• zihnen ve dahi bedenen çalışıp yorulmanın mükafatı.
  • kendine taktığın maske düştüğünde paçana bulaşmış pisliği temizlemeye çalışmaktır.
  • ağlamak, yıkanmak, tövbe etmek, günah çıkarmak, çalışmak, unutmak, hatırlamak, kaçmak, itiraf etmek, bedel ödemek, inkar etmek, ibadet etmek, yüzleşmek, ceza çekmek, intikam almak, geçmişi tekrarlamak, eğlenmek, tatmin olmak, uzaklaşmak, yazmak, çizmek, oynamak, dalmak, sevmek, nefret etmek, yüceltmek, açılmak, saçılmak, patlamak, bağırmak, acı çekmek...yaşamak...

    gibi bir sürü yolu varken;
    niyeyse
    çocuk yıkamak: asıl kendini yıkar gibi.

    (bi keselesek ne kir çıkar bu yakıştırmadan...ah!..)
  • ruhuna, zihnine, bedenine yük olan ne varsa hepsinden temizlenmek ve özgürleşmek.
  • (bkz: catharsis)
    (bkz: katarsis)
  • kendine yeniden yelken açmak.
  • yaşamı elekten geçirmek. deneyimle gelen kiri, tozu atmak, tıpkı sağlıklı insan vücudu gibi, faydalı olanı sindirmek kalanı boşaltmak. böylece hiç dolmamak, doymamak. sonrası yine acıkmak, yine tecrübe etmek, yine kirlenmek. kalanın hep açlık olması vaziyeti.
  • bir elini duvara yapıştırıp, yıllardır yaslanıp güç aldığın zamanların borçlarını ödemek misali, kanayana ve derisi yüzülene kadar, sonra istemsiz biriken yaşlar dayanamayıp gözlerinden dökülene kadar, hiç çekmeden kendini geri * sürünerek ilerlersin dengede. duvarın sonuna geldiğinde gerçekleşendir arınmak.

    yıkadıktan sonra elinden geriye kalanlarsa, metabolizmana inananlar, duvara yapışmamakta, kopmamakta direnenlerdir.. onlarla devam edersin*..

    (bkz: trois couleurs bleu)
    (bkz: juliette binoche)
  • kendinden, hayatındaki herşeyden ve herkesten olduğunda tam olabilecek eylem.
    insanın dili susup kafası hiç susmadığında, biraz huzur aradığında yapabilmek istediği şey, kendine/kendinden kaçış. ömründen ömür götürmüş yanlışlarını ve canına can katmış seni kendine getirmiş doğrularını, yalnızlığın ekşimtrak tadını ve aslında en heyecan verici yanı olan pamuk şeker kıvamını, sevilmenin en güzel yanını ve en sancılı terkedişini, en kusurlu sarhoşluklarını ve en keskin ayılmalarını, inanmak istemediğin bir gerçeğin gerçekliğinin tokat gibi yüzüne vurulduğu anları ve en ulaşılmaz bulup da gerçek olduğunu görmek için çok şey verebileceğin bir hayalin gerçek olduğu anları, tüm acılarını ve tatlılarını, ekşilerini ve eskilerini, nefes alamadığın gündüzlerini ve derin nefesler alıp en derinlere daldığın gecelerini, en güzellerini en çirkinlerini yaşamının bir kenara koymak. onları oracıkta bırakmak. hiç olmamış gibi değil ama olmuş da artık miyadını doldurmuş gibi, görevini tamamlamış bir rüya gibi bölük pörçük parçalar halinde silik, sinik hatırlanacak gibi.
    bir nevi gemilerini yakmaktır arınmak, sonra da kendini robinsonun adasında palmiye yaprakları ve ağaç parçalarıyla bir sal yaparken bulmak. etrafına bakıp bir şaşırmak, sonra bi hindistan cevizi düşürüp kırmak, şişede kalmış son romunu ufaktan onunla yudumlamak, ıslanmış ama güneşte kurumuş sigaranı mucize eseri çalışan çakmağınla yakıp derin bir nefes alıp ufka bakmak ve mavi görmektir.
  • az once arkadasimin şöyle bir kontekstte kullandığı eylemdir.

    5 yıl önce ayrıldığı sevgilisiyle ilk kez bugün görüştü. tum hayatini bir gun onun karsisina çıktığında guclu olabilmek adina planlanmış ve koyduğu standardlara bugün ulasabilmis durumda. eve döndü, koltuga oturdu, bi sigara yaktı ve:

    - bugun tum takintilarimdan arindigim gun. benim miladim, dedi.

    haziran'da, mezuniyet balomda aynı hafiflige ben de ulaşmış olmayi umut ediyorum. guzel bi his olsa gerek.
hesabın var mı? giriş yap