• türkiyenin başına gelebilecek en büyük felaket. avrupa birliğine ne kadar kabul edilemesek de bu parti bir şekilde hükümet kuracak duruma gelirse; girmeyi bırakalım, koklamayı, hatta schengen vizesi bile almayı rüyamızda görürürüz.
    tayyip* amcamızın yapmayı ilk düşündüğü şey alkolü yasaklayarak türkiye'yi dördüncü murat dönemine döndürmek. bunun gibi ne idüğü belirsiz bir aksyondan sonra da tekke ve zaiyeleri tekrarmı açar bilinmez. dördüncü murat misali tedbil i kiyafet halk arasına girip "fantom ormanda 10 kaplan gücündedir" formatında alkolikmi avlar o hiç bilinmez.
    partinin logosunun ampul olarak seçilmesinin nedenini "karanlık türkiye'ye ışık getirmek" olarak açıklasalarda ışığı sadece logolarıyla getiremiyeceği kesin olan, parlementoya girerse en az deprem, fırtına veya sel gibi yıkıcı etkiler yaratacak, türkiye'yi yeni bir askeri darbeye götürecek kadar kötü duruma düşürecek siyasi parti.

    allah sonumuzu hayır etsin.

    2006 edit:

    unakıtan pastorize yumurta
    tayyipler alemi
    ananı da al git
    atamalar
    alkol yasağı
    başörtüsü
    imam hatipler

    2002 yılında daha yeni tanıştığımız ve haklı olarak korktuğumuz bir olgu olarak girdi hayatımıza. dört sene önce yazdıklarımı okuyup tartıyorum da, umarım daha kötü günler, daha kötü olaylar görmeyiz.

    ne de olsa kılavuzu karga olanın...

    2012 edit:
    4+4+4
    türkiye hazır hedef 2023
    akp'nin tezkere oturumunu kapalı yapmak istemesi

    2013 haziran edit:
    gezi parkı

    buraya iç savaş yazılacak günleri görmeyiz umarım...

    ekim 2015 edit: hakkında bu sefer yanıldığımı umduğumdur.

    temmuz 2016 edit:
    15 temmuz 2016 darbe girişimi

    aralık 2016 edit:
    yönetimi sayesinde; büyük şehirlerinde her hafta ölümlü patlama olan, nerdeyse her gün şehit haberleri olan, bir çok ülkenin gitmeyin çağrısı yaptığı, ekonomisi çökmüş, eğitim sistemi solmuş, turizmi bitmiş, milyonlarca türkçe bile konuşamayan niteliksiz sığınmacıyı kabul edip, bazılarına vatandaşlık tanımış, topraklarında misafir ettiği konsolosu kendi polis birliğinden birinin öldürdüğü, desteklediği terörist grubun türk askerlerini canlı canlı yaktığı bir türkiye yaratmış siyasi partidir.

    ekim 2017 edit:
    ben schengen alamayiz demiştim vizyoner reisimiz büyük oynadı.
    (bkz: 8 ekim 2017 abd'nin vize başvurularını durdurması)

    ağustos 2018 edit:
    andrew brunson
    onların doları varsa bizim de halkımız var
    10 ağustos 2018 dolar kuru
    entrymi neredeyse senede bir güncelliyorum, bir tane güzel gelişme gelmiyor.
    artık sadece endişeleniyor ve gelecek için korkuyorum...

    ocak 2019 edit:

    2018 ekonomik krizi
    asgari ücret 2020 tl olurken iş yerlerinin durumu
    kanser araştırmasını açıklamaya hapis cezası
    varlıklı ve yetenekli türkler ülkeyi terk ediyor

    mayıs 2019 edit:
    6 mayis 2019 istanbul secimlerinin iptal edilmesi

    haziran 2020 edit:
    sokağa çıkma yasağını iptal etme kararı aldım
    tam anlamıyla tek bir şahsın isteklerine göre yönettiği ülke haline geldiğimizin tescillendiği tarihtir.

    ağustos 2020 edit:
    6 ağustos 2020 dolar kuru
    euro'nun 8.50 olması
    6 ağustos 2020 berat albayrak açıklaması !! dikkat pornografi içerir!!

    mayıs 2021 edit:
    26 nisan 2021 tam kapanma kararı
    enjoy i'm vaccinated
    turistlerin sokağa çıkma yasağından muaf tutulması
    128 milyar dolar nerede
    sedat peker
    19 mayıs 2021 süleyman soylu trt özel yayını

    mafya ile ilişikileri ve yetersizlik/ liyakatsizlikleri nedeniyle kötü yönetilmeye mahkum bırakılmış bir türkiye yaratan partidir.

