• delikanlılığı bozan oyun.

    sakin bir adamım, çok ender duygusal tepki gösteririm. gavur kısmısı stone cold der ya. çoğu sıkıntılı durumda (kavga, sevgili tribi, ayağı sehpahanın kenarına çarpmak vs) pek sesim çıkmaz, kıçım başım oynamaz. korku dolu oyun mazim da var bol bol. yeri geldi natural selection'da suratıma aliyen atladı, yeri geldi left 4 dead'de bacağımı zombi kemirdi. kısaca karanlıktan fırlayan mahlukatlarla aram iyidir hani. bu tür nitelikler ne yazık ki bu oyunda o kadar da işe yaramadı. sebebini açıklayayım.

    öncelikle bu oyunun ana karakteri daniel standart kaslı, güçlü, gözüpek, maço bir oyun kahramanı değil. bir kere adamın aklı eksik. karanlıkta kaldı mı gaipten sesler halüsinasyonlar derken kendini kaybediyor. eli titriyor, ayağı yan basıyor, gözleri buğulanıyor. bak daha ortada düşman yok. meşalenin sönmesi yeterli adamın bu hale gelmesi için.

    komşunun canıyla duran daniel'in düşmanlarına karşı kullanacağı silahlar ise sırasıyla şöyle:

    1-) irkilmek
    2-) inlemek
    3-) köşeye sinip titremek
    4-) yusuflayarak kaçmak

    böylesine renkli ve geniş silah yelpazesiyle donanınca oyunun tadı da ayrı güzel oluyor tabi ki. hemen oyundan neşe dolu bir kuple aktarayım:

    oyuncu* ipuçları aradığı zindanda hücreleri tek tek gezip bir yandan da zindanı gezen diğer zombilerden sakınmaktadır. duyduğu bir hörültü üzerine en yakındaki hücreye kapıyı açıp "geri geri" girer. burada dikkati geri geri girme eylemine çekmek istiyorum. kurnaz oyuncunun planı hücreye bu şekilde girerek kapıyı hemen kapayıp koridordaki olası düşmanların kendisini görmemesini sağlamaktır. hücreye girdikten sonra oyuncu kapayı kapatmasına rağmen seslerin neden giderek yaklaştığına anlam verememiştir. refleks olarak arkasına döner ve koridorda sandığı zombiyle yüz yüze, kucak kucağa gelir. yemin ediyorum o anda rengim attı nasıl arkamı dönüp kaçtım hatırlamıyorum. nereye kaçtığımı da anlamadım sadece koştum karanlık koridorlarda "amana koyum amana koyum" diye.

    şimdiye kadar bu kadar endişe duyarak oynadığım başka bir oyun hatırlamıyorum. korkarak değil, endişe duyarak. unutmayın ki insanı gördüğü değil göremediği şeyler daha çok korkutur. bu oyunda da ondan bol bol var.
  • (bkz: ananı avradını sikeyim)

    bu kadar. yorum falan yapanın da amına koysunlar yani. akıl kalmadı resmen. gitti akıl.
  • salonda torunuyla oynayan annemin sesleri eşliğinde başım şişerken kafa dağıtmak için oyun oynayayım dedim. normalde oyun falan oynamam, öyle boş insan değilimdir. dünya barışı için çalışmadığım boş zamanlarımda tesla'nın yarım kalmış projelerini tamamlamaya çalışırım. kerata zamanında çok az not aldığı için uğraştırıyor, yazısı da okunmuyor zaten.

    bilgisayarda neler var diye bakarken eski takıldığım amnesia'yı görünce kanımın lıkır lıkır çekilmesini hissettim. bilgisayar başındayken muhteşem yüzyıl'da tahtta oturan halit ergenç gibi oturan ben birden gollum'a dönüp sandalye üzeri cenin pozisyonuna geçiş yaptım. son oynayışımdan bugüne onlarca hafta geçmesine rağmen içimdeki korkuyla karışık nefret dinmemiş, aksine daha da şiddetlenmişti. nasıl dinsin ki? en son oynayışımdan beri rüyamda gazozuna ilaç attığım kızları kötü emellerime alet etmek üzereyken hepsi birer amnesia mumyası olup beni kovalıyordu. uyandıktan sonra ışığı açıp akli dengemin yerine gelmesini beklerken kaç kere güneşin doğuşuna şahit oldum tahmin edemezsiniz.

    chp reklamlarındaki dede gibi bastonumu yere vurup "bu sefer başka!" diye mırıldandım. bir şeyler farklıydı! bunu darth vader'ın padme'yi hissetmesi gibi hissedebiliyordum. son oynayışımda etraftaki bütün ışıkları kapatıp kendimi karanlığın kollarına bırakmıştım. karanlık tarafın gücünü hafife almış olacağım ki içimdeki güce engel olamayıp ekranın yanındaki hoparlörün kola kutusu gibi ezilmesine neden olmuştum. sonrasında "tek taraftan ses gelirse oyun beni içine çekemez" diye içten içe sevinsem de bunu çaktırmıyordum. artık bir şeyler farkı olmak zorundaydı. geçmiş deneyimlerimden ders aldığım için bu sefer ışıkları, perdeyi ve monitörün rengini açarak odaya denge getirdim.

