• basbakan antony albanese nin aciklamasina gore 10 milyon dolarlik yardim kizilay ve kizilhaç araciligi ile bolgeye ulastitirilacakmis.

    okyanus otesinden yardim gelir araplardan hala ses yok

    edit: arap yalqyicilarindan mesaj geliyor
  • ust edit:mart ayinda is yerimi degistirdim. 3 aydir yeni sirketimde calisiyorum ve en ufak bir okuzluk gormedim. is ahlaki ve yuku olarak da cok mutluyum. umarim herhangi bir sikinti cikmaz da uzunca yillar calisirim. benim avustralya'ya uyum saglamam, iyi bir is yeri bulmam tam 4 senemi aldi. umarim yeni gelenler icin kisa olur. sans iste, kimi gocmen kolayca iyi bir is yeri bulabiliyor(ornekleri var), kimi gocmen icin de local experience boku yuzunden kariyerini kurtarmasi yillari bulabiliyor.

    -

    turkiye'de 8 sene calistim. ben turkiye'deki beyaz yakalilara koyun, yalaka, icten pazarlikli derken avustralya'da calistigim 3 sene icinde buradaki beyaz yakalilarinin turkiye'yi arattigini gordum.

    insaat muhendisiyim, 3 senede 3 firma degistirdim. bazen paranoya yapiyorum acaba bende mi bir sorun var diye...

    ilk firmamda iranlilarin sayisi baskindi. kendi alanim degildi. local experience boku icin calismaya basladik. heriflerdeki yalakalik, icten pazarligi hayatim boyunca hicbir yerde gormedim. ayrica defalarca uyarmama ragmen teknik konulari farsca konusuyorlardi.(zelzele, zelzele, zelzele) dolayisiyla benim de hicbir seyden haberim olmuyordu. patrona soyledim, uyardi devam ettiler. en son disaridan is gelisimi icin bir egitim aldik da o firsatla hepsini rezil ettim, sonra bir kez olsun agizlarindan farsca kelime duymadim.

    ikinci firmam dunyaca unlu bir sirket. profil olarak avustralyali ve hollandali agirlikliydi. is ahlaki, yuku olarak calistigim en iyi sirketti. onlar da corona krizi basladiginda; irkcilik yapip, probation periodtaki tum gocmenlerin isine ''ekonomik nedenlerden oturu'' diyerek son verdiler. probation periodtaki avustralyalilar islerine devam ettiler.

    ucuncu firmam da kurumsal bir firma ve 2000 calisani var. ise girince bana mobbing hakkinda onlarca madde okuttular, egitim verdiler. ben de ''vay bee herifler bu konuda gayet disiplinli, helal olsun'' demistim. isin icine girince ya patronlarin mudurlerin davranislarindan haberleri yok ya da yaptiklarina gozlerini kapatiyorlar. mudur her turlu kabaligi, mobbingi yapmakta ozgur. iranli drafter arkadas ''kimse bu mudure ses cikarmadi, tepki gostermedi ve 1 sene icinde 10 insaat muhendisi/teknik ressam bu dallama mudurun yuzunden ya kovuldu ya da istifa etti'' dedi. ben bir baskaldiri yaptim ama curmum yetmiyor, cok yeniyim. firsat kolluyorum birkac kisi birlesebilirsek; en azindan bu dallama mudurun canini saglam sikabiliriz. aksi takdirde ben de 11. olurum gibime geliyor.

    avustralya'da hintliler, cinliler, lubnanlilar kendi aglarini kurmuslar ve birbirlerini de destekliyor. bizim turklerin ise bir bok yaptigi yok.

    karsilastigim en garip olay ise; 2. firmamda calisirken kocaeli universitesi insaat muhendisligi mezunu bir gencin cvsini onume koydular ve sordular. ben de en azindan arkadasim olur, takiliriz, birbirimizi destekleriz diyerek mudure ''neden olmasin, caliskan birisine benziyor hem bana da arkadas olur vs vs'' diyerek onay verdim. adam sirkete basladi, ilk gun klasik, herkesle teker teker tanistiriyorlar. sira bana geldi ve bana adini soyledi.
    ben de ona ''ben de turkum'' dedim.
    bana ''ben turk degilim ermeniyim, turkce konusmayi da bilmiyorum''. dedi.
    6 ay yuzume bakarak yalan bir sekilde calisiti. corona patlayinca onu da isten cikardilar tabii.. ayrica kocaeli universitesi'nde ermenice muhendislik egitimi mi var ve benim mi haberim yok? neyse.. cok uzattim.

