• otobüste ineceğim durağa yaklaştığımda tuşa bastıktan sonra başka birinin beni tuşa basarken gördüğü halde gelip göz göre göre aynı işlemi tekrar yapması. lan arkadaş neyin kafasındasın şeffaf değilim lan ben, bastık işte amk bir kere yapmak yetiyor zaten şu işi. ne yaptım da o 45 dakikalık yolculukta tanımamana rağmen bana olan güvenin sarsıldı anlamıyorum.
  • "off yhaaaa okul (iş) çok bıktırdı, kendimi çok yorgun hissediyorum, tatil gelsin artııkkk" diyenlerin tatilde de dinlenmemesi.

    sabahın köründe kalkan uçaklara yetişilecek, oralara buralara gidilecek, bir sürü yer gezilip görülecek, yenilecek içilecek, bütün bunlar fotoğraflanacak, fotoğraflar sanal ortamda paylaşılacak, mümkünse geceleri de aktif olunacak, sonra dönüş yolculuğu çilesi çekilecek. dönünce de yine "off yhaaa kendimi çok yorgun hissediyoruuum" allah allah neden acaba?! kesin pazartesi sendromundandır şekerim, değil mi, kesin öyle...
  • yoldan geçen aracın bilerek üzerinize su sıçratması. yetmiyor gibi sürücünün birkaç saniyeliğine aracı durdurup size bakarak pişkin pişkin gülmesi, sonra da hiçbir şey olmamış gibi çekip gitmesi.

    bugün tam olarak bunu yaşadım. sabah erkenden hazırlanıp evden çıktım. hava yağmurlu, sokak da boştu, sadece karşıdan bir araç geliyordu. yol dar da değil, hayli genişti. ben de kaldırımda yürüyordum. karşıdan gelen araç direksiyonu birden benim olduğum tarafa kırdı. yerde ne kadar su varsa üzerime sıçrattı, üstüm başım battı. kafamı kaldırıp baktım, o an şoförle göz göze geldik. yüzüme bakıp gevrek gevrek güldü ve sürdü aracını. bu neydi şimdi? amacı neydi? bir insan niye yapar ki bunu bir başkasına?

    kimdi, neciydi, bilmiyorum ama yol boyunca kulağını çınlattım. böyle şeref yoksunlarını allah kendisi gibi şerefsizlerle karşılaştırsın, belki biraz empati nedir öğrenirler.

    ya yanlışlıkla olsa yine üzülürdüm ama "insanlık hali fark etmedi" der susardım. fakat bile isteye su sıçratıp bir de gülmek, işte bunu anlamak için coğrafya bilgilerimi tazeleyip magma tabakasına inmem gerekecek. öyle bir karaktersiz için de kılımı kıpırdatmam.

    belki aramızda da vardır bunu yapanlar, lütfen kimseye yapmayın şunu. hele kış günü o soğukta hiç yapmayın.
  • özellikle bizim coğrafyamızın insanları için belirtmek gerekirse istisnasız her gün, ama her gün bir konu üzerinden kutuplaşabilmeleri.

    bir gün ali cabbar, diğer gün arda güler, öteki gün menemen yapıp yanına da çay demleyen hatun kişisi, liste uzar gider. ardından hiç tanımadıkları insanlar için ağza alınmayacak küfürler, hakaretler...

    çok üzgün oldukları için mi bu kadar öfkeliler yoksa gerçekten hayatta hiç mi sevilmemişler bilmiyorum açıkçası. yani her gün bu kadar nefret edecek motivasyonu nereden buluyorlar hiçbir zaman anlayamadım, anlayamayacağım da.

    gelinen bu noktada akp'nin son yirmi küsür yıldır nefret söylemleri üzerinden uyguladığı politikayı çok başarılı buluyorum. ülkenin içinden öyle bir geçtiler ki, sadece kendi taraftarlarına biat kültürünü enjekte edip sorgusuz sualsiz saflarına çekmekle kalmayıp, aynı zamanda karşı cenah içerisinde de bölünmelere yol açtılar. sonrasında ise gelsin kendisinden olmayan herkesten, her şeyden nefret eden çiçek gibi bir toplum.

    neyse, gideyim de soğuk bir gazoz içeyim, iyi gelir.
  • 17 yaşında çıtırlar olarak yeni geldiğimiz şehri keşfe çıkıyoruz hafta sonları. elimizde bir harita var. karış karış gezeceğiz izmir'i. kemeraltı'na sık sık gidiyoruz ama. hem öğrenci bütçesine dost, hem de modanın kalbi orada atıyor. kızlar yine bi şeyler görmüşler. alışverişe gitmek istediler.

    yurda yeni gelen bir kız var. matematik okuyacakmış. manisa'nın bir köyünden gelmiş ama yine de izmir'i görmemiş hiç. onu da davet ettik.

    kızlar ayakkabı, takı, çanta kombinasyonu yaparken benim aklım nerede yemek yiyeceğimizde! onları pi pizza'ya götürüp ardından bolulu hasan usta'da sütlaç yemeğe ikna etmek için uğraşıyorum. herkes bir dükkana daldı. biz de yenikız'la kuyruk gibi geziyoruz arkalarından. bu kız 'sanırım' fakirlikten ben de zevksizlikten hiçbir şeye alıcı gözle bakmıyoruz. onunla muhabbet ediyoruz.

    yürürken yerde büyük bi bezin üstünde el emeğini satan bi teyze gördük. mutfak önlükleri yapmış. üzerine kumaş parçalarından güzel şekiller koymuş. bu kız bakmak için durdu. uzun uzun inceliyor.

