aşık mahzuni şerif
-
köyünde pehlivandiye anılan dedem ile bir de anısı olan aşık.
dedem, 76–80 yıllarında almanya’ da çöpçülük yapmıştı. mahzuni’ de o sıralar
almanya’ ya gelmiş gurbetçilere, yurttaşlara konser vermeye gelmiş. mahzuni konserini verir beş kuruş da para almazmış. konser biter mahzuni’yi herkes evine davet eder fakat gitmezmiş mahzuni baba kimseyi rahatsız etmemek için. ama mahzuni aşkı bu, kalabalık dağılmaz. en sonunda baba bir gurbetçinin evine gitmeyi kabul eder ancak yatıya kalmamak şartıyla. akşam olmuş karanlık iyice çökmüş. mahzuni zar zor müsaade ister ev sahibinden. cebinde sadece yol parasıyla tren istasyonunun yolunu tutar. dedem de istasyonda çöpçülük yapmaktadır. mahzuni’nin almanya ya geleceğinden haberi yoktur, tren garında mahzuni elinde sazı bankın üzerine yatmış ellerini dizlerinin arasına almış sazını da başucuna koymuş trenin gelmesini beklemektedir. o sırada dedem bunu görür süpürgenin sapıyla mahzuni yi dürtükler. sazı görünce türk olduğunu anlar tabi,
—ne yatıyorsun otel mi burası? der
mahzuni doğrulur hiçbir şey söyleyemez yere bakar
dedem;
—eline de almış sazı kalk başka yere yat, ipini koparan almanya ya işçi olmaya geliyor der.
mahzuni;
—babacım bana işçi olmayı layık görmedi hak der, konsere geldim, ozanım der.
dedem daha da sinirlenir ,
—şimdi de başımıza mahzuni kesildi diye bağırır.
mahzuni bu hiçbir şey demez
ayağı kalkıp başka yere gidecekken
dedem yüzüne bi bakar ki oda kim? koskoca mahzuni! dizlerinin bağı çözülür oracıkta ağlamaya başlar(dedem o zaman kadar hiç böyle ağlamadığını söylüyor)
hemen yapışmış ayağına diz çökmüş “gitme baba” demiş sadece, ağlamaktan başka bir şey diyememiş. mahzuni kaldırmış dedemi o zamanlar aynı yaşlarda olan dedem hemen eline sarılmış öpmek için. öptürmemiş mahzuni “eli öpülecekler sizlersiniz” demiş.
o gece mahzuni dedemde kalmış, bırakmamış dedem “gidersen peşinden atlar bende gelirim” demiş “işimi bırakır daha dönmem almanya ya” o gece sabaha kadar hiç uyumamışlar mahzuni gece sabaha kadar çalıp söylemiş dedem evde 3 boş kasete sadece türkülerini kayıt edebilmiş
yine de yetmemiş. dedem mahzun inin cebinde sadece yol parası olduğunu söylüyor.
şimdi ikiside hakk’ a yürüdü. ne edem dünya bu. -
kendisiyle yapılan bir söyleşide yöneltilen kaç eseriniz var sorusuna şu şekilde cevap vermiş usta:
"geçenlerde bir türkü dinliyorduk, çok hoşuma gitti, kimin bu eser diye sordum; meğer benimmiş." -
yaşanana türkü yazmak kolaydır ama yaşanacağa? kendisinin öldüğü gece eşi ve oğulları emrah ve ali başında bekliyorlar. alman doktorlar son saatleri olduğunu söylemiş odada matem var. oğlu emrah elini tutmuş ve “baba bizi duyabiliyorsan elimi sık” demiş. oğlu babasının elini sıktığını hissetmiş ve aşık mahzuni şerifin gözlerinden iki damla gözyaşı dökülmüş. orda yazmış olduğu “iki damla yaştan gayrı nem kaldı” bir anlam kazanmış.
kaynak: ali mahzuni -
"âşık mahzuni şerif'in bütün besteleri ve şiirleri 1985 yılında kitaplaştırılmıştır. fakat abdurrahim karakoç’a ait 5 adet şiir de sanki mahzuni şerife aitmiş gibi kitabın içinde yer almıştır.
durumu öğrenen avukatı olayı abdurrahim karakoç’a açıklayarak;
'yaptığı ayıp sen bana vekâletini ver mahzuni’nin canına okuyayım' der.
avukat vekâleti aldıktan sonra hem yayınevine hem de mahzuni’ye bir noter protestosu çekerek ne cevap geleceğini beklemeye koyulur. iki hafta sonra mahzuni’den cevap gelmiştir. özetle şöyle demektedir.
