• --- spoiler ---

    kleopatra: pekala, madem gerçekten aşıksın, o zaman, ne kadar, onu söyle.
    antonius: ölçülebilen aşk zavallı bir aşktır.
    kleopatra: peki, ya ben ölçmeye kalkarsam?
    antonius: o zaman kendine yeni bir dünya bulacaksın.

    --- spoiler ---
  • oyunun galasını bugün izleme şansına eriştim. öncelikle şuradan başlamak istiyorum, değil türkiye, dünyadaki en mükemmel kleopatra'yı gördüm oyunda. zerrin tekindor muhteşem bir kleopatra'ydı. yazacak bir şey bulamıyorum o denli. duruşuyla, bakışıyla, mizacıyla her şeyi ile parlıyordu sahnede, hayran bıraktı beni kendisine. haluk bilginer ise bir başka kelimeleri kifayetsiz bırakan isim zaten. o adamın sahnede verdiği enerji gibisini görmedim ben. kendisini izleyebilmek bile büyük bir şans, sahneye hakimiyeti, oynamayıp yaşaması gerçekten kendisini türkiye'nin en iyi erkek oyuncusu yapıyor. (bunları eleştirel yazarken de kendimden ayrıca utanıyorum, iltifat vari olsa dahi eleştiri yazmak haddim değil) mükemmel bir antonius sergiledi bize. kurşun geçirmez bir ceasar gördük mert fırat sayesinde. oldukça başarılıydı. bir de mimikleri ve jestleri ile bizi yine keyiflendiren, gülümseten, yer yer hüzünlendiren onur ünsal vardı üç ayrı karakterde. çok hoş bir haberci, eros ve seleucus olmuş. onun başarısı da su götürmezdi.

    fakat şu kesin ki, oyunun müzikleri mükemmeldi her oyun atölyesi oyun müziği gibi. tolga çebi yine harikalar yaratmış. londra'da gururla sergilenecek bir oyunumuz var. hayırlı olsun hepimize.
  • hakkında pek olumlu düşünmediğim bir oyun atölyesi uyarlaması.

    * oyunun yönetmeni kemal aydoğan ve yoruma katkı sağlayan diğer sanatçılar (kimin ne kadar ne yaptığını bilmiyorum), oyunun anahtar kişilerinden kleopatra, octavius caesar ve enobarbus'u en iyi ihtimalle eksik anlamışlar ve dahi hiç anlamamışlar diye düşünüyorum. öncelikle zor bir oyundan bahsediyoruz, karakterlerin, özellikle de kleopatra'nın nedenleri belirsiz işler yaptıkları, hatta bazen o işleri yapıp yapmayacaklarının belli bile olmadığı - örneğin kleopatra'nın antonius'u satıp satmadığını bilemediğimiz 3. perde'nin son sahnesi - bir oyun. yönetmenin önünde iki yol var: ya bu belirsizliği olabildiğince koruyacak, ya da o karakter için genel bir yol seçecek ve ona göre ilerleyecek. bu uyarlamada ikinci yola gidilmiş ve kleopatra baştan sona kaprisli, mızmız ve aklı havada, caesar öfkeli ve aldatıcı, enobarbus ise tamamen özsüz, neticede hepsi de tek boyutlu karakterler olarak çizilmiş. bu üç karakterin oyunculuklarına gelince, zerrin tekindor ve mert fırat bu tek boyutlu karakterlerinden olabilecek en iyi sonuçları elde etmeye çalışmışlar, kevork malikyan ise hem türkçe vurgularındaki sorunlar hem de sahne enerjisinin zayıflığı nedeniyle başarısız olmuş.

    * nedenini kestiremediğim bir mizah entegre edilmiş oyuna, özellikle kleopatra ve haberci sahnelerinde (ii, 5 ve iii, 3). kleopatra'nın düştüğü umutsuzluk ve daha sonra antonius'u iki kere savaş sırasında terketmesine yol açan belirsizlik hali, zerrin tekindor ve onur ünsal'dan başka oyuncular olsa komik de olmayacak bir komedi ile gözden kaybedilmiş. bu yorumla ilgili en büyük sorunlarımdan biri bu zaten: eğlendirme adına oyunun ruhu kaybedilmiş. yine mizahla ilgili: evet antonius ile kleopatra cinsel göndermelerin yoğunlukta olduğu bir oyun, ama hayır bütün bu göndermeleri gözümüze sokmanız gerekmiyor birkaç kahkaha için. ki benim olduğum temsilde gülünmedi de.