    tanim:is sartlarinda hala sanssiz oldugumu dusundugum ulke..
  • avustralya'da insan olmak :

    efendim melbourne'e vardık. bir ev kiraladık, ben oradaki akrabalarıma harıl harıl soruyorum 'yahu, elektrik, telefon, su, gaz idarelerinde tanıdığınız var mı?'
    biri 'ne yapacaksın?' diye sordu. 'öyle bir müessesede mi çalışmak istiyorsun?'
    ben 'hayır' diye cevap verdim 'yeni eve o hizmetleri bağlatmak istiyorum da...'
    adam güldü, 'bana adresini söyle' dedi. adresi verdim, geçti telefonun başına, o idareleri tek tek aradı. akşama doğru bütün hizmetler bağlanmıştı.

    bir gün elektrik idaresinden bir mektup geldi. mektupta 2 ay kadar sonra, bir gün bizim sokakta elektrik kesileceği bildiriliyor ve ilave ediliyordu 'eğer o gün mutlaka elektriğe ihtiyacınız varsa size bir jeneratör tahsis edilecek ve harcadığınız elektrik normal tarife üzerinden hesaplanacaktır. ancak jeneratör sayısı sınırlı olduğu için sadece ihtiyaç sahiplerinin müracaatı...'
    ben istemedim, ama komşumuz, yalnız yaşayan yaşlı kadın jeneratör istedi. o sabah 8'de 2 teknisyen jeneratörü getirip kadının sistemine bağladılar.. sonradan, merak edip sordum bu iş için sadece harcadığı elektriğin bedeli olan 45 sent almışlar.

    ben herkesin insan olduğunu ve herkese aynı muamelenin yapılması icap ettiğini avustralya'da öğrendim. bir tek gün kimse hakkımı yemedi, kuyrukta önüme geçmedi, trafikte açıkgözlük yapmadı, avanta istemedi...

    kızım yeni bir mektebe başlamıştı 'gel çarşıya çıkıp eksiklerini alalım' dedim. 'lüzum yok' dedi, 'her şeyi okuldan verdiler' bir gün aynı mektepten bir mektup geldi 'bazı talebelerin, öğle yemeği olarak pahalı gıda maddeleri getirdiklerini fark ettik. lütfen çocuğunuzun yanına sadece, bütün ailelerin çocuklarına alabilecekleri şeyler verin. bu yaşta çocukların arkadaşlarına imrenmesi kötü bir şeydir'

    annem bizi ziyarete geldi. meydana karşılamaya gittik, bekliyoruz, arada gümrüğün kapısı açılıyor ve annemi oradaki bir memur ile konuşurken görüyorum. ingilizce bilmeyen annemin sohbeti bir türlü bitmiyor. dikkat ettim annemin elinde bir portakal var. nihayet annem çıktı ve iş anlaşıldı. kıtayı mikroplardan korumak için avustralya'ya herhangi bir gıda maddesi sokmak yasak. annem uçaktan bir portakal alıp çantasına koymuş. adam onu görünce, hemen elinden alıp çöpe atacağına, büyük bir sabır ile avustralya'nın neden bu kaideyi uyguladığını anlatıyor ve 'bu size karşı yapılmış bir hareket değildir, hepimizin sağlığı için alınan bir tedbirdir filan diyor'

    melbourne'da ve avustralya'nın hemen hemen tamamında deniz kenarında bina yoktur. memleketi bir yol çevreler. kıyılar herkesindir. 5-10 kilometrede bir, denize girmek, piknik yapmak için tuvalet, duş, elektrikli mangal ve soyunma odaları gibi bedava tesisler vardır. yalnız elektrikli mangalı çalıştırabilmek için para atmak lazımdır.

