• nazım hikmet'in dayı paşası.

    1940'ta bursa hapishanesi'nden kemal tahir'e yazıyor:

    "kemal,

    bu ikinci mektubumda sana iki sevinilecek haber vereceğim. birincisi, bugün akşam üstü, alacakaranlıkta ziya meriç bey geldi. ziya bey’i tanıdın. nafıa vekalei hukuk müşaviri. dayı paşa göndermiş. elinde bir istida müsveddesinin notları. dayı paşa başvekille ve fırka grubu erkanıyla görüşüp prensip itibarıyle mutabık kalmışlar. af meselesi hallonulmuş."

    aynı yıl bu sefer tosca operası çevirisine ilişkin semiha berksoy'a yazıyor:

    “siz oradayken dayı paşa gelirse kendisiyle konuşun. şu opera tercümeleri işi için sıkıştırsın.... ferit opera tercümesinin geri kalan kısmını hala alıp göndermedi. meteliğe kurşun atıyorum. vaziyetim banyolara gidip tedaviye bile müsait değil. parasızlığın ne olduğunu bilirsin. ziya beye yahut dayı paşaya rica et paranın bir an evvel alınıp, bizim hane tarafına gönderilmesi hususunda ferid’e yardım etsinler."

    semiha berksoy'un nazım'a cevabı:

    "paşa dayınızla, mektubunuzu almadan bir gün evveldi, görüştüm. opera tercümeleri işi halledilmiştir. kendileri vekille konuşmuşlar. yalnız vekil bey, hasan ferid’i çağırarak veya tahriren kendisine sizinle çalışmak üzere emir verecektir. şimdi ferit bu emri beklemektedir. bu günlerde emri alır almaz derhal size gelecektir.”

    berksoy'un 1941 tarihli mektubu:
    “bu hafta tercümeden geri kalan paranızı ve dayınız tarafından hediye edilecek bir elbise paketini cezaevi adresinde alacaksınız.”

    "pek yakında hürriyetinize kavuşabileceğinizi dayınız bana katiyetle söylediler ve size böylece yazmamı reca ettiler. tosca’yı önümüzdeki aylar içinde oynuyoruz ve siz tercüme ettiğiniz bu eserin ilk temsil gecesi tiyatroda olabilirsiniz.”

    notlar:
    1) bayındırlık (nafia) bakanı dayı paşas,ı 1941'de yeğeninin pek yakında hapisten kurtulacağını katiyetle söylemesine rağmen, nazım tam 9 yıl sonra -15 temmuz 1950'de- ilan edilen genel afla çıkabildi. nazım için ne zor bir 9 yıl olmalı. dışarda gerçekten dayısı var ve adam boru değil, paşa! üstelik bu 9 yılda önce bayındırlık, sonra ulaştırma bakanı olduğu gibi en sonunda da tbmm başkanı oldu. zavallı nazım muhtemelen her gün ama her gün semiha berksoy'un o lafını düşünüp umut etmiş olmalı: "pek yakında hürriyetinize kavuşabileceğinizi dayınız bana katiyetle söylediler."

    2) ünlü ressam bedri baykam'ın babası suphi baykam, dayı paşasına rağmen 12 yıl haksız yere hapis yatan nazım hikmet'in af kapsamı dışında bırakılması için 20.000 imza toplayıp hükümete sundu ve bu emeline ulaşamayınca "teessüründen" açlık grevine başladı. evet evet yaptı bunu utanmadan. (bkz: #153480510)
  • amasya genelgesine rauf orbay ve refet bele'nin aksine tereddütsüz imza atmış komutan.

    "rauf bey misafir olduğundan bu müsveddeye imza koymak için kendinde bir alaka ve salahiyet görmediğini nezaketen ifade etti. bunun tarihi bir hatıra olduğunu ifade ederek imza etmesini söyledim. bunun üzerine imza etti.

    refet bey, imzadan kaçındı ve böyle bir kongrenin yapılmasındaki maksat ve faydayı anlayamadığını söyledi ...

    fuat paşayı çağırttım. paşa, görüşümü anlayınca derhal imza etti. fuat paşa'ya , refet bey'in tereddüdü sebebini anlayamadığımı söyledim. fuat paşa, refet bey'den biraz ciddi surette açıklama istedikten sonra , refet bey müsveddeyi eline alarak kendine mahsus bir işaret koydu. öyle bir işaret ki , bunu bu müsveddede bulmak biraz müşküldür."