    * aynı kişinin neredeyse hiçbir değişikliğe uğramadan 2-3 rolü oynamasının nedenini anlayamadım. burada en büyük problem lepidus/agrippa birleşmesi. mehmet özbek her ne kadar bu iki karakteri farklılaştırmak için elinden geleni yapsa da, oluşan karışıklığı engelleyemiyor. söylenmeye çalışılan bu iki karakterin ne kadar karton olduğu mudur? o zaman çıkarın, başka bir çoğunu çıkardığınız gibi (çıktığına en çok üzüldüğüm dolabella'dır bu arada).

    * dolabella'nın olmayışına neden üzüldüm? çünkü kleopatra'nın gerçekten antonius uğruna mı, yoksa savaş ganimeti olarak sergilenmek istemediğinden mi öldüğü belirsizdir oyunda. eğer kleopatra'nın kararını verişini bu kadar hızlı bir şekilde geçerseniz, kadıncağızı fevkalade bir oksimoron olmaktan çıkarır ve sadece aşkı için ölen bir kadın haline getirirsiniz. lakin ki, öyle değildir. seyircide bu tip tepkimeye örnek: (bkz: #27995034)

    * müziklerde pompeius'un şölenindeki şarkı güzel yazılmış ve bestelenmişti, onun dışında pek ilham vermeyen ama uyumsuz da olmayan bir besteleme yapmış tolga çebi. klarnetin kullanımı güzeldi bir de.

    * oyunculardan tekindor ve ünsal dışında başka bir iyi performans emre karayel'inkiydi. öncelikle kendisi oyunun en temiz diksiyona sahip kişisiydi - hiçbir kelimeyi yutmadı, en kısık sesli konuşmasında bile kolayca anlaşılabiliyordu. tiyatral jestlere kendini kaptırmadı - ki bunda karakterlerinde bu jestlere hiç yer olmamasının da nedeni olabilir aslında, ama aynı durumda böyle davranmayan oyuncuları da görüyoruz.

    * haluk bilginer, haluk bilginer'i oynadı. haluk bilginer akıllı bir oyuncu, bir dev, kendisinden sahne çalınması aşırı derecede zor. ancak (ne yazık ki) antonius haluk bilginer değil.

    kısacası beklentim çok mu yüksekti bilmiyorum, ama olmamış gibi. oyun irdelenmemiş, çözümlenmemiş ve doğal olarak anlaşılmamış gibi. yine de umarım londra'da başarılı olurlar.
  • bugün shakespeare's globe'da shakespeare festivali kapsamında sahnelenen harkulade oyun. ekibin inanılmaz etkileyici performansı shakespeare globe'un efsanevi ortamıyla birleşince ortaya çıkan şeyi kelimelere dökmek zor..
    londra'da türkçe oyun izlemek zaten duygusal, oyuncular bu kadar içten ve başarılı, oyun metni/adaptasyonu/rejisi bu kadar güzel olunca beş kere bise çıksalar da az geliyor seyirciye. arada 'sabaha kadar çıksalar sabaha kadar alkışlarım' diyenleri duydum ki benim de duygum aynıydı..
    türkiye'de yapılan tiyatroya varolan oyunculara dair çok fazla umut verdi bana bu şahane oyun. haluk bilginer demek istiyorum ama onun nezdinde tüm ekibi,
    bir de zerrin tekindor.. sana sözcük bulmak çok zor sen hep sahnelerde kal.

    edit: cumartesi'den sonra dayanamayıp pazar'a da bilet alıp 2 günde 2 kere gördüğüm oyundur ayrıca. hep gelseler hep gitsek, hep böyle dokunsalar içimize.
  • zoru başarmış, cesur bi shakespear yorumudur. eleştiriler alması çok normal, öyle ki, alışılmış shakespear trajedisi çizgisi sadece repliklerde bırakılmış. ağdalı bir aşk hikayesinin hayli uçarı bir 21.yy yorumu olmuş. tam benim kalemmim bi harmanlama, uzun süredir böyle keyif alarak izlediğim bir oyun olmamıştı.