    "ne güzel di mi?" dedi. "yaneea" dedim. sonra liseden beri görüştüğü sevgilisiyle evlilik hayallerinden bahsetmeye başladı. tatlı bi mutfak hayal ediyormuş, pötikareli bi masanın üzerine rengarenk çiçekler koyacakmış. "ne güzel di mi?" dedi. "yaneeaa" dedim. o mutfakta çok güzel yemekler yapacakmış. bu mutfak önlüğü de tam o mutfağa göreymiş. "değil mi?" dedi. "yaneea" dedim.

    "bana alır mısın bunu?" dedi. "eheheheh ayıb ettin ya alırıs" dedim. gülmedi.
    yüzüne baktım. ciddiydi.

    aha dedim, pizza parama göz diken dış mihraklar var!!!

    kendimizden sorduk:
    zaten halihazırda tok olmana rağmen yiyemediğin pizzaya mı üzüleceksin, yoksa bir insanın hevesini kırmanın yüküyle mi yaşayacaksın ömür boyu?

    cevap belliydi. ben kesin dertten kanser olup ölürdüm.

    usul usul aldım.

    teyze poşete koyup bana verdi. yutkunarak "al" dedim. "umarım istediğin gibi güzel bir yuvan olur da, bunu kullandıkça beni hatırlarsın"

    "hayır, bu senin. ben senin için aldırdım bunu" dedi!!???

    o kadar manasız bir ortam oluştu ki "sebebi neydi ki" diye bile soramadım. 17 yaşındaki bir kız çocuğunun neden mutfak önlüğü olsun ki? şu an ihtiyacım olan şey pizzaydı ki benim.

    olgunlaşmamış bir birey olduğum için muhtemelen bunun önemini anlayamadım diye düşündüm o an. köyde binbir zorlukta mücadele edip de üniversite kazanan yaşıtımın bildiği bir şey vardır diye kafamı netleştirip o mutfak önlüğünü tüm üniversite hayatım boyunca sakladım.

    işe başlayıp evime yerleşince düşüncelerimi gözden geçirdim. hala manasızdı. kaç yaşına geldin yine kız çocuğu gibisin diye kızdım kendime.

    bu sabah taşınmak için toplandığım şu bugünlerde bu mutfak önlüğünü yine gördüm. aradan 20 yıl geçmiş. hiç kullanmadım. şu an o günkü davranış hala sır gibi benim için. neden ya neden?

    ben bi de babanne olmayı bekleyeceğim. o zaman kesin "bir çocuğun kısıtlı parasıyla, hiç ihtiyacı olmayan şeyi blöf yaparak ona aldırıp sonra yine kendisine hediye etmenin" içindeki gizli erdeme vakıf olurum diye umuyorum. ay hadi işalla!

    insanlar garip azizim. herkesin sevgisini gösterme stili kendine göre. iyilik tanımı farklı. doğru bildiği şey farklı. çoğu zaman boşuna kavga ediyoruz da işte.
  • telefonla birini aradığınız zaman meşgul sinyalini duyunca haliyle aranan kişinin o an için konuşmaya uygun olmadığını anlamak gerekir. gün ortasında doğru zaman-uygun mekan korelasyonu nedeniyle her dakika müsait olamıyoruz. bu mümkün değil. ama maalesef bazılarının bunu anlaması gerçekten imkansız.
    sanki içindekileri hemen söylemezse dünyanın sonu gelecek. arkadaş biraz beklesen ölür müsün?
    zaten aradığını görüyorum; yoğunum, başım kalabalık, işimi kolayladığım vakit sana dönüş yapacağım. ama yok işte! illaki üst üste aramalar yapılacak, o da olmadı mesajla darlamaya geçilecek. bu gereksiz telaşın anlamı ne?
  • bakımını üstlendikleri hayvanların, başkaları tarafından sevilmesini istemeyenlerin garip hâlleri.

    bugün erkenden uyandım, bahçemde gezinirken karşı evin kedisini gördüm balkonda. ev sahibesi, kedisini her gün öyle güzel seviyordu ki onları duyan insanın canı çekiyordu diyebilirim. ben de bir iki pisi pisi dedim, o da miyavlayarak karşılık verdi. öylece biraz uzaktan sevdik birbirimizi. biz tam gaz sevmeye devam ederken o sırada ev sahibesi çıktı, kediye bir tane vurup boynundan öyle bir hışımla tuttu ki hayvanı sevdiğim için bin pişman oldum. bir de "sen başkalarına mı miyavladın?" diye sesi geliyordu evden. ne olduğunu bile anlayamadan öylece kalakaldım. bu neydi şimdi? bu davranışa anlam verebilen çıkarsa şimdiden tebrik ederim.

    şeytan dürttü editi*: kedisine böyle olan, onun başkasına miyavlamasını bile kıskanan kadının kocasına neler yapacağını düşünemiyorum.* adama allah sabırlar versin.
  • karşıdan karşıya geçerken çapraz çapraz yürümek ve eğer bir araba hızlıca geliyorsa, gülmek ve koşma ile zıplama arasında garip bir hareket yapmaya başlamak.
  • yolda yürürken göz göze gelince gülümsediğiniz bir insanın suratına kezzap atmışsınız gibi hemen kafasını çevirmesidir. o da tebessüm etse incileri dökülür çünkü.
  • itiraf edin hepimiz yapıyoruz;
    (bkz: buzdolabını açıp aval aval bakmak)
hesabın var mı? giriş yap