• newcastle formasi ile "hala" golu yok. tamam artik orta saha ama...penalti attirin adama bari.
  • 2006 yılında kendisi man utd da harikalar yaratırken yakından izlediğim sarışın mavi gözlü agresif futbolcu.

    o dönem ntv de yayınlanan premier lig maçlarını bu adam için izlerdim ben. gerçi kendisi her maçta bir olay yaratır ya kaşı gözü dağıtarak ya da kırmızı kartı alarak oyun dışı kalırdı.

    keşke 3. kategoriye düşmek yerine futbolu bıraksaydı dediğimdir ayrıca. yaşı da bırakmaya müsait sayılır üstelik. bıraksın gelsin bizde milletvekili olsun. valla bak. meclisin altını üstüne getirir. canavar mübarek.
  • tipiyle olsun, top peşinde koşuş şekliyle olsun bildiğin ingiliz idi lan bu adam. scholes, rooney falan.
  • fifa 12'ye yorumcu olarak katkida bulunani 62 dogumlu eski futbolcudur, su an serbest olan eski newcastle'li smith degil.
  • öyle ya da böyle, bu oyunu * sevme sebeplerimin en önde gelenlerindendir. tüm heyecanımı yitirdiğim bir anda kendisi gibi üç beş kişiyle ortaya çıktıklarında tekrar futbola bağlanmıştım. beyaz formayla da sarı formayla da o zamana dek gördüğüm en karizmatik adamlardı hepsi. durup durup aynı meseleye geri dönmenin alemi olmasa da, kurcalamanın kimseye faydası olmasa da, kucalamadan duramadığım bir mesele bu üstündeki kırmızı forma. rothwell badge kisser, judas, scumth... ne dersek diyelim kalbimize girdi bir kere, en büyük futbol günahını işlemiş olsa da söküp atmak kolay değil. yazmak bir çeşit terapiyse olan bitenleri yazmanın bir yardımı olabilir belki.

    leeds'li olması, yorkshire kökleriyle sürekli övünmesi, ve o meşhur gol sonrası leeds armasını öpmesiyle çok kısa sürede tüm taraftarlarının kalbine yerleşti. sevilmeyecek gibi değil ki namussuz, şeytan tüyü dedikleri bu olmalı. takım arkadaşlarıyla hiçbir zaman sorunu olmadı. her zaman sevildi ve kollandı. devasa kazanma hırsıyla her zaman yapabileceğinin en iyisini yaptı. tekmeye kafasını da koydu, kornerde defans yapmaya çalışırken o hırsla kendi kalesine gol de attı, attığı goller kadar kart da gördü. leeds’in finansal gediği arttıkça, takım yavaş yavaş dağılmaya başladıkça o daha da çok parladı. taraftarlar kaptan olmasını istedi. herkes gemiyi terk ettikçe, o ısrarla kaldı ve konferanslara bile düşseler çocukluğunun takımını asla bırakmayacağını söyledi. milli takıma seçildi, gol de attı. bir maçta tribünlerden atılan şişeyi aynen iade edince milli takım kadrosundan çıkarıldı. leeds’lileri geçtim beckham’dan eriksson’a kadar herkes ona destek oldu. girdiği her ortamda kendini ne kadar sevdirdiği ortada sanırım. sky’daki bir röportajında asla oynamayacağın takım hangisi diye sorulunca gülümseyerek her leeds untited’lı gibi söylemesi gerektiğini söyledi ve manchester united dedi. (gayet tabi man utd, leeds taraftarlarının tarih boyu tutkuyla nefret ettikleri tek takım, hatta bu nefreti ta the war of the roses’a dayandıranları bile var.) işte tüm bunlar onu taraftarların bir numarası yaptı, kulüp efsaneleriyle karşılaştırılmaya başlandı. oysaki ne yapmıştı o zamana dek? şampiyonlar liginde yarı final oynayan kadronun bir parçasıydı ama o kadar da önemli bir görevi yoktu. esasında takım çöktükçe önemli görevler üstlendi. hiçbir zaman senede 20 gol atan biri olmadı. hatta attığı gollerden çok kart gördü, takımı bol bol 10 kişi bıraktı. 6 senede 55 gol 60 sarı 7 kırmızı kart. her şeye rağmen çok sevildi, hakkı her zaman teslim edildi. bolton maçında son düdük çalıp leeds’in küme düşmesi kesinleşince göz yaşlarına boğuldu. o an sanırım leeds united için içi azıcık cız eden herkes, onun göz yaşlarına takımın küme düşmesinden daha çok üzüldü. o maçı izleyip de robinson’a sarlıp ağladığı sahneyi hayatı boyunca unutabilecek var mı bilmiyorum. tüm bunların sahte olması imkansızdı, ki değildiler zaten. hepimizi etkiledi, leeds kahramanı oldu.