    bir gün oldukça yüklü bir telefon faturası geldi. idareyi arayıp, bu faturayı ödemekte zorluk çektiğimi söyledim ve şu cevabı aldım 'siz bu faturayı bu ay ödemeyin. biz bunu 12'ye bölerek 1 sene müddet ile her aylık faturanıza ilave edeceğiz. ama bundan sonra her faturayı ödeyin'. sorduğumda faiz ödemeyeceğimi de öğrendim.

    avustralya'da yaşayan her insan bedava sağlık sigortasına sahiptir. şehrin merkezi dışında 2 katlıdan yüksek bina bulunmaz. normal evler 1 dönüm bahçe içinde, müstakil evlerdir. şehrin belki yarısı golf sahaları (bedava), botanik bahçeler, göller ve akarsular ile kaplıdır. okullar bedavadır. musluktan akan su, hakiki içilen sudur (sözde değil özde). kilise, cami, havra, budist tapınakları ve daha nice dini yapı yan yana varlıklarını devam ettirir. sbs adlı devlet televizyonunda avustralya'da yaşayan 100 küsür ayrı millete mensup insanların kendi dilinde yayın yapılır. çoğu avustralyalı, 2 vesile ile kravat takar ; düğün ve cenaze.

    avustralya'da en büyük suç yalan söylemektir. yalan söyleyen, yalan beyanda bulunan insanın hayatı kayar. onun dışında her şeyin bir çaresi bulunur.

    dr. serpil taşdelen 2011
  • üniversitede sevgilimle sürekli hayalini kurduğumuz, gidip yerleşmeyi düşündüğümüz ülkeydi. konya'dayız şimdi, evet.
  • türkiye'de sadece 2021 yılında sokak köpeği saldırısı sebebi ile hastaneye başvuran sayısı 300 bin, hayatını kaybedenlerin sayısı 25'tir.

    avustralya da yılda yılan ısırması nedeniyle ortalama 2 kişi yaşamını yitirirken, 1979 dan bu yana örümcek ısırmasına bağlı can kaybı yaşanmamıştır.

    bu durumda başlığın altında sürekli yılan ve örümcekler yüzünden tehlikeli bulunması gariptir.
  • içinde yaşamasak oturduğu bilgisayar basında her şeyi bilen tiplerin yazdığına inanacagimiz ülke. covid sürecini dünya üzerinde en iyi yöneten ülkedir.. anlatalım.

    ilk covid çıktığında bütün eyaletler kendi arasında sınırları kapadılar.. yanı herkes bu sorunu kendi içinde cozsun dediler.. dünyada ilk 1,5 metre sosyal mesafe kuralını bu ülke koydu.

    özel durumlar dışında dışarıya çıkışları yasakladı.. insanların evde toplanması bile yasaklandı.. toplanıp bunu sosyal medyada duyuranlara ceza yağdı..

    ülke dışından haftada 700 kişi alındı ve bunlara otelde 14 gün karantina zorunluluğu getirildi.. otelden kaçmaya çalışanlari tüm şehir seferber olup yakalattı.. para ve hapis cezasına çarptırıldılar..

    en son batı avustralya'da otel karantinasında görevli 1 (bir) kişide virüs görüldü.. ingiltere'den gelen kişi ile hiçbir temasta bulunmadığı halde oteldeki havalandırmadan dolayı virüsü kaptığı belirlendi.. son 1 haftada uğradığı bütün alışveriş mekani, yemek yedigi yerlerde aynı saatte bulunan herkesi sağlık merkezlerine çağırdılar. testini yaptı ve koskoca şehri 1 (bir) kişi yüzünden 5 gün kapattı.. evet tüm şehri 5 gün kapattı.. bundan yaklaşık 6 ay önce statta 35 bin kişi canlı maç izledi.

    gelelim yaptığı maddi yardımlara.. covid çıktığında insanlar is kurumunun önünde sıralar oluşturdu.. başbakan aciklama yaptı boşuna beklemeyin bir kaç güne hersey çok basit bir şekilde online olarak yapılacak diye.. öncelikle işini kaybeden herkese 750 dolar yardım yaptı kişi başı.. daha sonra iki haftada bir verilen işsizlik parasının üstüne 550 dolar ekleyip iki haftalık kişi bası 1200 dolar civarı para verdi.. sorgusuz sualsiz 2 haftada kişi bası 1200 dolar.. mart ayından aralık ayına kadar böyle devam etti daha sonra 550 yi 350 ye sonra da 150 ye düşürdüler.. bu ayın sonunda da tamamen kaldırıyorlar..