    (bkz: nutuk)
  • bu kahramanın adı adana'da bir okuldan sessiz sedasız silinmiştir.yerine bir şehidimizin adı verilmiştir, şehidimizin adı pekala yeni yapılacak başka bir okulda yaşatılabilirdi.üzücü ve düşündürücü.sen vatan için savaş sonra vatan evlatları düşüncesizce adını oradan buradan silsin.
  • kendisiyle mustafa kemal ataturk'un yollarinin ne zaman ayrildigi sorulmus , kutsal bilgi kaynagi , baba yadigari , aciklayalim dilimiz dondugunce...

    ilk ulkenin kurtulus fikirleri demlenmeye yeni basladigi zamanlarda , bir super besli vardi. bunlar ;
    _mustafa kemal ataturk
    _kazim karabekir
    _ali fuat cebesoy
    _refet bele
    _rauf orbay

    her birinin 1.dunya savasi baslarindaki fikirlerinden yola cikarak , amasya ve erzurum kongrelerini beraber yaptilar...

    ancak sonra araya ismet inonu ve fevzi cakmak girdi... cumhuriyet fikri agir basmaya baslamisti...

    rauf orbay , kollektif yonetimi de teklif etmiştir sonrasinda ismet inonu'ye , ancak o bu teklifi , yasalari da hatirlatarak, belki de fazla nazik olmayacak sekilde reddetmiştir.

    ali fuat cebesoy, ilk muhalif parti diyebilecegimiz terakkiperver fikrasi'nin kurucu uyeligini yapmistir 1924 yilinda..

    burada, mustafa kemal'in yolu belli olmustur ve digerleri izmir suikastiyle tekrar tarih sahnesine cikarlar...

    ali fuat cebesoy da beraat eder, hatta sonrasında milletvekilligi bile yapar...

    kisaca bence bu 4'lü ;

    ismet inonu ve fevzi cakmak ile yeni ve cagdas turkiye'ye yonelik fikir ayrismalari hatta ve hatta ikinci plana atilmanin huznuyle bir kosede kaldilar...

    donemin sartlari geregi de, cok fazla muhalefet yapamadilar...

    zaten daha sonra ataturk chp'sinin karsisina cikan, ikinci dunya savasi sonrasinda ilk parti olan demokrat parti catisinda siyasete devam etmistir ali fuat... belki bu da hayatinin yonu hakkinda az da olsa fikir veriyordur...

    aciklayabildiysek ne mutlu.
  • ne ilginç; mustafa kemal'in sınıf arkadaşı, kurtuluş savaşı'nın en büyük komutanlarından.. yani yürüdüğü yol mustafa kemal ile aşağı yukarı aynı ama kendisi hakkında 12 entry var. neden mustafa kemal, atatürk olmuş da, ali fuat cebesoy'u umursayan pek az? acaba o viraj neresiydi, mustafa kemal bi tarafa döndü, ali fuat cebesoy dönmedi, çok merak ediyorum..
  • nazım hikmet in annesinin teyzesinin oglu demek daha doğru olacaktır.ayrıyeten batı cephesinin ilk komutanıdır.
  • mustafa kemal'in harp akademisinden sınıf ve yakın arkadaşı. 1924'te çok partili döneme atılan ilk başarısız adımda kurulan terakkiperver cumhuriyet fırkasında kurucu görev edinmiş, 1926'daki izmir suikasti girişiminden sonra tutuklanıp daha sonra serbest bırakılmıştır.
    atatürk'ün ölümünden önce kendisiyle yeniden yakınlaşarakyeniden meclise girmiş hatta 47-50 arasında tbmm başkanlığı yapmıştır
  • 1901 saint joseph lisesi mezunudur.
  • saint joseph lisesi mezunudur ardından asker babası gibi harbiye'ye katılmıştır. atatürk'ü kamp yaptıkları bir gün, biraların ağırlık yapacağını söyleyerek rakı götürme teklifinde bulunmuş ve atatürk'ü rakıyla tanışmıştır.

    babası ismail fazıl paşa, harbiye komutanlığı yapmıştır, nazım hikmet'in dedesi karl detroit*'nın kızıyla evlenmiştir.
  • ali fuat cebesoy anlatıyor:

    “…kolağası mustafa kemal, bu akşam üzgündü. selanik’te, beyazkule bahçesinde başbaşa oturuyorduk. saatlerce konuştuk, nerede ise gün ağaracaktı. o gece ay olimpos dağlarının arkasında kaybolurken mustafa kemal içini çekerek:

    ah selanik, dedi. seni bir daha türk olarak görecek miyim?

