• butun dunyada yavas yavas ilgi odagi olmaya baslayan tür.

    eskiden sadece muzikte ileri birikimlere sahip kisilerin saplanip kaldigi bir dehlizdi. simdilerde internet sayesinde endustriyel muzikleri tuketen ve yeni soundlar arayan farkli cografyadalardaki insanlarin takildigi ağ gorevi yapiyor. bir kere anadolu rock un agina takilan bir endonezyali ya da şilili artik kacip kurtulamiyor. ozdemir erdoganla baris mancoyla baslayip üc hurelle, zafer dilekle gomuldukce gomuluyor. ilginc gercekten debelendikce anadolu rock a gomuluyor insanlar.

    neden boyle ilgi cekiyor? cunku 1950 lerde dogan rock muzik batida bir evrim gecirdi, pek cok dala ayrildi. en iyi parcalarini 90 lara kadar uretti, sonrasinda muzik endustrisine yenildi. insanlar da zaten klasik donemi cok seviyor. iste o rock 1960 larda turkiyeye geldi. yerel kulturle yaptigi evlilikten özgün bir tür dogdu. o donemde muzik üretimi oldukca özgürdü. abd deki gibi muzik endustrisinin gudumunde ilerlemiyordu. hatta uretilen parcalarin cogu deneysel girisimlerdi. bazilari sacma sapan sentezlemelerdi, bazilari ise gercekten çaginin otesinde islerdi. iste o parcalar anadolu rock u bu gune kadar getirebildi. seksenlerde pop un ve arabeskin yayginlasmasi ve unkapani carsisinin bu alani fonlamasiyla anadolu rock silindi, uzerine kalin bir ortu örtüldü. iste bu örtüyü internet ve sosyal medya sayesinde yabanci dinleyiciler kaldirmaya basladi. dedigim gibi 1950 lerdeki rock 60 larda turkiyeye gelmisti ama burada batidaki emsalleri gibi kuresel dolasima girmedi. kendi kapali sisteminde evrimlesti ve turklerden baska kimse bu hikayeden haberdar degildi. bu gun batili rockerlar bebekken bir turk anne-baba tarafindan evlat edinilmis bir kardeslerinin oldugunu farkettiler. bu turk kardes kendilerine fizik olarak kendilerine benzese de kultur olarak cok farkli. iste bu onlari cezbediyor.
  • altmışlı yıllarda amerika ve ingiltere'deki rock'n'roll ve pop-rock sahnelerinin etkisiyle kıvılcımı çakılmış olan, ardından gelen psychedelic rock ve progressive rock akımlarıyla birlikte, yetmişli yıllarda türkçe müzik piyasasına gayet özgün işler sunmuş ama darbeden kaynaklı sosyolojik değişmeler sebebiyle seksenlerin ortasına doğru etkisini kaybetmiş olan ve şu an birkaç isim haricinde sürdürülmeyen, şahsi düşünceme göre bu toprakların görüp görebileceği en harbici rock müzik hareketidir. seksenlerin ortasına doğru etkisini kaybetmiş olduğunu belirtme sebebim, doksanlarda haluk levent önderliğinde tekrar hareketlenen anadolu rock piyasasının, '70lerde yapılan işlerin üstüne bir şey koyamamasındandır. evet, şu an hala anadolu rock tarzı var denebilir ama erkin koray'ın, barış manço'nun, cem karaca'nın zamanında yaptıkları gibi değildir. progressive rock ve ya psychedelic rock etkisi yoktur ve yetmişlerdeki özgünlüğünü yansıtmaktan uzaktır.

    anadolu rock tarzı, çıkış itibariyle rock müzik olarak değerlendirilmemekteydi. türkçe sözlü hafif batı müziği gibi trt soğukluğunda bir tanım ile insanlara tanıtılmıştı. bu tarzın ilk temsilcisi olarak değerlendirilecek kişi erol büyükburç'tu. yakın dönemde garip açıklamaları ve hareketleriyle hatırladığımız ve kısa süre önce kaybettiğimiz erol büyükburç, o zamanlar ülkemize çok yeni bir iş yapıyordu. elvis presley'den kopyalama derecesinde etkilenmiş olsa da, adam pop-rock'n'roll kırması müziğiyle bir yol açtı. gökhan aya'nın buradaki yazısında ise, ülkemizde bu rock müziğe karşı ilginin önce the shadows, sonra the beatles kaynaklı olduğu belirtilmektedir. the beatles'ın zamanında dünya çapında yarattığı etki, tabii ki ülkemizi de etkilemiştir. bu noktada devreye hürriyet gazetesinin altın mikrofon yarışması giriyor. altın mikrofon yarışmasında istenen şey, anadolu rock'ın tohumlarını eken şeydir aslında, katılacak olan adaylardan yerel bir şarkıyı, batı müziğine yakın bir tarzda ve gitar, davul gibi enstrümanlarla icra edilmesi istenmiştir. birçok önemli isim bu yarışmaya katılmıştır ve bu sayede, türkiye'de beat, garage rock, rock'n'roll, psychedelic rock gibi tarzlar da icra edilmeye başlanmıştır. erkin koray, haramiler, silüetler, mavı ışıklar gibi isimler altın mikrofon yarışmasından çıkmadır.