    tutup derseniz covid çıktığında insanlar tuvalet kağıdı icin kavgalar çıkardı, marketleri tuvalet kağıdı icin yagmaladi eyvallah.. yalnız bu ulke covidi yönetemedi derseniz ülke içinde olanlar gotleriyle gülerler..

    maske takmadan covidi 1 sene geçirmiş, geçen sene statta 35.000 kişinin maç izlediği ülke burası..
  • yavaş yavaş 4. yılımızı doldurmaya yaklaştığımız, coronavirüs'ü sıfıra indirmeyi başarmış güzel ve devasa ülkem. geçen mesajda ülke hakkında genel kültür bilgileri çok beğenilmişti, bu mesajda da bu bilgilere devam edeceğiz.

    - avustralya şu anki federal yapısına 1901 yılında erişmiştir. 6 eyalet birleşerek, ülkenin başkenti yeni kurulacak canberra şehri olacak şekilde federal hükümet kurulmuştur. canberra kurulana kadar, melbourne geçici olarak başkent kalmıştır. yeni zelanda da davet edilmiş ancak orası avustralya'dan bağımsız bir ülke olmaya karar vermiştir. işin ilginç kısmı ise, avustralya anayasası'nda hala yeni zelanda isterse avustralya' ya katılabilir maddesi bulunmaktadır, özetle hala kapı açıktır.

    - birinci dünya savaşı'nda o zamanki ülke nüfusu 5 milyonun altında olmasına rağmen yaklaşık 420 bin kişi gönüllü olarak savaşa gitmiş ve bunlardan 60bin kadarı hayatını kaybetmiş, 156 bin kadarı ise yaralanmış veya esir düşmüştür. işin en kötü kısmı ise savaş sonrası neredeyse hiçbir ekonomik kazanımı olmamıştır.

    - birinci dünya savaşı avustralya'nın ulus bilincini kazanmasını sağlamıştır ve kendi tarihinin temel taşı olmuştur. buradaki deyimle "ateşle vaftiz" edilmelerinden sonra bağımsızlık düşüncesi yerleşmiştir. anzac'lar hala milli benliğin özünü oluşturur. bir çok yerde gallipoli yani gelibolu anıtlarına ve isimlerine rastlayabilirsiniz.

    - avustralya'da 6 eyalet ve 2 yönetim bölgesi vardır. 6 eyalet sırasıyla: batı avustralya(western australia), güney avustralya(south australia), victoria, yeni güney galler(new south wales), queensland ve tasmania'dır. 2 yönetim bölgesi ise kuzey bölgesi (northern territory), avustralya başkent bölgesi(australian capital territory) 'dir. eyaletler aynı amerikan eyaletleri gibi iç işlerinde bağımsız yapıda, kendi meclisleri ve yasaları olan bir yapıya sahiptirler. bölgeler ise, bir iç yönetim mekanizmasına sahip olsa da ağırlıklı olarak federal hükümete bağlıdırlar. zaten başkent canberra' nın olduğu başkent bölgesi federal hükümet için kurulmuştur.

    - ülkedeki aborjinlerin çok büyük kısmı kuzey bölgesinde yaşarlar. bunun nedeni özelikle victoria'da ve new south wales'de yaşayanlar zamanında zorla bu bölgeye göç ettirilmiştir. bu yüzden sydney ve melbourne'de pek aborjin göremezsiniz.

    - ülkede 10 binin üzerinde sahil vardır ve avustralya'lıların yüzde 85i sahile 50 kmden daha yakında yaşarlar. yani hergün başka bir sahile gitseniz, ülkedeki bütün sahilleri görmeniz yaklaşık 30 yıl sürer.

