• (bkz: yabancılaşma)

    dün gece bir sohbet esnasında bu kavram birden aklımda canlandı. bunun üzerine de bugün bu kavramı biraz incelemek istedim. çıkan sonuçları buraya bırakayım:

    yabancılaşma, tarihsel bir varlık olan insanın zamanın üç boyutuyla ilişkisini koparması; başka bir ifadeyle ya geçmişte yaşanan bir olaya takılıp kalması, geçmişle gelecek arasında köprü olan şimdiyi ıskalaması ya da geleceğe dair beklentilerini kaybetmesidir.

    dostoyevski'nin yabancılaşmış insan tarifi ise şöyledir: ''bize insan olmak, etiyle kemiğiyle insan olmak bile yük geliyor; bundan utanıyoruz, ayıp sayıyoruz. ''soyut insan'' diyebileceğim garip yaratıklar olmaya can atıyoruz. biz ölü doğmuş kişileriz...''*

    edebiyatımızda edip cansever, yabancılaşmayı en çok irdeleyen şairlerimizdendir. birkaç örnek:

    ''sonra pek anlamadan içkiler ne çabuk biter
    ne kadar konuşursak o kadar bir sessizlik olur
    adımızı sorarız birbirimize, o bize adını söyler''
    ---
    ''konuşmak? konuşuyorum; alışmak? evet alışıyorum da
    süresiz, dıştan, yaşamasız resimler gibi''
    ---
    ''sizinle görüşelim ruhi bey
    vaktim yok, vaktim yok
    ruhi bey görüşelim
    vaktim yok görüşmeye kimseyle
    ruhi bey!
    kendimle bile, kendimle bile''
    ---
    ''odamı giyiniyorum
    odamı soyunuyorum
    yerlerini değiştiriyorum eşyaların
    dışarı çıksam, bir tramvaya binsem
    bir durak ötede hemen iniyorum''
    ---

    faydalandığım başlıca kaynaklar:
    + oğuz öcal - edip cansever'in şiirleri üzerine bir inceleme - (doktora tezi)
    + sevda geçen - edip cansever'in şiirlerinde yabancılaşma ve varoluş sorunsalı
  • aline kökünden gelen bu hede, insana kendi varlığı dışında başka bir varlığın yada etkenin egemen olması durumudur. bunun türkçedeki karşılığı yabancılaşma, farsçadaki karşılığı divanegi, arapçadaki karşılığı ise tecnindir. bu üç kavram da dilimizde yaygın olarak kullanılmaktadır [(bkz: mecnun),(bkz: divane)]. temelde insanın kendinden uzaklaşması, benliğini kaybetmesi, bir başka şeye dönüşmesi anlamlarını taşımaktadır. alinasyon terimini batı felsefesine ilk katan kişi hegel'dir. daha sonra karl marx, bu kavramı sosyolojide kullanmıştır. alinasyon kavramı başına gelen bu ufak çaplı maceralardan geçerek günümüzde psikolojide ve insanbilimde yaygın olarak kullanılan bir terime dönüşmüştür.
    alinasyon, geçmişte her ne kadar insanın benliğinin başka bir etken veya varlığın ele geçirmesini ifade etmek için kullanılmışsa da bugün bilim, benlik yitimini yani delirmeyi farklı tanımlamaktadır. bilimsel olarak delilik, bir dış etkenin veya varlığın insan benliğine yerleşip, kimliğini değişikliğe uğratması değil, asıl etkeni insanın özünden kaynaklanan, yani kişinin benliğini bir dış etkene bağlaması olarak açıklar. daha açık bir şekilde bugün benliğin bir dış etken tarafından ele geçirilmesi değil, tamamen kişinin benliğini yitirmesi olarak tanımlanır. yani benlik ele geçirilmemiş, sadece yitirilmiştir.
    alinasyona yol açan etkenler çeşitlilik arzeder ve bu etkenlerin teşhisi dünya görüşüne bağlı olarak değişir. bu etkenleri tek tek açıklamak oldukça zahmetli ve ayrı başlıkların konusunu ihtiva ettiğinden ve bu entry amacına ulaştığından nokta (.)
  • bütün dünyanın koca bir gemiye doluşup bir okyanusu aştığını ve şu an herkese karşı kıyıdan baktığınızı; etrafta o dalgaları aşmaya dandik bir sandalınız bile olmadığını hissedip yüzmekten de delicesine korktuğunuz an gerçekleşen durumun ingilizce'deki doğru adlandırılışı. (bkz: alien) (bkz: uzaylı gibi hissetmek)
  • oğuz atay romanında gibi hissettiğiniz akşamlar biterken gelir bu his. masaya, masadakilere, konuştuklarına, içtiklerine ve en sonunda kendine bile yabancı hissedip tüm gece dışarıdan izlersin sanki olup biteni.
  • sevgili ülkemizde alienationa uğramamış bir insan evladı var mı ? (bkz: ben) hayatımın baharında ne olduğumu fark edip yaşamaya çalışan birisiyim üstelik uzaktan hem kendimi hem "bizi" görebiliyorum yabancılaştık birbirimize a dostlar. kurt kuşu kaptı,köle etti öldürmüyor,süründürtüyor,yabanileştiriyor. *
  • toplumdaki çoğunluğa ayak uyduramama, toplumdan uzaklaşma ve yabancılaşma, kalabalık içerisinde yalnızlık hissetme. istemli veya istemsiz insanın kendisini izole etmesi.