'kitabı hazırlayan akademisyen arkadaşın hatasıdır. benim bu durumdan kitap yayınlandıktan sonra haberim oldu. sen bir ağrı dağısın karakoç baba, bense yanında küçük bir tepe. o kitaptaki bütün şiirlerin okkası darası bir isyanlı sükût etmez. boşver mahkemeyi, hâkimi. cezamı sen kes. karakoç’un şeriatına boynum kıldan incedir'.
ve bu satırların altında da muhteşem bir şiir:
... karakoç baba’ya...
'elbistan yiğidi karakoç baba
kumanyalar bizde azık değil mi?
bizim yöremizin gerçek diliyle
haksıza gözümüz kızık değil mi?
atına binmeyi bilmeyen tatar
kendi hayalinde ciritler atar
beşimiz tok, on binimiz aç yatar
böyle bir sisteme yazık değil mi?
sülâlem sermemiş yırtılmış sergi
vallahi dediğim değildir yergi
hırsıza kaç kurtul, mazluma vergi
böyle bir adalet kazık değil mi?
az değildir karakoç'dan aldığım
boşa mıydı mahzunîlik bulduğum?
sen, ben söylemezsek kurban olduğum
bizdeki ozanlık bozuk değil mi?'
avukat bey abdurrahim karakoç’un yanına varıp mektubu uzatarak:
'mahzuni şerif beni mahvetti, sıra sen de ağabey' der.
karakoç mektubu eline alınca daha ilk satırlarında gözleri buğulanarak, mahcubiyetten elleri titreyerek okumaya başlar. sıra şiire geldiğinde hisleri aynen satırlardaki gibidir. sanki bir bulut kaynadı nurhak dağları’ndan, oradan oraya savruldu ve gelip karakoç’un başına çöreklendi.
sadece elleri değil konuşurken sesi de titriyordu:
'keşke bu işe avukatı, mahkemeyi, noteri karıştırmasaydık.'
yukarıda adı geçen abdurrahim karakoç'un 'isyanlı sükût' şiiri:
isyanlı sükût
gitmişti makama arz-ı hal için,
'bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
bir azar yedi ki oldu o biçim...
'şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
kapıdan dört büklüm çıktı dışarı,
gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
bir baktı konağa alttan yukarı.
'vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
çekti ayakları kahveye vardı,
açtı tabakasın, sigara sardı.
daldı..neden sonra garsonu gördü,
'çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.
içmedi masada unuttu çayı;
kalktı ki garsona vere parayı,
uzattı çakmağı ve sigarayı
'say' dedi, yutkundu, eğdi başını.
döndü gözlerinde bulgur bulgur yaş,
sandım canevime döktüler ateş.
sordum: 'memleketin neresi gardaş?'
'köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.
yürüdü, kör-topal çıktı şehirden,
ağzına küfürler doldu zehirden;
salladı dilini..vazgeçti birden,
'oy' dedi, yutkundu, eğdi başını." /
abdurrahim karakoç ve âşık mahzunî şerif'e saygı ve rahmetle -
"elhamdülillah kızılbaşım ve laikim. ben değil, yedi sülalem kızılbaştır. bir suç varsa o da dedemdedir." dediği için dgm'lik olmuştur.
http://www.sadikyarim.ch/mahzuni serif.htm
(bkz: yuh yuh)
(bkz: aglasam mi) -
efsane odur ki: pir sultan abdal, hızır paşa tarafından idam ettirilir. öyle bir acıdır ki bu, pir ulu divan'a varır mahşer yerinde. allah, pir sultan'a kullarının onu çok sevdiğini ve isterse dünyaya tekrar gönderilebileceğini söyler. o da kabul edince kahramanmaraş'ta şerif çıkrık adıyla tekrar doğar.