    - avustralya'da, birkaç istisna dışında ücretli sahil diye bir kavram yoktur. denize sıfır ev de hemen hemen yoktur sahili kapatan, bütün yapılar kumsaldan hemen sonra gelen yeşil alan, yol ve yürüyüş yollarının arkasına yapılır, bu yüzden deniz manzarasını kapatmazlar. aynı zamanda birçok sahilde çok iyi durumda olan ücretsiz tuvaletler ve duş alanları bulunur. edit: gold coast büyük bir istisnadır kumsal dibi evler konusunda. bilgilendirme için seescreen'e teşekkürler.

    - avustralya her ne kadar bir yeraltı kaynakları ülkesi olarak bilinse de aynı zamanda tarım ve hayvancılık alanında çok gelişmiştir. ülkede üretilen her 3 birim gıdadan 2si ihraç edilir. özelikle çiftlik hayvanların miktarı 25 milyonluk ülke nüfusuna göre inanılmaz boyutlarda yüksektir. sadece koyun sayısı bile 75 milyonun üzerindedir.

    - burada yollar uçsuz bucaksız olsa da dinlenme tesisi diye bir kavram yoktur. en fazla bulabileceğiniz, tuvalet de barındıran bazı durma alanları ve az sayıda benzin istasyonlarıdır. özellikle ana yolun dışında bir yolda gidiyorsanız yüzlerce km başka hiçbir binaya veya insana rastlamayabilirsiniz kolaylıkla.

    - bu arada, arabalardan standart yüzde 10 kdv dışında başka bir vergi alınmaz aracın toplam vergisiz fiyatı yaklaşık 70-75 bin doları geçmedikçe. bu yüzden büyük motorlu araçlar her yerdedir. 2.0 ve altı motorlar minik veya ekonomik olarak geçiyor çoğu yerde. çok rahatlıkla v6 veya v8 motorlu araçlar her fiyata bulunabiliyor ülkede bu yüzden . merak edenler buranın en popüler araba alım satım sitesi carsales.com.au'dan fiyatlara bakabilir. fiyatlar avustralya doları cinsinden doğal olarak :)

    şimdilik yazacaklarım bu kadar. ülke hakkında soruları olanlar beni yeşillendirebilir. cheers.

    edit:imla
    edit2: debe'ye girmiş yazı, teşekkürler tekrardan :)
  • geleli 3 ayı doldurduğum kıta büyüklüğündeki ülke. türkiye ile arasındaki farkları yazmayı planlıyordum fakat bir türlü vakit bulamıyordum. aradaki büyük farkı belirleyen faktörse insan kalitesi olacaktı. bugün tam da gözlemimi doğrulayan bir hadise yaşadım:

    buraya geldim geleli küçüklük alışkanlığım olan bisiklet kullanmaya başladım -küçükken kazandığım ender yeteneklerden birisi, faydasını bugün görüyorum-. bundan 2 gün önce lastiği patladı. lastik değiştirmeyi bilmiyorum ve öğrenmek de zahmetli geliyordu. servise götürmekten başka çare kalmadı diye düşündüm. civardaki bisiklet servisleri hakkında bilgi edinmek için buraya özgü bir facebook grubunda bir başlık açtım. başlığın altına birçok yardım tavsiyesi yazıldı, servis numarası paylaşanlar, bisiklet lastiği değiştirmeyi tarif edenler, vb. ancak bir tanesi çok ilginçti: senin için tamir kiti alıp adresine bırakabilirim. ilk bakışta türk zihniyetiyle kıllandım: ya dalga geçiyordur ya da kötü niyeti vardır. sonra adam özelden mesaj attı ve aldığı kitin fotoğrafını gönderdi, ben de cesaretlenip tamam dedim. tabii binbir teşekkür sonrası.. bugün için sözleştik. adam işten çıkınca kiti getireceğini ve üstüne üstlük dilersem tamir de edebileceğini söyledi ve adresimi istedi. bunu duyunca yine ikircikli duygulara büründüm: kuşku, minnet, endişe, sevinç.. vakit geldi ve adam kapımda elindeki kitle beliriverdi. eve davet ettim. adam kamyon şoförüymüş -görseniz bizim değme beyaz yakalardan bakımlı-. yemeğe davet ettim kabul etmedi, ayak üstü sohbetten sonra bisikleti tamire girişti ve 15 dakika elleri yağ içinde kalarak lastiğimin yenisini takarak bisikleti tekrar kullanıma hazır hale getirdi. ne kadar minnet duyduğumu yarım yamalak ingilizcemle anlattım, kahveye davet ettim. adam iyiliğin karşılığının olmayacağını söyledi ama arkadaşlık için kabul ettiğini belirtti. adam banyoda elini yıkarken aklıma dolabımdaki pastırma geldi ve kendisine türk usulü olduğundan hediye ettim, kabul etti ve güleryüzle vedalaşarak ayrıldık.