    ekim 2021 edit:
    22 ekim 2021 dolar kuru
    erdoğan'ın düşük faiz sevdası

    gün itibariyle tl dolar kurunu çift haneye göz kırparken bulduk. bu partinin başkanı olan şahıs da artık ülke ve vatandaşlarının iyiliği, sağlığını önemsemekten çok zaman önce vazgeçmiş olsa gerek, hala faizleri düşük tutarak dolar kurunu artırmaya çalışıyor. bir insan kendisi dolar zengini değil ise yaşadığı ülkeye bu zararı neden verir anlamak mümkün değil.

    ağustos 2022 edit: söyleyecek çok şey var ama...
    yerlebir olduk 21 olduk

    ocak 2023 edit: kötü yönetilmek normal durumda bile can sıkıcıyken, acil durumda dayanılmaz oluyor. çok canım acıyor, çok...
    6 şubat 2023 kahramanmaraş depremi
    koskoca türkiye'nin çaresiz kalmasının sebebi

    haziran 2023 edit: adam yine kazandı.
    ben artık başka ülkede yaşıyorum; akp en azından benim özelimde komple kazandı.
    umarım dönmeye değecek bir ülke bırakırlar...
  • bu aralar bir tanımı çok fazla duyuyorum ben: "akp'nin kurucu değerleri."

    ali ismail tekmelenerek öldürülürken başbakan yardımcısı olan babacan olsun, ışid'i normalleştirmeye çalışan stratejik davutoğlu olsun, eskiden akp ile yediği haltları affettirmeye çalışan kitle ya da "akp'li değilim ama yapılan iyi şeyleri takdir etmek gerek" tayfa olsun, herkes bir tutturmuş, lan sanki çok bir haltmış gibi geviş getiriyor: "akp'nin kurucu değerlerine dönmeliyiz".

    akp'nin köklerine bakarsanız saltanata hilafete güce sermayeye tapanlara, amerikan gemisine secde edenlere, iftira bağımlısı yalancı delilere ulaşırsınız. tek "değer"leri para, tek bildikleri bu ülkenin "kurucu"suna sövmektir.

    ve işte akp, o yeşil statükodan süzüle süzüle tam da bugünlere gelmek için kuruldu. başında "demokrasi bizim için amaç değil araçtır." diyen biri var. bugün sistemin en önemli köşelerinde "akp'den hesap sormazsam namussuzum", "senin yaptıklarını iblis yapar", "hesap sormazsam namerdim", "harun gibi gelip karun'laşanlar, firavunlaşanlar" demiş malumlar var. bugün onlara ya da herhangi bir partiliye sorsan, hepsi de partinin, sistemin ve ülkenin geldiği bugünkü hal ile gurur duyar.

    çünkü, hepimiz ama en çok da içindekiler biliyor, akp tam bir çıkar ilişkileri partisidir. bu ilişkiler ülkenin tamamını sarmış bir kangrendir. bu ülkede şu an için bir akp'liden güçlü tek şey ne kanun ne devlet ne asker ne de polistir; sadece daha güçlü bir akp'lidir.

    ekonomi tamamen çöker, döviz fırlar, enflasyon arşa değer; bunlar ülkeyi uçurmakla övünürler. ülkenin 80 yıllık kamu ve özel birikimleri kendilerinin döneminde satılır, "yerli ve milli"likle övünürler. telekom'u, thy'yi, tüpraş'ı, tekel'i, tedaş'ı, limanları, madenleri, santralleri sanki kendileri özelleştirmemiş gibi "milli bağımsızlığın bir bedeli var, bizim ecdadımız bu bedeli canı pahasına ödedi" derler. anayasasında "yurtta sulh cihanda sulh" yazan ülkeyi binbir beceriksizlik ile herkesle kavgalı hacıhüsrev çingenesine çevirirler, "yedi düvelle mücadele ediyoruz" diye yaygara koparırlar. ayna tutulmuş beta balığı gibi kabarıp kendileri ile kavga ederler. akp için dış politika, sadece bir iç politika malzemesidir.