    burdan sonra hikaye yokuş aşağı gidiyor. aslında sonu herkes biliyor, çekip gitti işte. hem de bu gezegende gitmemesi gereken tek takıma! valencia, everton, liverpool ve rangers’ın teklifleri varken o leeds taraftarlarının deyimiyle scumchester united’a, slur alex fergiescum’ın çirkef kırmızılılarına katıldı. şurası kesin: takımın o paraya ihtiyacı vardı ve belki de krasner ve blackwell’in iddia ettikleri gibi o para olmasa kulüp de olmazdı. dolayısıyla ayrılmasını herkes gayet iyi anlayabiliyor. kendi imzalama bedelini bile takıma bırakan bir oyuncudan bahsediyoruz. kulübün yok olmasına seyirci kalacak hali yoktu. canımızı yakan, dünya üzerinde o kadar takım dururken onun seçimi. hadi rangers ve everton’ı zayıf buldu ve yurt dışına çıkmayı da göze alamadı, peki ama liverpool? onların pound’ları man u’dan değersiz mi? onlar da aynı para birimini kullanmıyor mu? asla ve asla gitmeyeceğini ilan ettiği takıma gitmesini de geçtim artık, sonrasında öyle bir açıklama yaptı ki onu hala seven pek çok kişiyi de neferet ettirdi. liverpool, rangers ve valencia gibi takımların da onunla ilgilendiğini ama man u’nun onunla ilgilendiğini duyar duymaz diğerlerinin doğrudan kendisi için anlamsızlaştığını söyledi! daha önceyse man u’dan başka teklif yapan olmadığı için oraya satılmak zorunda kalındığı açıklanmıştı.