    altmışlı yıllara baktığımızda, anadolu rock tarzının henüz oluşmadığını ama filizlendiğini, fakat asıl vurgunun, yabancı piyasa sebebiyle rock'n'roll, garage rock ve pop-psych tarzları üzerinde olduğunu görüyoruz. altmışların sonunda, yurtdışında psychedelic rock, progressive rock ve heavy metal tarzları ortaya çıkıyor. king crimson, pink floyd, yes, black sabbath, deep purple, led zeppelin gibi isimlerin etkisiyle, yavaş yavaş yerel müziklerin ve enstrümanların da kullanıldığı ama oldukça modern bir müzik doğuyor. başını erkin koray, cem karaca, barış manço ve moğollar'ın çektiği bu tür, kısa süre içerisinde birçok farklı isime sahne oluyor. büyük dörtlü diyebileceğimiz erkin koray, cem karaca, barış manço ve edip akbayram dışında selda bağcan, üç hürel, grup bunalım, ersen ve dadaşlar, hardal, 21. peron gibi birçok grup eserler yayınlıyorlar. bu noktada ülkemizin dönem şartlarından dolayı şöyle bir sıkıntı çıkıyor, birçok isim doğru dürüst kayıtlı eser veremeden yitip gidiyor, kayıt stüdyolarının yetersizliği sebebiyle kayıt yapabilenler de kötü ses kalitesinde plaklar yayınlayabiliyorlar ve albüm (yani o zamanki işleyişe göre 33lük plak) yerine çoğunlukla '45lik plak odaklı bir sahne olması sebebiyle, anadolu rock'ın arşivlenmesi daha da zorlaşıyor. türkiye'de 1988'den sonra plak üretiminin büyük oranda durması ve halkımızın uzun bir süre boyunca plakları frizbi olarak görmesini de eklersek, durum daha da vahimleşiyor.

    seksenli yılların gelmesiyle beraber anadolu rock tarzı yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlamıştır. bu duruma devlet baskısı sebebiyle icracıların sansür yemesi, '45lik piyasasının bitmesi, bazı önemli isimlerin tarz değişimleri (barış manço'nun grup bazlı müziğini bırakıp, garip aranjmanlara sarması, erkin koray'ın iyice arabesk'e kaptırması...) gibi sebepler neden olmuştur. ki seksenli yıllar, arabesk müziğin çok ön plana çıkarıldığı bir dönemdir. pop müzik icracıları bile arabesk kokan albümlere yönelmişlerdir. böyle bir ortamda anadolu rock'ın, devlet tarafından da sansürleniyorken, kendini sürdürebilmesi imkansızdır. '85-'95 yılları arasında anadolu rock adına çıkan eserler azalmış, tür popülaritesini kaybetmiştir. '95 sonrası haluk levent, murat kekilli, murat göğebakan gibi isimler ortaya çıksa da türün görkemli günleri geride kalmıştır.

    darbenin anadolu rock'a (ve dönem türkçe müziğine) yaptığı tahribatı şu örnekle hayal edebilirsiniz: evinizde cem karaca, selda bağcan, edip akbayram, ruhi su, melike demirağ, zülfü livaneli gibi sol görüşünü açıkça ortaya koymuş insanların plakları var. ve bu plaklar darbe döneminde sakıncalı olarak görülüyor. baskın ihtimaline karşın korkunuzdan ya bu plakları saklamanız gerekiyor, ya da yok etmek. ikinci seçeneği yapmak durumunda kalmış çok insan var. o dönem kaç plak sobayı boyladı ya da paramparça edilip, çöpe atıldı, bilinmez. şimdi o plakları arıyor, kötü durumdaki kopyalarına deli paralar veriyoruz.