    her gün bir kadın öldürülür, istanbul sözleşmesi’ni tartışırlar. ülkenin doğası talan edilir, doğayı korumak isteyen insanlar katledilir, dereleri savunan öğretmene ajan derler. tarihi, kültürü, dünya mirası yok edilir, "algı operasyonu" diye üste çıkarlar. dün söylediklerinin tam tersini bugün söylemekten utanmazlar. pelikan yalılarından yayılan "şehit, vatan, gariban" propagandasını yaparken hiç utanmazlar.

    bazı şeyleri yıllardır yazıyoruz, biliyoruz çoğumuz; akp olmasa, evet biz belki yine bir norveç, finlandiya, hollanda olmazdık, zaten ekonomiymiş, dış politikaymış, rüşvetmiş, lan koy götüne rahvan gitsin ama, bir çok "keşke"yi ve "ne yazık ki"yi de yaşamak zorunda kalmazdık.

    dilek özçelik belki yine kansere yenilirdi ama ölmeden önce "görüyorum ki çaresizliği tatmamışsınız hayatınızda" demek zorunda kalmazdı.
    türkan saylan son günlerini sükunet içinde geçirir, ülkesine biraz daha hizmet etmenin huzuru ile kapardı gözlerini.
    ali tatar onuru ve şerefi için intihar etmek zorunda kalmazdı. ya da, nazlıgül üsteğmen'i hatırlayan var mı, atılan ahlaksız iftiraları? onun da belki çakı gibi çocukları olacaktı şimdi.
    ali ismail de yaşardı hala, düşlerinde özgür dünyayla. giresun'u yine sel alırdı belki ama metin lokumcu yaşardı, hopa'nın çocuklarına örnek olurdu hala.
    meclis araştırma önergesi dikkate alınırdı ve soma'daki işçiler de yaşardı belki. oğuz arda sel ve onun gibi yüzlerce insanımız göz göre göre gelen tren facialarında yaşamını yitirmezdi. lan hadi en azından sorumlular ceza alırdı da ailelerin vicdanı rahatlardı; aileler mahkemelik olmazdı.
    sefter taş diri diri yakılarak öldürülüp bir de üzerine "hain, işbirlikçi ışid üyesi" iftirası almaz, evinde kıt kanaat geçinmeye çalışırdı, kim bilir.

    en azından ülke tarihinin en büyük iki teröristinin birisi için para basılmaz, diğerinin devlet kanalında mektubu okunmazdı.

    saymakla bitmiyor ki. hepiniz şu an "ya asıl şunu yazmadın" diyorsunuz belki içinizden. böyle bir bataklık içindeyiz. moğollar gelirken, yunanlar giderken bu kadar zarar verememiştir bu topraklara.

    ama emin olun her şey bitiyor artık, kendileri de biliyor.
    ne yapsalar olmuyor.
  • bu gece itibariyle geçirilen tmmob yasasıyla bina göçüğünden, elektrik kaçağından, yol çökmesinden, dere yatağına yapılan binalardan vs ölecek kişilerden akp'ye oy veren herkes sorumludur. geçmiş olsun.
  • 8. sınıftayken bir arkadaşım vardı. okulumuz para toplayıp, lgs'ye hazırlık için deneme almıştı. her hafta denemeye giriyorduk. bu arkadaş da o denemenin aynısını kırtasiyede buldu ve aldı. denemeden önce cevaplara bakıp sınava giriyordu. kimse çakmasın diye de full bırakmıyordu ama hepimiz biliyorduk. ben zaten biliyordum çünkü yakındık bayağı. sonra bu arkadaş sikik bir anadolu lisesini zar zor kazandı. üniversite sınavını kazanamayınca kıbrıs'ta mimarlık okudu. memleketine döndü. ofis açtı. iyi para kazıyor. nasıl mı? akp'li ve azılı reisçi takılıyor. ama asla muhafazakar değil. her türlü pislik var. kıbrıs'ta yediği boklara aynen devam ediyor. ama en baba reisçi de kendisi. çünkü il meclisinden koltuk kapma derdinde. biliyor ki böyle bir şey olursa servetine servet katacak. çünkü yaşadığı şehir tayyip, “akp'ye oy vermeyin” dese bile akp'ye oy verecek bir şehir. o da da bunu iyi biliyor.

    işte akp kadroları böyle tiplerden oluşuyor.

    al bir tane daha anlatayım. lise arkadaşım vardı. o kadar piçti ki kimse ismiyle seslenmezdi. hepimiz ona “piç” derdik. yine her türlü pislik vardı. onun kadar karaktersizine kolay kolay rastlamak mümkün değildi. bu da üniversite'de üniak ayağına akp için koşturuyordu. reis'e ve akp'ye yalakalık yapıyor. reisle, bakanlarla falan fotoğrafı var zaten. ama asla muhafazakar değil bu da. milletvekilliği ya da bakan danışmanlığı falan kovalıyor muhtemelen.

