• tam 13 dile çevrilen, irlanda'da 200.000'den fazla basılan marita conlon-mckenna'nın "açlığın çocukları alıçlar altında" adlı eseri irlanda'da yaşanan "büyük kıtlık" döneminde anne ve babaları ile irtibatı kesilen, bu nedenle düşkünler evine yerleştirilen 3 kardeşin dokunaklı hikâyesini anlatıyor. düşkünler evinin ölüm evi olduğunu idrak eden çocuklar, sadece annelerinden duydukları ve hiç tanımadıkları teyzelerini bulmak üzere buradan kaçıyor, açlık, susuzluk ve kimsesizlikle savaşıyorlar.
    (bkz: irlanda patates kıtlığı)

    1845'de başlayan, etkileri uzun yıllar devam eden büyük açlık sürecinde 2 milyon irlandalı abd'ye, kanada'ya, avustralya'ya hatta ingiltere'ye göçtü, 1 milyon irlandalı ise hayatını kaybetti.
    göçmen olarak yollarda, gemilerde hayatını kaybedenler oldu. gittikleri yerlerde dinleri ve dilleri gibi türlü nedenlerle dışlandılar.
    1844’te yaklaşık 8,4 olan irlanda nüfusu, 1851’de 6.6 milyona düştü ve nüfusu hiç toparlanamadı. çünkü göç devam etti.
    bilindiği gibi bu facianın nedeni, patateslere bulaşan bir mantardı. (bkz: phytophthora infestans) adındaki bu mantar irlanda'da çok yaygın yetişen irish lumper türü patatesi çok sevmişti.
    sultan abdülmecid, felaketi irlandalı doktorundan öğrenmişti ve drogheda limanına üç gemiyle ilaç, yiyecek, başka ihtiyaçlar ve bin sterlin göndermişti. gizli olarak tabii. diplomatik olarak kraliçe'den daha fazla göndermesi mümkün değildi. ingiltere kraliçesi, tebaası olan bu halka bir miktar tahıl göndermişti. inanması güç ama bir kaynak irlanda'da bu tahılları işleyecek değirmen yoktu, diyor.

    bunu neden hatırladım, bilmiyorum. ekmek bulamayabileceğimizi söyleyen ekonomi haberleri yüzünden olabilir. çünkü buğday, ithal. bir meslek kuruluşu başkanı hammadde bulamıyoruz, ünlü bir market zincirinin ceo'su kârdan vazgeçtik, satacak ürün bulamıyoruz diyor. bulunamayan, üretim için gerekli herhangi bir girdi değil, sebze, meyve. bilindiği gibi, bugün altın ve dolarda tüm zamanların rekoru kırıldı.

    bir sputnik haberine rastladım, 2018 tarihli;
    dünya gıda programı icra direktörü beasley, "her 5 saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor. dünyada 300 trilyon dolarlık bir varlık bulunuyorken bu durum kabul edilemez ve affedilemez" demiş.
    dünyada gelir dağılımı, gıda dağılımı eşitsiz ve adaletsiz.

    temmuz 2021 tarihli bloomberg haberine göre ise; londra merkezli uluslararası yardım kuruluşu oxfam, dünya genelinde her 1 dakikada 11 kişinin açlık nedeniyle hayatını kaybettiğini ve kıtlık benzeri koşulların 2020'de 6 kat arttığını bildirmiş.
    oxfam'ın "açlık virüsü çoğalıyor" adlı raporunda açlığın, dakikada ortalama 7 kişinin ölümüne neden olan covid-19'u geride bıraktığı belirtilmiş.
    insanoğlu bir yandan iphone'nun yeni modeli için çıldırıp kuyruklara girerken, diğer yandan açlıkla yüz yüze..
    "açlık" bildiğimiz bir kavramdı, lakin "virüs" hâli, yeni bir durum.
  • neden hastalanınca iştahımız kesilir hiç düşündünüz mü? acaba vücudumuz, sindirim sistemini kapatarak hastalıkla tüm gücüyle ilgilenebilmek için bize işaret mi veriyor?

