• nerde gördüm hatırlamıyorum ama şöyle bir şeye denk gelmiştim.

    - 1950'den gelen birine en çok neyi açıklamakta zorlanırsınız?

    en dikkat çekici cevap şuydu:

    - cebimde insanlığın yarattığı tüm bilgiye ulaşabilecek bir alet var ama ben bunu kedi resimlerine bakmak ve tanımadığım insanlarla tartışmak için kullanıyorum.
  • kendileri hakkinda soylenmis guzel bir laf:

    "your mobile phone has more computing power than all of nasa in 1969. nasa launched a man to the moon. we launch a bird into pigs."*
  • arayan kişinin neden aradığını gösterene kadar hiçbir telefon akıllı değildir nazarımda.
  • akıllı telefon modasıyla sarsılmaktaki ışıltılı bilişim dünyası çılgınlığına katılalı sanırım 4 sene oluyor. giriş de çok sert yalnız; nokia n96. gerçi nokia n96 ne kadar akıllı telefon kestiremiyorum. büyük ihtimal zeki ama tembeldir. akıllıdır da hocası takmıştır. kendi iyidir de çevresi kötüdür. 5 almıştır hoca 4 vermiştir. tam bilmiyorum. mesele de değil zaten. huyum kurusun kredi kartına da karşı olduğumdan trink para saymıştım niki'ye-telefonun adı niki'ydi. yanlış anlaşılmaya mahal vermeyelim-. görece akıllı telefona geçince hayatımda çok şey değişmişti. her şeyimi task manager'larla kontrol ediyor, inanılmaz organize bi hayat yaşıyordum. hayatımda hata veya unutkanlığa yer yoktu. öhm. bi bok değişmedi lan hayatımda. bir kaç aplikasyon, bir kaç oyun, bir de meraklanıp haritaları kurcaladım ilk bi kaç ay. ondan sonra sadece arama ve mesaj atma ötesinde kullanmıyordum telefonu. tek getirisi telefonumdan mail alabilmek oldu. o da ne kadar getiridir bilemiyorum. bilgisayar uzaktı hikayesi de bitti. tatilim, iznim kalmadı amına koyim lan. bildiğin 24 saat sınırsız iletişim. müşteri destek hattı gibi oldum lan. aklımı sikeyim.

    yalnız telefonu nasıl kullandıysam 3 sene sonunda telefonu ıskartaya çıkartabildim. ondan önceki telefonum hala sağlam. çatır çatır çalışıyor. akıllı olduğun kadar dayanıklı değilsin bebeyim dedim, yeni telefon almak icap oldu. tamamen popülere bok atma düsturuyla samsung'un o zamanki en akıllı telefonunu aldım önce dükkan kirası sandığım bir mebla karşılığında. amına koyim bu telefon neymiş de bu kadar para ediyormuş anlamıyorum ki. o kadar para döktüm de ne oldu? yine bi bok olmadı, durum nokia'dan farklı değildi. arama yap, mesaj at -artık yaş ilerlediğinden midir nedir, nadir. bayram mesajı atıyorum la sadece sdjkslaş-, arada inernete gir. ki feysbuk ve tıvaytır da kullanmıyorum. o yüzden akıllı telefon benim neme lazımsa artık. almış bulundum amına koyim.

    geçen gün yine müthiş teknik konular tartışılan bir iyos, endıroyid münakaşası ortasında buldum kendini. iyos kullanıcı dostuymuş da endroyid kişiselleştirilebilirmiş de, samsung şunu yapmış da apple bunu demiş de, endroyid işletim sistemini güncelleyince şöyle süper olmuş da, iyos'un gücellemeye ihtiyacı yokmuş sistem zaten stabilmiş -stabil de neyse artık. sanki devlet meselesi tartışıyor pezevenkler- de bi sürü tatava. hayır adamları da tanıyorum. en fantastik uygulamaları temple runner telefonlarındaki. ama laf gelince, auuv. hepsi birer sıtiv cabs. sonra birden mesele bana geldi, sen güncellemeden sonra memnun musun telefonundan dediler. telefonun güncellemesi mi olur la dedim. espri yaptım zannettiler. cidden telefonun güncellemesi mi olur lan? ben en son o işlerle uğraştığımda vindos servis pek 2 vardı. servis pek2'nin türk bilişim dünyasındaki yeri zaten doldurulamaz.

    en kötüsü de ne biliyor musun? artık afra tafra da yapamıyorum telefonla konuşurken. bi alayım duvara çakayım makineyi de manitayla kapıştığım anlaşılsın filan kalmadı. zaten akıllı telefonlar çıktı çıkalı atarlı sevgili sayısında da ciddi düşüş oldu. uzmanlar endişelencek bi şey yok diyolar ama ben emin olamıyorum. telefonu kendimden çok giydiriyorum çizilmesin diye, öz evladım gibi sakınıyorum. en ciddi yatırımım lan o benim. yalnız şimdi dikkat ettim de telefon harbiden akıllı, baktırıyor kendine. bana anam babam bakmadı bu kadar.