"mahzuni şerif’im dindir acını
bazı acılardan al ilacını
pir sultanlar gibi darağacını
bilmem boylasam mı boylamasam mı"
dinlemek için: mevlam iki göz vermiş
şerif cırık veya tanınan adıyla aşık mahzuni şerif 17 kasım 1940 yılında kahramanmaraş’ın afşin ilçesi’nin berçenek köyü’nde (şu anda ismi tarlacık köyü) dünyaya geldi:
"vay göresim geldi berçenek seni
dumanlı dumanlı oy bizim eller
aktı gözüm yaşı oldu bir çanak
dumanlı dumanlı oy bizim eller"
dinlemek için:dumanlı dumanlı
elbistan’ın alembey köyü’nde, lütfü efendi medresesi’nde kur’an eğitimi aldı. 1956 yılında köye gelen ilkokuldan mezun olduktan sonra mersin astsubay okulu’na gitti. 1960 yılında ankara ordu donatım teknik okulu’nu bitirdi.mahzuni’nin, ortaokul yıllarından itibaren beğendiği demokrasi ve sosyalist mantık, onu geleceğin en tutarlı muhaliflerden biri yapmıştır. şiirlerinde bunu görmek mümkündür. emperyalizme isyan bayrağı açmıştır:
"boşa doğüşmeyin bizim yiğitler
sizi vurduranlar vurulmuyor ki
kim bilir nerde hangi koltukta
kömürde tarlada yorulmuyor ki
yeni adı çıkmış sağ ile solun
tarihte borcu yok kullara kulun
iki yanı birdir yattığın çulun
bilirsin ölenler dirilmiyor ki"
dinlemek için: dövüşmeyin yiğitler - sınıfsız okul
ordudan ayrıldıktan sonra toplumsal, siyasi konuları ele alıp; bir yandan geleneksel halk şiirini devam ettirirken diğer yandan da protest şiirlerle halkın sorunlarını dile getirmiş bir halk âşığı, halk ozanıdır. şiirlerinde işçi sınıfı ve köylü kısmı sürekli övülür, sistemse eleştirilir. özellikle siyasi otoriteye sürekli bir hiciv vardır:
"köşkün sarayın yıkılsın
erim erim eriyesin
umudun suya dökülsün
erim erim eriyesin
çölden çöle sürünesin"
dinlemek için: erim erim eriyesin
şiir yüzünden hakkında hemen dava açıldı fakat devrin başbakanı nihat erim “bir halk ozanı başbakanı sevmek zorunda değildir” diye ifade verince ve şikâyetçi olmayınca dört yıl yerine 10 ay hapis yatıp tahliye oldu.
"hele bak şu aynaya yüzün yüze benzer mi
ta sabahtan uyumuş gözün göze benzer mi
vay o boyun devrilsin özün bize benzer mi"
dinlemek için: zevzek
çok eleştirince eleştirilmiştir tabii. bir eleştiride kendisine kendisine dönek denilince şöyle cevap vermiştir:
"bana dönek demiş itin birisi
açığım neymiş sor hele hele
eli çatlamamış ayı irisi
sen bizim köylerden geç hele hele"
dinlemek için: rest
70’li yılların ortalarında 8 yıl süre ile sahnelere çıkması ve yurtdışına gitmesi yasaklanır. geçimini ufak bir dükkânda plak satarak sağlamaya çalışır.