    bizim saf millet de bunları müslüman, allah yolunda, ehli sünnet falan sanıyor.

    tanım: vatandaşları din ile kandırıp, muhafazakar hayatlar yaşamayanların keyfini sürdüğü parti.

    edit: buraya yazdıktan sonra kontrol ettim. ilk bahsettiğim arkadaş ilçe gençlik kolları başkanı olmuş. diğeri ciddi ciddi bakan danışmanı olmuş. durmak yok yola devam puştlar. :)) kanınızı biliyorum sizin.
  • adalet ve kalkınma partisi'ni ortaya çıkaran bazı etkenlere baktığımızda, en çarpıcı unsurun 28 şubat ve recep tayyip erdoğan'ın refah partisi'nden kopuşu olduğunu söyleyebiliriz sanırım. erbakan başbakan olduktan sonra sert söylemlerini, sert eylemlerle desteklemeye başlayınca, kendini ülkenin sahibi sanan bir grup general de tavırlarını sertleştirmeye başlamıştı. kudüs gecesi, tarikat liderlerine başbakanlık konutunda iftar, partililerden gelen şeriat ve oluk oluk kan akacak tehditleri sonucu terazinin öbür kefesindeki askerler de postmodern darbe denen bir şey tezgahlayıp erbakan-çiller koalisyonunu istifaya zorlamıştı. sonra hükümeti kurma görevi koalisyon dışındaki mesut yılmaz'a verildi ve 1997'de sekiz yıllık eğitim, katsayı, turgut özal'ın da başbakan yardımcısı olarak görev yaptığı 1980 askeri darbe hükümetinin ürünü olan türban yasağının uygulamaya konması gibi keskin kararlarla hesapta irtica ile mücadele diye bir şey uyduruldu.

    bugünden geriye bakınca, aslında olan şeyin, soğuk savaş sonrası yeni düzenin kurulması için atılan ilk adımlardan biri olduğu anlaşılıyor. yaşananlar, sovyetler ve abd etkisinde olarak ikiye ayrılmış olan orta doğu ve kuzey afrika'nın abd önderliğinde yeniden şekillendirilmesi çalışmalarının parçası olarak, radikal gruplardan kurtulma planının türkiye adımı gibi görünüyor. abd'nin bizzat hayata geçirdiği, sovyetlere karşı müslüman yeşil kuşak projesi kapsamında sovyetlerin güney sınırı boyunca, afganistan'dan türkiye'ye radikal islami anlayışın suudi fonlarının desteğiyle güçlendirilmesi politikasına artık ihtiyaç kalmamıştı. darbeler ve otoriter aşırı sağcı yönetimlerle bu kuşaktaki ülkelerde sol fikirler ezilmiş ve solcular işkence, hapis, idam, suikast vb. yollarla sindirilmiş ve yok edilmiş, toplum önünde itibarsız hale getirilmeye çalışılmıştı. bu girişimler büyük ölçüde başarılı olurken, radikal solcuların saflığı, hataları, bağnazlığı ve zaman zaman ideolojik körlükle burunlarının ucunu görememesi de (bkz: iran devrimi) bu planların işleyişini başarılı kıldı. sonuçta iki kutuplu dünya sona erip yeni dünya düzenine geçilirken, soğuk savaşın piyonlarının da miâdı dolmuş, kutuya kaldırılma zamanları gelmişti.

