• 1980'li yılların sonlarına kadar istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi'nden lisans diploması alabilmek için şimdilerde bitirme projesi olarak isimlendirilen ancak o dönem mahiyet ve kapsam itibariyle çok daha nitelikli olan mezuniyet tezleri hazırlanıyordu. bu bağlamda tasavvuf tarihinin saygın ismi gölpınarlı'ya haklı bir şöhret kazandıran melamilik ve melamiler isimli ünlü eserinin ilk nüvesinin, fuat köprülü'nün danışmanlığında yazdığı mezuniyet tezi olduğu bilinmektedir.

    istanbul üniversitesi'nin son zamanlarda yaptığı en yararlı hizmetlerden biri, dijital tez kolesiyonunu erişime açmasıdır. bu sayede iü'de yök kurulmadan önce hazırlanmış, yükseköğretim kurulu ulusal tez merkezi'nde kayıtlı bulunmayan tezlere erişim imkanı doğmaktadır. abülbaki gölpınarlı gibi kıymet ifade eden ve yolu bir şekilde edebiyat fakültesi'nden geçen önemli isimlerin tezlerini, bahsettiğim dijital platform üzerinden mütemadiyen incelemek, bana tarifi mümkün olmayan bir haz veriyor.

    abdülbaki gölpınarlı'nın "melamilik ve melamiler" isimli mezuniyet tezinin asıl nüshası, edebiyat fakültesi kütüphanesi'nde 00070 demirbaş numarasıyla kayıtlıdır. bahsettiğim orijinal tez nühasının dijital kopyasına ise paylaştığım bu linkten ücretsiz biçimde tüm okurlar ulaşabilmektedir.

    çalışmanın içeriği ve tasavvuf tarihi literatüründeki yeriyle ilgili pek çok değerlendirme ve tespit bulunmaktadır. bu yüzden ben tezin muhtevasını bir kenara bırakıp, çalışmanın şekil unsurlarına ve gölpınarlı'nın eserin ithaf kısmıyla ilgili yaptığı değişikliğe odaklanmayı planlıyorum.

    tez, abdülbaki gölpınarlı'nın kendi el yazısıyla kaleme aldığı mukaddimeyle başlar. bugünkü deyişle ön söz olarak isimlendirebileceğimiz bu kısımda gölpınarlı, çalışmasının sınırlarını, mahiyetini, içeriğini ve özgün değerini okuyucuya oldukça şık ve yalın biçimde takdim etmiş.

    gölpınarlı, çalışmasını harf devrimi'nden üç yıl sonra bitirmiş. tezin orjinal nüshası, yeni yazıya geçiş evresiyle ilgili dikkate değer bir veri kaynağı niteliğinde. müellif, mukaddime kısmını kendi el yazısıyla latin harfli olarak kaleme aldıktan sonra, metnin geri kalanını daktiloyla yazmış. ancak bazı dipnotlarda, eski usul yazım tertibini devam ettirerek osmanlıcayı tercih etmiş. metin içerisinde, kaynaklardan yaptığı alıntıları da yer yer eski harflerle aktarmış.

    latin harflerine resmi olarak geçilmiş olmasına rağmen yazarın osmanlıcayı neden kullandığı üzerinde durulmaya değer bir sorudur.

    harf inkılabına geçiş ve yeni alfabeyi yerleştirme aşamalarında, eski yazının kullanılmaya devam edildiği bilinmektedir. gölpınarlı da bu eski alışkanlığı devam ettirmiş olabilir. farklı bir bakış açısıyla müellefin osmanlıca konusundaki tasarrufuna değinirsek; yeni yazıya geçildiği ilk dönemde transkripsiyon kurallarının tam olarak gelişmemiş olmasına dayandırabiliriz. alıntı yapılan ana kaynaktaki bilgilinin eksiksiz ve en doğru biçimde aktarılmasına yönelik kaygılar, akademik bir metin ortaya koyan gölpınarlı'yı eski-yeni usulde yazmaya sevk eden motivasyon olabilir.

    konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olması için dahil ettiği görsellerin açıklamaları, bölüm sonlarında ayrıca gösterdiği kaynakları, 265. sayfadan itibaren başlayan ilaveler kısmı ve mehazlar başlığı altında yararlanılan kaynaklar listesinin sonuna doğru latin harfli el yazısı yine belirmektedir.

    tez metni daktilo edilirken kullanılan mürekkebin ve el yazılı kısımlardaki kalemlerin renk standardı bulunmamaktadır. el yazısıyla kaleme alınan satırlar, yer yer siyah kurşun veya mavi dolma kalemle yazılmıştır. benzer biçimdeki renk karmaşası (siyah-mavi), daktiloyla yazılan kısımda da görülebilmektedir.

    abdülbaki gölpınarlı, mezuniyet tezine yeni ilaveler yaparak 1931 yılında kitaplaştırır. çalışmasını, "bu eserimi; türk edebiyatı tarihini kurarak gençliğe ilim yollarını gösteren ve çalışma zevkini veren şarkiyat banisi aziz üstâdım prof. dr. köprülüzade m. fuat b. ef.'ye ithaf ediyorum" ifadeleriyle danışman hocasına armağan eder. (kaynak)

    fuat köprülü, öğrencisi abdülbaki gölpınarlı'nın akademik başarısından ve eseri kendisine ithaf etmesinden büyük memnuniyet duymuştur. kitaplaşmış olan mezuniyet tezini ilim alemine sunmak için yazdığı takdim yazısında, abdülbaki gölpınarlı için övgülerle dolu ifadeler kullanarak talebesini hem teşvik eder hem de nazik jestini karşılıksız bırakmamış olur. (kaynak: kitabın, köprülü'nün takdim yazısını içeren baskısının tam metin pdf'i)

    ne var ki aradan yıllar geçtikten sonra gölpınarlı'nın köprülü'yle ilgili düşünceleri değişir. melamilik ve melamiler isimli çalışmasının ithaf kısmına kocaman bir çarpı işareti koyar ve altına eski harflerle "`kaziyye-i mensuha" kaydını düşer. yani gölpınarlı bu ifadeyle, artık ithaf kısmının geçersiz/hükümsüz hale geldiğini söyler. (kaynak)

    gölpınarlı'nın hocası fuat köprülü'ye yaptığı ithafı iptal ederken kullandığı "mensuha" kelimesi, tesadüfen seçilmiş değildir. arapça kökenli, "hükmü ortadan kaldırmak" anlamındaki nesh kelimesinden gelmektedir. nesh, aynı zamanda dini bir hükmün ortaya çıkan yeni şer'i delillerle geçersiz kılınması anlamına gelmektedir. bu açıklamalar ışığında, kaziyye-i mensuha'yı, yeterli ve meşru gerekçelerle kesin biçimde ortadan kaldırılmış hüküm olarak aktarabiliriz.

    peki ne olmuştu da gölpınarlı'nın, ilk göz ağrısı emek mahsulü çalışmasını süslü ifadelerle ithaf ettiği hocası hakkındaki görüşleri değişmişti? bugüne kadar pek çok baskısı yapılan "melamilik ve melamiler" kitabının 2022 yılında, gölpınarlı'nın yaptığı düzenlemeler korunarak tıpkıbasımı neşredilmiştir.

    abdülbaki gölpınarlı ile son günlerine kadar haftanın dört günü görüşerek (kaynak) yakın çevresinde olan murat bardakçı, kitabın bahsettiğim bu son edisyonu için "melamilik, melamiler ve abdülbaki gölpınarlı" başlıklı bir değerlendirme yazısı kaleme almış. burada gölpınarlı'nın fuat köprülü hakkındaki görüşlerinin değişmesini, yani kaziyye-i mensuha'yı meşru kılan tanıklıklarını aktarmış.

    bardakçı'nın gölpınarlı'dan fuat köprülü hakkında duyduklarını aktardığı satırlar şu şekildedir;

    "gölpınarlı'nın son yıllarında köprülü'den bahsederken söyledikleri, "onu hepimiz senelerce sırtımızda taşıdık" demesi, hala kulaklarımızdadır: hepimizi senelerce kullandı" derdi." beni, abdülkadir inan'ı, kıvameddin bursalan'ı, nihal atsız'ı, hepimizi...farsça tercümelerini ben yapardım... kıvameddin arapçaları, abdülkadir türk lehçelerini çevirirdi. nihal'e hem kütüphaneleri taratır, hem de tercüme yaptırırdı. iş bitince oturur, bizim yazdıklarımızı bir araya getirir, makaleler, kitaplar çıkartırdı... sonra köprülü'nün her isteğini yerine getirmekten başka çareleri olmadığını anlatırdı: ne isterse yapmaya mecburduk... zira üniversitede tek bir asistan kadrosu vardı. hepimiz onun yanında, kadrosunda çalışıyorduk. o kadroyu senelerce boş tuttu, bize ayrı ayrı o tek kadroyu vaadetti, "sen benim asistanım olacaksın" dedi. bizi senelerce böyle oyaladı. bu yüzdendir ki, sonraları fuad köprülü'ye yaptığı ithafı geri almış, melamilik ve melamiler'in kendi nüshasında, ithaf sayfasının üzerine boydan boya bir çarpı koymuş ve üzerine "kaziyye-i mensuha" yazmıştır."
    kaynak: melamilik ve melamiler, kapı yayınları, istanbul 2022, s. vii.
    debe editi: teşekkürler
  • muthis bir adamdir. melamiyet hakkinda yaptigi "universite bitirme tezi" hala bu konuda yazilmis en onemli eser olma vasfini korumaktadir. bir de bu kitabi fuad koprulu'ye ithaf edip sonra geri almasi vardir ki o ayri bir entry konusudur.
  • asıl adı mustafa izzet baki (d. 12 ocak 1900, istanbul -ö. 25 ağustos 1982, istanbul), tasavvuf, tarikatlar, divan edebiyatı ve iran edebiyatı üzerine yapıtlarıyla ünlü edebiyat tarihçisi.
    mevlevi tarikatı üyelerinden gazeteci ahmed agâh efendi'nin oğluydu. babasının ölümü üzerine gelenbevi idadisi'nin son sınıfından ayrılmak zorunda kaldı, bir süre kitapçılık ve ilkokul öğretmenliği yaptı. 1927'de erkek muallim mektebi'ni, 1930'da istanbul darülfünunu edebiyat fakültesi'ni bitirdi. konya, kayseri, balıkesir ve kastamonu liseleri ile istanbul haydarpaşa lisesi'nde edebiyat dersleri verdi. istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi'nde metinler şerhi okuttu. ankara'da dil ve tarih-coğrafya fakültesi'nde islam-türk tasavvuf tarihi ve edebiyatı okuturken (1945) türk ceza kanunu'nun 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı, 10 ay hapis yattıktan sonra aklandı. 1949'da kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. gölpınarlı, türkiyat mecmuası, istanbul üniversitesi iktisat fakültesi mecmuası ve şarkiyat mecmuası gibi yayın organlarında edebiyat tarihi ve fütüvvetle ilgili çok sayıda makale yayımladı, türk ansiklopedisi ile islam ansiklopedisi'ne çeşitli maddeler yazdı.

    eserleri

    melâmilik ve melâmiler (1931) ve kaygusuz-vizeli alâeddin'den (1933) sonra, 1936'da doktora tezi olarak hazırladığı yunus emre, hayatı, sanatı, şiirleri'ni (6. bas. 1986) yayımladı. onu yunus emre ile âşık paşa ve yunus'un batıniliği (1941) ve pir sultan abdal (1943; p. n. boratav ile birlikte) izledi. gölpınarlı, celaleddin rumi'nin (mevlânâ) mesnevi'sini (1941-46, 6 cilt) türkçeye çevirdi. yunus emre divanı'nı (1943, 2 cilt) yayıma hazırladı.

    gölpınarlı'nun 1945'te yayımladığı divan edebiyatı beyanındadır'da yer alan edebiyat eleştirisi tartışmalara yol açtı. kitabın savına göre divan edebiyatı iran edebiyatının kötü bir taklidiydi; toplum sorunlarıyla ilgilenmiyor, insanları uyuşukluk ve tembelliğe iterek hayalcilik ve kadere boyun eğmeye özendiriyordu. sonraları divan şiirine daha yumuşak bir tutumla yaklaşan gölpınarlı fuzuli divanı (1948), nedim divanı (1951) gibi yapıtları yayıma hazırladı.

    gölpınarlı, mevlânâ celaleddin (1951), mevlânâ'dan sonra mevlevilik (1953), mevlevi âdap ve erkânı (1963) ve mesnevi şerhi'nde (1973, 6 cilt) mevleviliğin dünya görüşünü işleyerek yorumladı. tasavvuf, tasavvuf edebiyatı, mezhepler ve tarikatlar konusunda da menâkıb-ı hacı bektaş-ı veli (1958), alevî, bektaşî nefesleri (1963), 100 soruda türkiye'de mezhepler ve tarikatlar (1969), 100 soruda tasavvuf (1969), türk tasavvuf şiiri antolojisi (1972), tasavvuftan dilimize geçen deyimler ve atasözleri (1977) gibi geniş kapsamlı çalışmalar yayımladı. öbür yapıtları arasında şeyh galip, hayatı, sanatı, şiirleri (1953), nailî-i kadim, hayatı, sanatı, şiirleri (1953) kaygusuz abdal-hayatı-kul himmet (1953), nesimî-usulî-ruhî (1953), divan şiiri (1954-55, 4 kitap), oniki imam (1958), nasreddin hoca (1961), yunus emre ve tasavvuf (1961), yunus emre, risâlat al-nushiyye ve divan (1965), simavna kadısı oğlu şeyh bedreddin (1966), hz. muhammed ve islam (1969), şeyh galip, seçmeler (1971), hurufilik metinleri katalogu (1973), hayyam ve rubaileri (1973), müminlerin emiri hz. ali (1978), tarih boyunca islam mezhepleri ve şiilik (1979) sayılabilir. gölpınarlı'nın ayrıca bir kuran çevirisi (kuran-ı kerim ve meali, 1955) vardır.
  • 1930'larda bir anadolu kasabasında aruz vezinlerini 'tap dance' yaparak öğretmiş bir lise öğretmenidir. alıntı, victoria holbrook'un nefis kitabından:

    --- spoiler ---

    "öğrencilerinden, sonraları istanbul sadberk hanım müzesi'ne müdür olan bir tanesi, 1983'te, tutuculuğu malum konya'daki lise günlerine dair anılarını anlatırken, gölpınarlı'nın divan vezinlerini öğrencilere 'tap dance' yaptırarak öğrettiğini anlatmıştı. o zamanlar fred astaire ve ginger rogers modaydı ve gölpınarlı osmanlı şiirini öğrencilerin izledikleri filmlerle ilişki kurarak öğretiyordu -ellilik müze müdürü ayağa fırlayıp bir failatün failatün failatün failün dansı yapmıştı."
    aşkın okunmaz kıyıları, s. 226.

    bir sonraki paragrafta da holbrook, iran'da bulunduğu sırada devrim muhafızlarının sorgulamalarından gölpınarlı'nın öğrencisi olduğunu söyleyerek kurtulduğunu ekler.

    --- spoiler ---
  • 'candan sevgi ve saygilariyla' 1951 yilinda imzalamis oldugu bir mevlana celaleddin kitabi kutuphanemin baskosesindedir.
  • "gölpınarlı hoca, 'mevlana'yı beğenen,müslüman sosyalist bir düşüncede olduğunu' söyledi. kuran'dan arapça örnekler göstererek o kadar güzel bir konuşma yapıyordu ki mahkeme heyeti, hatta konuşmalara karşı hiç ilgi göstermeyen başkan paşa bile onu hayran hayran dinliyordu. "
    sakıncalı doktor, müeyyet boratav, 20. yüzyıldan anılar, s.24

    not: 1944 tevkifatından bahsedilmekte.
  • hakkında mahmut erol kılıç şöyle tespitler yapmıştır:

    "yakın tarihizden de örnek verebilir miyiz; bu zıtlaşmanın ilmi merkeziyeti açısından hocam?

    yakın tarihimizde bu konuda büyük ayrışmalara merkezlik etmiş meşhur bir isim vardır. eserleri üniversitelerde ders kitabı olarak okutulduğu gibi mezhep sahiplerinin de başucu kitabı konumundadır. bu açıdan bu konuda bazı hususların tebarüz ettirilmesinin, ilim ehli ve tarikat müntesipleri için faydalı olacağı kanaatini taşıyorum. son asırda abdülbaki gölpınarlı bey, doçent ünvanıyla üniversiteden uzaklaştırılmış bir edebiyat tarihçisidir. bir tasavvuf tarihçisi değildir; farsça, caferî kökenli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir istanbul’da. binaenaleyh farsça’yı çok iyi bilmektedir ve edebiyat ile ilgilenmektedir. edebiyatla, özellikle fars edebiyatıyla ve türk edebiyatıyla ilgilenirseniz, ister istemez bir müddet sonra karşınıza tasavvuf çıkacaktır. tasavvufu bilmeden türk edebiyatını, fars edebiyatını bilmek mümkün değildir. bu edebiyatın bütün anahtar kelimeleri tasavvuftadır. tasavvufu bilmezsen edebiyatı bilmezin. işte edebiyat üzerinde çalışa çalışa edebiyattan tasavvufa intikal etmesi icap etti abdulbaki bey’in. fakat intikal etmesi de kalben değil; bunun bir çok şahidi de olmuştur yakınlarından. tasavvufa yönelir ama bir çok şeyhe söver durur; ibn’ül arabî’yi tekfir ederdi. sebebi şudur: bir dönem bazı melamilerden istifade etti, melamiler ona malzeme sundular. özellikle rumeli melamileri dediğimiz melami dostlar kendisine malzeme sundular ve hazret bir kitap yazdı. ama sonra bin pişman oldu. keşke hamzavilerden istifade etseydim; melamileri çok büyütmüşüm gözümde aslında o kadar büyütülecek insanlar değillermiş. bu kitabı 28 yaşlarında yazdım ama şimdiki aklım olsaydı bu şekilde yazmazdım” diye bir çok kişiye söylemiş. yeniden gözden geçiriyordu, yeni haliyle yazacaktı, ömrü vefa etmedi.

    gölpınarlı hoca intisaplı mıydı hocam?

    hayır! seyr-u sülük anlamında bir mürşidin elini tutmuş değildir. kullandığı malzeme şekillendirir insanın düşünce yapısını. mevleviliğe girmesi de tamamen edebiyatla musikiyle alakalıdır; seyr-u sülükün dışında gezinmiştir. dolayısıyla abdülbaki gölpınarlı’nın yapmış olduğu tercümelerde de fahiş hatalar bulunabilmektedir. niye? doktrini bilmiyor çünkü. vahdet-i vücut/ şühud tasavvufun özüdür; onu bilmiyor. vahdet-i vücudu bilmeyen, vahdet-i şuhudu bilmeyen, cem’ul cem nedir bilmeyen, tecelli zat nedir bilmeyen, tecelli sıfat nedir bilmeyen birinin kalkıp tasavvuf doktrini üzerine bir şey söylemesi kusura bakılmasın; tartışılır. siz bir edebiyatçısınız, tasavvuf edebiyatına dair metnileri neşredebilirsiniz, belki tasnif de edebilirsiniz; ama tasavvuf konusunda hüküm vermeye kalkarsanız ciddi problemler doğar. nitekim abdülbaki bey’in bütün eserleri böyledir. dahası, arkasından gelen nesle de çok kötü bir örneklik teşkil etmiştir. ondan sonradır ki denize dalmayan herkes tasavvufi metinleri anlamaktan bahseder olmuştur… dolayısıyla tasavvuf konusunda abdülbaki bey’i otorite olarak almak mümkün değildir. yakından tanıyanlar ahlaken de zaten müsait olmadığını söylüyorlar. benim şahsi görüşüm de bu yöndedir. ömrünün son on yılında, köken olarak caferî bir aileden geldiği için, caferîliği yeniden keşfetme hevesine kapıldı. iran mollalarıyla çok sıkı diresek temasına girdi. iran’dan kendisine çok kitap getirildi. dolayısıyla caferîliği keşfetti yeniden ama caferîliğin içindeki o irfani özü göremedi. caferîliğin fıkıh kitaplarını okudu. en son bir ilmihal tercüme etti, caferîliğin fıkhi yönüyle ilgilendi. caferîliğin içindeki o tasavvufi yönü göremedi. o yüzden bu alandaki sözleri de bir kıymeti haiz değildir. "

    http://www.haberkultur.net/…a_otorite_degildir.html
  • aşağıdaki 68 yıllık sözleşmenin tarafı büyük âlim.

    "muharrir abdülbaki gölpınarlı ile ahmet halit kitabevi arasında yunus emre isimli eser hakkında atideki mukavele yapılmıştır.

    1. abdülbaki gölpınarlı hazırladığı: yunus emre, hayatı, şiirleri, başka yunuslar ve bunların şiirleri, sözlük ve açılama ile yunustan besteler ihtiva eden üç kısımlık eserinin bütün basım ve satım haklarını yunusun şiirlerini muhtevi bir eseri başka bir isimle dahi herhangi bir suretle neşretmemek şartile ahmet halit kitabevine satmış ve böylece eserin bütün hukukunu bu kitabevine devretmiştir.

    2. kitabevi buna karşılık olarak muharrire 800 lira tediyeyi kabul etmiştir.

    3. eserin yunusa ait metinleri muhtevi birinci kısmı çıkmıştır. ikinci kısım yunusun hayatı, başka yunuslar ve bunların parçalarını ihtiva edecektir. üçüncü kısım sözlük, kelimeler, açılama ve yunustan besteleri muhtevi olup bu ikinci ve üçüncü kısım ikinci bir cilt olarak birarada çıkacaktır.

    4. muharrir telif hakkı olan 800 liradan 600 lirasını bu mukavelenin imzası anında peşin olarak almış olup açılama ile lûgatçeyi teslim anında da geri kalan 200 lirayı derhal alarak bu suretle hiçbir matlubu kalmayacak ve kitabevi bunlardan dilediği zaman dilediği kadar basıp satmakta serbest olacaktır.

    5. bestelerin notalarını konservatuardan almak kitabevine ait olup muharrir bununla meşgul olmayacaktır.

    6. eserin ikinci baskısında, kitabevi eserin üç cildini yeni bir tasnife tabi tutmak, bilfarz, yunusun hayatı ve şiirleri birinci cildi, diğer yunuslar, şiirleri sözlük, açılama, besteler... ikinci cildi teşkil etmek üzere yeni bir tertip yapmak hakkına maliktir.

    [1 liralık damga pulu üzerinde]

    7.ıv.1947
    abdülbaki gölpınarlı [imza]"

    -ahmetfirat neşriyat arşivinden.

    sözleşmede daha önce aynı yayınevinden çıktığı zikredilen kitap "yunus emre divanı, metinler, sözlük, açılama, cilt 1-2" başlığıyla 1943'te "türk klasikleri serisinin 1. kitabı olarak yayımlanmıştı. sözleşmede sözü edilen 2. ve üçüncü ciltler ise (daha önceki kitapta 2. cilt başlığı geçmesine rağmen), sözleşmeden bir yıl sonra, 1948 yılında, "yunus emre divanı, 2-3" olarak birarada, gene türk klasikleri serisinin 4. kitabı olarak yayımlanmıştır. (baki hoca, 1936 yılında da bu kitapların öncülü olan bir "yunus emre" daha yayımlamıştı, ikbal kitabevi yayınları arasında.)

    kuşkusuz, ahmet halit kitabevi kapanınca bu kitaplar farklı yayınevlerinde defalarca basılmış ve basılmaktadır.
  • "divan şiiri" üst başlıklı beş ciltlik mücevher çalışması olan hoca.

    bu kitapları, her ne kadar varlık yayınları'nın yardımcı ders kitabı sayılacak dizisinde (türk klasikleri: 38, 39, 41, 42,43) yayımlanmışsa da, olağanüstü güzel ve sağlam bilgilerle dolu ve her zaman çok aranan (aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır) önemli kaynaklardandır.

    her kitaptaki biyografiler mükemmel ve seçilen örnekler de çok iyidir.

    1. divan şiiri xv-xvı yüzyıllar

    2. divan şiiri xvıı. yüzyıl

    3. divan şiiri xvııı. yüzyıl

    4. divan şiiri xıx. yüzıl

    5. divan şiiri xx. yüzyıl

    .

    1954-55 yılları arasında yayımlanmış, 144, 128, 128, 128, 120 sayfa, istanbul.
  • 'gâh olur gurbet vatan, gâhî vatan gurbetlenir
    işte şimdi oldu bakî haliyâ dünya gârib

    gönlüm ister gitmeyi cânâ bu mâtemhaneden
    korkarım ki gittiğim yer de olur ammâ gârib.'
hesabın var mı? giriş yap