    zerrin tekindor'un yüzüne televizyon dizilerinden çok aşina olduğumuz için biraz zaman aldı oyunda ona kleopatra olarak bakabilmemiz. keşke hiç oynamasa dizilerde diye düşündürtmedi değil.

    bunun dışında hiçbir eleştiri bulamıyorum oyuna dair. savaş sahneleri muhteşemdi. enstrümental müziklerin dahi sahnede icra ediliyor olması muhteşemdi. onur ünsal, mert fırat muhteşemlerdi.

    ve...tabii ki sevgili marcus antonius. haluk bilginer hiç alışmadığımız, okuyarak asla hayal edemeyeceğimiz bir marcus antonius yaratmış o kendine özgü oyunculuğuyla. hemen hemen tüm kadronun da kendisinin vurgularını örnek aldığını söyleyebilirim.

    selam verirlerken perde pek çok kez açılıp kapandı, bıraksalardı daha da uzun süre alkışlardık biz ayakta.
  • nasıl yazmayı unuttuysam...
    haziran başında ailecek gittik, moda'dan komşumuz oyun atölyesi'nde izledik.
    gerçekten haluk bilginer ve o güzel kadroyu canlı ve böylesi bir hikayede izlemek şahane...
    ilk kez izlediğim cimri'den beri zaten ne zaman yakalasam gidip izliyorum. zaten hepsi de birbirinden iyi oluyor.
    yakalarsanız kaçırmayın, gerçekten çok iyi.
  • oyunun oyuncuları ve yönetmeni tarafından çok güzel analizi yapılmış bulunmakta. meraklasına işte linki;

    http://mimesis-dergi.org/…eare’i-hic-anlamamislar”/

    tavsiye, dumanı tüten kahve ile birlikte tüketiniz.
  • bir insanı hasta yatağından kaldırabilecek güçte oyuncu kadrosuna sahip olan oyundur. oyuna, oyunculuğa dair hiçbir şey okumadan gittim bugün, istenileni verdiğini düşünüyorum. genel olarak söylenecek olumsuz pek bir şey yok, haluk bilginer zaten olağanüstü, rejisi, dekoru, müziği, diğer oyunculuklar tam tadında, fevkalade. ancak üzerinde ayrıca konuşulması gerekenler var.

    zerrin tekindor, muazzam kadın. kleopatra olarak bir sonraki nefesini nasıl alacak diye bile merak ettiriyor izleyicisini. kafamda bütün yabancı işlere türk castı yapan biri olarak, kendisini izledikten sonra, kleopatra olarak başka kimseyi düşünemiyor, yakıştıramıyorum. kendisini izlemekten, repliklerine odaklanamadık.

    onur ünsal üç ayrı karakter olarak çıktı karşımıza, üçünde de aktı gitti oyunu, onun zamanında gidip testosteronu izlemediğim için pişman etti.

    şimdi gelelim oyunun en heyecan veren, zirve noktasına. bu iki isim sahnede karşı karşıya gelmiş nasıl güzel bir enerji çıkmış ortaya öyle. ikisi karşılıklı paslaşırken, arkada oturan bütün oyuncular gözlerini alamadılar, biz izleyiciler olarak neler hissettik. haluk bilginer bile ne kadar zevk almışsa o sahneden, bitene kadar yüzünde hınzır bir gülümsemeyle seyretti. diğer hiçbir şeyi yabana atmış olmak gibi olmasın ancak oyunun en muhteşem dakikalarını yaşattı onur ünsal ve zerrin tekindor karşılıklı.

    kısa geldi, keşke daha uzun olsaymış da hikayeler daha geniş işlenebilseymiş. roma'sı mısır'ı antonius'u sezar'ı ve tapılası kleopatrasıyla güzel bir yorum olmuş, uzun süre canlı kalsın.
  • “büyük işler ikinci adama çok görülür, bunu bil.
    buyruğunda olduğumuz komutan uzaktayken
    bize fazla ün kazandıracak bir işi yapmamak
    yapmaktan daha iyidir, bunu öğrenmiş ol benden.
    ...
    savaşta komutanından çok başarı gösterdin mi
    komutanının komutanı olmuş görünürsün.
    askerin asıl istediği şey parlamaktır,
    bir zafer ona gölge düşürecekse
    yenilmek bile daha çok işine gelir.”
hesabın var mı? giriş yap