    uzun süreli açlık diyetlerinde hiçbir şey yenmez ancak bolca su içilir. su seçerken sodyum oranı düşük suları seçmeniz gerekmektedir. yapılan araştırmalar, 3 gün aç kalmanın, vücudun savunma mekanizmasını yenilediğini ortaya koyuyor. bu araştırmalar, özellikle savunma mekanizması ağır hasar görmüş kanser hastaları ve yaşlılıkla mücadelede çığır açacak nitelikte. açlık ve vücudumuzdaki sonuçlarıyla ilgili bir araştırma geçtiğimiz günlerde nobel tıp ödülü kazandı.

    açlık üzerine araştırma nobel kazandı

    nobel tıp ödülü 3 gün önce açlık ya da hücrenin kendi kendini yemesi ve gereksiz parçaları atarak, otofaji adı verilen savunma mekanizmasını yenilemesi sisteminin nasıl çalıştığını ortaya çıkaran japon bilimci yoshinori ohsumi’ye verildi.

    nobel’den yapılan açıklamada, “ohsumi’nin keşifleri, hücrenin içeriğini nasıl ayrıştırdığını anlamamızı sağladı. keşifler, otofajinin açlığa adapte olma ya da enfeksiyonlara verilen yanıt gibi birçok fizyolojik süreçteki temel önemini anlamamıza da yardımcı oldu. otofaji genlerindeki mutasyonlar, hastalıklara neden olurken otofajik süreçler, kanser ve nörolojik hastalıklar gibi bazı vakalarda önemli rol oynamaktadır” denildi.

    hücrenin kendi kendini yemesi olarak da bilinen otofaji alanındaki çalışmalarıyla ödülü alan ohsumi, 8 milyon isveç kronu (1 milyon dolar) para ödülünün de sahibi oldu. japon bilim adamı yoshinori ohsumi’ye alfred nobel’in ölüm yıldönümü 10 aralık’ta düzenlenecek ödül töreninde diploma ve altın madalya da verilecek.

    yoshinori osumi japonya’dan bir hücre biyoloğu.

    otofaji bir anlamda çöp temizliği

    açlık-otofaji- hücrelerin içlerindeki gereksiz parçalardan kurtularak temizlenmesi. bir anlamda çöpü yok etmesi.

    aslında otofaji 1960’larda keşfedilmiş, ancak bilim adamları mekanizmanın nasıl çalıştığını anlayamamıştı. nobel kazanan oshumi araştırmasıyla otofaji’den sorumlu olan genleri ortaya çıkarıyor, ve 39. nobel ödülünü bu sayede kazanıyor.

    otofaji insanlar da dahil olmak üzere canlıların hepsinde mevcut. ve bu sayede hücreler ihtiyaç duymadıkları maddelerden ve hatta vücut ihtiyaç duymadığı hücrelerden temizleniyor.

    hücreler bize benzemeseler bile bazı durumlarda aynı insanlar gibi hareket ediyorlar. çöplerini özel torbalara dolduruyorlar (otofagozomlar), ve konteynerlere depoluyorlar (lizozomlar). en kirli olanları yokedilip sindiriliyor, bazıları da yeniden dönüştürülerek enerji üretiminde kullanılıyor.

    otofaji vücut stres altındayken çok daha fazla çalışıyor. mesela oruç tutarken ya da açlık sırasında. bu durumda hücre enerji üretimini kendi iç imkanlarını kullanarak yapmaya çalışıyor ve tabii ki ilk olarak çöpünü ve patojen bakterileri sindirerek başlıyor.

    nobel komitesinin de onayladığına göre açlık ve bazen oruç hala faydalı olabiliyor.

    ohsumi’ye göre otofaji vücudu erken yaşlanmadan da koruyor.

    işte bilimsel araştırmalar: 3 günlük açlık orucu ne yapar

    uzun süreli açlığın savunma mekanizmasını yenilediğine yönelik geniş bir bilimsel araştırma yazısı da ingiliz the telegraph gazetesinde yayınlandı. yazıda en büyük uyarı, açlık diyetinin doktor kontrolünde yapılması yönünde.

    işte bu araştırma yazısına göre, 3 günlük oruçtan sonra vücudun bağışıklık mekanizması yeni akyuvar oluşumunu tetikleyerek vücudun bağışıklık sistemini tamamiyle yeniliyor.