    şimdi muhakkak akıllı telefonun hakkını vererek kullananlar da vardır ama ben birçok insanın benim gibi kullanıcı olduğuna inanıyorum. ekonomi dersi verdilerdi bana üniversitedeyken neden olduğunu hala bilmem, orda john's effect mi ne bi bok vardı. o hesap. naciye hanım'lar yenisini almışlar diye ihtiyacımız olmayan şeyleri alıyoruz. hem bu meretler kişisel alanlarımızı da istila ettiler. erişilebilir olmak şahane şey ama tadı kaçtı sanki. gerçi temple runner güzel. rekorum 6 milyon. magnet'in tüm yükseltmelerini de yaptım. 10 milyon yaparım gibi geliyor. kısmet.
  • dünyanın en kararsız insanlarından birisi olarak bir akıllı telefon almaya karar verdim. herhalde ekim sonu, kasım başı gibiydi. öncelikle akıllı bir telefona ihtiyacım olup olmadığını sordum kendime. kullandığım telefonla yaptığımdan farklı olarak ne yapacaktım? sosyal hiçbir mecrada üyeliğim yoktu, memleketin insanı çıldırtan gündemini mi takip edecektim? en çok zaman geçirdiğim site sözlüktü ki günün en fazla bir saatini alıyordu haliyle sağda solda sözlüğe girmek için bin küsür lira para harcamaya gerek var mıydı gibi sorular sordum kendime. kendimi çok çabuk ikna edebiliyorum bazen. özellikle sonunda para harcanacaksa. bu huyumu gerçekten çok seviyorum. sonuçta kararım almamak üzerine oldu, telefon defterini kapattım.

    aradan bir hafta geçti, yine bir telefon alma fikri aklıma düştü. insanın bir kere aklına düştü mü bir türlü kurtulamıyorsun, esiri oluyorsun o düşüncenin. dedim nasılsa alınacak bir bakayım neymiş bu dünya. öncelik belirlemedim, param yoktu ama kredi kartım vardı. ödenirdi. alınsındı.

    neresinden yola çıkacağımı bilemediğim bir yolculuk başladı. dış görünüşe mi önem vereyim yoksa iç güzellik mi daha önemliydi bilemiyordum. insan olsa aklındaki sorulara cevap verebilirsin, "ben ahlakın beğendim, cemalinde gözüm yok" dersin girersin işin içine ama telefon bu, yeri geliyor göt cebine sokuyorsun, seçimi iyi yapmak gerekir.

    yılların internet kullanıcısıyız ya zihniyet oturmuş, elektronik namına her şey için donanımhaber'e bakmak gerekir. baktım memurlar.net'i geçmiş. herkes her şeyi kötülüyor. kim yeni telefon alsa kötülemek için girip bir şeyler yazıyor. sanırım nazar değmesin diye yapıyorlar bunu, çok çakal insanlar var aramızda. göz görmeyince gönül katlanmıyordu. elektronik marketlerden birine gittim, yakından görmekti niyetim. satıcı arkadaş abi dedi, telefonlar ikiye ayrılır. iphone ve diğerleri dedi. iphone 5s verdi elime, kaç para bu dedim, iki bin küsür lira dedi. paradan sıfırlar atıldıktan sonra insanlarda bir algı sorunu olduğunu düşünüyorum bazen. iki bin lira dediğin para eskinin 2 milyarı. "2 000 000 000" böyle yazılıyordu etiketlere. sıfırlarla birlikte paranın gözdeki değeri de düştü. hacı dedim, aramızda kalsın da sen ne kadar para kazanıyorsun buradan dedim. açık sözlüymüş primi, yemeği bin yedi yüz civarı dedi. bir şey demeden çıktım. verdiğim ince mesajı aldığını düşünüyorum.