    müzikal açıdan incelediğimizde, anadolu rock tarzının, yabancıların "umbrella term" dediği genel bir tanım olduğunu görüyoruz zira birçok isim farklı tarzlarda işler yapmışlar. misal, barış manço, hem psychedelic rock (ölüm allah'ın emri), hem progressive rock (2023), hem folk rock (dere boyu kavaklar) tarzına girebilecek eserler yapmıştır. benzer şekilde, erkin koray'da bir yandan psychedelic rock (krallar) denilecek eserler yaparken, öbür yanda estarabim gibi arabesk rock denebilecek işlere imza atmıştır. cem karaca, resimdeki gözyaşları gibi pop-rock işleri yanısıra, safinaz'da 18 dakikalık uzun ve senfonik bir eser vermiştir. dolayısıyla, anadolu rock etiketi altında yapılan işlerin çeşitliliği de çok fazla ve çeşitlidir. farklı bir örnek olarak grup bunalım, taş var köpek yok gibi oldukça uçta garage rock örneği vermiştir, hatta yurtdışı kaynaklarda kendilerini punk olarak bile görenler vardır. baştan sona kendi tarzının dışına çıkmadan işini yapan bir edip akbayram göze çarpmaktadır, o tarzını hep psychedelic/symphonic rock etkili anadolu rock üzerine kurmuş ve uzun süre öyle devam etmiştir. selda bağcan, akustik gitarıyla folk rock diyebileceğimiz bir tat bıraktığı gibi, moğollar desteğiyle yaptığı işlerde direk psychedelic rock'a kaymıştır. ersen, biraz ne yöne rüzgar eserse o yöne savrulan bir insan profili izlediğinden hep geride kalmış olsa da yetmişlerde, daha "pop" bir anlayışta önemli işler yapmıştır. üç hürel, progresif esintili müziğinde yer yer halk müziğine yer yer de daha modern bir yaklaşıma yer vermiştir. moğollar, birçok isime verdiği destek ve özellikle düm-tek'te gördüğümüz kadarıyla progresif ve eklektik bir müzik icra etmiş ve anadolu rock'ın en önemli lokomotiflerinden birisi olmuştur. en uç örnek olarak bu ülkeden tünay akdeniz gibi bir insan geçmiştir, yabancı kaynaklarda "godfather of turkish punk" diye anılan akdeniz, dönemdaşlarına göre daha sert bir müzik yapısı benimsemekten çekinmemiştir. anadolu rock, müzikal iskelet olarak vokalleri öne çıkaran bir yapı izlemiştir. grupların hepsinin aslında bir vokalin arkasında destek rolde olması bu durumu nitelemektedir. vokallerden sonra ikinci sırada klavyeler gelir ve şarkıyı taşıyan asıl iskeleti kurar. erkin koray, 3 hürel, edip akbayram ise gitarları daha ön planda tutan isimler olmuşlardır. tarzı ülkemize ait yapan yanı ise, bağlama başta olmak üzere, darbuka, ney gibi yerli enstrümanların da yoğun olarak müziğin içine yedirilmesidir.

    yetmişlerden seksenler ortasına kadar, birçok kaliteli ürün verilmiş tarz adına... biraz şahsi düşüncemi de katarak; barış manço'nun yeni bir gün'ü, cem karaca'nın safinaz'ı, edip akbayram'ın nedir ne değildir'i ve erkin koray'ın elektronik türküler'i bu tarzın zirvesini gösteren kalitede eserler diyebilirim. ne yazık ki, o döneme ait fiziksel medyaların üretiminin durması sebebiyle, kaliteli şekilde bu kayıtlara ulaşmak zor olabiliyor. yayınlanan eserlerin master kayıtları zaten ortada olmadığı için düzgün şekilde derlenip, tekrar piyasaya sürülemiyor. internetin yaygınlaşmasının ardından yabancı ülkelerdeki müzikseverler anadolu rock'ı keşfettiler ve yoğun ilgi gösterdiler. bu ilgi, avrupa'daki çeşitli firmaların, anadolu rock eserlerini temiz plak kopyalarından tekrar yayınlamalarına kadar gitti. bizler ise ülkemizin rock müzik adına yaptığı en özgün akımı sahiplenmedik, hala sahiplenmiyoruz. bu da bizim ayıbımız diyebilirim. sonuç olarak, zamanında bu topraklarda mücadele verilmiş -evet, erkin koray ve barış manço imajları sebebiyle sıkıntı çekmişlerdir- ve farklı bir müzik yapılmış, halka bir şekilde sevdirilmiştir. anadolu rock, en az türk halk müziği ve türk sanat müziği kadar bizim değerimizdir. on senedir hala başımızdan atamadığımız arabesk soslu ağlak aşk şarkıları ekseninde ilerleyen sözde türkçe rock piyasası yanında çölde vahadır.

    not 1: güven erkin erkal, geçtiğimiz yıllarda türkiye rock tarihi adında bir kitap yayınlamıştı. ilgili döneme dair detaylı bilgilerin edinebileceği bir kaynaktır, isteyenler edinebilir. ikinci kitabı çıkarılır mı, bilinmez ama facebook'ta da aynı adlı bir grupla paylaşımlara devam ediliyor.
    not 2: anadolu rock'a yabancıların ilgisi doksanların sonuna doğru başladı ve hala devam ediyor. shadoks music adlı firmanın erkin koray ve edip akbayram'ın eserlerini plak olarak yayınlamasıyla başlayan süreç, daha sonra ispanyol guerssen records, finders keepers gibi çeşitli firmaların birçok anadolu rock isminin albümlerini, orijinaline sadık kalarak yayınlamalarıyla devam etti. türkiye'de, plağın tekrar gündeme geldiği son beş yıl içerisinde yayınlanan plaklar ise ne yazık ki kar amaçlı ve ses kalitesi/sunum kalitesi olarak hakkını veremeyen işlerdir.
    not 3: tabii ki anatolian rock revival project'in hakkını vermemek olmaz! seçtikleri parçaların çoğu nadide ve hala az bilinen eserler. takipleyiniz.
  • anadolu rock, bu toprakların kültürünü alıp farklı kültürlerle harmanlayarak evrensel düzeye taşıyabilmiş modern zamanların türkiye'de muhtemelen yegane müzikal hareketi. hemen hemen tüm örneklerinde yerelin tadını almak mümkün. cem karacası, barış mançosu, erkin korayı, hatta erol büyükburcu, tülay germanı, selda bağcanı, üç hüreli, moğolları falanı filanı her birini tek tek düşünsek aklımıza farklı farklı tonla beste, güfte gelir.

    60'lardan 90'lara bayağı ortalığı kasıp kavuran hareketin ağır topları, kafa kağıdı eskidikçe birer ikişer aramızdan ayrılıyor. geride kalanlar da artık anılarını anlatıp, (keşke) yazıp köşelerinde eski günleri yad edecek yaşlara geliyorlar. üzücü ama bir yandan da hayat akıp gidiyor. yapacak bir şey yok.

    dünyada müthiş bir değişim ve dönüşümün yaşandığı bir dönemde ortaya çıkıp büyüdüğü için, bu kadar üretken ve yaratıcı figürlerle donatılmış bu kadar güçlü bir müzikal damar muhtemelen çok uzun süre bir daha yakalanamayacak. hele hele bugünün siyasi nedenlerle çöle dönmüş kültürel ortamını düşünürsek, müzikal anlamda kolu kanadı kırılmış bir ülkeyiz artık. kültürel zenginliğin düşman görüldüğü ve yok edildiği klasik bir bağnazlık/yobazlık döneminden geçiyoruz.

    en son erkin koray da sırasını savıp kurtuldu. anadolu rock denince en çok dinlediğim kişi değil (o kişi cem karaca'dır) ama tek tek bazı şarkılarını çok severim. belki birkaç kişi daha bu vesileyle tanışır diyerek bağlantıları dizeyim.

    sevince: en beğendiğim ve bence en hülyalı şarkısı. frekansı tutturan için çok şey anlatır. aşktan esasen olumlu bir deneyim şeklinde bahsederken hüznü ve melankoliyi de verebilmesi şarkıyı daha da özel kılıyor.

    yağmur: yağmur insanı olmadığım için olsa gerek, bestesini güftesinden daha çok severim.

    öyle bir geçer zaman ki: girişi düğün salonu orgu esintili ama yine insanı derinden yakalayan bir şarkı, yeter ki giriş kısmını kazasız atlatın.

    yalnızlar rıhtımı: klasik rock/blues altyapısı ama yerel duygular.

    seni her gördüğümde: tüm genç platonik aşıkların milli marşı. elektro gitar öğrenenler için girişi pek caziptir.