    her ne olursa olsun şunu biliyoruz: o kırmızı falan değil, şeytan da değil. o iğrenç armayı da öpmeyecek. (bunu yaparsa cehennemin dibine kadar yolu var zaten, tüm tereddütleri sona erdirir.) man u taraftarları istedikleri kadar atıp tutsunlar leeds united taraftarı olduğunu gayet iyi biliyoruz. burada futboldan bahsediyoruz ve futbolda aforoz müessesesi işlemez. işlediği ne kadar büyük bir günah olursa olsun hiçbir leeds’linin onu aforoz etmeye hakkı yok. (tamam revie veya bremner olabilir ama onlar da toprağı boyladıklarına göre artık yok) diğer herkes transfer telaşında başka kulübe kapağı atmaya çalışırken o canını dişine taktı ve sonuna kadar leeds için oynadı. car car konuşan kimse leeds için onun kadar emek vermedi. tamam sonunda büyük bir hata yaptı. belki asla affedilmeyecek bir hata ama dünya böyle bir gezegen, kimse kusursuz değil. herkesi derinden yaraladı, artık herhangi bir şekilde geri dönmesini istemeyenler çoğunlukta. 23 yaşında annesinin evini terk etti ve manchester’a yerleşti. (evet, hemen hemen transfer olmadan önceye kadar ailesiyle yaşıyormuş) bazen en sevdiği grup stereophonics olan birinden hayır gelmeyeceğini çok önce anlamalıydık zaten gibi saçma şeyler geliyor aklıma. alakası yok tabi mazeret uydurmaya çalışıyorum. ne yaparsa yapsın yedek kulübesinde oturmasına üzülüyorum. onu kulübede görmek en az o kırmızı formayla görmek kadar acı veriyor. yanlış yaptı, bedelini ödüyor.
  • cm yıllarının unutulmaz forveti. yanına vincenzo montella, gerisine figo ya da ronaldinho koyulurdu, her maç bir gol bir asist oynardı. yıllar sonra binlerce kilometre ötede siegen'da bir otel odasında akla gelen babalardan biri alan smith.
  • çift sarılı yumurta. ilk kez leeds'te oynayan civcivi gördüğümde, böyle bir benzetme gelmişti aklıma zira arsenal'de oynayan adaşına saygım sonsuzdur. alan smith'lerin londra'da eseni, leicester city'den arsenal'e geçmişti. 25 yaşındaki ismin ileride neler vereceği birçoklarının kafasını kurcalıyordu. kısa bir zamanda acımasız bir gol makinası olmuştu alan. gunnerslar için ilk golü attığı gün, bir tane ile yetinmemiş, üç adet çakmıştı. arsenal smith ile coşmuş, smith arsenal ile büyümüştü. gary lineker ile kıyaslandı hep. ceza sahası içinde bir anda markajcısından kurtulup tek vuruşla rakipleri avlamaya bayılırdı. arsenal ile iki lig şampiyonluğu yaşadı. belki de hayatının en uzaktan attığı golü ile kırmızı beyazlılara kupa galipleri kupasını kazandırmıştı, ceza sahasının dışından topa da vurabildiğini o gün görmüştüm. hep ikinci adam gibi görüldüğünden az millî olmuş ve 1995 yılında futbolu sakatlıklar sebebiyle bırakmak zorunda kalmıştı...
    civciv olansa pek acar, deli dolu. cmde akçaabat sebatspor efsanesinin nakata ile var olmasının sebebidir, o yüzden kalbimde özel bir yeri var. gerçek hayatta kendisinden beklediğim patlamayı bir türlü yapamasa da, doğru kişinin eline düşse büyük adam olacak, kokusu sadece bana gelmiyor herhalde...
  • kendisi hakkında güzel bir yazı için,

    alan smith diye bir futbolcu vardı.
  • gece gece hatırlandın aykırı reyiz.
  • 4-2-3-1 oynuyor ya genellikle galatasaray. 1'de milan baros'u var. sağ/sol rotasyonu arda turan ile harry kewell arasında. peki bu ikilinin arasına, o 1'linin arkasına bir adet alan smith koysak.. leeds united'ın sempatik golcüsüyken, alex ferguson'un manchester united'da orta sahaya çevirdiği ve şimdilerde newcastle united'da hem sağ kanatta hem de forvet arkasında görev yapabilen bu agresif oyuncu, işler kötü gittiğinde alacağı sorumluluk ve ortaya koyacağı hırsla, yüreğiyle çok taraftarın kalbini kazanabilir türkiye'de.

    kewell'ın eski dostu, baros'un premier lig yoldaşı, ingiltere'de bir alt lige doğru yürüyen newcastle'ın satışa çıkardığı yıldızlardan biri olan alan smith, hazır haldun üstünel yurt dışında transfer temaslarında bulunurken, ne de hoş seda bırakıyor adamın kulaklarına. gelsin, "hey fuck off" diye bağırsın 90 dakika. arda/smith/kewell/baros... ne güzel 4'lü olurdunuz, olursunuz. ronaldinho'dan bile daha çok istiyorum bu adamı.
    haydi hayırlısı.
hesabın var mı? giriş yap