    çığır açan bir araştırmaya göre 3 günlük oruç yaşlılarda bile vücudun bağışıklık mekanizmasını komple yenileyerek vücudun dinçleşmesini sağlıyor.

    diyetisyenler eleştiriyor ama…

    diyet uzmanları tarafından oruç diyetleri sıkı bir şekilde eleştirilse de, araştırmaya göre vücudu aç bırakmak kök hücreleri tetikleyerek yeni akyuvar üretilmesine yol açıyor.

    güney kaliforniya üniversitesindeki bilim adamları bu bulgunun bağışıklık sistemi zarar görmüş hastalarda mesela kemoterapi gören kanser hastalarında çığır açabileceğini belirttiler.

    ayriyeten bağışıklık sistemleri yaşlılık nedeniyle zayıflamış ve basit hastalıklara karşı bile dirençsiz kalmış yaşlılarda da bu oruç faydalı oluyor.

    açlık vücuttaki kök hücrelerindeki bir düğmeyi aktif hale getirerek vücudun bağışıklık sisteminin kendini yenilemesini gerçekleştiriyor.

    kök hücrelere ‘aktif ol’ emri

    otofaji sistemine göre vücudumuz aç kalınca, özel bir zar oluşturuyor ve hücre içindeki gereksiz gördüğü parçaları içine doldurup hücre dışına çıkartıyor ve onu tüketiyor.

    kaliforniya üniversitesi’ndeki gerontoloji ve biyolojik bilimler profösörü walter longo’ya göre oruç kök hücrelere ‘aktif ol’ emri vererek onların bağışıklık sistemini yenilemesine neden oluyor.

    ve işin güzel tarafı vücut bu bağışıklık sistemini yenilemek için gereksiz ve hasarlı parçaları yokederek bunlardan elde ettiği malzemeyle yeni sistemi oluşturuyor.

    kemoterapi yada yaşlanma nedeniyle aşırı şekilde hasar görmüş bir sistemle başlasanız bile oruç döngüleri kelimenin tam anlamıyla yeni bir bağışıklık sistemi oluşturulmasına neden oluyor.

    uzun süreli açlık, glikoz ve yağ depolarını kullanmak için vücudu zorlar ama aynı zamanda beyaz kan hücrelerinin de önemli bir bölümünü yokeder. beyaz kan hücrelerindeki bu azalma kök hücre bazlı rejenerasyonu tetikler ve bu da yeni bağışıklık sistemi hücrelerinin değişimini gerçekleştirir.

    yapılan testlerde insanlardan altı ayı aşan sürelerde 2 ile 4 gün arasında oruç tutmaları istendi.

    kanser hücreleri de azalıyor

    uzun süreli oruç sırasında yaşlanma ve kanser riskini ve tümör büyümesini artıran bir hormon olan enzim pka da azalmış bulundu.

    doktor longo’ya göre, uzun süreli açlık süresince vücut hücreleri azalan enerjiyi korumaya çalıştıkları için öncelikli olarak hasarlı ve çok verimli olmayan bağışıklık hücrelerini yok etti.

    dr. longo, “hem insan hem hayvanlarda ölçümlerimize göre akyuvar sayısı kayda değer miktarda azaldı. ardından kişi tekrar yemeye başlayınca tüm akyuvarlar tekrar yerine geldi. biz acaba nereden ortaya çıktı, nereden üredi bu akyuvarlar diye merak ettik. kök hücrelerinin aktifleşip bunları ürettiğini sonradan bulduk” dedi.

    72 saat tutulan oruç aynı zamanda kemoterapi gören kanser hastalarına da faydalı oldu.araştırmanın yazarlarından olan usc norris kanser merkezi asistan profösör tanya dorff’a göre, kemoterapi hayat kurtarmasına rağmen vücudun bağışıklık sistemini önemli miktarda çökertir. bu araştırmanın sonuçlarına göre uzun süreli açlık kemoterapinin zararlı etkilerini büyük miktarda azaltıyor.

    profosör longo ayrıca “daha fazla klinik deneyler yapılırsa ve sadece bağışıklık sistemi değil diğer organ ve sistemlerin de olumlu olarak etkilendiği bulunabilir” görüşünde.