    başka bir elemanın yanına gittim. bir şey satın alırken satıcıların burnundan getirmek gibi bir huyum vardır, huyum kurusun. tezgahtan bir telefon aldım. arkadaş diye seslendim, telefonu gösterip "bu telefon bana ne vaad ediyor?" dedim. abi dedi sen güvenilir birine benziyorsun. nereden çıkarttın dedim. abi sakal bırakmışsın hem sakallarına da ak düşmüş dedi. çok mu belli oluyor dedim, evet abi güvenilir biri izlenimi oluşturdun bende dedi. yok dedim beyazlar çok mu belli oluyor dedim büyük bir üzüntüyle. aldığım telefonu mağazadan çıktıktan hemen sonra çaldırsam bu kadar üzülmezdim. bir ton şey anlattı, hiçbirini dinledim. aklım sakallarıma düşen aklardaydı. bu yaşta sakallarımı ağartacak kadar ne yaşamıştım? sonra beyazlıkların bana hoş bir hava katabileceğini düşünüp kendimi teselli ettim. üzüntülü anlarımdan tere yağından kıl çeker gibi sıyrılıp ani mutluluklar yaşamak gibi bir huyum vardı, bu huyum kurumasın. elemana odaklandım, bunların hepsi birbirinin aynısı, parana kıyma, al şunu git dedi. nexus 4 verdi elime. her elime verileni alsaydım, evin yolunu bulamazdım diyerek yersiz bir espri yaptım, ben bir düşüneyim dedim ve evin yolunu tuttum.

    evin yolunu bulmuştum. telefonu almamamla bir ilgisi olmadığını düşündüm. sonuçta ne kafalarla evin yolunu bulmuştum bin lira mı zihnimi bulandıracaktı. ilk işim sakallarımı kesmek oldu. insanların beni dış görünüşümle yargılamalarını istemezdim doğrusu. hem önemli olan iç güzellik değil miydi? nexus 4 için biraz araştırma yaptım. araştırmaya doymadım. donanımhaber'den sıcak fırsatları ve akakçe'yi takip edip fiyatının en makul noktaya gelmesini bekledim. ben beklerken nexus 5 çıktı, az da onu araştırdım. sanırım bu telefon iyiydi. ama tarihler yılbaşını geçmişti. param yoktu, kredi kartım vardı ama artık taksit yoktu. kapitalizmin alçak çarkları bunun yolunu da bulmuştu. taksitle hediye çeki satmak gibi kendilerince dahiyane bir fikir bulmuşlardı. ama bende bir hediye çekine bin lira verecek göz var mıydı? sattıkları telefondan daha mı akılsızdım ben?
  • üst düzey bir modelinin 2000 liradan satıldığı, üretmeyen toplumumuzda peynir ekmek gibi satan, para tuzağı alet.

    2000 lira diyorum. bugün gidin media markt'a, 2000 liraya alabileceklerinize bir bakın. isterseniz ufaktan sayayım...

    *2-3 programlı bosch marka bulaşık makinesinin yanında yine aynı ayar bir çamaşır makinesi veya diğer markaların çok daha gelişmiş makineleri.

    *ihtiyaçlarınızı fazlasıyla karşılayacak harika bir buzdolabı.

    *orta sınıf bir televizyon.

    *bir adet ps4. kalan parayla 4 tane oyun.

    *ortalama üzeri bir laptop.

    *mutfak robotu, blender, çay/kahve makinesi, tost makinesi, meyve sıkma makinesinden oluşan mutfağınızda eliniz ayağınız olacak ufak ev aletleri.

    *traş makinesi, saç kurutma makinesi, elektrikli diş fırçası, epilasyon aleti gibi banyoda eliniz ayağınız olacak ufak ev aletleri.

    çıkalım media markt'tan, bir giyim mağazasına girelim...

    *sizi uzun süre idare edebilecek 5 adet takım elbise.

    *5 takım elbise çok gelecekse 3 takım elbise, altına 4 çift ayakkabı.

    * bütün bir sene, 4 mevsim kıyafet ihtiyacınız, iç çamaşırlarınıza kadar.

