aynı isimde "av (2020 filmi)" başlığı da var
  • bir kitap yazma fikri aklıma düştüğünden bu yana tam beş sene geçti. neden ve nasıl oldu bilmiyorum ama basit bir heves olarak yazıp çizdiğim şeyler üzerinde daha ciddi durmaya karar verdim günün birinde... ve bu da benim için hiç beklenmedik bir şekilde “av”ın doğuşunu sağlamış oldu.
    2003 yazıydı. yazdığım ilk taslakları birkaç kere çöpe attığımı hatırlıyorum. ancak nasıl bir hevesle sarılmışsam bu işe, her seferinde onları oradan çıkarıp yeniden düzenledim. konu kafamda oturdukça da daha bir azimle çalıştım üzerinde.
    bir yayınevine gönderme fikrine bir an bile sahip olmadan bitirdim “av”ı. sonrasında tek hatırladığım yazıcımın bozuk kartuşunu yenilemek için annemden para isteyişim ve ardından yakın bir arkadaşımla bir kargo şubesinde dikilmiş, verdikleri taşıma poşetinin adres kısmına ilk gönderdiğim yayınevinin adını ve adresini yazıyor oluşum.
    aptal gibi hissediyordum.
    basmayı kabul edeceklerini hiç düşünmüyordum. büyük bir saflıkla beğenmeme nedenlerini söyleyecekleri bir mail bekliyordum en fazla. aldığım eleştirilere göre de kendimi geliştiririm diyordum. sonra, bu işin içindekilerle tanışmamın ardından, beğenmedikleri bir şey için böyle bir zahmete girecek bir yayınevi olmadığını öğrendim.
    gönderdikten altı ay sonra romanıma olan güvenimi perçinleyecek bir telefon aldım yayınevinden. romanınızı basacağız, demişti telefondaki ses. uzun bir süre ne diyeceğimi bilemeden durdum telefonda. o telefonu kapattıktan sonra birisi kalkıp da romanın tam dört sene sonra basılacağını söylese kalp krizi falan geçirirdim herhalde. her ne kadar beni uzunca bir süre oyalamanın ardından söz verdikleri şeyi yapmasalar, romanımı basmasalar da o telefon görüşmesinin “av”a olan bağlılığımın artmasında büyük bir etkisi oldu. sadece bunun için bile onlara teşekkürlerimi sunuyorum. beni cesaretlendirdikleri için.
    ve şimdi 2008 yazındayız. beş sene boyunca üzerinde çeşitli şekillerde emek sarfettiğim ilk romanımı bir kitap formatında elimde tutuyorum. bayağı kapaklı falan böyle, açıyorsun... kültür bakanlığımızın bize biricik armağanı bir bandrolü var, ışığa tutunca rengarenk oluyor. gerçekten çok hoş. öte yandan yazdığınız şeyi en sevdiğiniz, hayranlık duyduğunuz diğer yazarlarla aynı raflarda görmek ise bambaşka bir duygu. bunun için altın bilek yayınlarına ve ilker balkan'a da sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum tabii ki. sonra, kitabı basmayan yayınevine teşekkür etmiş kendi yayınevini es geçmiş salak, demesin kimse.

    şimdi lafı fazla uzatmadan gelelim, nedir bu “av”? olayı nedir? ne avlıyoruz? gibi sorular taşıyanları biraz aydınlatmaya.
    her şeyden önce “av” uzun süredir kafamda tasarladığım bir macera serisinin ilk halkası. kendisini kaleme alırken bir seri haline sokma fikri, hatta -daha önce de dediğim gibi- bir yayınevine yollama düşüncesi bile yoktu. ancak dört sene önce, romanın kurgusunu geliştirdikçe devamı niteliği taşıyabilecek fikirlerle geniş çaplı bir hikaye oluşturmak aklıma geldi ve gidişatı, karakterleri buna uygun şekilde düzenledim. av, hakan geda ve semih erkan isimli karakterlerin çevresinde şekillenen bir macera romanı. edebi bir eser kesinlikle değil. sadece eğlenmek için yazılmış ve okuyanları da son derece eğlendireceğini düşündüğüm bir macera serisinin başlangıcı.