    akp, bu şartlar içinde doğdu. çıkış noktası olarak demokrat parti-anap çizgisini kendilerine eksen olarak seçen abdullah gül ve tayyip erdoğan, radikal fikirleri nedeniyle asla iktidar olamayacağını düşündükleri erbakan'a resti çekip partide kazan kaldırdı. refah partisi'nin mevcut durumda ve mevcut söylem ve eylemlerle asla iktidar olamayacağına inandıkları için, islami (yani muhafazakâr) demokrasi şeklinde ifade edilebilecek ve avrupa'da hıristiyan demokratlarda, abd'de cumhuriyetçilerde karşılığını bulan melez ve orta yolcu bir siyasi çerçeve çizdiler. özetle, özal'ın anap'ı gibi dört eğilimi de bünyesinde barındıran, kapsayıcı, muhafakâr ama aşırılıkları bünyesinde barındırmayan, kapitalist ve hatta neo-liberal, siyasal islamla demokrasinin birarada barınamayacağı iddialarını oryantalist bakış diye reddeden ve aksini ispatlayacaklarını iddia eden, bir tür kokteyl partisi kuruldu. partinin kuruluş aşamasında abd ile yakın temas kurulduğu ve meşruiyet kaynağı olarak dönemin abd başkanı oğul bush ve avrupa'nın önde gelenleriyle yapılan görüşmelere yaslanılması, partinin inandırıcılığı için önemliydi. "bakın abd bile bizi tanıyor, güveniyor, abd başkanı hükümet yetkililerine randevu vermezken erdoğan'la görüşüyor, muhatabı olarak kabul ediyor" şeklinde bir dizi mesaj veriyordu. değiştiklerini, geliştiklerini ve demokratlaştıklarını göstermek istercesine eski anap'lı, dyp'li ve shp'li/dsp'li isimleri partiye alıp vitrini de türkiye partisi olarak düzenlemişlerdi.

    çıkış noktası olarak aslında, sanki 28 şubat'ta generallerin istemezük dedikleri şeylere kulak kabartmışlar da o istenmeyen unsurların temizlendiği bir parti oluşturmuşlar bile diyebiliriz. radikal söylem ve eylemlerden uzak ama aynı zamanda müslümanlığı bir kimlik olarak öne çıkaran bir parti. ama aynı zamanda söylem olarak, demokrasiyi ideal hedef olarak kabul etmiş, kapitalizmin vahşi yanlarından kurtulup neo-liberal politikalara göre serbest piyasa ekonomisi, devletin küçülmesi ve düzenleyici bir kurum olarak şekil değiştirmesi gibi unsurlarını hayata geçirme sözü vermiş, merkezi hükümetin bazı yetki ve sorumluluklarını yerel yönetimlere devredip temsili demokrasi yolunda çalışacağına insanları ikna etmeye çalışan bir parti ortaya çıkmıştı. bu parti, şahsen benim görüp duymadığım bir şekilde, görünürde tarafsız medya tarafından göklere çıkartıldı ve siyasal islam geleneğinden gelseler de abdullah gül, tayyip erdoğan ve bunların ekibinin dünya görüşlerini değiştirdikleri, geliştikleri ve demokratlaştıkları şeklinde tanıtımları yapıldı. partinin kuruluş tarihi 2001 olsa da hareketin asıl oluşum süreci 1990'ların ikinci yarısına denk gelir. özetle yeni dünya düzenine uygun, radikal siyasal islamdan ılımlı siyasal islama geçiş için gereken siyasal yapı beş yıl kadar bir sürede kuruldu ve hayata geçirildi.

    bugün yaşadıklarımızın yanında artık hafif kalan 2001 krizi ile dönülmez bir yola giren siyasal krizin sonunda, krizin etkileri geçmeye başlamışken, yaralar sarılırken ve öyle ya da böyle kemal derviş'in reçetesiyle ülke yeniden belini doğrultmaya başlamışken, muhtemelen sağlığı bozulan ecevit'in yerini almak için, anlamsız bir çıkışla devlet bahçeli'nin erken seçim çağrısı yapması ile o tarihten yaklaşık 20 yıl önce yaşanan bir senaryo yaşanmaya başladı. mevcut partilerin çoğu seçim barajını geçemediği için meclise giremedi, seçmenlerin yüzde 45'inin temsil edilmediği seçim sonucuyla akp ve chp, temsil edilmeyen partilerin yerine milletvekilliklerini kazanarak 2000'li yılları şekillendirecek iki partili meclisi oluşturdu (ki bugün de iki ittifak ile iki partili sistem gibi bir şey üretilmeye çalışılıyor). seçim sonuçları, milletin refah partisi dahil, chp hariç tüm kurulu düzen partilerini cezalandırdığını söylüyordu. daha doğrusu yorumcular bu kanıya varmıştı.

    ancak 1980 darbesinin hemen öncesine gidersek, yine benzer bir durumla karşılaşırız:

    - kanlı sağ-sol çatışmaları nedeniyle karışık toplumsal ortam.
    - kıbrıs harekatı sonrası başlayan abd ambargosu ve dünya petrol krizi sonrası başlayan ekonomik buhran ve yüksek enflasyon sarmalı.
    - komünizmle mücadele döneminde ecevit'in demokratik sol partisinin yüzde 41'e ulaşması ama önce hükümeti kurmasının ve sonrasında ise çalışmasının engellenmesi. (not: bu haliyle kafa karıştırıcı olmuş. ecevit chp'nin başındaydı, partinin o dönemki çizgisini tarif etmek için demokratik sol ifadesini kullanıyorum. kendinden önceki ismet paşa'lı chp'den ve bugünkü chp'den daha farklı bir profildeydi. uyarısı için tahirikemal'e teşekkür ederim.)
    - nihayetinde özal'ın müsteşarlığında hazırlanan 24 ocak kararları ile bir gecede devletçi karma ekonomiden çıkıp serbest piyasa ekonomisine geçecek yolu açan değişikliklerin yapıldığı, reagan ve thatcher önderliğinde yayılan o günün yeni dünya düzenine hazırlanan türkiye.
    - bu geçişin sorunsuz olmasını sağlamak için 1980 yılında darbeyle başa gelen askerler.
    - iki yılın ardından darbe hükümeti tarafından yapılan ve açık oy kapalı sayım benzeri bir referandumla geçirilen yasakçı 82 anayasası ardından yapılan ilk "serbest" seçimlerde, siyasi parti liderlerinin "yasaklı" olması ve partilerinin seçime katılamaması sonucu, turgut özal'ın aldığı yüzde 45 oyla meclis çoğunluğunu kazanarak hükümet olması.

    darbe hükümetinin milli güvenlik konseyi tarafından seçime girmesine "izin" verilen üç partinin üçü de yeni kurulmuştu. özal daha sonra, yasaklı siyasi liderlerin yasağının kalkması için yapılan referandumda hayır propagandası yaparak demokratlığı (!) ile herkesi büyülemişti. velhasıl, bu ahval ve şerait içinde turgut özal pragmatik yaklaşımları ve entelektüel sığlığıyla yolsuzluk, köşe dönmecilik, torpil, anayasaya aykırı karar ve uygulamalar gibi bugün de sıtkımızın sıyrıldığı hemen her melanetin geniş geniş sergilendiği uzun bir siyasi hayat sürerek ülkeyi bir karmaşanın içine atmıştır. özal'la ilgili çok sorun var ama buradaki temel sorun, toplumu korumak için hiçbir önlem almaksızın, adeta milyonlarca insanı kurban etme ve orta sınıfı ezme pahasına sistem değişikliği getirmek için çalışmış olmasıdır. iç göçün doruklara çıkmaya başladığı bir dönemde popülizmin doruklarında gezen özal, ahlaki çürümenin ve yozlaşmanın yaygınlaşmasına yol açan bir siyaset izlemiş; belli ilkeler çerçevesinde toplumsal sözleşme önermek yerine, toplumsal örgütlenmeyi kırmak için abd tipi bireyciliğie yönelip, her koyun kendi bacağından asılır düsturunu destekleyerek toplumda tamiri zor yaralar açılmasına neden olmuştur.

    şimdi, yukarıda kaba taslak bir özet veren maddeleri alıp, ufak tefek değişikliklerle 1990'ların ikinci yarısını ve 2000'lerin başını tarif etmek için kullansak çok da isabetsiz bir iş yapmış olmayız:

    - sağ-sol ideolojik çatışması yerine şeriat-laiklik çatışması ve o zamanki ayrılıkçı terörle bozulan toplumsal huzur.
    - yüksek enflasyon-yüksek faiz sarmalı ve ekonomik kriz ve devalüasyon.
    - postmodern darbe
    - dünya siyasetinde paradigma değişikliği ile odaklanılan yeni hedef: orta doğu ve kuzey afrika'nın yeniden tasarımı.
    - serbest piyasa ekonomisine tam geçemeden karma ekonomiyle takılan türkiye'yi neo-liberal politikalara göre yeni dünya düzenine entegre etme hedefi.
    - kriz sonrası yapılan ilk seçim ve köklü partilerin dışarda kaldığı, seçmenlerin yüzde 45'inin temsil edilmediği bir meclis ve aldığı yüzde 34 oyla meclis çoğunluğunu alan akp.