    ucl’de yeniden oluşturma ilaçları profösörü chris mason’a göre: çok ilginç sonuçlar bulunmuş. bu araştırmaya göre 72 saatlik bir açlık sırasında vücudun akyuvar ve diğer bağışıklık hücresi sayısı hatırı sayılır miktarda azalıyor, ardından tekrar yemek yenildiğinde bu sefer hücre sayısı eskisinden de yüksek miktarda geri geliyor. potansiyel olarak faydalı olabilir, çünkü 72 saat çok uzun bir süre değil, kanser hastalarını geri dönüşü olmayacak şekilde zarar verdirecek kadar bir süre değil. bence en doğru devam yolu bir şekilde ilaçlarla birlikte oruç tutturmak hastalara. ayrıca oruç konusunda kesin olarak emin olduğumu söyleyemem insanlar düzenli yemek yiyerek savaşıyorlar hep hastalıklarıyla.

    doktor longo’ya göre oruç zarar vermiyor, tam tersine bulgulara göre fayda sağlıyor.

    kanser hastalarından yüzlerce e-mail aldım. onkolojistleri gözetiminde oruç tutuyorlar ve çoğunda ilerleyiş olumlu yönde. sadece az sayıda yan etki görüldü bayılma ve karaciğer işaretleyici testlerinde kötü sonuç tespit edildi. bunun dışında herhangi bir yan etkiye rastlanmadı.

    -alıntıdır-
  • oruçla anlaşılması imkansızdır. gerçekten aç kalan insan, akşam bir dolu yemek yemeyi ummaz. böyle bir umut onun için ancak bir fantezi olarak kalır. açlığı sadece karnınız boşken anlayamazsınız. açlık, en temel ihtiyacımızı yerine getiremeyişimizin burukluğu, ezikliği ve bu duyguların da ötesinde yaklaşan ölüme karşı hissedilen çaresizliktir.
  • knut hamsun'un açlık (bkz: sult) ve orhan kemal'in 72.koğuş romanları art arda okunursa hakkında bir şeyler hayal edilebilir (her ikisi de gerçek olaylardan esinlenmiştir)
    her iki eserin de anafikri ve açlık olgusuyla ilgili söylenebilecek en önemli şey şu ki, yeterince uzun süren açlık, ahlakın bittiği noktadır. bir yerde açlık varsa, orada ahlaktan, insanlıktan söz etmeye kimsenin hakkı yoktur.

    tahmin edilenden çok daha fazla insan parasızlık yüzünden açlıkla mücadele ediyor. sokakta otobüste gayet "normal" görünenlerin de büyük bir kısmı.
    ve tabiatın engellerini saymazsak, sadece insan için bir ölüm sebebi, ki bu dünyanın en büyük rezilliği olabilir.
    bir adamın "abi artık paramın yettiği kadar değil, doyana kadar yemek istiyorum" gibi bir cümle kurduğunu duyunca, insan olmaktan utanmak için başka bir sebebe ihtiyaç duyulmuyor bence.

    açlık, yaşamın olduğu bir yerde asla olmaması gereken, kimsenin aklının almayacağı kadar saçma ve açıklanamaz bir şey olmalıydı.
  • zengin ya da fakir olunsa da bir biçimde yenilen gıdalarla giderilen duygu.

    evliya çelebi üstadımız açlığı giderme (def'-i cû) konusunda şöyle diyor:

    "ammâ efsane kelâmdır. her ne gûne ta'âm tenâvül olunsa yine beni âdem def'-i cû eder. istersen şir-i hurma, katr-ı nebât ye, istersen siyâh mürre darı ekmeği ye, cümle def'i-cû etmede yeksândır"

    ezcümle: efsane sözdür ki, ne yerse yesin âdemoğlu açlığını bastırır. ister hurma sütüyle şeker ye, istersen acı darı ekmeği ye, hepsi açlığı gidermede birebirdir.
  • "kendiniz hakkinda bildiginiz herseyi degistirir" *
  • bu hisse sebep olan, beyne bu uyarıyı gönderen sinyaller midemden gelmiyor..

    işin nörolojik boyutunu bilemem ama hissettiğim kadarıyla lokasyon vermem gerekirse; göğüs kafesinin orta-üst yarısında bir yerlerden geliyor o istek.. yutak ile kalp arasında bir alan..

    tecrübeyle sabittir ki, belli rutin çalışmalarla söndürülmesi mümkün olan yalancı bir gürültü bu.. üstelik başa çıkmak imkansız değil..

    unutmamak gerekiyor ki söndürmüş olsanız bile, eğer çalışmalara ara verirseniz, yine aynı güçlü ses tonuyla tüm dikkatinizi dağıtacak kadar hırslı bir şekilde bağırıp çağırıyor orada oturan sıpa evladı.. mideniz dolu olduğu halde, normal şartlarda vücudunuzun ihtiyaç duyduğundan fazlasını da yeseniz:

    "gönder baba..! şşşşt, hadi, bi püsevit atsana ordan.. birader, kime diyorum..? atıştırmalık bişeyler yolla..! yok mu çikileta falan bişiyler, hüoop..!" diye diye diye can sıkıyor kafa ütülüyor..

    fazla yüz vermemek lazım, tepemize çıkıyor yoksa..
  • geçim derdi başa düştü mi para suyunu çekti mi cebine akrep girdi mi emdi açlık baş bulur. zaten az olan paranın kalanıyla geçinmek zorunda olduğun 3 hafta afrikalı gibi gezersin ortalıkta.
    borç istemeyi yediremezsen. bir ay idare etmenin dayanılmaz gerekliliği sonucu açlık nasıl da bilir kendini düşündürmeyi... küçük emrah vari omuzlar çökmüş, kimse bi yere çağırmasın diye kafa aşağıda yürütür adamı, kısmak için yürümekde gerekir evet.
    ucuzcu marketlerin kalitesiz ürünlerinin indirimde olanlar listesi yapılır daha önce belli bi bütçeyi tutturduğun için alışılan ürünlerin dışına çıkmakda bünyede huzursuzluk yaratır. markette kaliteli ürünün kampanyadan aşırı ucuzladığını görünce tarihinin geçmek üzere olduğunu görüp küfürü matbaaya yollar ürün sayısınca bastırır tipboxa atmayı düşünürsün. demekki bu fiyata satlıyormuş ya ipneler sizi. keşke hep bu fiyata satılsa diye iç geçirmekle kalırsın. her şeyin yarı fiyatına olduğunu düşlediğin anda arkandaki arabayı kıçına sokmuştur bile. tok olsam kavga ederdimde nese emdi bi vuruşa inerim bi haftadır açım lan. hem günlük enerji hesabıma göre gidip yatmam gerek.
    apartmandaki yaşlı komşulardan, evinde yemek yapmaya aciz teyzelerden de hiç hayır yoktur. bi yeni evli yan komşudan beklersin gelmezse komşuluk da ölmüş dersin. aslında bu işin en iyisi sizin başlatmanızdır. zamanında tabağa iki şey koyup yollasaydın karşı komşundan zamanlama tuttururması için umutlanabilirdin belki.
    efenim bi düz adam olup parasızlık, açlık fenadır deyip geçecektim aslında da nese. tengri kimseyi aç bırakmasın. *
  • muthis bir kitaptir.

    gercekten hayat boyunca "parasizlik" gibi bir sikintiniz olmadiysa, anlamaniz ve o karakterle ozdeslesmeniz zor olabilir, fakat hayatinizda, cebinize bakip, en az bi kere "ya ben yuruyeyim en iyisi hem hava da guzel" demisseniz, ana karakterle beraber izdirap cekersiniz. izdirap cekmek iyi bir sey midir? degildir. insan mutlu olmak icin yasar. fakat hayatin bu yanlarini bilmeden de "hayat yasadim" diyemezsiniz.

    kitaptaki bu izdirap, o kadar gercekci bir hal alir ki bir zaman sonra, karakterin durumundaki en ufak bir iyilesme, sizi inanilmaz mutlu eder olur.

    kitabin en onemli ozelligi, "ufak puruzlere" dokunmaniza izin vermesidir. nedir bu ufak puruzler? her gun, 16 saat, elinizi bir kumasin ustunde gezdirdiginiz dusunun. bir zaman sonra, bu dokunma hissi otomatiklesecektir. ve bu his, sizin hayatinizdir.

    bir gun, bu kumasin uzerinde, elinizi cok yavas, ama cok yavas gezdirdiginizi dusunun. kumas uzerindeki puruzleri, ufak iplik hatalarini, zayif dokunmus, guclu dokunmus kisimlari, fark ettiginizi, parmaginizin gozunuz gibi oldugunu dusunun.

    bu kitabi okurken bunu hissedeceksiniz, o ufak mucadelelerin gercekciligi ve o izdirap.

    kesinlikle okunmasi gereken bir kitaptir. kacirmayin.
  • yemeğe gerçek lezzeti verendir.
hesabın var mı? giriş yap