    konusu ve içinden kısa bir alıntı web sitesinde yer aldığı için burada ayrıca yer vermeye gerek görmüyor ve müstakbel okuyucularına iyi okumalar diliyorum. teşekkürler.
  • av bir ilk roman, serinin ilk kitabı, yazarın ilk deneyimleri... kısacası bir "ilkler" bütünü. bu nedenle ve yazarın genç yaşta bu kitabı kaleme alması nedeniyle oluşan ufak tefek anlatım kusurlarını hemen göz ardı ederek söylemeliyim ki okuduğum en sürükleyici kitaplardan biri.
    ayrıca yazarın bu romanının yayın evine yollanmasından basımına kadar yaşanan aksilikleri bilen birisi olarak av’ın bir mucize çocuk olduğunu söyleyebilirim.
    insanın zihninde çok net canlanan vahşet sahneleri, zaman zaman araya giren geyikvari esprileri ve “tanrım olaylar çok hızlı gelişiyor!” hissiyle sizi sarmalayan bir roman av. karakterlerin serinin diğer kitaplarında daha iyi işleneceğinin sinyallerini de alıyoruz. kısacası, şu sıcaklar içinde kışın serinliğini hissettiren güzel bir roman.
  • avci bir arkadasima acik mektup yazayim.

    hacim,

    bu aralar yataga yattigimda dusunecek fazlaca vaktim var. dua etmiyorum nedense.

    1997 senesine dondum dun gece. hani universitenin mimarlik bolumunde projen birinci secildi diye odul vermislerdi sana ama kafan orada degildi, saat 15:00'teki otobusu yakalayip otogara, oradan da avlaga kacma derdindeydin. sonra benim fakultenin onunden gecit yaparken bana denk gelmistin de sadece el sallamistin, konusamamistik. istanbul'un disinda, o zamanlar ekim deyince kimsenin kalmadigi o issiza gitmek icin otogara kosturuyordun. zannedersem bir tekirdag otobusune binmistin de sofor inecegin yere geldigi zaman duramamisti cunku yerler aksamustu olunca artik soguktan buz tutmaya baslamisti ve durursa tekrar kalkamamaktan korkuyordu. yavaslamisti ve sen otobusten atlamistin, cantan, projen falan etrafa dagilmisti. hafif kar da serpistiren dondurucu poyraz altinda eve kimbilir ne zevkle ve ne kufurler savurarak girmistin. hemen sobayi yakip mese odunuyla beslemistin ve sonra disari cikip bacadan cikan dumana bakarak sigara icmistin buyuk ihtimal cunku bunu seversin. senin avin odul alirken bir hocanin elini sikmistin hani, elindeki nasirlari saklamak icin ugrasiyordun kesin, senin avin o zaman baslamisti bile. bir an once yola cikmak icin kivrim kivrim kivraniyordun. gece bir cay demledin, bir sigara daha yaktin, simdi artik o kadar yapmadigin seyi, yarinki av gununu dusundun. bu esnada disarisi hep esti, soguk soguk hava dalgalari camin uzerinden kendini hissettirdi, sobaya bakan tarafin isindi, diger tarafin usudu cunku denizin dibindeki bu yazlik evde sadece haftasonu olunca soba yakiyordun ve duvarlar hep soguktu. sonra babacigin trakya'daki isinden geldi, daha mutlu oldun. baba ogul battaniyelerin altinda televizyona biraz baktiniz, meyve yediniz belki, soba uzerinde kestane kesin yediniz. disarisi hep esti ve soguktu. cullugun dallar arasinda yukselirken cikardigi ses kulaklarindayken uyudun, belki de uyuyamadin. o gun belki uyudun ama cocukken sabah kalkinca ava gideceksin diye heyecandan butun gece uyuyamadigin oldu. ben de ertesi gunu dalacagim diye heyecandan cok uykusuzluk cektim ya, oradan biliyorum.

    avlak ne kadar bakirdi ve senin malzeme, kopek, mera bilgin ne kadar kisitliydi, ama tum bunlarla ne kadar gurur duyuyordun.

    simdi bir av kopeginin becerileri uzerinde ne kadar da hakimsin, mera bilgin ust seviye ve sen artik daha fazla kafa yormayan ve gurur duymayan bir insansin. esasinda ava ait bilinmezlikleri ogrenmek istemiyorsun, cunku onun sonu yokmus ve bu gereksizmis. yapilmasi gereken o gun merada milyon tane de olsa, bir iki tane de olsa gidip bir iki culluk avlamak, sonra bunu yemek ve hayatin geri kalanini yasamakmis. medeniyet tam da ormanin ortasinda ve orman tam da gokdelenin en ust katindaymis. sifirla bir arasindaki sonsuzluktaymissin ama yerini bilmiyormusuz. yerini biliyorsak yonunu bilmiyormusuz.