    en son nerede kaldığımı, ne yapacağımı, nereden yaratık çıkacağını gayet net bir şekilde hatırlıyordum. zaten her gece rüyalarıma girdiğinden unutmak pek mümkün değildi. panik yapmadan gayet sakin bir şekilde şarkılar eşliğinde ilerliyor, duvardaki meşaleleri dahi yakmadan atlaya zıplaya hedefime doğru süzülüyordum. hatta oynamadığım yerleri netteki bir video'dan gördüğümden daha önce girmediğim kapının arkasında ne olacağını dahi biliyordum. heyecanlanmam için hiçbir sebep yoktu. sağdan soldan kibritler bulup biriktiriyor, ilerki bölümler için yatırımlar yapıyordum. resmen keyif beni boğuyordu.

    son oynadığımda alt+f4 yapma sebebim olan yere geldiğimde hiçbir şey yapmayıp o kısmı es geçtim, zaten mühim bir yer değildi. burdan sonrasını video'dan hatırladığımdan kendime güvenim tam bir şekilde ilerlemeye devam edip aradığım şeyin bulunduğu odaya baskın yaptım. her şey olması gerektiği gibi olmuş, ihtiyacım olan iki parçayı bulmuştum. geriye sadece hoplaya zıplaya dönüp güvenli topraklara adım atmak kalmıştı. video'dan izlediğim kadarıyla ilerde bir yaratıkla karşılaşaktım ama nasılsa çıkış kapısının yolunu bildiğimden kendisini umursamıyordum. bu yaratıklar yavaş olduklarından beni kovalayamayacaklarını, kovalasalar da zaten yetişemeyeceklerini düşündüğümden yaratığın üzerine kırıp omuz atarak geçtim. arkadan beni tırmalasa da pek heyecanlandım sayılmaz, en yakın rakibine uzak ara fark takmış ingiliz tayı gibi başarıya doğru süzülüyordum. "kapıdan çıkınca kutlama birası açar sigaramla keyif yaparım" diye kendi kendime sesli destek oluyordum ki bir şeylerin ters gittiğini farkettim; yavaşlamıştım!

    ilk öpüşmemde yaşadığım kalp çarpıntısını tekrar hissetmeye başladım, içimde bir şeyler büyüyor kalbim ile boğazım arasında bir tuhaflık oluşuyordu. gelirken hiçbir meşale yakmadığımdan çıkış yolunu biraz şaşırmış karanlığa doğru yol alırken arkamdaki yaratığın hırıltılı sesinin yaklaştığını hissedebiliyordum. kontrolümü daha fazla kaybetmeden önce bir çıkış yolu bulmalıyım diyerek önüme gelen her kapıya dalıyor, bir şekilde çıkışa ulaşmayı umuyordum.

    yaklaşık 10 saniyelik bir kovalamaca sonrası tanıdık yerleri görünce hissettiğim rahatlık karşıma çıkan ikinci yaratık tarafından engellenince içimde varolan son umut da karanlığa gömüldü. hayallerimdeki zafer tablolarının boyaları akmış, hepsi ayrı bir vahşeti anlatır olmuştu. kendimi bu yaratıkların acımasız ellerine bırakmaktansa intihar etmek daha anlamlı diyerek parmaklarım elimdeki son çareye gitti.

    kadim dostum alt+f4, beni hiçbir zaman yalnız bırakmadın. iyi ve kötü günümde her daim yanımda bulunduğun ve beni benden daha çok düşündüğün için sana minnettarım.
  • frictional games yapımı, mükemmel bi' korku oyunu. mükemmel, çünkü korkmak için her türlü sebebiniz var.

    oyun karanlık ve eskimiş bi' şatoda başlıyor. biz ise sadece adımızı hatırlıyoruz.

    karakterimiz güçlü bi' kahraman değil. hatta kahraman bile değil. bi' süre karanlıkta kalınca korkudan aklını kaybetmeye başlayan, görüşü bulanıklaşan, bizim gibi normal bi' insan.