    aradan 2 saat geçti halen etkisi altındayım. parayla kit satın aldı, bunun için vakit, enerji ve para harcadı, geldi tamir etti gene vakit ve enerji harcadı. hem de hiç tanımadığı birisi için. böyle insanlarla birlikte olmak güven ve huzur veriyor. minnet duymak, yardım almanın sonundaki mutluluk hepsi farklı duygular. dilerim ben de minnet sözcükleri duyabileceğim iyilikler yapabilirim diye düşündüm.

    ayrıca şunu da düşündüm acaba ben mi iyiliği unuttum yoksa adam mı fazla iyi? burada buna benzer karşılaştığım bir iki olay daha olmuştu. o yüzden avustralya insanının davranışlarına iyi kötü kodlandığını varsayıp sorguladım: türkiye'de insanlar atomlarına ayrılıp paramparça olduğundan, kazanma değil üçünü beşini koruma endişesiyle yaşadığından, dayanışmayı hayal edecek büyüklüğe erişemediğinden iyiliği unutmuş olabilirler mi? ne dersin sözlük?

    edit: kadin degilim dumduz erkegim :)
  • havaalanında ülkeye girişte bana şunu yaşatmış ülkedir:

    çok uzun bir uçak yolculuğunun ardından* bangkoka giriş yapmış ve ordan çıkmış bir şekilde avustralya'ya sydney havaalanına inilir. duty-free'den alışveriş yapılmıştır, bavul alınmıştır ve artık gümrük işlemleri için sıraya girilmiştir. suratsız bir polis hanım benim durduğum sıradaki pasaport işlemlerini yapmaktadır. önümde bir tane beyaz amerikalımsı biri, bir tane uzak doğudan* ve birkaç kişi daha var. beyaz amerikalı tabi çat diye geçmiştir. fakat dünyanın diğer ezik yarısından olan insanlara ne zorluklar çıkarılmıştır. bu insanlar zaten düzgün ingilizce de konuşamıyorlar, dertlerini anlatamıyorlar, üstüne üstlük azar yiyici bir üslupta karşılaşıyorlar: why are you here? where will you stay huh? gibi.

    neyse dedik benim en azından ingilizcem var, hem nur yüzlüyüm hem öğrenciyim, geçer giderim. en olması aksanımı beğenir de tamam der geçer. öyle bu zamana kadar hiç bu gibi işlemlerde sıkıntı yaşamamışımdır ve yaşayanlara da salak muamelesi yapmışımdır.

    ben geldim sıraya, pasaportumu ve elimde uçakta doldurduğumuz kağıt parçası var.

    --- flashback ---

    uçakta sydney'e yaklaşırken iki tane evrak verdiler ve doldurmalısınız dediler. hm aynı sözler aynı şarkı diyerek doldurmaya başladım. klasik sorular var, yanınızda kaç para nakit var, kaç gün kalacaksınız, nerde kalacaksınız, detaylı adres verin, yanınızda yemek var mı, içecek var mı, ilaç var mı gibi. dürüst bir şekilde cevapladım. yalnız kalacağım adresi detaylı bilmiyorum. adres yazdım ama detaylı bir adres değil.