    çöpçüler: çok tipik bir anadolu rock. bir klasik. vaktiyle tüm rock barlarda listenin vazgeçilmeziydi.

    hor görme garibi: arabesk müziğin temel taşlarından biri ilginç bir şekilde erkin baba'dır. arap ezgilerini şarkılarında kullanan erkin koray aynı zamanda elektro bağlamanın da mucidi olarak nam salmıştır. ne kadar doğru bilemiyorum. bu şarkı arabsk bir şarkının çok güzel bir hard rock yorumudur. sesi arabeske çok yatkın aslında. bir de bu adamlar hücum kayıt yapıyorlardı. inanılır gibi değil.

    ankara rüzgarı: bunu arkadaşım çok sever, onun hatrına koyuyorum. müthiş bir bağlama-rock uyumu vardır. ben çok bayılmam ama en azından farklı bir şarkı. aşka getirilen orijinal bakış açısına dikkat.

    akrebin gözleri: bunu da gitar virtüözü bir arkadaşım pek severdi. klasik hard rock girişi sonra ritme bağlıyor. sözlere anlam veremediğim için hiç o kadar yakın hissetmedim ama müzikal altyapı güzeldir.
  • dilime pelesenk olmus tükettigiyle övünen kisilerin israrlar essegin götüne sokmaya calistigi bir tarz. hegemonal tribal kuzey norvec blek metal diye ancuk gibi isimler kool bulunurken bu hep asagilanir. adam cikmis, icinden gelmis, yapmis, sana ne ulan dürrük, sevmezsen dinlemezsin, gider güdümlü hödö dinlersin, kime ne? mogollar gibi hakkatten saygiyi hak eden bir grup, baris manco, cem karaca, erkin koray gibi isimleri nasil bir anda silip atabilirsin ki sik kafali. yapmislar, etmisler, bok atmadan önce bir dinle, bir hazmet, bir kendine gel, ya da daha önce büyü de gel. götü boklu bebelerin iki lafiyla inecek degil koca kaleler asagi. ha su var, rock hakkatten de rocktur, rok diye de okurum, öyle severim, ama tiribal hibernetik öküz gözü metali diye kazim kazim kazinan bebelerin anadolu rok böö demesi batiyor bana kardesim. deasktirin.
  • sanılanın aksine moğollar ile değil ; hititler ile başlayan bir akımdır. o zamanlar bu kadar fazla akmıyordu ama idare ediyordu.
    hitit kralı vergoş zamanında ilk örnekleri verilmeye başlanmıştır.
    vizur (balta), kritasun mesalli (kıbrıslı kahpe) zamanın sevilen parçalarındandır.
  • yüzyılın ortalarında moğollar ile başlayan bu akım, kâh "barış" ile, kâh "ersen" ile, cem karaca veya üç hürel ile, erkin baba veya mehmet seske ile hayat bulmuş, bir müddet büyük bir kitleyi etkilemiş "gitar dolu müzikler"i sevdirmiştir.

    daha çok türkülerin, rock altyapı üzerine döşenmesiyle elde edilen bu tınıyı -kaliteli olduğunda- hakikatten de dinlememek elde değildir.
  • türkülerden beslenmesi bu halkın bir değeri olaması için yeterlidir.

    rock müziğin batıdaki müzikalitesi veya felsefesiyle örtüşmeyebilir ama yüzlerce yıldır türkülerle büyüyen bir halkın, eline gitar alıp kendi türkülerini söylemesi de normal karşılanmalıdır.

    anadolu rock, bu halkın türkülerini bir başka söyleme şeklidir sadece.
    bu sebepten cem karaca, barış manço, erkin koray gibi sanatçılar çağdaş halk ozanıdırlar aslında.
  • türkülerin modernleşmiş hali. etnik tarafı ağır basan melodileriyle bütünleşmiştir. bu topraklardan geçen rum, ermeni ve birçok kalıntısı kalan kültürleri de taşımaktadır bünyesinde. havasının, suyunun posasıdır bir nevi. cem karaca; the beatles zamanları batı müziğine geçiş yapmak istese de,"bir fransız, zenci gibi hissetmem gerekiyordu ve yapamayacağımı düşünmüştüm." demesinden bellidir. her ne kadar anladığımız, paylaştığımız duygular ortak olsa da; özümsediğimiz şeyler, benliklerimiz bizi çakıldığımız yere ait hissettiriyor.
  • ilk kuşak sanatçılarının yaptığı verisyonunun aslında folk ve funk etkileşimli progressive rock olan müzik. ikinci kuşağına (adana ekolü) aynı adı vermemek lazım.
  • evrensel rock müziğinin anadolu ezgileriyle sentezlenmesi sonucu ortaya çıkan müzik türü.

    bu arada, rock'ın hasıdır!

    neden mi? beni bekleme kaptan (cem karaca belgeseli), bir 06:22, bir de 14:10'dan itibaren bir dinle bakalım, neymiş, ne değilmiş?

    endüstriyel pazar müziğini rock zanneden dümbükler yine anlamayacak, o ayrı.
hesabın var mı? giriş yap