    "oyunda bi' düşmana rastlarsanız, karşı koymayın, kaçın" diye bi' uyarı çıkıyor arada yükleme ekranlarında. "karanlığa gizlenin, ses çıkarmayın" şeklinde bi' uyarı daha var. ben şu ana kadar tek bi' kere böyle bi' durumla karşılaştım, o da gerçek mi değil mi ondan bile emin değilim. zira karakterim karanlıkta korkudan kafayı yemek üzereydi ve görüntü de bayağı bulanıktı. gördüğüm şey ise, uzun koridorun sonunda yavaşça yürüyen bi ' siluetti. emin olamadığım şey ise siluetin gerçek mi yoksa karakterimin korkudan ürettiği bi' hayal ürünü mü olduğu. olur da bi' düşmanla karşılaşırsam, karakteri yönetmek yerine sandalyeden kalkıp odadan kaçacağımdan korkuyorum.

    ben bu oyunu mola vermeden 1 saat kesintisiz oynayamadım şu ana kadar. daha bu sabah yükledim. arada sakinleşmek için sözlüğe falan giriyorum, düşünün.

    neyse, uzun lafın kısası, alın, oynayın!
  • ben 6 yaşımdan beri oyun oynuyorum, hiçbirinde böyle tırsmadım arkadaş. waxworks'ten tut da silent hill'e, ordan da dead space'e kadar envai çeşit korku temalı oyun gördüm oynadım, hatta pek tırsmamakla övündüm, ancak amnesia beni gerçekten yendi. hayatımda ilk defa, bir oyunu sadece ve sadece korktuğum için kapattım.

    frictional games'i tebrik mi edeyim, çalışanlarının sülalesine mi söveyim bilemedim.
  • ben daha önce hiçbir oyunda "ananı avradını sikeyim" diyerek can havliyle dolabın içine girip saklanmadım. bu sırada da kalbim küt küt atıyordu tabi. adamın sinirlerini bozuyor resmen, ilerlemeye korkuyorum yine ne çıkacak diye.

    korku oyunlarını seviyorsanız daha iyi birşey bulmanız baya zor. düşük bütçeli bir oyun için atmosferi şahane kotarmışlar. allahsızlar.
  • en efsanevi sahnesi için aşağıdan devam

    --- spoiler ---

    görünmez su yaratığının* takip ettiği bölümden sonra bir daha her suya basışınızda tedirgin oluyorsunuz. ilgili sahne şu videodan (23:50'den itibaren) izlenebilir:
    http://www.youtube.com/watch?v=l-58h_899oi

    oynayan eleman da efsanedir bu arada, yorumlarıyla falan heyecanın ortasında yardırıyor.
    "ooh bouncy bouncy, i'm a goddamn fucking leprechaun!"

    --- spoiler ---

    ek: oyun 20$ gibi süper bir fiyata satılıyor ama cebinizden iki pantolon parası daha çıkıyor oyun bitinceye kadar.*
  • üç kulhuvallah bir elham okutan oyun.
    oyunu oynarken, karakterin akıl saglıgını korumak icin çok çaba sarf ettim lakin kendi ruh saglığımı hic düsünmemişim.oyuna ara vereli 1 saat oldu hala elim ayağım titriyo amk.
  • son amnesia maceramdan sonra geçenlerde alkolün etkisiyle gözümü karartıp tekrar açtığım, 20 dakikalık yoğun stres sonrası "eaah lan" diyerek kapattığım oyun. gerçi kapatma sebebim oyunun sıkması değil arkamdan bir şeyler beni kovalarken çıkmaz bir odaya girmiş olmamdı.

    o gece durduk yere uyandım ve odadan "fıcır fıcır çırk çırk" diye garip sesler duydum. ilk başta uyku sersemi olduğumdam böyle duyduğumu, biraz beklersem düzeleceğini düşünsem de hiçbir şey değişmedi. yatak ile pencere arasındaki perdenin arkasından amnesia böcek sesleri geliyordu lan! gerçi uyku sersemi olduğumdan aklıma amnesia gelmedi ama nedense kendimi koridordaki ışığın altında plan yaparken buldum.

    planıma göre odaya girip ışığı ve perdeyi açacaktım. plan basitti ama ne işe yarayacağını anlayamamıştım. ben yine de plana sadık kalarak perdeyi açtım ama hiçbir şey göremedim. lan dedim "acaba dışarda hırsız var da yuvarlak delme şeyiyle duvara delik mi açıyor?" diye düşünsem de hırsızı kıllandırmamak için o yaz sıcağında 8 kat yorganın altına girerek pusu kurdum.

    2 kilo ter atmış vaziyette sabahın 6'sında uyandığımda sesler gitmişti. hemen ciddi bir hale bürünüp mutfağa geçtiğimde anama durum raporu verdim. "anne evde hayvan var! vıcırık vıcırık sesler çıkarıyor" dedim, tamam dedi. tamam ne yahu! akşam salondaki conan kılıcıyla böceğe kombo yapacaktım ben, senin dediğin şeye bak.

    bir de sağda-solda "korku filmleri beni korkutmuyo yea, saçma sapan şeyler" diyerek dolaşıyorum. haftada 15-20 dakika amnesia oynamak kalbimin 10 kat hızlı çarpmasına yetip de artıyor. bitmiyor da oyun.
  • kız arkadaşımın co-pilotluğunda oynadığımız harikulade korku oyunu.

    etkisinin geçmesi için internette "pasta yapmaca" oynadık ama sonra. kekinin şeklini kremanın türünü falan seçiyorsunuz, çok hoş.
hesabın var mı? giriş yap