    biz ne yapıyoruz? 2000 lirayı telefona verip bulaşıkları elde yıkıyoruz. eski püskü elbiselerle geziyoruz. kışın bot yerine spor ayakkabı giyip, bunlar daha rahat yeaa bahanaleri üretiyoruz. almayın değil, bende de var akıllı telefon (4. seneyi geçiriyoruz birlikte). ama ihtiyaçlarımız doğrultusunda alalım şu mereti. yenisi çıktığında eskimemiş olanı çöpe atıp yenisine sarılmayalım hemen. para kolay kazanılmıyor.
  • ne kadar akıllısı alınırsa alınsın, akıl seviyesi sahibinin aklının önüne geçemiyor maalesef.
    istersen en mükemmelini al, senin kapasiten instagramda fotoğraf paylaşıp facebookta bunu yayınlayıp hava atma seviyesindeyse, o telefon akıllı telefondan ziyade paylaşımcı bir fotoğraf makinesidir arkadaşım.
    işletim sistemi, işlemcisi ne olursa olsun, senin amacın gönderdiğin maillerdeki 'sent from my bilmemne device' ibaresinin ilalebet orada kalmasıysa, o telefon senin taşınabilir mail hesabındır sadece.
    bayram tatili başladı. 30 saniyede yükleyeceğin basit bir uygulama ile, istanbul izmit arasının 9 saat süreceğini farkedip alternatif üretemiyorsan, uyuyup uyanıp sabah yola çıktığında hemen hemen aynı sürede varacağını hesap edemiyorsan; topçular yalova arasındaki trafiğin kilit olduğunu farkedip foursquarede çekin yapmaktan başka işlere de yarayan haritalardan yararlanamıyorsan; telefonu kullanarak yapabileceğin tek şey sıkışık trafik resmini paylaşıp 'trafikte kendikraş keyfi' yazarak hava atmaya devam etmek ise kusura bakma arkadaş, hava atmak bir yana gülüyorum ben sana. üzgünüm ama söylemek zorundayım, telefonun senden daha akıllı!
  • verdiği zarar zannedilenden* daha fazla.. insanların okuma alışkanlıklarını ters yöne doğru evrimden geçirmesi bir yana, dikkatli okuma oranını da ciddi miktarda düşürdüğüne tanık oluyorum her gün..

    şöyle ki;

    monitörlü-klavyeli bir bilgisayar üzerinde bir blogda, haber sitesinde, mail veya mesajda ve hatta sözlükte yazılı olan herhangi bir şeyi okurken verilen dikkat ile bu avuç içi bilgisayarımsılarla okumak arasında dağlar kadar fark var.. gözlemleyebildiğim kadarıyla; yapısı gereği genellikle bir yerde beklerken, yolculuk ederken* vakit geçsin diye kullanıldığından ve bu aletin kullanım amacı gereği okuma esnasında sürekli mobil durumda - hareket halinde olduğunuzdan ve bakılacak kontrol edilecek bir dünya ortam** bulunduğundan herhangi bir yazıya harcayabileceğimiz zaman da oldukça kısıtlı.. hal böyle olunca da keyifle, belki başa döne döne, tekrar tekrar okuyacağımız bir yazıya şöyle bir bakıp geçiyoruz..

    eşyanın tabiatından kaynaklanan bu doğal tersine evrimin çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum.. zira "okuma" eylemi gün geçtikçe "göz atma" eylemine evriliyor..

    hızlıca bir bakıp geçiyor insanlar.. şöyle bir bakıp zaplıyorlar öteki paylaşım(!?)lara.. tv zaplar gibi.. tabii layklamayı, şukulamayı veya adına ne derseniz o türden bir oylamayı ihmal etmeden..

    şöyle bir bakıp tatava yapmadan oyumuzu basıp geçiyoruz..
    bakılacak ve oylanacak bir sürü şey var daha..
  • sosyal iletişim ve medeni cesarette kendilerinden önce doğan kuşaklardan daha başarılı olduğu iddia edilen iletişim çağı neslinin, bu telefonlar olmasa göz-göze iletişimde bakışlarını nereye kaçıracaklarını merak ediyorum..

    konuşma devam ederken oluşan sessizlik anlarındaki ilk boşlukta hemen telefonlar alınıyor ve çok önemli bir şey yapıyormuş edasıyla mesajlar, tivaytırlar, feşbuklar kurcalanıyor..

    durup sadece sessizliği dinlemeye tahammülü yok.. kim bilir ne sıkıntısı olan arkadaşının yüzüne 2 saniyeden fazla bakmaya cesareti yok.. iki kişi karşılıklı otururken, hiçbir şey yapmadan ve sıkılmadan dingin bir vaziyette uzun süre kalmasına imkan yok.. tedirgin oluyor ve hemen telefonu çıkarıp fiti fiti fiti o kaygan ekrana sığınıyor..

    adam yanıbaşında, onunla iki satır konuşamıyor ama elindeki telefonla girdiği sosyal ağlarda mangalda kül bırakmıyor.. aferim benim medeni cesareti yüksek ve politik duruşu olan delikanlıma..

    devam..
    medeni cesaret, evet..
  • insanlar tuvalette sıkılmasınlar, deterjanların arkasındaki yazıları okumasınlar diye yaratılmış, faydalı bir ürün.
hesabın var mı? giriş yap