80'li yıllarda epey ünlenir. türküleri birçok sanatçı tarafından seslendirilir. bazıları:
canlı yayında kendi sesinden
ibrahim tatlıses - sarhoş
edip akbayram - garip
selda bağcan - memmet emmi
selda bağcan - dargın mahkum
kardeş türküler - dargın mahkum
cem karaca - nem kaldı
ibrahim tatlıses - yuh yuh
erdal erzincan - yiğit muhtaç olmuş
mahsun kırmızıgül - merdo
sivas kitliamına sessiz kalmamıştır:
"mahzuni tekbir sesliler
içerde yanıyor canlar
şeriatın içtiği kanlar
bileniyor tüm insanlar
tüm sivas’ın suçu yoktur
ama yaktı sivaslılar"
sanatçı dostudur. sanatın özgürleşmesini savunur. bir dava sonucu paris'e giden ahmet kaya'yı ziyaret eden tek kişidir. hatta ahmet kaya'dan ayrılamaz ve evden giderken ağlayarak gider. ve ardından paris'te ölen ahmat kaya'yı unutmaz:
ahmet kaya'ya
ömrünce muhalif kimliğinden şaşmayan mahzuni 17 mayıs 2002 yılında 62 yaşında almanya’nın köln şehrinde hayata gözlerini yumdu. ki bu sırada hala yargılanıyordu. mal varlığını ise şöyle anlatıyordu:
"sermayem derdimdir servetim ahım
karardıkça bahtım karalansa da"
işte gidiyorum çeşmi siyahım
vasiyeti:
"ben ölünce sevenlerim toplansın
ağlamayıp benim sesim çalsınlar
dualar etsinler kendi dilimden
gökyüzüne kızıl ışık salsınlar
ankara’da yüklesinler dengimi
berçenek’te başlatmıştım cengimi
nevşehir’e taşısınlar rengimi
hacı bektaşı şeyhine dalsınlar
inanarak gittim yüce allah’a
hüseyin’le düştüm ah ile vaha
yanlış imam elin vurmasın daha
bir seyitle namazımı kılsınlar
üstüme “bir ozan bektaşı” yazın
ama yazıları derince kazın
çekem diye şu beş taşın ayazın
ara sıra kışın beni bulsunlar
iki fidan dikin selviden olsun
cemler yapılırken yüreğim dolsun
bir de bostan yapın altında kalsın
at yolcular karpuz kelek alsınlar
yakın kaldı, yakın kaldı zamanım
işte gidiyorum kaşı kemanım
benim sevgiydi dinim imanım
sevenlerim beni böyle bilsinler
can taşıyan canlı mutlaka ölür
değişir dünyadan başka şey gelir
benim kim olduğum yavrular bilir
ehlibeyt dünyası sahip olsunlar
mahzuni asalet sözüne doydum
insanlık adına serimi koydum
ben ali’yi sevdim, ali oğluydum
bütün sevenlerim hoşça kalsınlar."
vasiyet
ondan hatırda kalan bazı sözler:
-elhamdülillah kızılbaşım ve laikim. ben değil, yedi sülalem kızılbaştır. bir suç varsa o da dedemdedir.
-geçenlerde bir türkü dinliyorduk, çok hoşuma gitti, kimin bu eser diye sordum; meğer benimmiş.
-kürtçe türkü olmaz, türkü türkçe olur.
-ağaç olacağım, toprak olacağım, su olacağım, geleceğim yine geleceğim.
-balığı denizden çıkartın, kuma atın. o balık o denize nasıl baktıysa ben de türkülerime uzaktan öyle baktım.
-gençliğim işkencelerde yaşlılığım hastanelerde geçti.
bugün büyük ustanın ölüm yıl dönümü. onu ölüm yıl dönümünde saygıyla anıyoruz.
bonus: vizontele'de deli emin mahzuni sahnesi
kardeş türküler - işte gidiyorum
oğluyla ilgili anısını anlatıyor
bektaşi hikayesi anlatıyor
ibo show'da murat çobanoğlu'yla atışıyor
musa eroğlu'na neşet ertaş anısını anlatıyor
neşet ertaş kendisine şiir yazıyor
dom dom kurşunu neden yazıldı
karakoç'a şiir okuyor
bir yudum insan belgeseli
[https://www.youtube.com/…x45virp2j7gvwz2717r2d8ncdp anısına çıkarılan "mahzuni'ye saygı albümü" selda bağcan, mustafa ceceli, gripin, funda arar, kubat, teoman, ahmet aslan, demet akalın, şevval sam, koray avcı, feridun düzağaç, ceylan ertem, mehmet erdem, cem adrian,] -
bir televizyon programında kouklardan birinin ağzından "kürtçe türkü" lafı çıkınca, "kürtçe türkü olmaz, türkü türkçe olur!" demiştir.