    baktım, ağlıyordu. o altın sarı saçlarını okşadım. teselli etmeye çalıştım. ben, mustafa kemal’in bütün ortak yaşantımız boyunca bu derece duygulandığını görmedim…”

    bugün bile içimizi burkan, gözlerimizi nemlendiren bu sözler, o’nun okul, görev ve dava arkadaşı ali fuat cebesoy’undur.

    cebesoy, o’nunla ilgili bu yakın arkadaşlığa anılarında şöyle değinmektedir:

    “mustafa kemal’i, altmış küsur yıl önce bir cuma akşamı tanımıştım. harp okulunda ve harp akademisinde sınıf arkadaşımdı. 1905 yılı başlarında birer kurmay yüzbaşı olarak şanlı türk ordusuna katıldık. önce suriye’de v., sonra da makedonya’da ııı. orduda kurmay stajlarımızı birlikte yaptık. ittihat ve terakki cemiyeti’nde aynı safta bulunduk. mücadelelerimiz müşterek oldu. hürriyet hareketlerinde de beraber çalıştık.”

    çapakçur boğazı’nın savunmasında, ruslarla yapılan savaşlarda xıv. tümen komutanı olan cebesoy, bu savaşta mustafa kemal paşa ile buluşmasını da şöyle anlatır:

    “başarılı günlerimizden birinde, çapakçur dağlarının en yüksek bir noktasında bulunduğumuz akşam; o, savaş meydanlarında kolağâsılığından generalliğe, ben de albaylığa yükselmiş bulunuyordum. şimdi o, bir üst rütbede benim amirim, komutanım durumunda idi. maiyetim ve emir subaylarımla beraber kendisine mülaki oldum. üç adım kala ayaklarımı sertçe birbirine vurarak selam resmini ifa ettim, aynı vakar ve ciddiyetle selamımı aldı:

    – hoş geldiniz ali fuat beyefendi, dedi.

    ve sonra birden bana doğru yürüdü:

    – fuat, kardeşim.

    diye boynuma sarıldı. kucaklaştık. durumu kısaca anlattı:

    “ikinci ordu komutanının, yeni bir piyade alayı ile ihtiyatsız olarak yalnız bırakmış olmakla boğaz’ın stratejik değerini takdir etmediğini gördüm. yardım için ordu komutanına teklif ettim ve onun emrini beklemeden derhal harekete geçtim. tanrı’ya şükürler olsun seni kurtardım.”

    cebesoy, milli mücadele başlarken merkezi ankara’da bulunan xx. kolordu komutanıdır. 1919 yılının şubat ayının sonlarında istanbul’daki işlerini tamamlayıp görevinin başına dönmeden önce bir kez daha mustafa kemal paşa’yı şişli’deki evinde ziyaret eder. ali fuat paşa o günkü ziyaretini şöyle anlatır:

    “mustafa kemal paşa’nın evine son defa gitmiştim. akşam yemeğini beraber yiyecek, dertleşecektik. beni karşılarken:

    – rauf (orbay) bey’i de çağırdım, demişti.

    rauf bey’den saklı hiçbir şeyimiz yoktu. bu temiz kalpli vatansever arkadaşımız bizimle beraberdi. akşam yemeğinden sonra saatlerce konuştuk. mustafa kemal paşa, eğer bir göreve kendisini tayin ettiremezse anadolu’da çok güvendiği bir komutanın yanına gideceğini ve ilk kez orada işe başlayacağını söylüyordu.

    – paşam, ben ve kolordum daima emrinizdedir, dedim.

    mavi gözlerinin nasıl bir ışıkla parladığını tanımlayamam. yerinden kalkıp hararetle elimi sıkmış ve:

    – beraber çalışacağız fuat, demişti.”

    daha sonraki yıllarda, “anadolu milli hareketinin esaslarını, atatürk’ün şişli’deki evinde, yalnız ikimiz hazırlamıştık“ diyecektir.

    ali fuat paşa, son istanbul görüşmesini kovalayan günlerde ankara’daki kolordusunun başına dönmüş ve mustafa kemal paşa’nın anadolu’ya geçişini beklemiştir.

    mustafa kemal paşa’nın amasya’ya gelişinden hemen sonra oraya giden cebesoy, (mukaddes ittifak) diye adlandırdığı ve milli mücadelenin temelini oluşturan amasya kararlarını arkadaşlarıyla birlikte imzalamıştır.