    (bkz: holden caulfield)
  • insanın çevresinden, işinden, emeğinin ürününden ya da benliğinden uzaklaşma ya da ayrılma duygusunu dile getiren kavram. çağdaş yaşamın çözümlenmesinde çok kullanılan bu kavram değişik anlamlara gelir.

    1) güçsüzlük: insanın geleceğini kendisinin değil, dış etkenlerin, yazgının, şansın ya da kurumların belirlediğini düşünmesi

    2) anlamsızlık: herhangi bir alanda etkinliğin kavranabilirlik ya da tutarlı bir anlam taşımadığı ya da genel olarak yaşamın amaçsız olduğu düşüncesi.

    3) kuralsızlık: toplumca benimsenmiş davranış kuralarına bağlılık duygusunun yokluğu ve dolayısıyla davranış sapmalarının, güvensizliğin, sınırsız bireysel rekabetin yaygınlaşması.

    4) kültürel yaygınlaşma: toplumdaki yerleşik değerlerden kopma duygusu.

    5) toplumdan yalıtlanma: toplumsal ilişkilerden dışlanma ya da yalnız kalma duygusu.

    6) kendine yabancılaşma: insanın şu ya da bu şekilde kendi gerçekliğini kavrayamaması
  • marx abi çoğu şeyi öngörememiş olabilir fakat benim en çok ilgimi çeken teorilerinden biri budur.

    canavarlaşma, insan formunun dışına çıkma, uzaklaşma ve yabancılaşma zemininde ürettiği bir affect teorisi vardır.

    insan, süreçle birlikte kendini doğadan bir nevi izole edip, onların isimlerine de evler diyecek. genelde bu evlerin içinde yaşayacaklardı. bu ilk anlattığımı normal bir süreç olarak nitelendirmiş ama asıl kopuş, bireyin doğadan değil, direk kendini kendinden soyutlama hali olarak nitelendirmiş. bunun nedenini de malum kapitalizm olarak göstermiştir. biraz daha açarsak, işçilerin çalışırken yaptıkları işler, boş, sıkıcı, anlamsız ve yorucu. bireye hiç bir katkısı yok. buna bir süre devam ettikten sonra, o kişinin alienated bir hale dönüşeceğini söylemiş. *
  • aynı zamanda bir lali puna parçası. nah sözleri:

    walking into open space
    walking into open space
    do you, do you, do you know?
    is the truth you see left celluloid?
    is the truth you see left celluloid?

    demek ki neymiş, iş söz yazmakta değilmiş. güzel şarkı vesselam.
  • playstation'da diablo benzeri manyak oyun. silah upgradeleri, atmosferi, çılgın atan yaratık çeşitliliği ile gerçekten oynanması gereken oyun.

    tek sorunu single player için çok zorlu. ama party yapabiliyorsanız deli eğlenceli saatler sizi bekliyor.

    bir de mutlaka konuşmak lazım oyunda party'dekilerle. o yüzden mikrofon, kulaklık şart.

    https://www.youtube.com/watch?v=2qpjvtldriw
hesabın var mı? giriş yap