• bu eser aglatir efendim. ne kadar sert olursaniz olun yine de aglatir. ama oyle titanik filmi gibi ucuz bir sekilde, hungur hungur aglatmaz. topu topu bir damla dokersiniz ve o bir damlanin icinde dunyanin butun pismanliklari, eskiye ozlemleri, hayatin butun yuku vardir.

    bu eser hayal de ettirir azizim. ne kadar kuru ve siradan bir hayatiniz olursaniz olun, ister istemez canlanir anilar, hem de sizin olduklarini unuttugunuz anilar. o kadar ki, biri cikip "bana huznun resmini cizebilir misin abidin" derse, koyarsiniz cdyi, kapatirsiniz gozunuzu, ilk canlanan hayalleri dokersinizi kagida. iste dersiniz, huzun ve daha fazlasi.

    bu eser muzigin en saf sanat bicimi oldugunu iddia edenler icin adeta bir kanittir; sanati hor gorenleri egitmek icin ise yeterli bir sebep.

    ardindan albinoninin adagiosu ve en son da barberin adagio for stringsini dinlemek adeta bir meditasyondur. bu meditasyon esnasinda insani hem costuran hem de acidan kivrandiran boyle bir muzikten baska ne olabilir diye merak edersiniz. hayir, ask mesk bunun yaninda o kadar zavalli ve yuzeysel ki. bu olsa olsa hayatin gucunun, insanlar tarafindan anlasildigi ender zamanlardan biridir. pek az insan ise bu gucu anlamakla kalmamis, ifade edebilecek kadar da kavrayabilmis. bu ask degil, dehadir.
  • olabilecek en romantik melodilerden biri. bir de oykusu var: efendim, bir aksam beethoven yuruyuse cikmis ve bir evden kendi bestelerinden birinin calindigi bir piyano sesi duymus. yorumu cok begenmis ve kapiyi calmis. kapiyi acan kadin, piyanoyu kizinin caldigini ve kizin kor oldugunu soylemis. bunun uzerine beethoven kizin yanina gitmis. kiz beethovendan kendisi icin bir seyler calmasini istemis. o aksam ay* cok guzelmis ve kizin bu guzelligi goremedigini dusunup uzulen beethoven, kiza ay isigini muzik araciligiyla anlatabilmek icin bu sonati bestelemis. denir!
  • beethoven'in bu şaheseri adadığı hanfendi(!), bunu kabul etmemiştir. (bkz: ne kadar sanslı oldugunu bilmeyen insanlar) (bkz: erkek asik oldugunda neler yapar)
  • kör bir kızın: “ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?”
    sözü üzerine beethoven'in piyanonun başına geçerek, ayışığı sonatı'nı, doğaçlama olarak bestelemiş olduğu öyküsü çok romantik olsa da gerçek dışı:

    ludwig van beethoven, ay ışığı sonatı'nı 1801'de tamamladı. o yıllarda duyma yetisinin büyük kısmını yitirmiş durumdaydı. dolayısı ile uzaktan gelen bir müzik sesini duyması olasılığı çok azdır.

    kaldı ki beethoven eseri hiç bir zaman bu isimle anmamıştır. onun koyduğu isim: "do diyez minör 14 no'lu piyano sonatı: quasi una fantasia"dır. yani "neredeyse bir fantezi"

    eseri, bugün yaygın olan ismi ile ilk anan beethoven'ın ölümünden beş yıl sonra, alman müzik eleştirmeni ve şair ludwig rellstab olmuştur.
    yani "ayışığı sonatı adı beethoven'dan kaynaklanmaz; bu isim birinci bölümdeki kırışık dokuyu ay'ın luzern gölü üzerindeki parıltısına benzeten rellstab 'a aittir.

    eserin "ay ışığı sonatı" olarak adlandırılmasının doğru bir gönderme olup olmadığı bugün hala tartışılmaktadır.

    burada asıl endişe şu: insanın platon'un idealar dünyasına en yaklaştığı alan matematik ve müziktir. beethoven'in müziğindeki hem iç hem de dış evrenimizde yankı bulan mükemmelliği tek bir imgeye bağlamak ne kadar duygusal gelirse gelsin eserdeki o derin evrenselliği algılamamıza engel olur.