    cebesoy imzadan sonraki duruma değinerek:

    “amasya’da buluştuğumuz arkadaşlara 22 haziran 1919’da veda ettim. bir an önce ankara’ya dönmek, vali paşa teftişten dönmeden orada bulunmak istiyordum. hüseyin rauf (orbay) ve görüşmelerimizde dinleyici olarak bulunup kararlarımıza katılan eski izmit mutasarrıfı süreyya (yiğit), mustafa kemal paşa’nın eşliğinde erzurum’a gidecekti. gezileri gayet gizli tutulacak, hareket günü hiçbir suretle açıklanmayacaktı.
    yaverim idris çora ile istanbul’daki bazı kişilere yazılan mektupları kara vasıf (karakol)a götürecek olan maliye müfettişi arif bey beraberimde bulunuyordu.

    mustafa kemal paşa, hareketimden biraz önce beni bir kenara çekerek:

    – fuat paşa, demişti. beni ordu müfettişliğinde uzun süre tutacaklarını sanmıyorum. şu önümüzdeki bir kaç gün içinde durum anlaşılacaktır. seni temin ederim ki, mücadelemizi sıfat ve yetkiden uzak olarak sürdüreceğiz. arkadaşlarımın da aynı yakınlığı ve bağlılığı göstereceğinden eminim.

    paşa’nın ne demek istediğini anlamıştım. istanbul’daki son görüşmemizde verdiğim karşılığı tekrarladım:

    – durum ne biçimde belirirse belirsin, ben ve kolordum her zaman emrinizde kalacaktır. biraz durdu:

    – bu adamlar, seni de kolordunun başından ve hatta askerlikten ayırabilirler.

    – bu durumda dahi seninle beraberim paşam!

    elimi heyecanla sıktı:

    – biliyorum, biliyorum fuat, dedi ve sonra ilave etti:

    – haydi uğurlar olsun, vali muhittin paşa’ya saygılarımı söylemeyi unutma.”

    sivas kongresi kararıyla batı anadolu kuvvayi milliye komutanlığı’na atanan cebesoy, kurtuluş savaşı başlarında batı cephesi komutanlığı yapmış, moskova büyükelçiliği’ne atanmasından sonra da yerini ismet inönü’ye bırakmıştır.

    cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra, tutucu bir programla politika hayatımıza giren “terakkiperver cumhuriyet fırkası” kurucuları arasında kâzım karabekir, rauf orbay, rafet bele gibi tanınmış isimler yanında yer alan cebesoy, bu yüzden atatürk’e ters düşmüş ve aralarında oluşan kırgınlık ise geçici olmuştur.

    bu kırgınlık döneminin son günlerinde ali fuat cebesoy ve aynı tutum içinde olan rafet bele, 1936 yılında ankara palas’ta çocuk esirgeme kurumu’nun düzenlediği baloda atatürk’ün masasındadırlar. bir ara atatürk’ün sesi yükselir, caz susar ve dans edenler ayakta kalır ve o konuşmasını şöyle sürdürür:

    “medeniyet demek, afiv ve hoşgörü demektir. ilkel budunlardır ki kan davası güderler. afiv ve hoşgörüye dayanmayan uygarlık, zorbalığa dayanan uygarlıktır ki çöker… o, uygarlık değildir.

    niteliğimiz iyi, güzel ve doğrudur… iyi ve güzelsiz doğru olmaz. daima, her zaman, her yerde; iyi, güzel ve doğru beraber her yerde ve her zaman afiv…

    afiv ve hoşgörü… ancak ve ancak milli davalarda, milli kalkınmada, sonucu topluma etkili olan işlerimizde hoşgörünün yeri yoktur. kişisel kinleri, kişisel düşmanlıkları körükleyen ve güdenler ancak ve ancak ilkel budunlardır.”

    atatürk, yine erişilmez yücelikte idi.

    cebesoy’un atatürk’e saygısı ve bağlılığı, o’nun ebediyete intikalinden sonra da artarak süre gelmiştir. 10.1.1968 tarihinde yitirdiğimiz cebesoy, kurtuluş savaşı’nda düşmanla döğüştüğü yerde, geyve dolaylarında kendi adını taşıyan ”ali fuat paşa” istasyonunda son uykusundadır.

    (atatürk ve çevresindekiler, kemal arıburnu, türkiye iş bankası kültür yayınları, 1994, ısbn:975-458-064-2)
hesabın var mı? giriş yap