-
büyük ozan, büyük sanatçı. mahzuni’nin ozanlığa başlangıcında cem törenlerinin etkisi olmuştur, ancak etkinin tümü bu değildir. kendi deyimiyle türkiye’nin çarkını elinde tutan haksız iktidarlar, alabildiğine mahrum ve acz içinde yaşayan türkiye halkının feryadı, kendisini bu direnişe iten baş faktördür. cem törenleri onu ahlak, sevgi ve muhabbet kavramları üzerinde bilemiştir.
50’li yıllarda askerlik tahsilini seçmiştir. zira o yıllarda sivil tahsil ancak köy ağalarının, yüksek bürokrasinin, üniformalı zevatın çocuklarına mahsustur. fakir anadolu çocuklarının kısmetine düşen yatılı askeri okullardır. bir de askerliğin şekilci cafcatası, köy çocuklarını etkisi altına almaktadır. işte mahzuni de bu yıllardan hemen birkaç yıl sonra hasan hüseyin, ahmet arif, mehmet kemal, fikret otyam, yaşar kemal ve can yücel gibi kişilerle tanışır. özellikle ahmet arif ve hasan hüseyin’den büyük feyz alır. bu iki önemli demokrat ozan, kendisinin alevi ve bektaşilik yönündeki şoven kalıplarını kırmış, çağdaş ve toplumcu bir anlayış misyonuna yöneltmekte çok çaba sarf etmişlerdi.
aşık veysel’le 1962 yılında cebeci’de bir açıkhava sinemasında verilen konser sırasında tanışır. bu konserde aşık davut sulari, aşık daimi, ali ekber çiçek, nurettin dadaloğlu, nezahat bayram ve neşet ertaş gibi sanatçılar vardır. elinde ne doğru dürüst bir saz ne de ayağında sahneye uyacak bir ayakkabı vardır. işte bu amansız şartlar içinde rıza aslandoğan’ın sazıyla sahneye çıkar. bu onun halka açılan ilk sahnesidir. kendisini beş kere üst üste sahneye çağırırlar. sahnenin arkasında onu dinleyen aşık veysel, o günden sonra mahzuni ile yaklaşık sekiz sene anadolu yollarında dolaşır. yüzlerce anıyı birlikte yaşarlar. sözünü ettiğim yıllar, mahzuni’nin askerden atılıp işsiz güçsüz, per perişan, üstelik bu kadar genç yaşta çoluk çocuğa karışmış evli barklı bir adam olmanın dezavantajını taşıdığı yıllardır.
hayatına etki eden bir diğer kişi fikret otyam’dır. fikret otyam, mahzuni ankara’ya sivil olarak geldiği ilk sene kendisini bağrına basmış ve onda umutlar sezinlemiştir. onun yanına mahzuni gibi afşinli olup mezhebinden vazgeçen, o yılların genç ozanı osman dağlı’yla gelir. otyam her ikisinin de manevi babası olmuştur.
60’lı yıllar kendi deyimiyle ‘alevicilik’ yaptığı en katı yıllardır. ancak m. ali aybar tarafından 1963 yılında tip’in çankaya gençlik koluna davet edilmesiyle zümrecilik ve mezhepçilik anlayışı tamamen değişmiştir. aşık ihsani’yle birlikte başka bir kavganın saflarında yer almaya başlamıştır. derken sistemin gözüne batar. nesimi çimen, kul hasan, h. çırakman gibi dava arkadaşlarıyla birlikte yargılanmaları başlar.
1964’te yayınlanan ilk plağıyla türkiye’nin gündemine gelir. bu plakla başlayan şöhret giderek artar. birbiri ardına eklenen plaklarında önceleri alevi toplumunun ezilmişliğini dile getirir. daha sonra da ezilenlerin yalnız aleviler olmadıklarını görerek sınıfsal ve toplumsal özlü eserler vermeye başlar.