    --- flashback ---

    polis hanım aldı pasaportu elimden, şöyle bir baktı. tabi bangkok'a giriş yapılmış damgası var. sonra o doldurduğumuz kağıt parçasını da uzattım. damgayı vurdu pasaporta, tamam şu taraftan lütfen dedi. a ne kadar kolay oldu bak işte yine başıma bir şey gelmedi, insanlar salak ki takılıyorlar anlatacak hikayeleri oluyor diyorum. bu polislerin olduğu bölümü solladım ileriye gidiyorum, yol ikiye ayrılıyor gibi bir ortam, orda da bir polis bekliyor. bu yönden lütfen dedi. ama herkes o kadar sakin ve normal ki ben de bana yardımcı oluyorlar sağolsunlar diye düşünüyorum. belirtilen yönden saf saf giderken bir polis amca geldi yanıma ve dedi ki sizi aramamız gerekiyor. o an benim kafama tak diye bir şey indi. mecazi anlamda yani, dövmediler beni merak etmeyin. ne araması dedim kendi kendime. biliyorum kaçakçı olsam ve öyle bir şey taşısam panik olmalıyım ama korkacak bir şeyim yok. ama insan o anda bu ne şimdi? diyor. peki tamam dedim ve bir köşeye çekildik, ulu orta bir yerdeyiz ama köşede. pasaport kontrolünün ordan çıkan insanların geçiş yolu üzerinde. bir de anlamadım o an pasaportumu kontrol eden polis hanım ne yaptı ne etti de hemen kendinden 7 metre ötedeki polis memuruna benim aranmam gerektiğini haber verdi. alttan düğmeye mi bastı nedir..

    işte bavulumu koyfum masanın üzerine, elimdeki torbayı da, bir de sırt çantamı. bavulumu açtılar, iki kişi kontrol ediyor, biri kadın diğeri erkek, erkek olan işte beni buraya getiren polis amca. ben de yavaş yavaş her şeyi çıkartıyorum, bir de bittim sabunu var, hani türkiye'den bir şeyler götürmek amaçlı. çok dikkat çekti bu ne falan dedi polis amca, dedim o sabun it is natural vs. ok dedi. tüm bavulu öylece boşalttık. içindekiler yetmemiş olacak ki bavulun iç astarının fermuarını falan da kaldırmaya çalıştı, belki araya bir şey sıkıştırmışımdır diye. her şeyi sakince takip ettim. gayet sakindim. sonra dedi ki bunu bir x-ray'den geçirmeliyiz. tamam buyrdun dedim. bir de bavulun içinde türk lokumu vardı, paketlenmiş 3 kat, bir de poşete konmuş, ziyaret edeceğim insanlar türkiye'den ya, lokum götüreyim demiştik. ona da anlam veremedi, bavul ve bunu x-ray'e sokalım dedi. tamam. o sırada polis amcam iki metre ötedeki x-ray'e koydu bunları, ben de orda bekleyen hanım ablaya dedim ki neden bu başıma geliyor, kötü bir şey mi gördünüz falan. o da ilk defa mı gelişiniz avustralya'ya? ondan olabilir falan dedi. tamam anladım ben sizi dedim.

    sonra polis amca geldi, yüzünde bir gülümseme, bu türk lokumu mu ehehe dedi? evet dedim bakın burdaki duty-free'de de gördüm, güzeldir müzeldir dedim. ok turkish delight varsa bu sorun olmaz dedi. bavulda da bir şey yok dedi. sonra sırt çantamı açtı, içinde pek bir şey yok da ön gözünde bir sandviç var. ama ben bile unutmuşum orda olduğunu kaç gündür yollardayım. dedi bu ne? it is a sandwich. sonra bir başka kişi geldi ve sandviçi eldivenli eliyle aldı ve götürdü. beklemeye başladık. 2 dakika sonra geldi ve polis amcama dedi ki yes it is a sandwich. sonra bana döndü ve evrakta yanımda yemek getirmiyorum diye belirtmişsin ama sandviç var yanında, normalde para cezası alırdın ama bu sefer bir ceza uygulamayacağız. sağolun çok sağolsun dedim. ceza lafını duyunca insan böyle oluyor: sağolun teşekkürler, bir daha asla olmaz, binlerce teşekkür..