    bunlar 2000'li yılların başında akp iktidara geldiğinde gördüğümüz manzara. o günlerden bugüne olan biteni anlatmaya sayfalar yetmez. özetin özetini vermeye çalışırsam, söyleyeceğim şudur: akp bunca yıl boyunca iktidarda kalmayı tek ve en büyük hedef olarak görmüş, geri kalan her şeyi önemsiz görmüştür ki önemsiz görülenler arasında toplumun mutluluğu, huzuru ve refahı da var. iktidar olmadan önce, o günün liberalleri arasında sayabileceğimiz ve medyanın en baskın figürlerinden ertuğrul özkök ve benzerleriyle (özünde o günün böyük işadamları olan medya patronları elbette) işbirliği yapmış, zamanın ruhuna uygun olarak avrupa birliğine tam üyelik perspektifini dillendirmiş, ab yasalarına uyum falan gibi ütopik iddialarla özgürlük havası estirmiş ama en ufak bir eleştiride ve hoşuna gitmeyen "demokratik" eylemde özünü ele vermiştir. ananı da al git ve son 20 yılda iktidar milletvekillerinin özgürce karar verebildiği son oylamalardan biri olan 1 mart tezkeresinin reddi sonrası yaşananlarla demokratlığın lafta kaldığını ilan etmiştir.

    bu süreçte akp, erbakan'ın mesafeli durmayı seçtiği cemaatle işbirliğine gitmiş, seçildikleri ilk dönemde yetişmiş insan gücü eksikliğini, cemaatin yıllar içinde iğneyle kuyu kazar gibi çabalayıp bürokrasiye soktuğu müridleriyle gidermiş ve kamuda eski hükümetlerin bürokratlarına ihtiyacı kalmayınca, büyük bir kıyım başlatarak kadroları boşaltmış, yerine kendi neslinin yaratıcısı olacağına inandığı kadroları yerleştirmiştir. zamanla akp ve cemaat ortaklığı, işbirliklerini yeni nesil liberallerle genişletmiş, dönemin hdp'sini de araya alıp statükocu ilan ettiği asker, bürokrat, sivil kimi hedef aldıysa uydurma delillerle cadı avı başlatmıştır. sonuçta ordu ve bürokraside binlerce yeni kadro boşaltılmış ve yerlerine yine ideolojik atamalarla kadrolaşma her alana yayılmıştır. bu sürecin sonunda dönemin hdp'si ile köprüler atılmış, liberallere yol verilmiştir çünkü mücadele edecek grup kalmadığı için toplumsal desteği sağlamak için yardıma gerek kalmamıştır. akp ve cemaat güç savaşında başbaşa kalınca, silahına ilk davranan kazanır diyip birbirlerine girdiler. cemaat ıskalayınca sendelese de toparlanan akp son savaşını cemaate karşı verip ülkede hakim tek güç odağı olma hedefine neredeyse ulaştı. olağanüstü hal ilanından 2021 yılında yaşadığımız şu günlere kadar tek gördüğümüz her gün kötüleşen ekonomi, düşen hayat standardı, radikalleşen bir siyasi yönetim, kısıtlanan özgürlükler, ekilen nefret tohumlarıyla büyüyen toplumsal huzursuzluk ve belirsiz bir gelecek. bütün bunlara yeni bir paradigma değişikliğini de eklemek gerek. ılımlı islam denemesinin beklenen sonucu vermediği görüldü ve o plan çöpe atıldı gibi görünüyor. müslüman kardeşler denen ihvan hareketinin ılımlı islam falan değil, gayet otoriter bir islami diktatörlük hevesinde oldukları anlaşılınca planlar yattı. üstüne rusya'nın palazlanmasıyla avrupa birliği'nin rusya'ya enerji bağımlılığını azaltmak için suriye üzerinden akdeniz'e açılacak yeni bir enerji hattı planı işin içine girince ortalık iyice karıştı. temelde batılı şirketlerin kontrolünde olacak, özerk bir kürt yönetimi kurup, topraklarından katar'dan akdeniz'e ve oradan avrupa'ya gidecek hattı geçirme planı, trump döneminde putin'in suriye'de baskın çıkmasıyla başka bahara kaldı. sonuçta şu veya bu nedenle ılımlı islam denemesi başarısız oldu ve atılan adımlar daha büyük sorunlara neden oldu. türkiye, müslüman coğrafyadaki tartışmasız en gelişmiş demokrasi ve devlet kültürüne sahip olsa da katı laiklik anlayışıyla, müslüman dünyada bu haliyle pek kabul görmüyordu. hatta çoğu orta doğu ülkesi türkiye'yi islam ülkesi olarak bile görmüyordu. bu durumu akp eliyle tersine çevirip türkiye'yi ılımlı islamın mümkün olabileceğini kanıtlamak için model ülke olarak göstermek istediler ama geldiğimiz noktada ne olduğu belirsiz milliyetçi, ümmetçi, neo-liberal, devletçi, demokrat otokratik, baskıcı ve anayasal düzenden çıkan amorf bir yapı olduk. üstüne üstlük papaz olmadığımız bir ülke kalmadığı gibi, tarihte ender rastlanan bir konuma geldik ve rusya ve abd ile aynı anda sorun yaşayabilen tek ülke olduk. hemen hemen her alanda bir tükenmişlik ve başarısızlık mevcut.