1970’lerde tek başına spor salonu dolduracak dinleyicisi vardır. o yıllarda, türkiye’de hızla giden dengesiz ve çarpık yapı, yüksek öğrenim gençliğine yansımıştır. odtü, sbf gibi yüksek öğrenim kurumları ülkeye çöreklenen emperyalist ve faşist güçlere kafa tutar hale gelmiştir. demokratik kitle örgütleri, köy ve belde kuruluşları türkiye’deki iç bozukluğu hazmedemez olmuştur. milliyetçiler, kökten dinciler ve demokratlar birbirini yer hale düşmüştür. işte bu acılar arasında mahzuni elinde sazıyla aydın ve demokrat kesimin yanında olmuştur. böyle olunca da on binlerce insan kendisini dinlemek için konser salonlarını doldurur. bu kadar çok sayıda insanın bir arada bulunması sadece kendi marifeti değil, büyük bir halkın zulüm ve aksaklık dolu bir düzene tepkisidir.
o yıllarda cem karaca, edip akbayram ve selda bağcan kendisiyle çok sıkı arkadaştırlar. cem karaca turgut özal tarafından türkiye’ye getirildiğinde mahzuni ile arası bozulur. daha doğrusu mahzuni kendisine kırılır, aramaz. aramaz çünkü mahzuni münih’e kadar yanına gitmiştir, ülkeye dönmesi için çok yalvarmıştır, hatta toto karaca ile birlikte ağlamıştır. ama cem karaca’yı ikna etmeleri mümkün olmamıştır. ne var ki ne mahzuni ne de öz annesi toto karaca, cem karaca’nın gözünde kendisine torpil yapan turgut özal kadar yakın olamamıştır.
mahzuni’nin şiirsel özelliğinde pir sultan abdal yatar. en büyük ilham kaynağı pir sultan’dır. kendi çağından sazını ve sesini benzetmek istediği tek ozan ise aşık davud sulari’dir. hep ondan esin almıştır. gerek aşık veysel gerekse davud sulari, mahzunilik binasının iki büyük temel duvarıdır. her ikisi de sağlığında mahzuni’yi "devrin pir sultan’ı” olarak tanımlamıştır.
mahzuni’nin yeri her zaman farklı oldu. çünkü o derinliği, acıyı, mutluluğu, haksızlığı, ezikliği ve aşkı çok özden, yalın bir şekilde, ona duygu yükleyerek yediden yetmişe herkese dinletebilen bir sanatçıydı. sözüne ve sazına incelikli bir biçimde aşkla yaklaşıyordu. evrenseldi, faşist değildi; bağlaması hiçbir zaman silah, sözleri hiçbir zaman kurşun olmadı. insanları çok iyi tanıdığı gibi, ayrım yapmadan çok da iyi tanımlıyordu. transparan bir gönlü vardı ve onu dinleyen o olabiliyordu. her şeyden önce aşık mahzuni’nin vizyonu genişti. bundan dolayı hayatı boyunca genç, taze kalabildi. 60’larda farklı bir jenerasyonun gönlünde taht kurmuş, 70’lerde ve 80’lerde yine genç kalmış, türk rock ve pop grupları ondan feyz almış, onlarca parçası cover’lanmış bir sanatçıdan söz ediyoruz. 90’lardan bugüne görüyoruz ki, mahzuni parçaları, artık her tarzdan müzik içinde barınabiliyor ve yeni söylenmiş gibi yorumlanabiliyor. hayatı boyunca çok acı çekmiş bir insandı. tüm bu acılara karşın, bu enginliğin altında çok güçlü ve erdemli bir kişilik yatıyordu. işte mahzuni babanın gönüllerde taht kurmasının sebebi buydu. -
"boşa dovüşmeyin bizim yiğitler
sizi vurduranlar vurulmuyor ki
kim bilir nerde hangi koltukta
kömürde tarlada yorulmuyor ki"
aramızdan ayrılışının 19. yılında saygıyla andığım 20. yüzyılın en büyük ozanı.
türkiye'de dinciler amerikan filosuna secde ederken "amerika katil" eserini bestelemiştir.