    dayin yine kendisi gibi avci bir arkadasiyla 1950'li yillarda yugoslavya'da trene binermis hani, 2 gun gider, sonra meranin ortasinda kucucuk bir istasyonda iner, bir gun yurur ve avlaga gelirmis, kaz avlarlarmis. ancak adam basi dort taneden fazla vurmazlarmis cunku donuste tasiyamazlarmis. sonra ayni yolu takip edip geri donerlermis. sen de okuldan cikip istanbul'un 60 km disina bir yere gidiyordun ya, bunu kafanda dayinin yolculugu gibi yasayabiliyordun.

    ben su adama evrildim (bkz: #26386887) ve kafam karisti. ama sana bakinca duz avciyi goruyorum, gecen yuzyilin ortasindaki adamla senin aranda bir fark yok ve sen bunu mera daralirken, ekipman keskinlesirken ve avlar azalirken beceriyorsun. sen varsan, senin gibi birileri hep olacaksa avci hep olacak.

    bu yuzden sana telefon acip bazi sebeplerden dolayi afrika'nin gobegindeki bu bakirlikte avlanmanin bizim trakya merasini sarmis fabrikalar arasinda avlanmaktan daha guzel olamayacagini yarim saat anlattigimda beni anlamiyorsun. (buraya gelip bizzat gorursen fikrini degistirme olasiligini sakli tutuyorum) tum av gorusumuzun birbirimizin esgudumunde evrildigini dusunurken beni yine sasirtiyorsun. avcinin kendini acik etmemesi deyip duruyorum burada, o iste sensin. ben bile seni yeni farkediyorum.

    bitirirken her zaman dedigin gibi: bu sekilde hicbir zaman kafa yormaman dilegiyle, sifirdan bire giderken bire surekli yaklasman ama hicbir zaman ulasmaman, yani hayatin ta kendisini yasaman dilegiyle.

    rasgele (rastgele degil)
  • duru, sıcacık bir bülent ecevit şiiri..

    "ormanın kuytusunda vurulan geyik
    hayvanlar acınla suskun
    dallar yasınla eğik
    boynuzlarında çizgilerinde gözlerinde
    avcının söndüremediği iyilik"
  • sibel alaş şarkısı...

    aynı yalanlar
    hep aynı sahte hayat
    aynı elden çıkmış gibi suratlar
    hep aynı gülünesi aşklar

    yorulmadın mı
    daha bıkmadın mı
    yeterince eğilmedin mi
    yetmedi mi
    adresini hatırlamadığın yataklar

    allı güllü elbiseler
    dallı budaklı hikayeler
    isındı mı ellerin bu sefer
    kimin cebindeler

    sende hep aynı şarkı
    nayniraniranininom

    yerinde olsam
    söndürmezdim ışıkları
    yerinde olsam
    uyumazdım bu gece
    ava çıktı derindeki kabusların
    ve tüm uyku perileri tatilde

    bir söyle senin adın ne
    nerede çürüttün ruhunu
    kalbin nerede
    hakkını vere vere ağla
    av oldum
    av oldum diye diye
    avıcıyken av oldum
    av oldum
  • bilge karasu'nun çok güzel bir hikâyesi
    aşkı güzel anlatan hikâyelerden
  • ad valorem = kıymet üzerinden anlamına gelen uluslararasi ticari terimlerden biri...
  • ks. avukatların azımsanamaz bir çoğunluğunun peşine düştüğü plaka şeysi.

    '06 av hede' gibisinden

    (bkz: açılın ben avukatım)

    takdir edersiniz ki, bu plaka seçimi, bizi, şuraya yönlendirebilir

    (bkz: doktor ve avukatların kendilerini tanıtma merakı) meselaa
  • oldukça sürükleyici bir roman. hiç sıkmadan , büyük bir heyecanla kendini okutturan kitaplardan. sonu ise büyük bir süpriz. devamı hızla gelir diye umuyorum.
  • beslenme gudusu ile hareket edilmedigi durumda hayvanlari oldurmeden de yapilabilinecek etkinliktir.* (bkz: chasse et peche) (bkz: yaban tv) adamin biri golun kiyisinda oturmus bir baligi yakalayip yakalayip serbest birakiyor. bunu engin denizlerde yapani da izledim ancak orada ayni baligi yakalamak biraz zor oluyor.
hesabın var mı? giriş yap