• sevişme morluğu dedim oradan aklima geldi, bu "allik" konusunu bu ara düşünüyorum. ne o öyle amma boş beleş düşünüyorsun deme, allik mühim. ölüm morluğunu, olmadi daha insaniyetli bir sevişme morluğunu kapatmak olsun, yüze kanli canli bir hal vermek olsun, yeni bir ilişkiye açiğim demek olsun ya da senin için boyandim süslendim mahmut, demek olsun falan bunlarin hepsi yüzyilin icadi allik sayesinde. ama allik yüzyilin icadi değil, orada konu karişiyor. 200 küsür milyar euroluk dünya kozmetik sanayiinin kafasını kariştirmak için bile bile yalan yanliş karışık bilgiler veriyorum. çünkü insanlik beş alti bin yildir bu konuyu düşünüyor, allik'la yatip allik'la kalkıyor haberiniz yok.

    nitekim allik hemen bütün hint avrupa dillerinde bugün olduğu gibi canlılık, güzellik ya da sağlık çağrışımlarına değil tersine "sıkıntı", "üzüntü", "utanç" vb. çağrışımlar içeren kavramlarla karşılaniyor. (ingilizce'deki blusher gibi). yüzüne fazla allik süren kadini "albastı mi oldun kiz" diye haşlayan nenelerimiz de hala yaşiyor ve yaşatiliyor.

    bu "utanç"ın kaynağı ise özellikle ataerkil geleneklere geçiş sürecinde kadinlik durumunun yeniden tanımlanmasıyla yakından ilişkili. misal antik yunan toplumlarinda kadinlarin yüzyillar boyu regl dönemlerinde yüzlerini aşıboyasiyla kirmiziya boyadiklarini biliyoruz. bunun temel nedeninin ise erkekleri uzak tutmak, kadinlarin doğurganliğina müdahaleden kaçinmak vs. olduğu düşünülüyor. regl'in utanç verici bir durum olduğuna dair kanaatin de zaman içinde yerleştiği ve izleyen dönemlerde erkeklerin yüzleri kirmizi boyali kadinlardan uzak durduklari, demeter tapimlari çerçevesinde bunun çok tekinsiz bir davranış olduğu yazili kaynaklardan izlenebiliyor. ayni şekilde eski arap, latin ve sami topluluklarinda regl olan kadinlarin evden uzaklaşmaları, onlarla ayni sofraya oturulmaması, regl olan kadinlarin elinden yemek yenmemesi, kurban kesememeleri vs. bu halin örnekleri. tek tanrili dinlere geçiş sürecinde de benzer kayitlar ve yasaklar mevcut. kimi afrika kabilelerinde de bugün erginlenme (regl olmanin başlaması) törenlerinde kiz çocuklarının yine yaşamı temsil eden renkle, kirmiziyla yüzlerini boyamalari çok yaygin diyerek geçelim. bu kirmizi rengin yaşami temsil etmesi, ay tapımlarıyla, regl dönemiyle, kanla ve doğurganlikla ilişkisi ayrica mühim başka bir bahiste tartışırız.

    ama anaerkil toplumlarda kan'la, regl ve ay döngüleriyle ve doğurganlikla özdeşleştirilen, yaşamı temsil eden kadinlarin yüzlerini bir yaşam işareti olarak kirmiziya boyama geleneğinin ve kirmiziya boyali bütün o ana tanrıça heykellerinin simgesel anlam dünyasinin, izleyen dönemde egemen hale gelen erkek algilari tarafından tam tersine döndürüldüğünü ibretle seyrederken ve alliğin artik kimi zaman bir sağlık ve çekicilik, bazen de bir iffetsizlik çağrısının işareti olarak görüldüğü ve karmaşık mesajlar verdiği şu zamanlarda verdiğiniz mesaja dikkat edin diyerek konuya tarih okumaya merakli bir emekli ptt memuru nasihatiyle son vermek isterim.

    sonuç basit, insanin yüzüne gözüne neyi neden, nasil sürdüğünü bilmesi mühim.
    ikinci sonuç daha basit: allık erkekleri korkutur. (kendimden biliyorum)
  • kadını tanımlayan yegane renktir kırmızı.
    erkek şehvete düşünce tek bir fizyolojik değişiklik yaşarken kadının tüm vücudu bunu anlatır. aslında hayvanlar gibiyizdir ama farkında değilizdir. karşımızdaki ile çiftleşme isteğimizi vücudumuz bizden önce haykırır.

    kadının erkek gibi kalkan'ı yoktur. daha kibarca dile getirir kadın vücudu. evet göğüs uçları da dikleşebilir, vajinal ıslaklık ortaya çıkar vs. ama en önemlisi yüzüne renk gelir. ve rengin kadın vücudundaki karşılığı şüphesiz kırmızıdır. heyecanla beraber dudaklar ve yanaklar daha bi kırmızı görünmeye başlar. gözler iyice parlar.

    allık denilen şey, kadının normal hayatta tahrik olma oyunudur. yani şu an bembeyaz görünüyor olabilirim ancak tahrik olduğumda böyle olucam, dudaklarım ve yanaklarım kızaracak (ruj, allık) gözlerim canlanacak (eye-liner vs.) ve sevişirken ben böyle görüneceğim. sen şimdi kafede o halimi göremeyeceğin için ben bunları sürüyorum, sfoiler veriyorum sana ve çevremdeki herkese.

    zaten ruj ve allık'ın ilk üretiliş amacı kadını en çekici haline sokmaktan doğuyor. yani sevişen kadın biçimine. bana çok samimi gelmiyor açıkçası. yani o yanakları ben kızartmadıktan sonra ne anlamı var ki? üstelik erkek gözünde sıradanlaşmış oluyor bu tahrik mekanizması. sevişirken bir fark göremiyor adam. hatta ki ben sanmıyorum ki heyecanlanınca dudakları ruj sürdüğünden daha kırmızı olan bir kadın olsun.

    kısaca kendilerine verilen bu ödülü ele ayağa düşürmüş durumdalar kadınlar. o aşka özel, sevişmeye özel bi ayrıntıyı, herkesin gözüne sokuyorlar. yani ojeyi anlarım veya saçı atıyorum turkuaza boyatmayı ancak doğal makyaj dediğimiz bu şey beni üzüyor. erkeğin gözündeki şehveti her ana yaymış oluyor. biniyorsun metroya otobüse al al kadınlar, seks kokuyorlar davetkarlar ama hiçbiri oracıkta sevişmiyor. yarın birgün yatağa girince de bu mu yani? diyorsun. metrodaki halinden ne farkın var şimdi senin?

    ama erkek öyle değil. sokakta adabımızla gezerken, yatakta tüm enerjimizi kadınımıza harcıyoruz. biz kimseye şehvetli görünmek için bi yerlerimizi kabartıp binmiyoruz dolmuşa. ha dolmuşa binince kabartanlar olsa da, onlar ne kadar götveren ibneler, namussuz tacizciler olsalar da yine de rol yapmıyorlar, en ilkel yollarla durumu izah etmiş oluyorlar cins-i latifeye.

    amk allığın kralı bile durumu bu denli izah etmemiştir hea.
  • insanı rezil de eder vezir de...
    oval yüzlüyseniz, şöyle kullanmanızı öneririm.
    farkı göreceksiniz:
    1- elmacık kemiğimize değil, elmacık kemiğimizin hemen altına sürüyoruz.
    "ayy nasıl bulacağım orayı?" diyenler. çok basit!
    allık fırçasının sapını yüzünüzde yuvarlayın. çukura düştüğü yer elmacık kemiğinin altıdır.
    2- burası çok önemli... yeri bulduk! peki ne kadar ve nasıl süreceğiz?
    yanağımızın yarısına süreceğiz. hangi yarısına? gözümüzden aşağı bir çizgi olduğunu düşünün. işte kulaktan o kısma kadar olan alan. gözün öteki yarısından buruna doğru kısmı katiyetle boyamıyoruz!
    3- allık fırçasına tozu aldıktan sonra bir tık yapıp fazlalıkları dökersek daha güzel sonuç alırız.
    4- yanak bittikten sonra, tekrar allığa fırçayı sürmeksizin bir kez burun ucuna, bir kez alına, bir kez çeneye değidiriniz.
    allık daha doğal gözükecektir.
    hadi bakalım!
  • konuyla alakalı olarak, schindler's listte, ss'lerin "bunlar nasılsa gidici, suratlar kirece kesmiş, o zaman niye fırınlara doldurup yakmıyoruz" diye düşünmemeleri için kadınların parmaklarını iğneyle delip kanlarını yanaklarına yanaklarına sürme sahnesi vardır.
  • bunun ingilizcesi "blusher", yani "utanılmış da yanaklar kızarmış" gibi gösteren şey. bunu öğrendiğimden beri allık sürmüş her kadının rezalet bişey yaptığını ve utancından yerin dibine girdiğini düşünürüm, bi de tahmin etmeye çalışırım, ne yaptı, ne yaptı, neee?
  • nasıl kullanılacağı bilinmeyen makyaj malzemeleri sıralamasında ilk sıradadır. yüze, özellikle yanaklara renk vermek için kullanılması gereken bu makyaj malzemesi, elişi kağıdından kesilmiş 5cm çapında kırmızı yuvarlaklar olarak yanaklarda yerini almaktadır.
  • az önce allığımı tazeleyince aklıma bir anım geldi, gülümsedim.
    yıllar yıllaar önce, sene 2014, temmuz ayının ortası. eğitim aldığım sınıfa yeni birisi geldi, sınıfta herkese mesafeli olsa da ilerleyen günlerde genel olarak benimle iletişim kurmaya çalışıyordu.

    günlerden çarşamba. üzerimi giydim, saçımı yaptım, makyajımı yaptım. son olarak allığımı sürdüm. 2014 yılına kadar öyle pek allık kullanan bir insan değildim, zira sürmeyi de beceremiyordum. ablamdan hayal meyal hatırladığım allık sürme teknikleriyle allığımı sürdüm. önce yanaklarıma sürdüm, sonrasında sırayla fırçayı alnımda, burnumda ve çenemde gezdirdim. evet, hazırdım.

    iç ses1, ulan çok kırmızı oldu ya, bir daha allık sürme.

    içses2, peki.

    evden çıktım. 15 dakika sonra sınıftaydım . o arkadaş da geldi. yüzüme bakıyor. kafasını çeviriyor, tekrar bakıyor. ulan diyor içses, bu niye bakıyor. etti edemedi, ya sen yüzüne naptın, diye sordu. hiç bir şey, neden ki? dedim. biraz kırmızı görünüyor da, dedi. aa allık sürmüştüm, dedim. bu eleman sadece gülümsedi. ama ne gülümseme! yüzünden o dalgayı aldım ben, evet.

    2 ay geçti. biz sevgili olduk. arkadaşlarıyla tanıştırdı ve arkadaşlarıyla tanıştığım ilk gün, bu olayı anlattı. palyaço gibi olmuştu diyor, bişey de diyemedim içimde kalmıştı diyor, kıpkırmızı bir surattı diyor, hahaha diye kahkahayı patlatıyor. 5 ay sonra ben kendi arkadaşlarımla tanıştırdım. arkadaşlarımla tanıştığı gün, bi gün kursa bi geldi bilgenin yüzü kıpkırmızı diye söze başlıyor, allık sürmeyi bilmiyor diye bitirerek dalga geçiyordu.

    ulan adam ilişkimiz boyunca bu olayla ara sıra dalga geçip eğlendi.

    şimdi gel de gör beni, bambaşka biri! diyor ve entryimi bitiriyorum.
  • abartılı kullanıldığında ve burun yapısı da müsaitse ortaya çıkan itici sonuç: https://www.google.com.tr/…cfkqsaq&biw=1366&bih=667
  • ilginç bir makyaj malzemesi. amacı, yapılıp uğraşılan şeyi bozmak. şöyle ki; cilt tonu düzgün olsun, kızarıklıklar gizlensin, pürüzsüz olsun, porselen gibi görünsün diye o kadar uğraşılır, edilir. bakımlar, maskeler, peelingler yapılır. üstüne de fondöten ve pudrayla cila atılır. da neden sonra yanağa kırmızı, pembe, turuncu, kahverengi(!) boya sürülür. mantıklı değil sanki. *
  • kızıl saçlıların kullanmak zorunda oldukları malzeme. aksi takdirde hastalıklı ve zombi gibi görünme ihtimaliniz yüksek.

    kurban olim düzgün sürün şu mereti. pembeyi fazla sürüp ibiş, şeftaliyi fazla sürüp zuzaylı,bronzu fazla sürüp kabuk bağlamış yara yanaklı olmayın. lütfen.
hesabın var mı? giriş yap