    bu derece ilham verici bir eseri tek bir imgeye bağlamak hayal dünyamızı kısıtlamaktan, kendi kendimizi şartlamaktan başka nedir? beethoven eserine tam da bu düşünceden hareketle ''fantezi'' adını vermişken fantezi dünyamızın ayışığı ile kısıtlamak... hayallerden bahsederken hayallerden feragat etmek...
  • müzik tarihinin en yanlış isimlendirilmiş parçası. bu parçanın pek çok şeyi anlatabilecek olduğunu düşündüren bir yoğunluğu olduğu doğrudur ama bilmem ne gölünde ayışığı altında sakince ilerleyen bir kayığı anlatmadığı kesin. o kayıkta kavga eden sevgilileri, az sonra o kayıktan kendini gölün sularına bırakarak intihar edecek olan genç bir adamın kafasından geçenleri anlatıyor olabilir belki ama kesinlikle yumuşak bir şey değil anlattığı, acıtan , doludizgin birşey. bunu anlayabilmek için radu lupu ya da emil gilels kaydını dinleyiniz.
  • ölüme, cenaze marşıdan bile daha çok yakışan eser.
  • eserin birinci bölümü için yazılmıştır.

    bir kaç sene önce bir arkadaşım ''gel sana bir şarkı dinleteceğim dedi'' dedi. müziği açtı tek kulaklığı kendi taktı, diğerini bana verdi. yatağa uzandık. akşamdı ve hiç ışık yoktu odada. biliyordum şarkıyı. ama daha önce hiç ama hiç hissetmediğim bir duyguyu yaşadım o an. tanımlayamıyorum asla. hüzün mü, mutluluk mu, acı mı, koşma isteği mi, hapsolmuşluk mu, özgürlük isteği mi, aşk mı, kazanmak mı, kaybetmek mi, özlem mi ve çoğaltılabilen sayısızca (yoğunlukla negatif) duygu... çok sık dinleme taraftarı değilim bu müziği. belki senede bir kere. misal en son 1.5 sene önce dinlemiştim. zamanı geldiğinde kendini belli ediyor zaten. kesinlikle gece, pencereden ay ışığı sızarken, yatağın içinde kulaklıkla dinlenmesi gerekir. belki 3 ya da 4 tekrar.

    ayrıca çok şaşkınım. bir müzik, bir kaç notanın yan yana gelişi insana nasıl tarif edemediği şeyleri, hatta belki de bilmediği onca şeyi yaşatıyor gerçekten şaşkınım.

    ruhunu öpeyim beethoven.

    edit: ha bir de... şu an müzik diye dinlediğimiz bize bir şeyler hissettirdiğini sandığımız şarkıların alayını sikeyim.
  • sonat rivayetleri şöyledir:

    bir gün beethoven, bir arkadaşı ile birlikte viyana sokaklarında dolaşmaktadır. tam bu sırada bir apartmandan piyano sesi geldiğini duyar ve kafasını kaldırıp bakar. apartmanın ikinci katındaki cam açıktır ve ses oradan gelmektedir. arkadaşına, çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söyler. ikisi birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalarlar. kapıyı açan kadın, beethoven’ı hemen tanır ve şok olur. beethoven, piyano sesine geldiğini ve mutlaka çalan kişiyi görmek istediğini söyler. kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek onları içeri alır.beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girer. annesi kıza, beethoven’ın geldiğini söyler ve kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız kördür. bunu gören beethoven, “lütfen benden bir şey isteyin” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. kızın cevabı şu olur; “ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?” bunun üzerine beethoven piyanonun başına geçerek, ay ışığı sonatını, doğaçlama olarak besteler.

    anlatılan bir diğer rivayette ise sonat o zaman 16 yaşındaki ve bazı uzmanlara göre bestecinin “ölümsüz sevgilisi” olan güzel kontes giulietta giucciardi’ye adanmıştır. o günlerde kontese tutkulu bir aşkla bağlanan beethoven arkadaşı wegeler’e yazdığı mektupta “şimdi tekrar biraz daha mutlu yaşıyorum ve insanlar arasına karışıyorum. bu değişikliği, beni seven ve benim de sevdiğim sevimli, büyüleyici genç bir kız yarattı. iki yıldan beri tekrar biraz mutluluk duyuyorum.” diyordu.

    kaynak: http://www.insanokur.org/?p=65911
  • beethoven* tarafindan 1801 yilinda "sonata quasi una fantasia" adiyla do diyez minor tonu uzerine yazilan opus 27, #2 numarali piyano sonatina sonradan verilen ad.

    beatles'in* "because" parcasi da, john lennon tarafindan, yoko ono'nun tersten caldigi bu sonattan esinlenilerek bestelenmistir.
hesabın var mı? giriş yap