iniş-çıkış olsa da sonsuza kadar sürer. bunları ben demiyorum. (referans: oytun erbaş - aşk tutku hormon aldatma)

    umarım yardımcı olmuştur. belki yazılacak çok şey var, devamı başka bir yazıda.

    geçmiş olsun.
  • uzun bir süre başka bir ilişkiye yelken açmayacak, melankolik ve bol acıyı seven yeni ayrılıkzedeler için, bu acı da 5 stages of grief -üzüntünün beş aşaması- göz önünde bulunarak incelenebilir.

    1-) inkar etme: önce ayrılığı kabullenmek istemez insan. kendini buna hazır hissetmediği için sanki anlık bir rüyaymış ya da şakaymış gibi algılamak ister. "ne de olsa bensiz yapamaz", "yarın barışırız yav hehe" tarzı düşünceler ile ne kadar inkara devam ederse o kadar gerçekle yüzleşmek zorlaşacaktır. maksimum 2 hafta kadar inkara pay bırakmak sağlık açısından yararlı olacaktır ki mümkünse birkaç gün içinde ikinci evreye atlamak çok daha işleri kolaylaştırır. bu evredeki acı henüz tam anlamıyla hissedilmez, travmatik bir süreç olduğu için ağır ağır başlayacaktır. acının derecesi henüz 10 üzerinden 3 şeklindedir.

    2-) öfke/nefret: gözün önündeki perde aralandığında ve artık gerçek ayrılık soğukluğunu hissettirdiğinde, inkar mekanizması kendini kontrol edilemez bir öfke savunmasına bırakır. bu durum, ayrılıkla nasıl baş edeceğini bilemeyen veya karşındaki insana aynı acıyı çektirmeye yeminli kişiler tarafından oldukça uzun sürebilir. kesinlikle gereksiz bir evre değildir çünkü; öfke, sinir, nefret en azından ayrılık fikrine alışılacağının sinyallerini verir. "seninle geçirdiğim her dakikaya lanet ediyorum", "benim çektiklerimi sen de çekersin umarım" düşünceleri sık sık dile gelir, hatta eski sevgiliye mail, mesaj ya da sözlü taciz şeklinde iletilebilir. en iyi ihtimalle 1-2 ay, en kötü ihtimalle elbette ki ömür boyu sürebilir. ikinci durum mevcut gibi görünüyorsa eğer; 3, 4 ve 5. aşamalara ulaşılmadan öfke bir sonsuza gider. acının yoğunluğu şoktan çıkmayla birlikte birden artma gösterir, 7/10 şeklinde hissedilir.

    3-) pazarlık: hafif hafif öfkesi dinmiş kişi, durumla mücadele etmeye çalışmak için çeşitli yollar denemeye başlar. pazarlık denilen şey belki eski sevgiliyle belki de insanın kendisiyle olabilir. mesela eski sevgiliye ilişkiye tekrar başlama önerilebilir. bunun tersine, bünye ayrılık acısını atlatmaya kararlıysa eğer, kendi için alternatif yollar arar. acı, en yüksek şiddetinden bir önceki haline ulaşır ve 8/10 şiddetindedir.

    4-) depresyon: bütün süreçlerin kaçınılmaz sonudur. aslında bir son olarak adlandırmak doğru olmayabilir çünkü dibe vurmadan çıkmaya alışık olmayanlar için yaşanması bir başlangıç niteliğindedir. klasik bir depresyonun tüm öğelerini barındırır ve bir önceki evrelerin hepsinden bir parça içerir. hem hala deli gibi severken nefret etme duygusu, tekrar güzel günlerin geçirilebileceği hayali ve bunun kötü bir kabus olduğu düşüncesi gibi.. intihara meyil, alkole bağımlılık, kendini kaybetme ayrılık acısı çeken insanın yakın çevresinin alışması gereken kavramlardır. acı artık 0/0 kadar mantıksız bir oranda ve daha fazlası hissedilemeyecek kadar tanımsızdır.. 6 ay ila 3 sene gibi bir aralığa sahiptir.

    5-) kabullenme: yorgun düşülen ve acının sabitlendiği son süreçtir. hayata kaldığı yerden devam etmek isteyen insanın aslında aradaki tüm evreleri aşıp buraya varması en mükemmelidir ama en başta da belirttiğim gibi melankolik bir insan bunu kolay kolay başaramayabilir. kişi için yeterince uzun bir zaman geçmiştir; artık yeni insanlar, yeni arayışlar için yoğrulmuş ve uygun bir ruh haline ulaşılmıştır. hayatın akışına ve tekrar "aşık olabilme" eşiğine bağlı olarak acı istenilen seviyede tutulabilecektir.. ister tamamen silinip, bir anı olarak hatırlamak, ister hafif bir sızıyla zarar duyulmayacak kadar iz taşımak..

    ve artık geçmiş olsun, acının yaşanabilecek yaklaşık tüm aşamalarından geçilmiştir. hayat bu gereksiz süreçleri yaşamak için fazla kısa olsa da, yaşamadan göremeyenler için dilenir ki en kısa sürede gerçekten geçmiş olsun..
  • kimi raki sisesinde balik olmayi secer, kimi icine kapanir, kimi kufur dagarcigini genisletir, kimi ozel anlarini agzina sakiz eder, kimi pisman olacagini bile bile ex iliskisinin basina bela olmayi secer, kimi ise pisman olacagini bile bile susar. sadece susar. kim suclu ki simdi? herkes hakli! ayriligin amina koyim bacim afedersin. ölüme degil ayriliga care aranmali, ölum dert degil ayrilik olmayaydi.
  • anadolu'da bir köyde diyelim, zamanı uyduralım, bir kadın 5 tane çocuğunu kaybedip yaşamaya devam edebiliyor. birini tarlada çalışırken düşürüyor, iki tanesini kan uyuşmazlığından aldırmak zorunda kalıyor, birini bir yaşındayken yüksek ateşten kaybediyor. biri de 12 yaşındayken ırmakta yüzerken boğuluyor.
    bu kadın, yaşamaya devam ediyor. depresyon diye bir şey bilmiyor. belki köyün en güzel yemek yapan kadını, her düğünde güle oynaya düğün yemeği yapmaya devam ediyor. 3 çocuğu daha var, onları büyütüyor, kocasına da hizmette kusur etmiyor. devam ediyor, yaşıyor.

    bir büyük şehirde diyelim, şimdiki zamanda mesela, bir kadın çocuğunu kaybediyor. o kadar büyük bir acı ki acısı, düşünsel fonksiyonları felç oluyor. depresyonu biliyor, tanıyor, ona giriyor. yemeden içmeden kesiliyor, yada tersine yemeğe veriyor kendini, obez oluyor. kocasından boşanıyor. acının, hüznün yüküyle yaşamaya çalışıyor, depresyonu intihara varacak kadar büyümezse.

    acının, ayrılığın duygusal travmasının yere, zamana ve bize göre değişebileceğini bil ey sevgili ayrılan.

    çok feci. ayrıldık. tamam. öyle bir travma ki, hayatımızı üstüne kurduğumuz halı birden altımızdan çekildi, her şey havada şimdi. bazısı kaybolacak, bazısı kırılacak, bazısını sen tekrar istemiyceksin, süpüreceksin. üzerinde onlar varken halıyı temizleyemiyordun. temizlemek için fırsat, hatta istersen değiştir halını, istersen de halı olduğu gibi kalsın, çok önemli değil, bir halı olsun da.. o havalananlar -ki muhtemelen sen de bir süre havada kalacaksın- ağır çekimde konacaklar yere. ve yeniden yerleştireceksin, yeniden kuracaksın. eski şarkılardan korkmadan, yeni şarkılar eşliğinde. yaşam devam ediyor, kestirdiğin saçlarının uzama hızında. sen de devam edeceksin yaşamaya, ve yükün sen yürüdükçe hafifleyecek.

    (bkz: başka türlü bir şey benim istediğim)
  • dolanip dolanip, eninde sonunda mideyi bulan acidir.
    bilen bilir...
  • en yogun midenin biraz ust kisminda hissedilen aci.
  • diyelim ki birini cok sevdiniz. diyelim ki o sizi o kadar sevmedi. diyelim ki ayrildiniz. belki istediniz belki istemediniz. belki kendinizi bu fikre alistirdiniz. belki sok gecirdiniz.
    ama bitti.
    bittigi anda bicak gibi kesilir mi duygular? bir anda hissettiginiz hersey yokolur mu? olumden sonra hayat var mi yok mu diye dusunulur ya hep, duygular ask oldukten sonra varolur mu?
    butun arkadaslar bittigini soylerler. destek olmak icin. unutmaya yardimci olmak icin.
    kendi kendinize siz de bitti dersiniz.
    ama bicakla keser gibi kolunuzu, duygularinizi kesebilir misiniz? izi kalmaz mi? hayaleti kalmaz mi bir kenarda sizi izleyen?
    gecmis gunlerin hayaletlerini takip kolunuza, ne mutluyduk diyerek gezmez misiniz?
    arkadaslar bittigini hatirlatir. kendi kendinize bittigini hatirlatirsiniz. ama kendi gecmisinizin hayaleti elinizden tutar sizin yolda yururken. onun eli gibi tutar elinizi. nasil birakirsiniz?
    ne kadar zaman gecmesi gerek hayaletin yokolmasi icin? kac insan olmali sonrasinda izlerini silmek icin? gercekten gecer mi butun yaralar, gercekten insanin ruhu iyilesir mi bir sure sonra?
    ayrilik acisi elinizi tutan hayalettir iliskinin sonrasinda. biten iliskinin bitemeyen duygularidir. duygular yokolmaz bir anda.
  • hayat bazen kötü gider*, sevdiğiniz kişiyle yollarınızı ayırır. kendinizden başlayarak tüm dünyayı suçlamaya, düşman olmaya başlarsınız. acı gereksiz saldırganlık yapar, adamı körleştirir. uyku ve yeme işlemlerinizi sekteğe ugratır. sabahları yogunlaşan bir duygudur ayrılık acısı. yataga en son onu düşünerek yatmışsınızdır. uykunuzda ayrılık gerçekliği unutulmuştur. sonra gözlerinizi açınca tokat gibi patlar suratınızın orta yerinde. içiniz sıkılır, dünya daha iyi bi yer olmadan yataktan kalkmayı redederken öte yandan onu aramak için telefona uzanırsınız. sesi soguk, ifadesi kindardır telefonda. "sıçtık" dersiniz, kalkıp, telefon faturası ödemek, sözlük almak, mantar pişirmek, telefonda arkadaşlara izahat vermekle koca gün geçirirsiniz. ve gece... sabah... döngü ayrılıgın acısını sogutur. dibe vurmamacasına düşersiniz. içiniz kuruyana dek.
  • vallahi de billahi de geçiyormuş! öyle "hiçbir zaman geçmeyecek, hiçbir zaman unutamayacağım" gibi saçmasapan sözler etmeyin, bal gibi de geçiyor. ne kadar zaman alacağı size ve karşınıza çıkacak olan yeni kişiye bağlı. açıkçası "çivi çiviyi söker" çok doğru bir lafmış ben bunu öğrendim. ha tabi ayrılır ayrılmaz kendinizi gereksiz ilişkilerin kollarına atmayın, bir durun içinizdeki zehri iyice akıtın. ondan sonra bir bakmışsınız gerçekten size umut olabilecek biri girivermiş hayatınıza, yeter ki acele etmeyin. ama şunu da unutmayın: kesin geçecek kesin;) (bkz: kendimden biliyorum)
  • başkalarında görüp salakça ve zayıfça bulduğun her şeyi yaptırır insana. facebook'tan gizli gizli takip ettirir. seni nasıl hayatından çıkardığını resimlerle izletir. ortak arkadaşlara devreye girmeleri için gizliden yalakalık yaptırır. yine aynı ortak arkadaşlara mutluymuş gibi rol kestirir. insanı gurula gurursuzluk arasında savurur. hayatında biri olduğu yalanını söyletir, tepki bekletir, gelmeyen tepkinin amına koyyim diye tepki verdirir insana. kendini ucuz hissettirir. canını yakmak istetir. ama yine gurur ve gurursuzluk. yavaş yavaş paranoyaya çevirir. artık facebook kesmez, işten eve kadar takip ettirir, ne olur bir kere bile gülmesin diye dua ettirir. kötü bir insan yapar seni. baya baya mutsuz olsun istersin sevdiğin. gülmesin, konuşmasın, o da paranoya yapsın, o da seni facebook'tan tekip etsin... en sonunda seni aslında takip ettiğini düşündürür. ben ediyorsam o da ediyordur... saçma salak sözler, videolar paylaştırır. falanca kızlar şöyledir diye laf çaktırır. kesin okuyordur diye düşündürür. ya okumuyorsa? seni boşuna mal gibi, ergen gibi gösterir. sudan bir sebep yüzünden mesaj attırır. cevap bekletir. cevap geldimi diye en az 40 kez baktırır. cevap gelmez, gururu ayaklar altına aldırır ve kendini aratır, son ana kadar çaldırtır, ulan her çalışta açmayacak galiba diye umut tüketir, son anda açar... belliki açmakla açmamak arasında kalmıştır. boktan mevzuyu tekrar dillendirtir. alınan soğuk cevap karşısında boktan mevzu daha da boktanlaşır ve telefonlar kapatılır. en azından kendini hatırlattığını düşündürtür. bu acı, bu pişmanlık ona yeter diye düşündürtür. zaman geçtikçe o acı o pişmanlık sende hasıl olur. ne kadar malım diye isyan ettirir. ayrılık acısı artık karakteri de acıtır... yapmazdım bunları dediğin her şey artık yapılmıştır, artık ayrılma zamanı gelmiştir. bu duyguyu yaşayana kadar yapılan bütün salaklıkları ayrılığı kabullendikten sonra insanı pişman ettirir...
hesabın var mı? giriş yap