    tarihsel sürece bakarsak, özetle, akp döneminde vardığımız bu noktada, milyonlarca sığınmacısı, yenip bitirilen kamu kaynakları (ki buna alınan dış borçlar, toplanan vergiler ve ülkenin 80 yılda yaptığı tüm yatırımlar dahil), bozulan anayasal düzeni, parçalanan toplumsal yapısı, devasa iç ve dış borç yükü, bozulan ahlaki yapısı, çölleşen sanatsal üretimi, evrensel kültürel birikime yaptığı katkının sıfıra yaklaşması, nitelik olarak daralan insan kaynakları, çevresini saran uluslararası krizleri ve ayyuka çıkmış siyasi krizi ve yönetilemezliği ile türkiye cumhuriyeti'nin 100 yıla yaklaşan kısa tarihinde bir devrin daha sonuna geliyoruz.
  • türkiye cumhuriyeti'nin kuruluşunu geçtim, mete han'dan bu yana geçen zamandaki en kötü siyasi oluşumdur.
  • -biz demokratız.
    +%10 barajı noluyor?
    -istikrar için o.
    +ulan o zaman demokratım deme.
    -darbeci.

    -biz var ya çok pis toplumsal özgürlükçüyüz.
    +9 senedir türbanı çözemedin.
    -chp'nin suçu.
    +e iktidar sensin, madem yönetemiyorsun, bırak git.
    -statükocu.

    -biz aslında bireysel özgürlükleri de bir destekliyoruz ki, öyle böyle değil.
    +internet sansürü noluyor bilader?
    -çocuk pornosu mu izleyecen lan?
    +mükemmel bir bakış açısı, çocuk pornosu var diye tüm interneti yasakla, aferin sana.
    -o kadarına gerek yok, çoğunu yasaklasak yeter.

    -hukuk bizim için herşeyden üstün.
    +ahmet şık kitap yazdığından suçlu yani.
    -kitapla alakası yok, kitap denk geldi sadece.
    +neyle alakası var peki?
    -kes lan, ona sizin aklınız ermez.

    -çocuklara çok değer veriyoruz, onun için interneti bile sansürlüyoruz.
    +hüseyin üzmez nolacak aga, ortalıkta geziyor.
    -onun imam nikahı var.
    +tebrik ettim.

    -bizim partimizin yüzü batıya dönük, doğunun liderliğini yapacağız.
    +ben konuşmayayım istersen bunun hakkında.
    -vizyonsuz göt.
  • devlet içinde devlet haline gelen parti. sayıştay'ın yetkilerini kırpa kırpa birçok devlet kurumu denetlenemez hale geldi. ne olup bittiğini sadece akp biliyor.

    vergilerimizin nerelere gittiği, nasıl harcandıkları belirsiz ama abuk subuk kadrolaşma ve zenginleşen insanlar besbelli şekilde ortada duruyor. sayelerinde hükümet de devlet de kontrol dışına çıktı.
  • türkiye cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir resmi bayram kutlaması yasaklayan iktidar partisidir.
    söz konusu bayram da cumhuriyet'in kuruluşunun bayramıdır, cumhuriyet bayramı'dır.

    bunun adı "bölücülük yaratmak" değilse, bunun adı "cumhuriyet düşmanlığı" değilse;
    eğitim ve öğretimde, sözlüklerde "bölücülük" ve "düşmanlık" kelimelerinin anlamını da değiştirin o zaman.

    bu yasak; hem türkiye siyasi tarihinde hem de akape'nin tarihinde hiç çıkmayacak siyah bir leke olarak yer almıştır. torunlarınıza hangi yüzle bunu anlatacaksınız merak ediyorum.
  • bugün, 15. kuruluş yıldönümünü kutlayan, dünyanın en büyük ticari organizasyonlarından birisi.

    .
hesabın var mı? giriş yap