dönemin başbakanı nihat erim'i kastettiği gerekçesiyle "erim erim eriyesin" adlı eseri yasaklanmış ve bu yüzden hapis cezası almış, işkenceden geçirilmiştir. yılmaz güney ile birlikte hapis yatarken, yılmaz güney bulaşık sırasında hep onun yerine de bulaşıkları yıkar, "sen yeter ki çal mahzuni baba" dermiş.
bugün bırakın sözlerini yazmayı, konserde bile söylemeye cesaret edilemeyecek, "ey arapça okuyanlar, allah türkçe bilmiyor mu", "namaz kılsan kılmayana dokunma", "baş örtüsü" gibi eserlere imza atmıştır. baş örtüsü adlı eseri son dönemine denk gelmekle birlikte "anam da giyerdi baş örtüsünü, vaşington'a uçmak için giymedi" dizelerini içerisinde barındırır. mahzuni şerif öldüğünde malum parti henüz iktidarda değildi, hatırlatmak isterim.
dönemin "define bularak" zengin olduğunu iddia eden günümüz holding sahiplerine "defineyi nereden buldun" diye taşlamalar yazmış,
"haber verse idin, müzemiz vardı
kumandan, kaymakam, kazamız vardı
yoksa muhtarımız, azamız vardı"
gibi sözler ile hayırsever(!) iş adamlarından sözünü esirgememiştir.
demirel'in başbakan olduğu dönemlerde yüzü nursuz adlı eseri yazarak;
"bizim toprak toprak olduktan beri
bunun gibi daha arsız gelmedi
bu kadar sap yeyip saman bırakan
ağzı çirkin yüzü nursuz gelmedi
zehirine yaremizi elledi gardaş elledi
ateşinen telimizi yelledi heycan yelledi
bizim elin ana ana-sını belledi gardaş belledi
böyle dinsiz böyle böyle hırsız gelmedi"
mısralarını kendi sesiyle plaklara kaydetti, binlerce, milyonlarca sattı.
kendisini tehdit eden mafya bozuntularına twitter'dan "fedöcü" demek yerine,
köylüden yanadır toprak görmemiş
viskiden gayrıya dudak sürmemiş
ömür boyu serçe bile vurmamış
beni vuracakmış bak ite hele
diyerek meydan okumuştur.
eserlerinin sayısının 2000'e yakın olduğu düşünülmektedir. asrın pir sultan abdal'ıdır. türkülerinde gülden bülbülden öteye gitmi, yarin yanağından gayrısını da sazına aktarmıştır. kömür işçisinin, öğrencinin, memurun, doktor bulamayan hastanın, üzerine kar yağan fakirin, zalimlerin zulmüne uğrayanların, çingenelerin, alevilerin, sünnilerin aklınıza gelecek her kesimin sesi olmuştur. "müzik, öksürmek gibi, hapşırmak gibi, gülmek ve ağlamak gibi evrenseldir. müziğin dili yoktur, ben tango'yu da, flamenko'yu da, türk halk müziğini de ayırmam." demiştir. atatürk'e de, aşık veysel'e de, ahmet kaya'ya da özlem içerir besteleri vardır. devrin adamı olmamıştır, kimseden korkmayıp, yüreğinden geldiğini sazına aktarmıştır.
bırak beni konuşayım adlı eserinde söylediği gibi, "can ölür fikir ölemez"...
yunus emre ölüme dair şöyle der;
"ölür ise ten ölür canlar ölesi değil,
her dem yeniden doğarız, bizden kim usanası"
mahzuniler ölmez... ağaç olur, toprak olur, çiçek olur; gelir, yine gelir...
yattığı yer incitmesin... -
youtube'da 1999 yılına ait canlı kayıtlarını buldum. en sevdiğim türkülerini, deyişleri çalmış söylemiş. aradan 20 sene geçmiş, hala bir canlı kaydını görünce çocuk gibi seviniyor, tapar gibi dinliyoruz. mahzuni ölür mu lan hiç?
göreydim öleydim
yuh yuh
hacı bektaş
mevlam gül diyerek iki göz vermiş
medet allah ya muhammed ya ali
kolay değil şu dünyanın alemi
dumanlı dumanlı oy bizim eller
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap