• varoluşçuluk akımından türetilmiş bir kavramdır. tek kayda değer varlığın insan olduğunu ve insanla dünyanın uyumsuz olduğunu savunur. insanın hayatı boyunca maruz kaldığı uyumsuzlukların sonuncusu da ölümdür. başlangıcın ve bitişin varlığı eylemi ihmal edilebilir kılar ve boşa çıkarır, ölüm de bununla ilintilidir ve hayatı boşa çıkarır. bu durumda iki yol görünür; biri evrenin ötesini umud etmek, öbürü de kendini öldürmektir. albert camus'ye göre bunların ikisi de saçmadır ve yapılabilecek en iyi şey kalınabildiği kadar hayatta kalınıp evrene karşı koymak ve onun saçmalıklarına karşı saçmalamaktır. yapılan işte anlam aranmaz ve evren olduğu saçmalıkla kabul edilir.
  • absürt ; beyni kitleleri peşinden sürükleyecek düşüncelere gebe bir adamın , kafasına düşen münasebetsiz saksı yüzünden ölmesidir
    kıymetli bir hazinenin yerini gösteren haritanın tuvalete düşüp okunmaz hale gelmesi , o hazinedeki paha biçilmez kral tacının , birinin başını süslemek yerine içine kıvrılmış bir yılana yuva olmasıdır
    absürt ; bir kibritle bütün evi kül olan adamın efkar sigarasını yakacak ateş bulamamasıdır
    penguenler uçamıyorken uçak denilen demir yığınının uçabilmesi , alışveriş merkezlerindeki merdivenlerin bizim yerimize yürümesidir
    absürt ; bir sözüyle kitlelerin ölümüne sebep olmuş bir devlet başkanının ertesi gün kızını öperek uyandırmasıdır..
    hastahanenin bir odasında pespembe bir bebek doğarken bir diğerinde kaskatı bir ölünün yatmasıdır
    işte budur absürt.
  • yılmaz odabaşı'ndan can yücel'e nazire...

    metin, altıok'ur, ama chp'li değildir
    deniz, gezmiş'tir rüzgarıyla anadoluyu
    sen de bir zuhal ol, sonra cay
    akın, bir dal mıdır? kırar, kırılmaz mıdır?
    doğu, iyisi mi sen git pirinç ek
    türkiye isveç yolları mehmet, uzun'dur uzun
    yusuf'un şairliği bir gün hayal olacak
    ak bir bayram yeridir yüreği edip abimin

    kemal, öz er değil şiirde, üvey
    ülkü ağabey, tam er'idir şiirin
    doğan hoca yaş aldıkça hızlanmaktadır

    salih, bol atıyor; ismet her zaman özel
    abdülkadir'i budaklasak mı budaklamasak mı
    ahmet, denizsiz kayseri'de şirden ada
    bekir yıldızlar da kayar

    ahmet erhan, haydar ergulen
    enver ercan, cezmi ersöz
    yok mu lan içinizde onbaşı?

    onur akın, kime yakın? artık bana çok uzak
    sunay akın bana yakın/ bana gülten akın yakın

    (...)

    (bkz: buğulu atlas)
  • daima en basit olandir.
  • kendi benlik, kişilik veya varlığımızı, amaçlarımızı ve gerekçelerimizi bazen veya her daim sorguluyoruz.

    sorguladığımız bu mevzular, aslında insan varoluşunun özü hakkında ne kadar kısıtlı bilgi sahibi olduğumuzu yüzümüze çarpar.

    sonuçta ulaştığımız noktada, içinde bulunduğumuz hayatın belirli veya spesifik bir anlamı olmadığını veya varsa da bunu bilemediğimizi görürüz.

    bu hayatın kompleksliği ve sınırsız kurallar bütününü anlamaya çalışmak ve sürekli bilgi bombardımanına maruz kalmak, hayata dair ümitsizlik-amaçsızlık ve hayata karşı soyutlaşmayı beraberinde getirebilir.

    eski zamanlarda din'in insanlara sağladığı ''amaç-yaşarken yapılacaklar ve dünya-gerçeklik hakkında sahip olmanız gereken bilgiler'' bu söylemler, şu anki zamanlarda işe yaramaz haldedir çünkü dünyada gelişimler bizi daha şüpheci - bireyselleştirici bir hale getirmiştir.

    şu anki zamanlar, her bir kişinin ''birey'' olduğu zamanlardır ve fikirler çatışır, anlaşılmazlıklar ortaya çıkar ve herkes kendi içinde ayrık olarak bireyselleşir. bu bahsettiğim ayrık bireyselleşme, hayatın kesin amacı sorusunu ya asla bulunmaz bir noktaya getiriyor ya da henüz algılayacak kapasitede olmadığımızı bize gösteriyor.

    bilim veya dinin bizi tatmin etmeyeceği ve sorgulamanın ''sonuçlanamadığı'' zamanlar, soyutlandığımız zamanlardır. yani hayatın bir amacı yok diyebiliriz.

    tabi sonuca bakıldığında insanların evren-dünya ile ilişkilerinin absürt olduğunu görürüz.
    absürdite, hayatın büyüklüğüne karşılık ufak bedenlerimiz ve henüz gelişmeye başlamış iq seviyeleri ile ölçülen zihinsel kapasitemizin çarpışmasıdır aslında.

    yapmaya çalıştığımız bu hayata karşı duruş, büyük bir erdemdir evet, ancak absüritenin doğuşunu hayata karşı geldiğimizde - hayat ile zihinsel küçüklüğümüz arasında bir ilişki kurmaya çalıştığımızda görürüz. yani biz ne yaparsak veya herhangi bir şey için ne kadar çabalarsak çabalayalım, bu umursamaz evren karşısında bir sonuçlandırılmaya ve hayat amacı bulmaya ulaşamayacağız.

    bu düşünceden gelip ''yok olmaya yüz tutmuş ve tamamen boşa yaşıyoruz'' diyip, intihara meyil ile nihilist bir bakış açısı getirmek hatadır. hayat, bizim karşı gelmeye çalışmamıza değer güçtedir çünkü.

    absürtlüğü kabullenme ve bunun üstesinden gelmeliyiz elbette. keza sisisfos hikayesinde olduğu gibi, tanrılara karşı üstün beyin olmaya çalışan sisifos ömrü boyunca bir taşı tepeden yukarı taşımaya çalışırken asla bir amacı olmamış (ceza idi elbette yapmasının sebebi) ve bu absürtlüğe uyum sağlayıp - asla başaramayacağını bilse de - üstesinden gelmeye çalışmıştı.
    tepeye getiriğimiz her bir kütle, aşağı düştüğünde tekrar yukarı çıkarmaya çalışırız sisifos gibi. bunun sebebi ise, hayatta bir adet absürtlük yok ancak kendi programlanmış insanlığımızı bozmadan, her gün yeniden farklı farklı absürditeler ile sürdürmeliyiz ömrümüzü.

    sisifos, sürekli tekrarladığı bu manasız çabalayışta mutluluğu bulmuştur ve sıradanlık-tekrarlanmayı bir hayat haline getirmiştir (tıpkı bizim gibi). tekrar tekrar yukarı taşımaya çalıştığı bu kaya, çevresinde olup iten veya sabit kalan her şeyi görmezden gelmesini sağlamıştır. biz de bu spesifik taş'ımızın çevresinde diğer yaşadığımız hayat elemanlarının (ilişkiler-akademi vs.) herhangi birinin absürtlüğünü kabullenip tekrardan kendi ''taş''ımız yapabiliriz. bunlara anlam yüklemek ve taş olarak taşıma ise bizim isteğimize kalmış.

    yani her hayat anlamı bulma çabamızın sonunda yine en başa dönerek hayat absürtlüğünü ve bize karşı dişli bir rakip olduğunu kabullenmemiz, her zaman kaçınılmaz olacaktır. esas yapmamız gereken bu absürtlüğün üstünden kendimizi ''tatmin ve mutlu'' bir hayata yaklaştırmaktır, ne kadar tekrarlayıcı olacak olsa da.

    çabalayacak kadar değerli bir şey bulmak, bu karanlık ve bilinmez güçlü rakip olan hayata karşı yapabileceğimiz tek erdemli şeydir.
  • delilikten önce son çıkış..
  • hikayenin bize anlatilmayan tarafinda gelisip bir anda karsimiza cikan sayfasi.
  • albert camus'nün l'etranger adli kitabinin 9 tl olmasi.
    sadece 9 tl. yani esittir 2 cappuccino?
  • yeşil ayakkabılı pigmelerin en sevdiği soğan türü. çift toynaklı lamaların jelimsi gagalarında yetişir. zaman zaman sürahiye doldurulduğu görülse de genelde semilmez. laminat parkelerle uyumlu bir frekansı olduğu tesbih edilmiştir. cumartesileri raydolaptadır.
hesabın var mı? giriş yap