    sonra polis amcam, ki artık birlikte çok vakit geçirmiş olduk ısındık, dedi ki seni birileri alacak mı havaalanından? evet dedim tanıdığımız geldi. tamam dedi ben de senle çıkacağım göreyim ondan sonra gidersin. eşyalarımı topladım ve hani o herkesin beklediği salon var ya, uçaktan inenlerin aileleri, tanıdıkları tarafından karşılandığı, oraya polis memuru yanımda adım attım. tabi gözler benim üzerimde. adeta bir suçlu gibiyim. sonra bizim tanıdığı bulduk, konuştuk sonra ayrıldık. hoçşakal polis amca dedim.

    bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?
    -üçüncü dünya ülkesi muamelesi görüyorsanız her şey şansa bağlıdır.
    -avustralya'ya girerken yanınızda kibrit kutusu büyüklüğünde peynir dahi olsa bunu bildirmelisiniz.
    -türk lokumu ortak bir dildir.
    -hepsi.
  • bugün novak djokovic'in aşı muafiyeti aldığını öğrenmemiz sebebiyle kendileri hakkında iki kelam edilmesi gereken ülke.

    daha 1 hafta önce avustralya açık gençler'e hintli aman dahiya aşı olmadığı gerekçesiyle katılamadı. aşı olamamasının sebebi hindistan'ın 18 yaş altı şahıslara covid aşısını başlatmamış olmasıydı. yani kendi elinden gelen bir şey yoktu ve aşı karşıtı da değildi. avustralya açık heyeti, nedeni ne olursa olsun aşısız insanların ülkeye giremeyeceğini belirtmiş ve bu kararın arkasında olduklarını da irdelemişler.

    görsel

    bu haberi geçen hafta okuyunca aman adına üzüldüm ama bir yandan da novak'ın durumu da net olmadığı için galerime gazete kupürünü sakladım. ortada kendi rızası olmasına rağmen aşı olamamış bir genç var. diğer tarafta da aşı konusunda tepki çekmemek için bir senedir sessizliğini koruyan anti-vaxxer olduğunu bildiğimiz novaxx djokovic var. avustralya açık heyetinin prensipleri içinde aldığı bu emsal kararı sürdürmesi beklenir.

    görsel

    ama ne oldu… djokovic bugün insanların burunlarına sürte sürte aşı muafiyeti aldığını instagram hesabından açıkladı. avustralya açık heyeti omurgasızsın anladık. dünya 1 numaraya, paraya hayır demek zor. bütün oyuncular eşit bazı oyuncular daha eşit onu da anladık.

    ey avustralya devleti: senin görevin kendi vatandaşlarının esenliği değil midir! sağlık bakanlığı'nın kararı yok mudur! bu adam avustralya vatandaşı değil, oturum izni yok. neye dayanarak bu adamın ülkeye girmesine izin veriyorsunuz.

    sağlık bakanlığı sayfası

    victoria eyaleti sen de izin vermişsin. tek başına bir adamın oyuncağı olmuş bütün ülke. sonra insanlar neden sokağa çıkıyorlar aşı olmamak için. çünkü adam kayırıyorsunuz

    görsel
    görsel

    bir sözün de sana novak bey: önce kimsenin kendi tıbbi geçmişini kamuya açık olmaması gerekir diyorsun. şimdi de caka satıyorsun. tenis camiasına kara bir leke olarak da geçsin bugün.

    sonraki gün editi: avustralya gümrük polisi, djokovic'in sınırdan geçmesine izin vermedi. djokovic'in başvurduğu vizenin tıbbi ayrıcalığa izin vermediği söyleniyor. victoria eyaleti de (dünkü tepkilerden sonra) özel karar çıkarmayacaklarını belirtmişler bazı kaynaklara göre. novak son 6 saattir sınırda bekletiliyor. avustralya'da gece yarısı olduğundan süresi uzayabilir.

    novak'ın deli babası: “oğlumu esir aldılar, gerekirse sokaklarda dövüşürüz” demiş. kendisi novak'ın babası olmasına rağmen çok güvenilir bir kaynak olmadığı biliniyor.

    amme hizmeti reddit'ten sıcak memelerimiz de var:

    görsel
    görsel
    görsel
    görsel
    görsel

    son edit: vizesi iptal edilmiş. truly biggest returner of all time *

    haber linki
hesabın var mı? giriş yap